Bölüm 49

86K 5.4K 1.1K
                                    

Sınır 2300 oy 800 yorum.

48. Bölümün sınırı da geçerli olup bölüm hediyedir.

Aldığım mesaj ve içerisinde bulunduğum emniyetin asayiş bölümünden gelen bağırış çağışlarla nevrim dönerken hızlı adımlarla oraya doğru yürüdüm.

O kim oluyordu da benim kocama tokat atıyordu? Elini götüne sokmaz mıydım ben onun?

Hızlı ve fevri adımlarla asayiş şubeye doğru yürürken o hakaret dahi hak etmeyen gerizekalının sesi kulaklarıma doldu. "BANA BUNU NASIL YAPARSIN?!"

Her haltı yiyor sonra da gelip böyle bir soru soruyordu. Bir insan ancak bu kadar aptal olabilirdi.

O bağırışlarına devam ederken asayiş şubeye gidecektim ki bir el kolumu sıkıca tuttu. Kolumu tutan kişiye bakmamla ekibin diğer üyesi Gökçeyle göz göze geldim.

Kolumu ellerinin arasından çekmeye çalışırken konuştum. "Bırak beni! Gideyim derisini yüzeyim o yılanın!"

Kolumu bırakmak bir yana dursun beni bir iki adım geriye çekti ve sıkıca tuttu. "İçeriye girmenize izin vermem Aslı Hanım."

Elin salağı gelip içeride benim kocama saldırıyordu ve o beni içeri almıyordu. Öyle miydi?

Tuğçe denen lanet olası yılanı neden içeri almışlardı o zaman.

Kız içeri dalmış. Nereden bilsinler?

Öfkeyle konuşacaktım ki benim aksime sakin ve soğuk kalınlıkla devam etti. "İçeride yeterince olay var. İçeri girip dahil olmanız her şeyi daha fazla karıştır."

İçeri girmemin olayları iyice karıştırdığı falan yoktu. Ben sadece içeri girecek, deri değiştirmeyi unutmuş bir yılanın derisini yüzecektim.

"Burada bir polis memuru olarak bulunduğumu, polis memuruna zorluk çıkarmanın bir suç olduğunu unutmayın lütfen."

Kısacası lafını dinlemeyip ona zorluk çıkarırsam, içeri girmeye çalışırsam belamı sikmek suretiyle beni nezarethaneye atacağını ve merakta bırakacağını ifade ediyordu.

Tabii ki devletin polisini yormayacak, üzmeyecektim. "Zorluk çıkarmayacağım ama burada durmamın bir sakıncası yoktur bence."

Kısa bir an yüzümü süzdükten sonra kolumu bırakmadan kenara geçip duvara yaslandı. İçeriye kulak kabarttırken kendi kendine fısıldadı. "Bu emniyetin ciddi bir çekirdek sorunu var."

Tıpkı onun gibi duvara yaslanıp içeriye kulak kabarttım. "BANA BUNU NASIL YAPARSIN DEDİM! CEVAP VER BANA!"

"Dua et..." Sesindeki öfke sönmüş bir volkanı tekrar canlandıracak kapasitedeydi. "Emniyettesin. Dua et üzerimde üniforma var, mesaideyim."

Sakin kalmak için aşırı çaba gösterdiği ses tonundan belliydi. "NE YAPARSIN YOKSA?! GİDİP BENİ BİR DAHA MI ALDATIRSIN?!"

Sanırım Tuğçe'nin hatları karışmamış tamamen kopmuştu. Zira burada aldatılan biri varsa o Savaştı.

"Ben kimseyi aldatmadım. Aldatmam da. Senin kadar alçak, senin kadar iğrenç, senin kadar midesiz bir insan değilim."

"ÖYLE Mİ?! SEN ÖYLE BİRİ DEĞİLSİN, ÖYLE Mİ?! O YÜZDEN Mİ BİZ BOŞANDIKTAN İKİ HAFTA SONRA GİDİP BAŞKASIYLA EVLENDİN! GİDİP ALT KOMŞUMUZLA EVLENDİN!"

Yaptıklarından sonra bu kadar bağırmayı, sinirlenmeyi kendine nasıl hak görüyordu? Hiçbir fikrim yoktu. Yüzsüzlük denen şey kesinlikle Tuğçeden vücut bulmuştu.

YANLIŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin