53

15.9K 1.9K 126
                                    

Çok zaman geçti ama lütfen oy ve yorumları unutmayın. Bir daha bu kadar süre ayrı kalmayacağız inşallah.

İyi okumalar, bol yorumlar.

.

.

.

Kaçmaya çalıştıkların seni rüyalarında boğmaya başladığında ve kabusların günlerini ele geçirdiğinde, kelimeler infaz memuru olur ve göz yaşları birer idam ipi; ölümün kollarındadır.

Ben birilerinin kaçmaya çalıştığı o 'kabus'tum. O korkulu anlardım. Gökmen bey için hep öyle olmuştum.

Kabuslar büyüdü, zihnimi sardı; içimi yaktı, yaktı, yaktı... Sonunda kalan bir avuç kül yeniden bir siluete dönüştü bir insanın nefesiyle.

Kaybetmekten korkmak , bir insanı, bir evi; bir, bir... Babayı. Kokruyordum. Ya o da beni sırtında bir kambur olarak görürse ne yaparım diye düşünmekten uyuyamıyordum. İçimde bitmek bilmeyen tramvaların getirdiği kabuslar, gecelerimi hep zehir ediyordu. 

Uyanmıştım, bir kabustan. Hava kararmıştı. Parmak eklemlerim biraz acıyordu. Uyuduktan sonra annem gelmişti muhtemelen. Ya da babam, bilimiyordum. Perdelerim kapanmış, baş ucuma bir bardak su konmuş ve üstüm sıkıca örtülmüştü. Zeytin ona yapılan yer yatağında yatıyordu. Oda karanlıktı ancak dakikalardır o karanlıkta tavanı izlediğimden artık etrafı görebiliyordum.

Omuzlarıma gelen saçlarım yüzümde dağılmıştı. Gözlerim şişti, açarken zorlanıyordum. Yerimde gerindim ve yavaşça ayağa kalktım. Biraz bahçede dolaşıp o soğuğu yersem eğer daha iyi olabilirdim. Yatağımın hemen yanındaki terliklerimi giydim ve hırkamı da üzerime aldım. Telefonumu ve kulaklığımı da yanıma alarak odamdan çıktım yavaşça. 

İçim üşüyordu, ayaklarım babamın yanına gidip bana dargın mı, benden nefret ediyor mu diye sormak için onun odasına fütursuzca dalmak istese de mantığım ve olmayan cesaretim buna engel oluyordu. 

''Gitmeli buralardan.'' fısıldaya fısıldaya, yalnızlığımı örtmek için şarkı söylemeye başladım. ''Geçmeli o yaralardan.''

Sessiz adımlarım koca evin içinde yankı yapıyordu.  Mutfağa vardıktan hemen sonra yanan içimi rahatlatmak için bir koca bardak suyu içtim. Çeneme doğru akan bir damlayı elimin tersiyle silip ayaklarımı sürüdüm.

Cehennemden geçerken yandığını hissetmezdin de, sönünce acısı çıkardı. Nasıl atlatacaktım? Nasıl silip atacaktım tüm acısını onun? Ruhuma yapışan o hastalığı nasıl söküp kazıyacaktım?

Islak kirpiklerim anlatırdı tüm acımı ancak kimse bakmazdı onun ıslaklığına. Görmek istemeyen gözlere haykırsan da sağır olurlardı.

Koltuğun üzerine kıvrıldım. Bahçe esiyordu. Tüylerimin kabardığını hissediyordum soğuktan. Ceketime iyice sarıldıktan sonra yıldızları izlemeye başladım.  

Kalbimin atışı yavaşladı yavaşladı, hızlandı ve sonunda temposu biraz düzenleşti. Bu kadar zor olmak zorunda mıydı her şey? Tam düzeliyorum derken içime oturan taşlar nevrimi döndürüyordu.

Esen rüzgarı tenimde hissediyordum. O sessizlikte, o yalnızlıkta öylece yatarken yalnızlığımı bölen şey duyduğum ayak sesleriydi çimlerde.

Başımı ani bir hareketle kaldırıp gelene bakarken, abimin iki kupayla yanıma yaklaştığını gördüm. Islak kirpiklerim kırpışırken o , rahatlatıcı gülümsemesiyle yanıma oturdu. 

''Uyanmanı bekliyordum.'' kupayı kenara koyup bir bacağını koltukta kendine çekti. ''Odana yarım saat önce geldim , uyuyordun hala ama belliydi uyanacağın.'' 

GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin