11

34.8K 2.1K 433
                                    

"Porki!" Evin içinde yalın ayak kedimi ararken bir yandan da gözlerimi ovuyordum. "Nerdesin annecim?"

Sabah kalktığımda sesini duyamamıştım. Normalde yanımda yatardı ancak bu iki gündür çok sık ortadan kayboluyordu.

Alt kata indiğimde gece muhtemelen annemin giydirdiği pijamamın belini çektim. Kilo verdiğim için kıyafetlerim üstümden düşüp duruyordu. 

''Portakal?'' salona girdiğimde de bulamayınca omuzlarım düştü. Koridora tekrar çıkıp mutfağa girdiğimde, bulduğum kişi Portakal değil Birkan beydi.

Elindeki kahvesini tutarken dalmış bakışlarla bahçeyi izliyordu. Geldiğimi fark etmemişti. Bir süre yandan onu inceledim. Geniş omuzlu, gerçekten yakışıklı bir insandı. Muhtemelen göğsünün altına gelen boyumla, gerçekten ama gerçekten çok uzundu. Genel olarak iki oğluna da benziyordu. Ancak Karam abiye daha çok benziyordu. 

Ne yapacağımı bilemeyerek etrafıma baktım. Dün gece uyuyakaldığımda yine o getirmişti beni odama. Bu iki olmuştu.

Geriye doğru bir adım atacağım anda ayağımı yandaki dolabın açık kısmına çarptım. Ağzımdan küçük bir mırıltı çıkınca irkilip arkasına döndü hemen.

''İyi misin?'' endişeyle yanıma yaklaşıp kızarmış ayak bileğime eğildi. ''Çok mu sert vurdun? Krem var mı?'' 

Endişeyle bileğimi incelerken yutkundum. Daha önce çok az kişi hakkımda böyle endişelenmişti. Beni, pek fazla kişi umursamazdı annem dışında. Gerçi o da sıkılmıştı artık benden.

''İ-iyiyim.'' yanaklarım kıpkırmızı olmuştu. Dudaklarım kururken deli gibi çarpan kalbimi sakinleştirmeye çalışıyordum. ''Gerek yok kreme.''

''Kızarmış ama.'' dedi hala bileğimi incelerken. 

''Tenim hassas biraz. Her şeyde kızarır.'' sesim kedi gibi çıkıyordu. Konuşacak kadar özgüvenim yoktu şu an ama bir yanım deli gibi bağırmak istiyordu.

Başını kaldırdı ve yüzüme baktı bir süre. Eğildiği yerden kalktı yavaşça. Mimiklerimi inceliyordu. 

''Açsın, değil mi?'' dedi mırıldanarak. ''Tabii ki açsın. Dün de bir şey yememişsin. Karam dedi, miden de kötüymüş.'' dolaba baktı. ''Ne yemek istersin? Ne hazırlayayım sana? İlaçlarını aldın mı?''

Hararetle sorularına devam ederken gözlerim dolmak istediler bir anda. Kendimi zar zor frenlerken boğazımı temizledim ağlamamak için. Ağlayacak bir şey de yoktu gerçi ama bir an hüngür hüngür ağlamak istemiştim.

''B-ben.'' dedim bir an ne diyeceğimi bilemeyerek. ''Yok, istemiyorum bir şey. Zaten aç değilim.'' midem aksini iddia ediyordu ancak şimdi nasıl yemek yiyebilirdim ki?

''Olmaz öyle. Yemek yemiyorsun zaten hiç.'' Mutfak dolaplarından birini açtı. ''Aç değilsen bile proteinli gevreklerin vardı. Onlardan ye en azından. '' Gevreklerin yerini biliyordu. ''Ayrıca ilaç saatin gelmiş, geçmiş bile. Tok karna içmen gerek onları.'' İlaç saatimi biliyordu. 

Bir kase çıkardı, içine gevreği koydu. Dolaptan sütü çıkardı. ''Soğuk içmeyi seviyorsun, ama havalar hala buz gibi. Mideni üşütme.'' Cezve çıkardı. Sütü cezveye katıp ocağa gitti. Küçük göze koydu ve sanki çok önemli bir görevdeymiş gibi ısınan sütü izlemeye başladı. İki dakika dolmadan geri çekti cezveyi.

''Fazla ısınmasın.'' kendi kendine mırıldanıp sütü gevreği koyduğu kaseye boşalttı. Çekmecelikten bir kaşık aldı ve kasenin içine bıraktı.

Büyük yemek masasına ilerledi ve kaseyi koydu. Hala, kocaman gözlerle onu izleyen bana döndü.

''Hadi, ilaç içmelisin.'' ayaklarım otomatik olarak masaya ilerledi. Dilim tutulmuş gibiydi. Bir şey diyemiyordum. Sandalyeye oturduğumda dolaba ilerledi.

GökyüzüWhere stories live. Discover now