Mahi

10.3K 628 99
                                    

Alpaslan gideli bir hafta olmuştu ve Berfin'le beraber bir ev aldılar. Pars Komutan ise onlara söz verdiği gibi evinin eşyalarını alacaktı.

Şoför olarak yine Fırat'ı yanına aldı. Nedenini anlamasa da onu gözünün önünden ayırmak istemiyordu.

Yolculuk sessiz geçmişti. Sadece Pars zorla Alpaslan'dan gerekli eşyaların listesini göndermesi için telefon konuşması yapmıştı ve Alpaslan komutanının sert sesinden emir alınca mecburen listeyi göndermişti.

Merkezde büyük eşya mağazalarını gezerek listede yazan marka ve modellerden eşyaları seçtiler ya da depolardan sipariş ettirdiler.

Esnaf ve mağaza sahipleri onları tanımıyordu. O yüzden gurbetten geldikleri ve evlenen yeğenleri için eşya alacaklarıyla ilgili bir yalan uydurdular.

Bunu duyan esnaf kazıklamaya çalışsa da Fırat araya girip müdahale etmeye çalıştı. Onun bu pazarlıkçı hali Pars'ın hoşuna gitmişti, belli etmese de kafasını başka tarafa çevirip gülüyordu.

Beyaz eşyalar, salon ve yatak odası takımı, misafir odası, mutfak malzemeleri derken zaman epey geçmişti. Bir lokantaya oturup yemeklerini yedikleri sırada Fırat yeniden sessizleşip etrafını kontrol etmeye koyuldu. Sivil hayata alışkın değildi ve kalabalık onu geriyordu. Pars onu ormanından alınıp hayvanat bahçesine konulan bir aslana benzetti. Ürkek ve yırtıcıydı.

Tüm işleri bittikten sonra arabayı park ettikleri sokağa girmek için kalabalığı yararak yürümeye çalıştılar. Fırat duyduğu sesle olduğu yere çakıldı.

"Mahi"

Bu onun gerçek adıydı ve bunu Ayaz dışında çocukluğundan bu yana kimse bilmiyordu. Sesi duymamazlıktan gelse de aynı ses tekrar

"Mahi" deyip kolunu tuttu.

Fırat adama döndüğünde hayal meyal hatırladığı annesinin yüzünü görür gibi oldu. Adam hiç beklemeden Fırat'a sarıldı.

"Yeğenim, Mahi'm. Gözlerini görmesem tanıyamayacaktım."

Pars kaşlarını çatmış Fırat'a sarılan adama bakıyordu. Eli belinde ki silahına gitti.

Fırat girdiği şoktan çıkmaya çalışarak sarılan adamın sırtına elini koydu. Şu anda ne olursa olsun Pars komutana ifşa olmalıydı. Belli ki bu adam akrabasıydı ve Pars bunu bilmiyordu.

Adam, Fırat'ı bırakıp yüzünü avuçladı.

"Oğlum ben en küçük dayın Baver. Yıllarca seni aradım, sordum. Amcan asker olduğunu söylediğinde çok şaşırdım. Dedim benim Mahi'm yapmaz."

Pars bunu duyduğunda sinirleri gerilmeye başladı. Hâlâ olanları anlamaya çalışıyordu ama adamın şivesi dikkatini çekmişti bir kere.

Fırat'ın ise sanki dili tutulmuştu, ne diyecekti de bundan kurtulacaktı. Kaçacak yerinin olmadığını anladığında kabullendi. Adam Fırat'ın omuzlarından tuttu.

"Gel oğul memlekete dönelim seninle. Kan davası falan kalmadı, zaten babanın suçu da yoktu. Çok küçüktüm o zamanlar büyüklere sözümüz geçmezdi. Ama bitti Mahi'm, evin hazır, sana işte kurarız ha" dedi sonra Pars'a göz ucuyla bakıp

"İstersen arkadaşın da bizimle gelsin. Ayaz mıydı neydi adı?"

Fırat gözlerini kapattı. Demek onu da öğrenmişlerdi. Pars dişlerini sıktı.

"Arkadaşı değilim ben Fırat'ın, komutanıyım." Sesinde ki açık öfkeyi Fırat sezmişti, adam da fark etti.

"Fırat değildir onun adı Mahi'dir komutan."

Pars eli hâlâ belindeki silahtaydı ve çekeceği zamanı kolluyordu. Fırat bunu fark ettiğinde müdahale etmenin zamanı geldiğini anladı. Adamın ellerini omzundan indirdi.

"Sağolasın Baver dayı ama ben gelmeyeceğim. Evet asker oldum ve bununla da gurur duyuyorum. İşinde senin olsun memleketin de, madem kan davanız bitmiştir ne mutlu size. Merakta etmeyin gelipte oğullarınızı öldürmeyeceğim. Var git yoluna" deyip adama sırtını dönmeden önce Pars'a baktı.

Pars yumruklarını sıkarak Fırat'ın yanında yürüdü. Adam ise arkalarından seslendi.

"Komutanın senin Kürt olduğunu biliyor o zaman, canını korumana gerek yok."

Pars hızla arkasına döndü. Fırat dişlerini sıkıp gözlerini kapattı. Sonunda öğrenmişti. Adam arkasını dönüp kalabalığa karışırken Pars Fırat'a baktı. Bakışlarında öfke, nefret ve kin vardı.

"Sen Kürt müsün asker?"diye sordu. Sesinde de tiksinti vardı.

Fırat başını dik tutup gözlerini açtı.

"Evet komutanım. Annem Diyarbakırlı, aşiret kızı. Babamla annemi ben daha beş yaşındayken töre yüzünden öldürdüler."

Pars yumruklarını sıktı ve öfkeyle Fırat'a bakıp onu orada bırakarak yürümeye başladı.

Fırat'ın gidecek başka bir yeri kalmamıştı artık. Arkasını dönüp dayısının kaybolduğu kalabalığa baktı. Ya kaçacaktı ve kan bağını seçecekti. Ya da gerçeğiyle yüzleşecek ve gönül bağını seçecekti.

Pars'ı takip etti. Göğsüne ateş düşmüştü bir kere, söndüremiyordu, bu ateşle o da yanacaktı.

Geri döndüğünde Pars sürücü koltuğundaydı ve arabayı çalışır vaziyette bekletiyordu. Fırat'ın döneceğini biliyordu. Kaçıp gidemezdi, Ayaz hâlâ karargâhtaydı.

Fırat sessizce yolcu kapısını açtı ve bindi. Pars gaza bastı. Arabada ölüm sessizliği hâkimdi. Fırat, cellatının boynunu kesmesini bekleyen bir mahkum gibi başını önüne eğdi.

Oysa utanılacak bir şey yapmamıştı. Kanını reddemezdi, gerçek buydu. Bu gerçeği Pars kabul edecek miydi bilmiyordu. Pars'ın fırtınaya benzeyen öfkesi dinecek miydi?

(Mahi: Farsça balık demektir. Diğer anlamı ise perişan eden, mahveden.)

Güzel bir bölümden sonra ağzımıza sıçan mangakalara benzedim biraz farkındayım 😂😂😂😂

Bundan sonra neler olacak bende bilmiyorum. Bakalım karakterler kafamda nasıl canlanacak 🤷🤷

Onları sevdiğiniz için teşekkür ederim. İyi okumalar 🥰🥰🥰


SADECE SANA DELİ-GAY Where stories live. Discover now