Umudun Bittiği An

10.3K 713 43
                                    

Pars askerlerini teker teker kontrol ederken Korkut ve Oğuz'un yine birlikte uyuduklarını görünce sessizce kapıyı kapattı. Aralarındaki ilişkiyi ilk fark eden de oydu. Ama diğerleri gibi o da bilmiyormuş gibi yapıyordu.

Diğerlerini de kontrol ettikten sonra gece üçü gösterirken nöbet kulübesine geri döndü.

Fırat'ı yanı başında tüfeğini dikili vaziyette tutarak sandalyesini camın önüne yerleştirmiş dışarıyı izlerken buldu.

Fırat komutanını gördüğünde ayağa kalkıp selam verdi. Pars oturmasını işaret edip kanepeye kendini attı.

"Hadi sen de uyu biraz, ben devralırım nöbeti."

Fırat hazır ol de bekleyerek

"Gerek yok komutanım, sabaha çok kalmadı zaten" dedi.

Pars oflayarak ayağa kalktı.

"Günlerdir uykusuzsun, saatler önce de operasyondan döndün ve yaralısın, uyu da dinlen biraz"

Fırat inatla dik durdu.

"İyiyim komutanım, yaram ağır değil."

Pars sert sesiyle

"Benimle inatlaşma asker bu bir emirdir, yat şuraya" dedi.

Fırat el mahkum gösterdiği kaneye oturdu, sonra yavaşça uzandı. Tüfeğini kanepede başının yanına dik şekilde koyup gözlerini kapattı.

Pars onun bıraktığı masaya oturdu, derin bir nefes verdi. O da günlerdir uykusuzdu ama askerinin durumu daha önemliydi. Bir süre Fırat'ın çatık kaşlı yüzünü inceledi. Uyurken bile tetikte bekleyen askerin bu hale gelebilmesi için kim bilir neler yaşadığını düşündü. Kendisinden bir farkı yoktu. Ölümü solumuş adamların asla huzuru ve korkusu olmazdı. Kelle koltukta bir hayattı onların ki.

Pars yüzünü sıvazladı. Ayağa kalktı, kendisine kahve yapmaya koyuldu.

Fırat uyuyordu ama zihni hâlâ açıktı. Pars'ın sesini algılayabiliyordu. Bedeni ciddi anlamda yorgundu ama algıları hiçbir zaman kapanamıyordu. Bunu gençken sokaklarda yattığı zamanlardan alışkanlık edinmişti, her zaman tetikteydi. Tek bir harekete ve sese karşı duyarlı olmuştu artık. Kışlada ilk uyanan da hep o olurdu. Hatta hiç uyumadığını düşünürlerdi ama Fırat hep böyleydi.

Pars yaptığı kahveyi içerken Fırat bu adamın yanında güvendesin, uyuyabilirsin dedi kendine. Pars artık onun için Ayaz'dan sonra güvendiği ikinci insandı. Fakat Pars'a olan güveni Ayaz'dan biraz farklıydı. Nedenini bilmese de Pars'a ruhuyla güveniyordu. Bu güvenin tarifini yapamıyordu, var oluşsal bir güvendi. Bir an bile bunu dile getiremeyecek, karşılıksız olsa da bu sevgiden gelen bir güvendi.

Pars kanepenin kolundaki battaniyeyi alıp Fırat'ın üstünü örttü. Fırat kımıldamadı ama kaşları daha da çatıldı. Sonra yüzü gevşedi. Pars onun her hareketini sakince izledi ve kendisinin yanındayken rahatladığını fark etti.

Biraz şaşırarak gülümsedi ve tekrar sandalyeye oturdu. Farkında olmadan bir saat boyunca Fırat'ı seyretti. Esmer yüzünde kıvrık kirpikleri, ince kemerli burnu ve büyük düz bir çizgide duran dudaklarına bakıyordu. Fırat battaniyenin altında ellerini birleştirip bacaklarının arasına sıkıştırarak uyuyordu. Bu onun uykuya daldığının göstergesiydi. Pars bu halini kafasına kazıdı. Ama yanına gidip başını okşama istediğini anlayamamıştı. Evet askerlerinin hepsine özen gösterir, iyi olmaları için çabalardı ama kanayan yarasını gördüğünde hissettiği korkunun anlamını çözemiyordu.

Askeri olduğu için miydi? Operasyon tehlikeli olduğu için miydi? Fırat Arapça konuşmaya başlamadan önce içinde tutuşan korku operasyon başarısız olacağı için değil miydi? Ne için endişelenmişti?

Pars oflayarak montunu çıkartıp masanın üstüne attı, içi yanıyordu ve göğsü sıkışıyordu. Sigara içmek için kendini soğuk karanlığa attı. Kulübenin kapısı kapanırken sese Fırat gözlerini hemen açtı.

Yerinden doğrulup kapıya baktı. Battaniyeyi üstünden iterken Pars'ın arkasında bıraktığı montu gördü. Kokusunu içine çekmek için monta uzandı. Çekerken montun içinden bir zincir yere düştü. Fırat çıkan sesten korkarak hemen zinciri eğilip aldı. Zincirin ucunda sallanan iki yüzüğe şaşırarak baktı. İkisi de alyanstı. Göğsüne batan keskin bir acıyla nefesi kesildi. Zinciri hızla tekrar montun iç cebine koyarken bir fotoğraf eline takıldı. Yüreği yanarak parçalansa da merakla fotoğrafı çıkarıp baktı.

Genç bir kız ağaca yaslanmış neşeyle gülüyordu. Beyaz tenli, kısa boylu, zarif kızın parmağında bir yüzük vardı. Zincirde ki yüzüklerden biriydi bu. Fırat fotoğrafın arkasını çevirince üstündeki

"HAYATIM" yazısını gördü.

Sessizce fotoğrafı da yerine koydu. Ayağa kalkıp montu tekrar masaya koydu. Kanepeye kendini bıraktı.

Pars geri döndüğünde Fırat'ı sırtı dönük uyurken buldu ve tekrar sandalyeye oturdu. Ağarmaya başlayan gökyüzünü izledi. Fırat'ın gözünden bir damla yaş süzüldü ve çığlık çığlığa sustu.

SADECE SANA DELİ-GAY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin