Şüphe

10.9K 707 28
                                    

Karargâha döneli üç gün olmuştu ve bu süre zarfında yemekhaneye iki kanepe yerleştirildi. Pars komutan beraber oturup sohbet edecekleri ve kaynaşacakları ortam yaratmak istemişti. Askerlerinin rahat etmesini ve ekip olarak güvenli bölge olduğunu hissetmelerini istiyordu. Daha önceki karargâhlarda da aynı düzeni yaratmıştı ve yeni geldikleri bu bina da onlar için güvenli alan olabilirdi.

Bu defa Demirkan ve Alpaslan alışverişe çıkarak siparişleri ve kumanyaları getirdi. Alpaslan yine Berfin'i görmüş neşeyle herkesi selamlıyordu.

Artık diğerleri de gerçekten bir kızın var olabileceğini düşünmeye başlamıştı ama neye benzediğini bilmiyorlardı. Alpaslan'a sorsalar bile sır gibi saklıyordu.

"Susun lan anlatmıycam. İnsan yavuklusunu millete anlatır mı, içinde saklar" diyordu.

Delikanlı çocuktu, sevdiğini yüreğinde özenle gizliyordu. Bunu bildikleri için sormaktan vazgeçip uğraşmaya başladılar deli aşık diye.

Üç gündür sessizleşen Ayaz'ın kafasında ise garip düşünceler ve şüpheler oluşuyordu.

Furkan'ın anlattığına göre Kara ve Akın çok samimiydiler. Kara kabuslarında adını sayıklayacak kadar ağır travmalar yaşamıştı ama adını sayıklaması başka bir şeydi.

Acaba Kara ve Akın sadece arkadaş mıydı?

Ayaz duygusuz biriydi. Annesi gözleri önünde kendini assa bile, babasını delik deşik etse bile gıkı çıkmamıştı, hiç kimse kabuslarına girmemişti.

Öldürmek için programlanmış bir robot gibiydi. Hep tetikte, kimseye güvenmeyen, insanlara gördüklerinin ötesini göstermeyen biri.

Belki de bu yüzden Kara'nın durumunu anlamıyordu. Kendi travmaları hiç patlamamıştı, bir gün düşeceğini biliyordu hem de en dibe kadar. Ama o güne kadar da canla başla savaşacaktı.

Neden böyle bir şeyden şüphelendiğini de anlamıyordu zaten. Neden kendisini ilgilendirdiğini de, merak etmesini de anlamamıştı. Kafası allak bullak oluyordu.

Yanına gelip oturan Kara'yı da fark etmedi. Kara parmaklarını Ayaz'ın yüzüne yaklaştırıp şıtlattı. Ayaz irkilerek Kara'ya baktı.

"Ne oldu lan sana, Karadeniz'de gemilerin mi battı, bu ne hal?"diye sordu ve elindeki tatlı krakeri Ayaz'a uzattı.

Ayaz sinirle ayağa kalkıp

"Bana lan deme amına koyayım" dedi.

Kara beklemediği tepkiyle karşılaşınca şaşkın bir ifadeyle ayağa kalkan Ayaz'a baktı. Ayaz onu umursamadan yürüyüp yemekhaneden çıktı.

Kanepede oturan Demirkan'a ne oluyo lan der gibi baktı. Demirkan alt dudağını büzerek karşılık verdi.

Ayaz yumruklarını sıkarak odasına girip yatağına yattı. Örtüyü kafasına kadar çekti. Başı ağrıyordu artık düşünmekten ve bu ağrı geçmiyordu. Aklından atamıyordu bu düşünceyi.

Furkan'a da soramıyordu, ne alaka dese ya da niye merak ettin diye sorsa cevap veremeyecekti. Kara'ya da gidip Akın senin neyindi diye sormak tam bir intihardı. İçindeki şüphe korkuya dönüştü. Ama neden? Neyin paranoyasıydı bu?

Daha fazla dayanamayıp ağrı kesici içip tekrar yattı. Akşam yemeğine Fırat onu uyandırınca eski neşeli ve fırlama haline geri dönüp diğerleriyle uğraştı.

En iyi bildiği şeyi yapacaktı, umursamayarak rol yapmak. Bu rolüyle herkesi kandırabiliyordu ama Fırat buna kanmazdı, o çocukluk arkadaşıydı.

Sürekli Ayaz'ı izliyor, hareketlerini ve konuşmasını takip ediyordu. Bu durum masada ki Pars'ın da dikkatini çekmişti. Kaşlarını çatarak yemeğini yiyor, arada Fırat'a göz ucuyla bakıyordu.

Bir anda plastik çatalını bırakıp ayağa kalktı.

"Afiyet olsun çocuklar" dedi ve cevap beklemeden yemekhaneden çıktı.

Fırat giden Pars'ın arkasından baktı. Ne olduğunu anlamamıştı, masadaki diğerleri de. Kara yemeğini bitirirken

"Gergin bu aralar yeni bir istihbarat bekliyor" dedi.

Bu ekibin yakında operasyona gideceği anlamına geliyordu. Çokta umursamadılar. Vur denilince vuracaklardı nasıl olsa. Sohbet ede ede yemeklerine devam ettiler.

SADECE SANA DELİ-GAY Onde as histórias ganham vida. Descobre agora