1. Bölüm

4.1K 226 32
                                    

Güneşin batışıyla havaya tatlı bir serinlik inmişti. Ama gündüz vakti yaz mevsimi geliyor olduğunu çoktan hissettirmişti. O yüzden şimdi üzerinde bu şık sayılabilecek gece elbisesiyle rahat rahat durabiliyordu. Bu tip kıyafetler giymek pek sık nasip olmazdı. Giydiğinde hakkını vermeye çalışırdı. Tabii sadece çalışırdı. Ne kadar hakkını verdiği tartışmaya açıktı.

Şalını çıplak kollarına biraz daha sararken merakla etrafına bakındı. Portakallı çöreği hala ortalıkta görünmüyordu. Bizzat onun abisinin nişan davetiydi sonuçta bu. Konukları karşılamaya gelememiş olabilirdi ama elbet bir yerlerden çıkıp gelecekti değil mi? İnsan abisinin nişanına katılırdı yani. Bir süre daha sakinliğini koruyarak etrafına bakındı ama kendini tutamadığı bir anda "Neredesin be portakallı çöreğim, gel artık, öleceğim burada," diye inledi.

Ne yazık ki evren ona portakallı çöreğini göndermek yerine başının belasını gönderdi. Havuz başının etrafını çevreleyen büyük ağaçlardan birine yaslanmış hayıflanırken, ani bir şekilde koluna iki el yapıştı. Başını çevirdiğinde yirmi beş yıldır her defasında hissettiği gibi aynaya bakıyormuş gibi hissetti. Karşısında ayna yoktu lakin bir aksi duruyordu.

"Ben çok büyük bittim!"

Aslında tam olarak kendisinin bir aksi olduğu söylenemezdi. Temelden bakacak olursa karşısında muhteşem bir makyaj şaheseri vardı. Kendisi bunun çeyreğini bile yapmayı becerememişti. Tıpatıp aynı hatlara, aynı bedenlere, aynı ölçülere sahip olmalarına rağmen karşısındaki aksi, giydiği elbiseyi Cindy Crawford gibi taşırken, kendisi giydiği elbisesini Tülin Şahin gibi bile taşıyamıyordu. Emanet gibi duruyordu. Henüz bilimin herhangi bir kolunun da bu konuyu netleştirebileceğini sanmıyordu.

"Merih! Beni duydun mu? Bittim diyorum! Çok çok büyük bittim hem de!"

Adının zikredilmesiyle Merih hüsranla gözlerini kapadı. "Yine ne oldu?" diye inledi. Bir kere de kendisi kardeşine böyle gitmek istiyordu. O Merih, tek yumurta ikizi olan Venüs'ün koluna yapışıp fenalık geçirmek istiyordu. Ama hep o geliyordu, hep o!

Venüs sol elindeki portföy çantasına sağ elini daldırıp bir tane kağıt parçasını ikizinin suratının dibine kadar sokup tuttu. Merih öfleye püfleye suratını geri çekip kargacık burgacık yazılara bakmaya çalıştı. Bu ışıksız ortamda da pek görünmüyordu.

"Ne bu?" diye hayıflanarak gözlerini kıstı. Kâğıdın üst kısmında bir yerlerin logosu falan vardı.

"Hani şu yaşlı bunakla kavga etmiştim ya, beni şikâyet etmişti. Onun kararı çıkmış." Venüs'ün ses tonu öyle ürkek ve aynı zamanda öyle kızgın çıkmıştı ki, Merih bir anda panikleyerek ufak bir çığlık attı. "Ne?! Hapse mi gireceksin? Olamaz! Sana demiştim! Sana mahkemede kendine mukayyet ol demiştim!"

Venüs gözlerini devirerek kardeşini omzundan çimdikledi. Merih "Ah! Ne yapıyorsun be!" diyerek kolunu ovdu.

"Öncelikle sessiz ol! Ne diye bağırıyorsun mahkeme hapis falan diye! Beni rezil edeceksin."

"Sen kendini rezil ettin zaten, bütün Fethiye biliyor zavallı kadına yaptıklarını."

Venüs iyice yükselerek ve tüm kızgınlığı kafasından dumanlar halinde çıkarak sırtını dikleştirdi. Milimetresine kadar aynı boyda olduğu kardeşine tepeden tepeden bakmaya başladı. "Ben o yaşlı bunağa bir bok yapmadım," diye dişlerinin arasından tıslayarak lafa başladı. "O kendisi kaşındı, benim üstüme geldi! Hepsi aynı huysuz cadalozlar zaten. Hepsinden nefret ediyorum." Biraz sakinleşmeye çalışarak omuzlarını tekrar normal hale getirdi. Derin bir nefes alarak kumral saçlarını geri attı. "Neyse, konumuz bu değil. Konumuz benim."

İKİLİ DELİLİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin