24. Bölüm

1.5K 169 26
                                    

Merih'in huzur evindeki son dördüncü günüydü bugün. Bugün de bitmek üzereydi. Aşırı gergindi, hatta gerginlikten ölebilirdi çünkü birazdan Zehra Hanım'a bu büyük sırrını verecekti. Bunu çok düşünmüştü. Artık daha fazla bu kadına yalan söyleyecek gücü yoktu. Bilmeyi hak ediyordu. Ayrıca bu kadının yeğeniyle beraberdi resmen! Bu yaşadıkları karmaşayı, hâlihazırda bilen dörtlüden başka birilerine anlatmaları gerekiyordu artık. Biriyle ilk adımı atıp, daha sonra yavaş yavaş bilgiyi herkese yaymalılardı hatta. Merih'le Venüs'ün adları yalancıya çıkacaktı ama Tarık'la Ali'nin adlarının başka bir şeye çıkmasından daha iyiydi. Üstelik madem suçlulardı, cezasını da çekeceklerdi. Zehra Hanım bu yayılma için mükemmel başlangıçtı. Gergindi ama çok kararlıydı Merih.

Sabah uyandığında, tıpkı gece Tarık'la karşılaştığı gibi, sabah da tuvalete giderken Venüs'le karşılaşmıştı. Koridorda birden kendisini aynada görmüş gibi kardeşini görünce çığlığı basmıştı korkudan. Keza Venüs de hazırlıksız yakalanıp benzer bir çığlıkla karşılık verince erkekleri toptan uyandırmışlardı.

Merih şaşkınca damağını iterken "Ne işin var senin burada be!" diye bağırmıştı.

Venüs uykulu asık yüzüyle kardeşine bakarken "Senin ne işin varsa benim de o işim var," demişti. Gözlerini uykudan açamıyordu o esnada.

"Ali'yle uyumaya mı geldin?" diye sormuştu Merih tam uyku sersemi verilecek bir tepki vererek. Erkekler hemen hemen aynı anda kendi odalarının kapılarında belirip, uykulu yüzlerini ovuştururken "Neler oluyor?" diye sormuşlardı.

Rezillik üstüne rezillik yaşanmıştı yani.

"Merih git elini yüzünü yıka, cidden uykuluyken hiç kafan çalışmıyor senin," diyerek duvara yaslanmıştı Venüs.

Merih odasının kapısında duran Tarık'ı görünce ancak aydınlanmıştı. Sonra birden tek tek gerçekler köşeli jetonlar gibi dank etmişti kafasında. Venüs buradaydı! Tarık'la kalmıştı gece! Ne ara gelmişti ki?

"Ay sen ne ara geldin? Barıştınız mı? Yaaa..." derken romantik bir hikaye duymuş gibi bir tepki vermişti.

Venüs gözleri kapalı bir halde tebessüm ederken başını onaylarcasına sallamıştı. "Sonra anlatsam olur mu? Hadi sen gir çık, bekliyorum burada."

"Tamam tamam. Özür dilerim, herkes gitsin uyusun, şimdi çıkıyorum ben," demişti şaşkın şaşkın tuvalete giderken. Sonra kapıyı ardından kapatırken "Ben niye özür diliyorum ya! Ben burada başkası için köpek gibi çalışıyorum!" diye söylenmişti.

Bu sabah yaşanan tarzdaki olaylara alışması gerekiyordu belli ki. Her şey rayına oturduğunda çok güzel günlerin onları beklediğini hayal edebiliyordu.

"Venüscüüm! Geldim hayatım. Çayları aldın mı?" Zehra Hanım'ın tırabzanlara tutuna tutuna geldiğini görür görmez ona doğru koşturdu Merih. Onun koluna girerek her zamanki köşelerine kadar ona yürümesinde yardımcı oldu. Koltuklara yerleştiklerinde derin bir nefes alıp, Ali'nin yöntemleriyle kendini sakinleştirmeye çalıştı Merih. Daha fazla heyecan yapmanın lüzumu yoktu.

"Ne güzel bir gün yine! Keyfin nasıl şekerim? Sporda enerjiktin bugün! Geçen haftaki şaşkınlığın ve durgunluğun yoktu hiç. İyi bir hafta geçirmiş olmalısın."

"Açıkçası iyi bir haftaydı büyük hala. Daha iyiye gitmesini umuyorum."

"Bunu duyduğuma çok sevindim," dedi Zehra Hanım çayından bir yudum alırken.

Merih derin bir nefes alıp verdi. Zehra Hanım'a çekingen bir gülümsemeyle bakıyordu. "Büyük hala, benim sana bir şey itiraf etmem lazım. Ama baştan söylemem gereken iki şey var. Öncelikle bunu yaptığım için lütfen bana kızma. Arkasında çok ciddi sebepler olduğu için böyle davranmam gerekti. Hepsini açıklayacağıma söz veriyorum. Ama tek bir dileğim var, lütfen sen de kızma bana. Çünkü şu ana kadar çok kişi kızdı. Ben tüm kalbimle senin beni anlayacağına inanıyorum. İkincisiyse, bu itirafımı sonsuza kadar kendi kalbinde bir sır olarak saklarsan çok mutlu olurum."

İKİLİ DELİLİKWhere stories live. Discover now