17. Bölüm

1.1K 181 15
                                    

Venüs motorun arkasından inince saçlarını havalandırdı. Sabah artık son kez Merih olmuştu. Artık dilediği kadar saçları açık gezebilirdi. Koskoca bir devri kapatmıştı. Hiç keyfi yoktu ve kendini çok kötü hissediyordu. Ve bunu kimseye açıklayamayacağı için kendine saklamak zorundaydı. Çünkü Tarık'tan ayrılan Merih'ti. Venüs değildi. Venüs'ün böyle dünyası başına yıkılmış gibi gezmesinin bir manası yoktu.

"Araba çok güzeldi değil mi? Baya sıfır gibi tertemiz. Keşke Merih de gelip görebilseydi. Bence bu adamla fiyatta da anlaşırız. Alırız haftaya parayı denkleştirip," dedi İrfan Bey. Yanında yürüyen Venüs'e baktı. Az önce başka bir araba görüşmesinden gelmişlerdi. Merih restorana gittiği için katılamamıştı onlara.

"Evet baba, rengi de güzeldi," dedi Venüs tüm süreç boyunca arabaya yaptığı tek vurguyu tekrar hatırlatarak. Konuya o kadar ilgisini verememişti ki. Normalde araba işini hevesle bekliyordu.

İrfan Bey kolunu kızının omzuna atarak güldü. "Kırmızı hoşuna gitti tabii. Ben adamla bir daha konuşurum pazartesi."

Venüs başını salladı hafifçe. Kızındaki durgunluğun farkında olan İrfan Bey "Neyin var senin? Salondan geldiğinden beri bir keyifsizsin?" diye sordu.

"Yok bir şey babacım. Sadece yorgunum biraz."

"Ben de seni oradan oraya yordum. Gelmeseydin benimle dükkâna keşke, eve gidip dinlen biraz."

"Yok yok! Biraz dururum yanında."

Caddede tekelin olduğu noktaya geldiklerinde, Venüs'ün uzaktan fark ettiği görüntüyü algılaması saniyelerini almıştı. Gözlerine inanamıyordu. Gördüğü şey doğru muydu?

Tekelin önündeki dondurma dolabı ve cips standının önünde yerde kaldırımda oturmakta olan Tarık'ın elinde yarılanmış bir viski şişesi vardı. Zar zor vücudunu o pozisyonda tutabiliyor gibi görünüyordu. Başı hafif hafif sallanıyordu sürekli. İrfan Bey ve Venüs'ün ona doğru geldiklerini çok geç fark ederek başını sağına doğru çevirip kaldırdığında, İrfan Bey'le gözleri kesişince panikle yerinden kalkamaya çalıştı. Ayakları birbirine dolanırken İrfan Bey elini uzatıp düşmemesi için Tarık'ı tuttu. Tarık ayağa kalktığında hızlıca da bir Venüs'e baktı. Onun Merih olamayacağını biliyordu. Saç-kıyafet durumunun yanı sıra Merih'in şu an restorana gittiğini biliyordu.

"Merhaba İrfan amca, merhaba Venüs," dedi aşırı sarhoş sesiyle. Ondan dalga dalga gelen alkol kokusu İrfan Bey'in başını geriye kaçırmasına neden oldu. Otuz beş yıllık tekelci adama şunu yaşatacak kadar kokuyordu ne yazık ki.

İrfan Bey ciddi bir sesle "Merhaba Tarık oğlum," dedi. Tarık yine zar zor ayakta durduğunu fark edince dondurma dolabına tutundu. Şişeyi elinden dolabın üstüne bırakırken "Bunun parasını vermiştim, yanlış anlamayın," dedi aptal aptal.

Venüs şoktan en ufak tepki bile veremiyordu. Ağzı gözleri sonuna kadar açık vaziyette babasının bir adım gerisinde olan biteni izliyordu.

"İyi yapmışsın, veresiye de alıyoruz, problem yok," dedi İrfan Bey ciddi ciddi. Tarık gülümsemeye çalıştı ama yüzündeki gülümseme cidden korkunçtu. "Veresiyelik bir durum yok. İnanın çok çalışıyorum ben. Öyle abim gibi aman aman para kazanmıyorum belki ama üç beş geçiyor elime. Eskisinden çok çalışıyorum hem de."

Venüs onun bu cümleleriyle ne yapmaya çalıştığını anladığı an başından aşağı kaynar sular döküldü. Ay bu olamazdı gerçekten! Bunu şu an yapmıyordu değil mi?

"Ne güzel, maşallah. Bu kadar sarhoş olmak için erken bir saat değil mi ama evladım?" dedi İrfan Bey.

Tarık'ın gözleri kıpkırmızıydı. Alkolden miydi, yoksa ağlamak üzere miydi anlaşılmıyordu ama Venüs ona aralıksız bakamıyordu. Çünkü eğer ona aralıksız bakarsa ağlayacağını biliyordu.

İKİLİ DELİLİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin