4. Bölüm

1.4K 187 4
                                    

Saat daha on olmamıştı ama Merih'in pili çoktan bitmişti bugün. Gençler kahvaltılarını ederken onların yatak çarşaflarını değiştirmişlerdi. Bunu yirmi üç odaya sadece üç kişi yaptıkları için ve Merih de buna hiç alışkın olmadığı için ciddi pestili çıkmıştı. Kendi evinde bile çarşaf değiştirmek nefret ederdi o.

Biraz soluklanmak ve kaldıysa çay almak için mutfağa indi. Artık kendisine ait olan kupasıyla çayını aldıktan sonra aşağı salonu kontrol etti. Bir sıkıntı görünmüyordu. Bir istekleri olup olmadığını sordu herkese. Buranın en entellerinden olan Fikriye Hanım'a rica ettiği romanı kütüphaneden bulup verdikten sonra bahçeye çıktı. Temiz ve güzel havayı içine çekti. Güneş içini anında sımsıcak etmişti.

"Venüs! Venüscüm!" Kendisini çağıran sesi duyar duymaz gözlerini açıp başını o yöne çevirdi. Bir numaralı kankitosu Zehra Hanım onu çağırıyordu. Eliyle de gel gel işareti yapmaktaydı.

"Bugün hiç konuşamadık seninle şekerim? Nasılsın?" dedi Zehra Hanım. Belli ki keyfi yerindeydi.

"İyiyim Zehra hala," dedi Merih onun karşısındaki banka otururken. Çayı hala elindeydi. Neyse ki Zehra Hanım'da da bir tane vardı.

"Büyük hala, büyük hala!" Zehra Hanım Merih'i düzeltiyordu. "Büyük hala diyeceksin."

"Bundan emin misiniz sahiden de? Bunu ben de isterim ama Ali Beylere ayıp oluyor gibi hissediyorum."

Zehra Hanım 'aman' dercesine elini havada salladı. "Hiçbir şey olmaz! Hitap bana edilen hitap değil mi? Ben nasıl istersem öyle olabilir!"

Merih onun konuşmasındaki tınıya ve tavrına gülmeden edemedi. Zehra Hanım gerçekten zor bir kadındı. Ama birini sevdi mi ona karşı aşırı tatlıydı.

"Nasıl geçti bu haftan anlat bakalım biraz? Kardeşin sana havadis vermiştir. Restoran nasılmış? Yeğenim nasıl?"

"Yaz geldiği için en kalabalık dönemlerini yaşıyorlar. Merih pek yoğun. Erkenden gidiyor artık. Akşam yemeklerini bile orada yiyor. Ali Bey iyi diye duydum. O da yoğun çalışıyormuş. Ama yine buraya gelir bence."

"Gelir gelir. İhmal etmez beni o. İşleri iyi olsun da, nadir gelsin sorun değil." Zehra Hanım kulağını tutarak bankın kenarına tahtaya vurdu. "Sen neler yaptın bakalım?"

Merih yutkundu. Gülümsemesini muhafaza etmeye gayret ederek "Spor salonu da malum biraz boşalmaya başladı artık yaz sezonu geldiği için. Yine pilatese yogaya gelen oluyor da, salondaki aletleri kullanmaya gelen pek az. İnsanlar denize gidiyor haliyle," dedi.

"Ah ben de yüzmeyi pek özledim. Eskiden Zelişcimle az gitmezdik. Bizim zamanımızda koylar daha bakirdi tabii. Gizli koylara kaçar kaçar giderdik. Bize yüzme öğreten de yoktu. Kendi kendimize öğrenmiştik. Bir de kızız yani! Neyimize bizim yüzme öğrenmek falan, bir duysalar kıtır kıtır keserler babamlar bizi." Zehra Hanım'ın yüzünde geçmişe çok büyük bir özlem duyduğunu gösteren bir gülümseme vardı. Merih de huşu içinde onu dinliyordu.

"Çok iyi yüzerdik ikimiz de. Denize dalıp çeşit çeşit midyeler, kabuklar toplardık. Sonra onları biriktirir kolye yapmaya çalışırdık. Ben çok kötüydüm ama Zeliş çok güzel yapardı."

Merih'in kıkırdadığını duyunca "Ama ben de ondan daha güzellerini toplardım. Daha derine dalıp daha uzun süre kalabilirdim," dedi havalı havalı. Merih neşeyle başını salladı.

"Sonra bu hamaratlıkla o evlendi ben kaldım. Bak sana benden nasihat, dış görünüşün ne kadar güzel olursa olsun elinden iş gelmeyen kızı kimse istemiyor. Bak Zeliha'yla birbirimizin aynısıydık ama onu istediler beni istemediler."

İKİLİ DELİLİKWhere stories live. Discover now