12. Bölüm

1.2K 177 8
                                    

Venüs iki eliyle çantasını sıkı sıkı tutarak Yalıkavak'ta geldikleri bu tatlı otelin lobisini merakla inceliyordu. Şu an her şey kendisine o kadar sürpriz olacaktı ki, bu kadar sürpriz artık hoş değildi, gerginlik yaratıcıydı. Otel sürpriz olmuştu, oda konusu hala sürprizliğini koruyordu, bugün ve yarın ne yapacakları, akşam nereye gidecekleri, her şey ama her şey sürprizdi. Artık bir şeyler bilmek istiyordu. En önemlisi de şu oda konusu çözülsün istiyordu. Buraya çok ciddi Türkan Şoray kanunlarıyla gelmişti. Normalde tabii ki de Venüs öyle bir insan değildi ama cümle alem Merih'in ne kadar safçık olduğunu biliyordu. Merih Özer sultana göre davranabilmesi için bu Türkan Şoray zımbırtılarına ihtiyacı vardı. Soyunmayacak—bikini artık tartışmalıydı—, öpüşmeyecek, sevişmeyecekti. En önemlisi asla ama asla sevişmeyecekti. Bunu düşündükçe bile midesi altüst oluyordu. Tüyleri diken diken oluyordu. İçi ürperiyordu.

Otelin binası fazla büyük değildi. İki katlıydı ama U şeklinde kocaman bir alana yayılıyordu. Modernize bir yapısı vardı ama dıştan bakıldığında klasik Bodrum evleri gibi ilk katı gri tonlarında taşlardan bir cepheye sahipken, ikinci katı duvarları begonvillerle süslü, beyaz boyalıydı. Binanın kapladığı alan çok büyük değildi ama bahçesi kocamandı gerçekten de. Her yeri aşırı yeşillik içinde ve ağaçlar altındaydı. Merih gerçekten buraya gelse bayılmış olabilirdi. Tarık onu buraya getirdiğine göre sahiden iyi Merih taklidi yapıyor olmalıydı. Merih'in bütün zevklerini öğrenmişti belli ki.

Aslında kendisi de romantik zamanlar için böyle ortamları severdi. Bunu inkâr edemezdi. Ama bu iş keşke onlar beraber tatile gelene kadar çözülmüş olsaydı da, Merih artık bu tatile gelen taraf olsaydı daha iyi olurdu. O da çok anlamsız bir çıkmazdı. Merih hem istiyor hem korkuyordu. Bu şekilde bir yere varamazlardı. Artık cesaret göstermesi gerekiyordu. Buradan döndükten sonra buna bir son vermek zorundaydı. Bu iş istemediği yerlere geliyordu ve bu yüzden Venüs'ün ödü kopuyordu.

Özellikle son on gündür artmış bir şekilde kendini, kendisi gibi Tarık'la konuşurken buluyordu. Merih olduğu tamamen aklından çıkıyor, ona kendi tavırlarıyla kur yapıyordu. Sürekli ona uzanıp dokunmak istiyordu mesela. Tarık'ın normalde bildiğinden çok daha başka bir insan olduğunu bu şekilde keşfetmesi hiç iyi olmamıştı. Çünkü bu keşfettiği Tarık'ı çok sevmişti. Ve acilen arasına mesafe koymazsa kendisi açısından her şey çok kötü bir hal alacaktı.

İşte Tarık o Venüs'ün aklını karıştıran gülümsemesiyle Venüs'e dönmüştü yine. Elinde iki tane eski tip anahtar sallıyordu. Venüs de ona gülümsedi. Bu çok iyiydi. Elinde iki anahtar vardı! Ayrı oda konusunda hiçbir sıkıntı yoktu.

Belboy onların çantalarını alarak onları odalara doğru götürürlerken, yan yana yürüyerek onu takip ettiler. Giriş katta, denize bakan odalardan yan yana olan iki tanesini tutmuştu Tarık. Belboy "Hangi valizi nereye bırakayım?" diye sordu.

"Siz ikisini de bir tanesine bırakın, biz bakınca karar veririz hangimiz hangisinde kalacağız," dedi Tarık. Adama bahşiş verip hızlıca gönderdi. Artık cidden Merih sandığı Venüs'le yalnız kalmak istiyordu.

Adam gittikten sonra Venüs alık alık "Fark etmezdi ya bana, ikisi de aynı değil mi zaten?" diye sordu. Odalardan birine dalınca Tarık da diğerinin kapısını çekerek kapattı ve Venüs'ün peşinden gitti.

Oda küçüktü ama çok güzeldi. Sağında hemen tuvalet vardı. Neyse ki tuvalet kısmı Tarık'ın odasının olduğu taraftaki duvara yapışık değildi. Bu Venüs'ü mutlu etmişti. Tuvaletin hemen yanından devam edince sağda çok rahat görünen bir çift kişilik yatak vardı. Odanın tam karşısı ise balkona açılıyordu. Veranda gibi olan balkondan çıkıp uçsuz bucaksız bir deniz manzarasıyla karşılaşıyordun.

İKİLİ DELİLİKWhere stories live. Discover now