16. Bölüm

1.1K 172 16
                                    

Cuma akşamüstü uzun bir aradan sonra ilk kez ailecek yemek yiyorlardı. Öğlen hep beraber araba bakmaya gittikten sonra, Merih işe gitmeden bu nadir başarabildikleri toplaşmayı yapmak istemişlerdi. Tekele de İrfan Bey'in kalfası bakıyordu. Akşam o da gidecekti Merih'le beraber çıkıp.

Lakin masaya genel bir sessizlik hâkimdi. İrfan Bey bekâr ve iki kız çocuğu büyütmüş bir adam olarak mutfakta bir hayli iyiydi. Hazır bu toplaşmayı yaptıkları için mutfakta döktürmüştü yine. Kızlar yemeklerden keyifle yiyorlardı. Venüs "Ellerine sağlık babacım, taze fasulye çok güzel olmuş gerçekten de," demekten alamadı kendini. Merih de hemen ona katıldı. "Evet babacım, ellerine sağlık."

"Afiyet olsun kızlar," dedi İrfan Bey de. İrfan Bey yaşıtlarına göre iyi görünüyordu. Henüz kırk dokuz yaşındaydı ve kırklarının başındaki birinin formuna sahip sayılırdı. Sporcu bir evlat sahibi olmanın avantajlarından biri sayılabilirdi bu. Düzenli olmasa da o da sporunu yapar, sık sık yüzmeye giderdi. Daha saçları bile pek dökülmüyordu ki bu ailede genetikti. Kızların da saçları babaları gibi gürdü. Ama İrfan Bey'inkiler kırlaşmaya başlamıştı artık. Kahverengi saçlarının arasında kır saçları bariz bir şekilde kendini belli ediyorlardı. Her zaman tıraşlı ve iyi giyimli gezerdi. Kendine özenirdi. Sevecen bir baba sayılırdı ama yeri geldi mi otoriter de olabiliyordu. Kendince kız babası olmasının dengesini bulmuştu. Bir yandan da aynı zamanda anneleri olma durumu da vardı tabii.

"Merih sana bir şey diyeceğim," dedi İrfan Bey ağzındaki lokmayı yutunca. Başını kaldırıp şaşırmadan Merih'e çevirdi. Kızların son zamanlarda çevirdiği dolaplara o da biraz biraz alet olmuştu ama çoğunlukla vaktini tekelde geçirdiği için Allah'tan tatsız detaylara hâkim değildi. Kızlarının devleti kandırdıklarını bilmiyordu mesela. Çünkü hafta sonları sabahları dükkânı erkenden açıyordu.

"Buyur babacığım," dedi Merih gülümseyerek.

"Şu Tarık Kızıldağ ile ne kadar ciddisiniz siz?" diye sordu İrfan Bey. Bu da üstünkörü hâkim olduğu konulardan biriydi. Haliyle kızlar babalarına sevgilileri hakkında pek detay anlatmıyorlardı.

Merih biraz kızararak suyundan bir yudum aldı. Kaçak gözlerle Venüs'e baktı. Venüs de endişeyle kardeşine bakıyordu.

"Eh işte diyelim babacım, daha yeni sayılır her şey ama..." diye geveledi. "Bir ayı da çoktan geçti bir yandan da."

"Geçenlerde Zeki amcanlarla muhabbeti oldu da, sık sık onun kafesine gidiyormuşsunuz Ölüdeniz'de."

Merih çaktırmadan Venüs'e baktı yine. Venüs kaşığının arkasına saklanarak onaylarcasına başını salladı.

"Evet," dedi Merih iyice gerilmeye başlayarak.

İrfan Bey boğazını temizleyip ciddi bir ifadeyle kızına döndü. Aynı ciddiyetle konuşmaya başladı. "Bu yaştan sonra benim haddim değil belki ama bir baba olarak fikrimi söylemek de görevim. Tarık'ı aslında severim, iyi çocuktur. Fakat burası küçük yer malum. Herkes birbirini biliyor. Tarık'ı da bugüne kadar çapkınlığıyla tanıdık. Başta dediğim gibi, sana karışmak istemem ama kalbinin kırılması riskini de göze alamam. O yüzden demek istediğim şu ki; ben bu işi çok desteklemiyorum uzun vadede. Eğer senin için de çok ciddiye aldığın bir şey değilse, kısa zamanda sonlandırmanı temenni ederim."

Merih şaşkınlıklar içerisinde bakışlarını babasından Venüs'e çevirdi. Venüs de aynı kendi ifadesi gibi şaşkınca bakıyordu ona. İkisi de bunca yıldır ilk kez İrfan Bey'in ağzından böyle sözler duyuyorlardı.

"Artık küçük değilsiniz." İrfan Bey bir an için güldü. "Benim için her zaman küçük kalacaksınız ama bazı gerçekleri de kabul etmek gerek. Evlilik yaşı yavaştan geliyor gibi. Siz yine de beni bırakmak için acele etmeyin tamam mı ama?" dedi şakayla.

İKİLİ DELİLİKWhere stories live. Discover now