Bölüm 27

411 51 12
                                    

Bu olayın ardından bir ay geçmiş, Özgür ve ben günlerimizi birbirimizden ayrı geçirmeye alışmıştık. Özlem hala olduğu yerde duruyorsa da –en azından benim açımdan- bir yetişkin olarak kendi görevlerimi bir başıma, onun bakışları altında olmadan da halledebiliyordum. Vakit akşama yaklaştığında tıpkı onun önceden söylediği gibi bir heyecan dalgası sarıp sarmalıyordu beni. Onu plazanın önünde arabanın içinde gördüğüm anlara paha biçemiyordum. Eve döndüğümüzde ben yıkanıp üstümü değiştirirken o yemek hazırlıyordu ve beraberce sükunetle yiyorduk. Daha sonra ya benim çalışmalarımdan bahsediyor yahut onun yazdıklarını okuyorduk. Bir film-dizi izlerken uyuya kalıyor, gecenin bilmem kaçında onun dokunuşları ve öpüşleriyle yeniden uyanıyordum.

Günler böyle geçip gidiyordu. Kafamı kurcalamaya başlayan soruları bilinçaltıma bastırmıştım bir şekilde. Yeniden patlayacakları ana kadar içimi kemiren ince bir huzursuzluk hissiyle yaşamaya mahkûmdum.

O gün Bülent'le aylardır üzerinde anlaşmaya varamadığımız koşulları son kez konuşacak ve nihayet bir sözleşme imzalayacaktık. Öyle umuyordum en azından. Ancak beni gördüğü anda e-maillerindeki ciddiyetinden eser kalmadı.

"Seni böyle bulacağıma ölsem inanmazdım," dedi şaşkınlıkla.

Kendime baktım. Karnımdaki şişkinlik epey büyümüştü doğrusu. Bunu tamamen yok etmesini beklemiyordum ama mümkün olduğunca kapamak için uğraşmıştım. V yaka, uzun, salaş bej bir bluz ve ayak bileklerimde piliseli kahverengi etek vardı üzerimde. Dışarıdan bakanlar ilk seferde hamile olduğumu anlayamazdı. Makyaj yapmış, saçlarımı bile şekillendirmiştim. Sırf Bülent'i etkileyeyim diye... Malum, daha öncesinde benim –o zamanlar otuz bir yaşında olmama rağmen- çocuk olduğumu ima etmişti kendisi.

"Kim? Kim babası? Yoksa bekar bir anne misin? Aman Allah'ım, neden soruyorum ki sana bunları? Tamamen özel hayat. Dehşete düştüm, özür dilerim. İstersen çocuğunun babası olabilirim," dedi sonunda. Onun bu taşkın tavırları kıkırdamama neden oldu.

Kocasından başka kimseyle ilişkisi olmamış, ilişkiye girdiği ilk adamdan da hemen hamile kalmış, üstelik bütün bunları çok geç yaşamış bir kadındım ben. Bülent gibi bir erkek tarafından beğenildiğini hissetmek benim gibi namus timsali (!) birini bile biraz olsun zıvanadan çıkarabilirdi. Cilveli ve oyunbaz yapabilirdi.

Ayağa kalkıp önümde diz çöktü birden. "Hayat!" dedi birden teatral bir havada. "Dokunabilir miyim?"

Kendimi ona "Tabi," derken buldum. Sanki en doğal hakkıymış gibi!

Karnıma dokundu usulca. Oğlum bu yabancı dokunuşu hemen fark etti. "Hareket ediyor. Hareket ediyor Ayça! Hayat avuçlarımın içinde can buluyor sanki!"

"Aptal herif!" dedi Ayça yüzünde tiksintiye benzer bir ifadeyle. "Sen kadın doğum uzmanısın! Kendinden utanmıyor musun?"

"Hayır utanmıyorum," dedi. Onun yüzünde ise gerçekten bir mucizeye şahit olmuş gibi hayret dolu bir ifade vardı.

Tam bu sırada en olmaması gereken şey oldu ve Özgür girdi kapıdan. Bizi, Bülent benim önümde diz çökmüş, karnımı avuçlarının arasında tutarken buldu. "Sanatçı hassasiyetiyle!" dedim gülerek. O gülmüyordu fakat.

Bülent ayağa kalkıp "Kadın hamile!" dedi yeniden. Bağırıyordu. "Onu en son gördüğümde... Ah, buna inanamıyorum."

"Farkındayım," dedi Özgür. Elimden tutup koltuğa oturttu beni. Yanıma ilişirken "Bunu ona ben yaptım," dedi. İğrenç, erkekçe bir tavırla. Bu çok gülünçtü.

"Bunu bilmiyordum," derken Ayça'ya bakıyordu Bülent. Ayça omuz silkti. "Az önce gördüğün şey biraz münasebetsizce oldu galiba ama tamamen doktorca bir merakla kontrol ettim onu."

"Karar verin," dedi Özgür. Eli karnımın üzerindeydi. Bunu bilerek mi yapıyordu yoksa farkında değil miydi bilmem ama gereken mesajı çok iyi verdiği açıktı. "Sanatçı hassasiyetiyle mi doktorca merakla mı?"

"İkisinin karışımı diyelim tatlıya bağlayalım."

Özgür bana bakıp "Ne oluyor?" diye sordu. Oğlumuz Bülent'in dokunuşundan kalma etkiyle hala hareketliydi. Sonra yavaş yavaş durulup sakinleşti.

"Bilmem," dedim.

"Çok iyi. Oğlum yabancı bir adamın dokunuşuyla Ronaldo'ya dönüşüyor ama babası dokununca hemen uyuya kalıyor."

"Bu iyi bir şey aslında," dedi Bülent. Sırıtarak hepimizin yüzüne baktı sırayla. "Yani bu senin ona huzur verdiğini gösterir. Bana şiddetli bir tepki verdi, belki de yabancı dokunuşum onu strese soktu ama senin dokunuşun ona güvende olduğunu hissettirdi, huzur buldu."

"Bu doğru mu?" diye sorarken Özgür'ün yüzünde gerçek bir endişe vardı.

"Uzman görüşümü soruyorsan bence öyle. Tekrar test edebiliriz tabi," diyerek ayağa kalktı birden.

Özgür "Otur yerine!" diye azarlayınca yavru köpek edasıyla oturdu tekrar yerine.

"Senin ne işin var burada?" diye sordum Özgür'e fısıldayarak.

"Sabah bu kadar süslenip püslenince gelip bir kolaçan edeyim," dedi o da benim gibi fısıldayarak.

Bülent "Benim için mi süslendin?" diye sorunca Özgür yeniden uyardı onu.

"Araya girme!"

"Peki."

"Evet? Onun için mi süslendin?"

"Onun için değil, onun yüzünden. Beni gördüğü zaman çocuk muamelesi yapmıştı."

"Ben mi?" diye sordu Bülent.

"Sevgilim," dedi Özgür. "Sana bakan, seninle sohbet etme şerefine erişen hiçbir erkekte bir çocuk olduğun intibaını uyandıramazsın. Tabi karşındaki erkek bir çocuk değilse..."

"Doğru söylüyor," diyerek onayladı Bülent. "Seni ilk gördüğüm zaman o şarkı çalıyordu: Ela gözlerinde menevişler var... Hiç unutmam. Şimdi o şarkıyı ne zaman dinlesem..."

"Bülent!"

"Bülent!"

Ayça ve Özgür aynı anda aynı şiddetle bağırınca susmak zorunda kalmıştı ancak ben kıkırdamaktan alamadım kendimi. Özgür'ü görüp tanımasaydım ona gerçekten tutulabilirdim ancak onu on yılın sonunda bile elde edemezdim. O tamamen oyunbaz bir adamdı. İmkansız biriydi. Neyse ki sözleşmeyi imzalarken o kadar ulaşılmaz olmadı. Bizi neredeyse bir yıldır oyalıyorsa da sonunda elde edebilmiştik işte. Benim çabam, benim başarımdı bu. Gerçek anlamda ilk büyük başarım... Kendimle gurur duyuyor ve daha fazlasını yapmak için hevesle dolup taşıyordum. 

KARŞILIKSIZ (TAMAMLADI) Where stories live. Discover now