Bölüm 25

456 55 6
                                    

Bir ay sonra mide bulantılarım iyiden iyiye hafiflemişti. Özgür'ün ifadesine göre artık hiçbir engel kalmamıştı aramızda. Annesi hariç!

Bebeği öğrendiğinden beri hayatımızın içindeydi. Sürekli! Beni eleştirmekten özellikle imtina ederdi. Özgür'ün onunla net bir konuşma yaptığını tahmin ediyorum. Ama her davranışında ince bir gönderme olurdu. Benim herhangi bir şeyle ilgili herhangi bir fikrimi, tercihimi hep yeni bir fikir beyan ederek, böyle daha mı iyi olur acaba, diyerek bertaraf ederdi.

"Bebek geldiğinde bu ev size dar gelmeyecek mi? Daha geniş bir eve mi geçseniz..."

Bu, benim oturduğum sitede zaten Özgür'e ait olan villada oturun, demekti.

"Özgür bir kere yaptı ama sen hiç evlenmedin. Gelinlik giymek istemediğine emin misin?"

Bu da benim tarafımı tutuyor gibi davranıp bana düğünü dayatmaktı.

Oysa ben gelinlik giymek, düğün yapmak falan istemiyordum. Bütün akşamı üzerimde kırk kiloluk bir kıyafetle insanlara gülümseyip onları eğlendirmeye, eğlendiğime inandırmaya çalışarak geçirmek istemiyordum. Çok masraflı, çok şaşalı, çok yorucu bir şeydi. Küçüklüğümden beri böyle bir hevesim olmamıştı hiç.

Ev mi? Ben de biliyordum bu ev biraz küçüktü. Amerikan mutfak, salon, yatak odası ve Özgür'ün kitapları ve spor aletlerinin bulunduğu bir asma çatı katından ibaretti. Üçgen biçiminde çok güzel, modern bir bungalovdu. Bayılıyordum bu eve. Ayrıca bebek küçücük olacaktı, bizim yerimizi nasıl daraltabilirdi ki? En azından kendisine ait bir odası olması gerekinceye kadar bu evin tadını çıkarıp nerede yaşayacağımıza daha sonra kendimiz karar versek olmaz mıydı?

Sevil Hanım'dan gerçekten hoşlanmıyordum. Ama bebeğimin babaannesi, sevdiğimin adamın annesiydi. İyi geçinmeye çalışıyordum.

Huzursuzluğumu gizlemeye çalışarak tavsiyelerini dinlemeye ve kafa sallayarak geçiştirmeye devam ettim. Ama susmayacaktı!

"Sevil Hanım," dedim sonunda. "Düğün istemiyorum. Gelinlik giymek de istemiyorum. Bunu anlayamıyor olabilirsiniz ama böyle şeyleri gerçekten, gerçekten yapmak istemeyen insanlar da var dünyada. Oğlunuzun ve sizin en kıymet verdiğiniz yaratık benim karnımın içinde. Dolayısıyla Süleyman benim, mühür de bende! Lütfen, nikâhımızda bulunmak isterseniz orada olmanız Özgür'ü memnun edecektir."

Öyle bir anda bile yalan söyleyecek değildim. Mutfağa yönelip telefonu Özgür'e uzattım ve günlerdir ilk defa kusmak için tuvalete koştum. İki dakika sonra başımı klozetten kaldırdığımda Özgür'ün yanımda olduğunu fark ettim. Saçlarımı tutuyordu.

"Annem seni arıyor mu hep böyle?"

"Bebeği öğrendiğinden beri sürekli. Bazen onu doğurup üzerine fırlatayım ve seni alıp kaçayım diye düşünüyorum."

"Olabilir aslında. Belki yakamızdan düşer böylece."

"Özür dilerim," dedim sonunda alayı bırakarak. "Annenle anlaşamamam seni üzüyordur."

"Umurumda bile değil! Tek umursadığım şey senin strese girmemen."

"Bir daha aradığında açmazsam bana kızmayacaksın yani?"

Telefonu bana geri uzatırken "Onu engelledim," dedi. "Özür dilerim. Seni anneme karşı koruyacağıma dair söz vermiştim ama beceremedim sanırım. Erteleyebiliriz. Hiç önemli değil."

"Hayır," dedim hızlıca. "Seninle evlenmek istiyorum. Çok istiyorum. Ama kendi tarzımda... Düğün istememek, gelinlik istememek çok mu garip şeyler bunlar? Kendimi bir sürü insanın eleştiren, yargılayan bakışlarına sunmak istemiyorum. Çok teatral geliyor, oyun gibi. Böyle düşünmek yanlış mı?"

KARŞILIKSIZ (TAMAMLADI) Where stories live. Discover now