3. Bölüm

496 67 5
                                    

Bu konuşmanın üzerinden günler geçmiş ancak üzerimde bıraktığı etki geçmemiş aksine daha da çoğalmıştı. Bir yedi sene daha kalsam yanında beni asla o gözle görmezdi. Gözleri görmezken bile... Bana gündelik hayatında, iş hayatında bu kadar bel bağlamışken üstelik. Fakat ben de bir kadındım nihayetinde. Hiç mi aklına gelmiyordu? Hiç mi merak etmiyordu? Beni öpmek nasıl bir şey...
Ben çok merak ediyordum onu öpmek nasıl bir şey, onun tarafından öpülmek nasıl bir şey. Bunu düşünmekten kendimi alamıyordum. Üstelik artık kendimi yatıştırmaya da çalışmıyordum. Düşündükçe daha çok düşünüyor, hayal ettikçe daha fazla hayal ediyordum. Zevk alıyordum onunla olduğumu düşlemekten. Buna da engel olamazdı ya...

Mutfaktaydım, onun için yemek hazırlıyordum. O da halihazırda yazmakta olduğu kitabıyla ilgili yeni fikirlerinden bahsediyordu editörüne telefonda. Bu sırada eli elime değdi. Telefonu eliyle kapatıp "İyi misin?" diye sordu. Yüzü yüzüme o kadar yakındı ki.

"İyiyim," diye kekeledim.

Elini alnıma koyup "Ateşin var," dedi. Editörüne "Seni biraz sonra arayayım Ayça," dedikten sonra telefonu kapayıp yeniden bana döndü. "Hasta mısın? Sesin de bir garip sabahtan beri zaten."

Yeniden "İyiyim," dedim ancak inanmadı.

"Hasta hasta buraya geliyor, üstelik bana yemek hazırlıyorsun."

"Bir anlığına benim için endişelendiğini sandım." Gülüşüm kendi kulağıma bile acıklı geliyordu doğrusu.

"Endişeleniyorum tabii ama hastalanmamayı da önemserim. Evine gidip dinlen."

"Sen ne yapacaksın?"

"Annemi çağırırım." Sesi ne kadar da isteksiz geliyor kulağa. "Ara veririm."

"Saçmalama. Ciddi bir şeyim yok, sana da fazla yaklaşmam. Endişelenme."

Ben böyle söyleyince fazla üstelemedi. Aklında yeni yeni fikirler cirit atarken boş boş oturmak onun gibi biri için işkenceden farksız olacaktı. Bu yüzden benden hastalık bulaşması riskini bile göze alarak çalışmaya devam etme kararı aldı. Akşama kadar birkaç saat daha aralıksız yazdık. Tükendiğimi hissettiğim anda sanki anlamış gibi "Burada bırakalım," dedi.

"Tamam."

Her zaman yaptığım gibi dosyayı kaydedip önce kendime e-mail olarak attım. Daha sonra harici belleğe aktarıp bilgisayardan sildim. Bilgisayarın çalınma riskine karşı bir önlemdi bu. Artık evime gidebilirim, diyordum kendi kendime. Ancak ayaklarım hareket etmiyordu bir türlü. Salona kadar yürüyüp koltuğun üzerine attım kendimi. Beş dakika dinleneyim, dedim. O aralık uyuya kalmışım. Uyandığımda üzerimde yarım yamalak örtülmüş bir battaniye buldum. Baş ucumda da her biri başka bir şeye yarayan çeşitli ilaçlar vardı. Ateş düşürücü, ağrı kesici, kas gevşetici, mentollü krem...

Özgür karşı kanepede oturmuş TV seyrediyordu. Gördüğüm manzara karşısında duygulanmaktan alamadım kendimi. Bu, bunca yıl içinde bana karşı en şefkatli davrandığı andı sanırım. Uyandığımı fark etmiş olacak ki benden yana çevirdi başını.

"Bulduğum her şeyi getirdim ancak durumun için hangisi yararlı olur bilemiyorum. İç işte..."

"Teşekkür ederim. Uyumama izin verdiğin için de..." Ne olursa olsun evinde uyumama asla izin vermezdi.

"Ben izin vermedim. Çalışma odasından döndüğümde çoktan uyumuştun. Ne yaparsam yapayım uyandıramadım."

"Özür dilerim."

"Neyse. Daha iyiysen evine git. İyileşene kadar da gelme."

Böylelikle gösterdiği şefkat anının sonuna gelmiş olduk. Kolumdaki saate baktığımda gece yarısını çoktan geçmiş olduğunu fark ettim. Gerçekten vicdansızın tekiydi. Beni bu saatte, bu soğukta kapının önüne koyuyordu, üstelik bu haldeyken.

"Araba kullanabileceğimi sanmıyorum."

"Taksi çağır."

"Lütfen... Bu seferlik kalmama izin ver."

Sesim kısılmış, ter içinde kalmıştım. Öfkeyle kalktı yerinden. Hiçbir şey söylemeden yatak odasına gidip kapısını kapattı sertçe. Fakat ben öylesine bitkindim ki onun bu tavrına içerleyemiyordum bile. Gerisingeri koydum kafamı kırlente.

"Sayıklıyor!" dedi öfkeli sesi. "Ne bileyim ben? Git demiştim öğlen, gitmedi. Benim suçum mu yani? Bekle." Elini alnıma koyup bekledi bir müddet. "Çok ateşi var. Annemi çağıramam tabii ki. Ne? Asla olmaz, çıldırdın mı sen? Kör olmamla ne alakası var bunun? Peki, peki Allah kahretsin!"

Beni tuttuğu gibi kaldırdı. Yarı sürükleyerek yarı taşıyarak banyoya ulaştırdı. "Uyan!" dedi bağırarak. "Elbiselerini çıkar. Ben senin için suyu ayarlayacağım."

Dediğini yapmaya çalıştım ama ellerim istediğim gibi hareket etmiyordu. Sonunda pes edip bıraktım kendimi olduğum yere. Özgür geri döndüğünde bana takıldı. Neredeyse düşüyordu ancak tezgaha tutunup kendisini sabitledi. "Canıma mı kast ettin. Ayağa kalk çabuk!"

"Kalkamıyorum."

"Ne diye ağlıyorsun şimdi?"

"Ağlamıyorum."

"Ağlıyorsun işte."

"Neden bana bağırıyorsun? Ben mi istedim hastalanmayı? Senin evinde uyumaktansa soğukta donup ölmek daha iyi. Çekil, gideceğim ben!"

"Yoluna çıkan yok zaten."

"Acımasız zalim adam. Pislik."

Üzerime eğilmiş kazağımı çıkarmakla uğraşırken "Pisliğim doğru," dedi.

"Seni bu kadar dehşete düşüren ne? Gözlerin görmüyor bile." Kazağım çıkmış, pantolonum ayaklarımın ucundan çekiştiriliyordu.

"Görmesem de ellerim hissediyor."

"Hissettiği şeyden memnun olmadığı için ellerinden özür dilerim tamam mı?"

Ağzının içinde gevelese de ben duymuştum. "Memnun olma ihtimali düşürüyor beni dehşete!"

Elbiselerimi çıkarma işi bitince kollarımdan tutup bedenime temas etmemeye özen göstererek soktu beni duşun altına. Bütün yalvarışlarımı ve çırpınışlarımı görmezden gelerek bir beş dakika kadar tuttu beni ılık suyun altında. Çıkmama izin verdiğinde banyo kapısının arkasında asılı bornozlardan birini geçirdi sırtıma.

"Yürü!" diye emretti. Salona yöneldiğimde omuzlarımdan tutup yatağına doğru çevirdi beni. "Burada yat. Uyumadan önce saçlarını kurut. Yapabilir misin? Bunu da mı ben yapayım yoksa?"

"Çok üşüyorum."

"Gir yorganın altına," dedi dişlerinin arasından. Dediğini yaptım. Sonra yanı başımdaki komodinin çekmecesinden saç kurutma makinesi çıkarıp yine yanı başımdaki prizlerden birine birkaç denemede taktı. Ben onun kokusuyla çepeçevre sarmalanmış yatağının içinde yatıp onun yastığına yüzümü gömerken o saçlarımı kurutuyordu. "Neyse ki kısaymış saçların."

Yedi yıl gece gündüz bir arada yaşadıktan sonra bu kadar basit bir şeyi bile o an öğreniyor olması şaşırtıcıydı. Ben onunla ilgili hemen her şeyi bilirken üstelik. Fakat ne önemi var? Onun elleri benim saçlarım üzerinde dolaşıyordu işte. Böyle olacağını bilseydim bunca zaman içinde en az birkaç sefer daha hastalanırdım. Tabi onun müdahale edebileceği bir mesafe içerisinde hastalanmaya dikkat ederdim. 

"Kurudu. Ben çıktıktan sonra iç çamaşırlarını da çıkar. Sonra kendine uygun bir şeyler bulup giy, ne bileyim. İyi bak işte kendine. Talihsizsin," dedi hayıflanır gibi. "Ateşleniyorsun ama kör bir adamın ellerine kalıyorsun."

"Yalnızlıktan iyidir."

"Varlığımı bu kadar basite indirgediğin için teşekkür ederim," dedi. Sesi yarım saat öncesine nazaran daha sakin hatta belki biraz da neşeli geliyordu kulağa. "Çıkıyorum ben."

Kapıyı kapatıp çıktığında bana verdiği son direktifleri yerine getirmek üzere sıyrılıp çıktım yataktan. Duş iyi gelmişti. Hiç olmazsa üstümdeki son ıslak kıyafetleri de çıkarıp temiz kıyafetler giyinecek kadar enerjim kalmıştı. Giydiklerimin onun kıyafetleri olmasına özellikle dikkat ettim. Sonra tekrar girdim sıcak yatağın içine.

KARŞILIKSIZ (TAMAMLADI) حيث تعيش القصص. اكتشف الآن