Kitabı göğsüme bastırıp hızlıca arkama döndüm. Bu yaptığım çok aptalcaydı ancak oradan bir an önce uzaklaşmak istiyordum. Ta ki çıkışta alarmlar ötünceye dek. Rezillik! Kitabı kapıya yakın raflardan birine bırakıp koşar adım uzaklaştım oradan. İnsanlar bir yanlışlık olduğunu yahut başarısız bir hırsızlık girişimi olduğunu düşüneceklerdir. Polise ihbar edilmemişimdir umarım. Neden yaptım ki bunu? Durup düzgünce selam vermek, iki satır sohbet etmek çok mu zordu? Rezil ettim kendimi. "Bilge!" Onun sesi. Duymazdan gelerek yoluma devam ettim. Bir kez daha seslendi: "Bilge!" Yine duymazdan geldim ancak ayaklarım acele ediyordu. Üzerime akın eden kalabalığın ortasında aşağı kata inmenin yolunu arıyordum. Alışveriş merkezlerinin sizi alışverişe teşvik eden mimarisi bütün katı baştan sona dolaşmadan aşağıya inmenize izin vermez malum. Dönüp arkama baktığımda Özgür'ün güldüğünü gördüm. Ancak o andan sonra yaptığım şeyin ne kadar aptalca olduğunu fark ettim. Durup bana yetişmesi için beklemeye başladım. "Niye koşuyorsun?" diye sordu. "Niye kovalıyorsun?" diye sordum ben de. "Kitabı unuttun," dedikten sonra elinde tuttuğu kitabı bana uzattı. "Unutmadım, almayacaktım zaten." "Okumayacak mısın?" "Okumayacağım." Gerçekten de okumaya niyetim yoktu çünkü bu bana garip geliyordu. Her cümlesini elimle yazdığım serinin yeni kitabını sıradan bir okuyucu gibi kitaptan okumam gerektiği hissi beni üzüyordu. Bu hayatımın hangi noktadan hangi noktaya geldiğini hatırlatıyordu bana. "Yine de al." Israr ediyordu. Bense almamakta ısrarcıydım. "İstemiyorum. Evimde onu koyacak yer yok!" Güldü. "Peki."