Bölüm 23

492 55 12
                                    

Serum bitene kadar bir yarım saat daha bekledikten sonra gidebileceğimizi söylediler. Beni nazikçe kaldırdı sedyeden. Bu sırada hemşirelerden biri tekerlekli sandalye getirmişti. "Binmem," dedim.

Hemşire, "Hastanemizin kuralı efendim. Çıkışa kadar buna binmek zorundasınız."

"Olmaz, Özgür!"

"Tamam," dedi Özgür. "Teşekkür ederiz." Kolunu belime dolayıp sanki zar zor ayakta duruyormuşum gibi beni yarı taşır vaziyette çıkardı hastaneden dışarı. Buna lüzum yoktu ama onunla tartışacak enerjim de yoktu.

Yirmi dakikalık bir araba yolculuğundan sonra benim evime varmıştık. Beni kendi evine değil de benim evime getirmesi beni biraz kızdırmıştı gerçi. Birazdan daha fazla belki...

Ta ki "Sen bekle. Ben eşyalarını toplayacağım," diyene kadar.

"Anlamadım?"

"Birkaç parça kıyafet alacağım. Benimkilerle şimdilik idare edebilirsin ama... En iyisi kendi kıyafetlerini kullanman. Daha rahat edersin."

"Gerek yok, evimde kalacağım."

"Söz konusu bile olamaz." Bunu söylerken gülümsüyor fakat sesi tehditkar geliyordu kulağa.

"Peki," dedim. "Ama kendi eşyalarımı kendim toplayabilirim."

"Dört kat merdiven mi çıkacaksın? Seni taşırdım ama bu zahmete değmez. Anahtarlarını ver!" Evimin son hali gözümün önüne geldikçe onun yukarı çıkması fikrine ölümüne direnmek istiyordum. "Bilge!"

Anahtarları ona uzatırken "Salona ve mutfağa göz ucuyla bile bakmayacaksın," dedim. Yüzünde oluşan ince, alaycı gülüş beni kızdırmak yerine neşelendirmişti.

"Bakmayacağım," diye söz verdi. İki dakika sonra telefondaydı. Bana neyin nerede olduğunu, neleri alması gerektiğini soruyordu.

"İkinci çekmecede," dedim. "Bu beni rahatsız ediyor."

"Rahatsız olmana gerek yok sevgilim. Bunların hepsini kendi ellerimle çıkarıyorum üstünden," dedi. Bunu söylerken bu kadar ciddi olması garipti. Öyle ya, o aramızdaki her şeyi özellikle de cinselliği her zaman çok ciddiye almıştır. İç çamaşırı çekmecemle işi bittikten sonra gardırobuma dönüp birkaç parça kıyafet daha koydu çantaya. Geri döndüğünde iyi olup olmadığımı sordu.

"İyiyim," dedim.

"Gidebiliriz öyleyse," dedi. Sesinin bu kadar hevesli çıkması beni memnun ediyordu.

Eve vardığımızda arabadan inip kendi başıma yürümeme müsaade etmedi. Bu sefer tam manasıyla taşıyordu beni. Gelini gerdek odasına sokan heyecanlı bir damat gibiydi. "Bu zahmete değiyor muyum bari?" diye sordum.

"Hem de nasıl!" diye cevap verdi. Beni salona taşıyıp koltuğun üzerine koydu. "Sen burada uslu uslu yat ben yiyecek bir şeyler hazırlayacağım."

"Beni beslemeyi hiç ihmal etmiyorsun."

Bedenim çoktan koltuğun üzerinde olduğu halde kollarım hala onun boynundaydı. Uzanıp öptü beni. Uzun uzun, tatlı tatlı. "Sen beni beslemeyi ihmal ediyorsun ama..."

"Seni çok özledim." Birden çıktı ağzımdan bu sözler. Kendimi yalanlayacak değildim. Onu özlemiştim.

"Neden gelmedin o zaman bana?"

"Sen neden gelmedin? Özlemedin mi?"

"Çok özledim." Dudakları dudaklarımda, yanaklarımda, boynumda geziniyordu. "Sana zaman vermek istedim."

"Ne için?"

"Düşünmek için."

"Sen biliyordun pıhtıyı?"

KARŞILIKSIZ (TAMAMLADI) Where stories live. Discover now