Bölüm 21

437 57 2
                                    


Hızlıca çıktım odadan. Arkama bakmadan neredeyse koşarak döndüm ortak ofise. Masama geçip günün geri kalanında çalışmalarımla ilgilendim. Kafamı kaldırdığımda havanın çoktan kararmaya yüz tuttuğunu, neredeyse herkesin evine gittiğini fark ettim. Boynum tutulmuş, belime ince bir ağrı saplanmıştı. Kendimi toparlamak, elimi yüzümü yıkamak için lavaboya gittiğimde sancı şiddetlendi. Ters bir şeyler olduğunu seziyordum. Hemen tuvalete gittim ve iç çamaşırımda olmaması gereken bir leke gördüm.

Bütün korkularımın nedeni geldiği gibi sürpriz bir biçimde terk mi ediyordu beni? Ancak içimi o güne dek bir benzerini yaşamadığım müthiş bir acı kapladı birden. Annelik içgüdüm bebeğim beni bırakırken ortaya çıkıyordu öyle mi? Bebeğim...

Telefonumu alıp rehberde ilk önce kayıtlı numarayı yani Ayça'yı aradım ve nerede olduğunu sordum. "Şirketteyim," dedi. "Sen neredesin?"

"Lavabodayım. Lütfen bana yardım et!"

"Tamam, hemen geliyorum." O kesinlikle bir görev insanıydı. Nasılını nedenini sormadan direkt mevzuya dalardı. Böyle bir kişiliğe sahip olduğu için binlerce kez şükrettim. Lavaboya gelip beni iki büklüm yerde bulunca bile neyin var diye sormadı. Hemen koluma girip beni otoparka indirdi.

"Kan var. Çok değil ama. Onu kaybettim. Kaybettim."

Bir anlığına, sadece bir anlığına dönüp baktı bana ve ne olduğunu anladı. "Olabiliyor böyle şeyler. Ablam hamileyken de olmuştu. Çok önemli değildi. Merak etme bir şey olmayacak."

"İstemiyordum. İsteyip istemediğimi bilmiyordum. Böyle bir şeyin kararını vermek bana düşmüş gibi sanki... Bir hayatı başlatmak benim elimdeymiş gibi sanki. Şımarık, aptal, bencil bir geri zekâlıyım ben."

"Asıl böyle düşünmek aptallık," dedi birden sinirle. Sonra sesini olabildiğince yumuşatıp "Sakinleşmeye çalışmak şu an için yapabileceğin en iyi şey," dedi. "Artık ne istediğini bildiğine göre ağlamayı, hareket etmeyi ve dövünmeyi kes!"

Hastanenin acil kapısından girdiğimizde Ayça benden önce durumu anlattı sağlık görevlilerine. "Kaç haftalık?" diye sordu içlerinden biri.

"Altı. Kanama var. Çok değil ama..."

"Tamam, sakin olmaya çalışın."

Beni Ayça'dan ayırıp bir acildeki yataklardan birinin üzerine yatırdılar. Birileri gelip gidiyor, vücuduma bakıyor, çeşitli yorumlarda bulunuyorlardı. Ben hiçbir şeyi anlamadan korkuyla orada öylece uzanmış yatıyordum. Özgür olmalıydı o anda yanımda. Elimden tutup sakinleştirmeliydi beni.

Nihayet doktor, "Ciddi bir şey değil. Hamileliğin ilk haftalarında rastlıyoruz bazen böyle durumlara. Bebeğiniz iyi," dediğinde içim öylesine rahatladı ki. Daha bir hafta öncesine kadar benimle olduğunu bilmediğim bir pıhtı için bu kadar endişelenmek akıl işi değildi. "Yine de dinlenmenizi öneriyoruz. En kısa sürede bir jinekologdan randevu alarak hamileliğinizin doktorunuz tarafından takip edilmesini sağlayın."

"Teşekkür ederim."

"Çalışıyor musunuz?"

"Evet."

"En azından bir hafta dinlenmenizde yarar var. Rapor yazacağım."

"Neden? Yani bir sorun mu var?"

"Şimdilik ciddi bir sorun görünmüyor ama dediğim gibi dinlenmeniz gerek."

"Yatak istirahati mi?"

"Hayır, günlük işlerinizi kendinizi yormadan yapabilirsiniz. Eğer sancınız ve kanamanız olursa hemen doktorunuza başvurun. Başka bir sorunuz var mı?"

"Hayır, teşekkür ederim."

"Rica ederim, geçmiş olsun."

Doktor gider gitmez Ayça peyda oldu yanımda. "İyiymiş. Dinlenmem gerekiyormuş ama şimdilik bir sorun yokmuş."

"Biliyorum," dedi. "Konuştum doktorla az önce. İyi olmanıza çok sevindim." Bu sırada telefona cevap vermesi gerektiğini işaret ederek uzaklaştı benden. Bir dakika sonra tekrar yanımdaydı.

"Teşekkür ederim. Sen olmasan ne yapardım bilmiyorum."

"Özgür'ü arayabilirdin mesela... Yanında benim yerime o olabilirdi mesela. Telefonda böyle delirmezdi böylece."

"Özgür'le mi konuştun?"

"Evet. Ben söylemedim. Şirkete geri dönmüş her nedense artık! Senin hastalandığını, benim seni taşıyarak binadan çıkardığımı falan anlatmışlar."

"Sen beni taşıyamazsın," dedim.

"Espri yapabilecek kadar kendine geldin ha... Peki, doğru. Ben seni taşıyamazdım ama Özgür taşıyabilirdi." Bu kez gülen bendim. "Ona ne olduğunu söylemedim. Bu senin işin." O sırada Özgür göründü acildeki kalabalığın ortasında. Yüzündeki korkulu ifade kendimi suçlu hissetmeme neden oluyordu. Bizi arıyordu gözleri. Nihayet bulduğunda Ayça çoktan ayaklanmıştı. "Gerisi sende," dedi. "İşi dert etmeden güzelce dinlen. Hoşça kal." Giderken Özgür'e de veda etti. 

KARŞILIKSIZ (TAMAMLADI) Where stories live. Discover now