1. Bölüm

1.1K 80 12
                                    

 Bu günü takvimine işaretle küçük kız, demişti bana ilk görüştüğümüzde. Bu anın geleceğinden, bu anın tam da bu vakit geleceğinden öylesine emindi ki. Gideceği bütün yolları, aşacağı bütün engelleri ve kaydedeceği bütün başarıları milim milim hesap etmiş, müthiş bir özgüvenle bakıyordu yüzüme. Görmeyen gözleriyle.

Gözleri görmediği halde hissettiği bütün duyguların aynasıydı sanki. Üstelik bakışları ne zaman sizden yana dönse gerçekten görmüyor mu diye şüpheye düşerdiniz. Öyle bir bakışla süzer, içinizi okuyor gibi hissettirirdi size. Ancak o görmüyordu. Ben de bu yüzden yanındaydım zaten. Onun rehber köpeği, hizmetçisi, hikayelerini dikte ettirdiği kişiydim.

İlk başta hayalet yazar olacağım sanıyordum ancak bunca yıl içerisinde onun metinlerine onun onaylamadığı bir noktalama işareti dahi koymadım. Gerçi böylesi daha iyiydi sanırım. Çünkü bende yaratıcılığa dair hiç yetenek yoktu. Hem de hiçbir alanda. Bu yüzden onun yaratıcılığına, sanatçı ruhuna ve yüksek zevkine hayrandım.

Şarkı sözü yazar, beste yapar ve her kesimden insanın ilgisini çeken fantastik romanlar yazardı. Tanınan fakat kim olduğu bilinmeyen biriydi. Çizdiği bu esrarengiz hava onu daha da merak edilir kılıyordu. Onun kim olduğuna dair pek çok teori dolaşıyordu ortalıkta. Hayranları tahminlerini paylaşmak ve ona karşı duydukları sevgiyi anlatmak için sosyal medya hesaplarında toplaşıyor, kim olduğunu açıklasın diye ona yalvarıyordu. Buna karşı çıkanlar da vardı elbette. Hayal kırıklığına uğramaktan ölesiye korkuyor, kahramanınla tanışma kuralına sıkı sıkıya tutunuyorlardı. Ancak onu bir kez görseler bu düşüncelerinden hızlıca vazgeçerlerdi. Çünkü o kimseyi hayal kırıklığına uğratmayacak bir yaratılışa sahipti. 

Kolundaki saati kontrol ettikten sonra "Vakit geldi sanırım," dedi.

Kumandayı alıp televizyonu açtım. Birkaç dakika içinde her şey bitmişti. "Nasıl geliyor kulağa?" diye sordum.

"Merak uyandırıcı," dedi. "Rahatsız olduğum birkaç şey var ancak bu da benim işim değil. Nasıl görünüyor?"

"Güzel."

"Anlat," diye emretti.

"Sahildeler. Sonbaharda çektiler bu sahneyi ama izleyenler için sıcak bir yaz günü olacak. Boğaz hafif dalgalı ve..."

"Boş ver onu," dedi heyecanla.

"Hülya'yı anlat!"

O an içimde minik bir kıskançlık sızısı gelip geçtiyse de sesime yansıtmamak için çabalayarak konuştum: "Saçları uçuşuyordu. Üzerinde kıpkırmızı bir elbise vardı. Ruju da kırmızıydı. Ayakkabıları da... Ayakkabıları topukluydu. Beyaz teni siyah saçlarıyla tezat oluşturuyordu. Gözleri normalde de iri ama bu kez bambaşka görünüyor. Makyaj yüzünden olsa gerek"

"Dur!" dedi birden. "İyi gidiyorduk neden makyajdan bahsetmeye başladın birden?"

"Özür dilerim. Levent'i de anlatayım mı?"

"İstemez!"

"Ama çok yakışıklı ve..."

"İstemez dedim!"

"Ama ben senin güzelliği takdir ettiğini sanıyordum bir sanatçı olarak." Biraz düşündükten sonra kafasını sallayarak onayladı. Anlatmaya başladım: "Gözleri mavi, tıpkı seninkiler gibi. Uzun boylu. Sarışın."

"Sıradan," diyerek sözümü kesti.

"Türkiye'de sarışın olmak ne zamandan beri sıradanlaştı?"

"Ekranlar için sıradan." Ayağa kalkıp dikkatlice pencerenin yanına yürüdü. Görebiliyormuşçasına bir tavır takınarak dışarıya bakmaya başladı. "Görebilseydim ben de onlardan biri olurdum. Sıradan."

KARŞILIKSIZ (TAMAMLADI) Where stories live. Discover now