44🌅

21.9K 1.7K 279
                                    


Devam edeceğiz arkadaşlar, benim kitap bırakma gibi bir hayalim yok. Ben değil, kitabı beğenmeyenler bıraksın lütfen.

Ayrıca kurgudan eksik gördüğünüz yerleri, şurası daha mantıklı yazılabilirdi ya da şurası aslında şöyle diye düşündüğünüz yerleri bana her zaman bildirebilirsiniz. Instagrami da aktif kullanıyorum. İnsanı yermek yerine düzgünce yorum yaptığınızda kimse size saldırmaz. Bilgiye açığım fakat istediğiniz olmuyor diye beni yerden yere çarpmanıza da teşekkür etmem. Beni bilen zaten biliyor, daha fazla da bir şey demeyeceğim.

🌅

Tugay'ın akıl almaz görüntüsü kalbimin en ücra noktasını bile ayağa dikerken donmuş gibi kalakalmıştım. Ölü müydü? Ölüsünü mü koymuşlardı koltuğun üzerine? Yoksa bir rüyada falan mıydım? Tüm gördüğüm her şey, bebeğim, Tugay'ın bedeni, ailem... Hepsi rüya olabilir miydi?

Zihnimin bana oynadığı pahalı bir oyun olabilir miydi?

Aklımı mı kaçırmıştım artık? Sanrılar mı görmeye başlamıştım?

Saliseler saniyelere evrilirken oğlumun kısık mırıltıları, annemle babamın karışık konuşmaları, Fatih'in omuzlarımdan tutup beni kendine odaklamaya çalışması... 

Ağır ağır bedenime geri dönerken "Efendim..." dedim fısıltılı bir sesle. Yutkundum. "Ona ne olmuş Fatih?"

"Sakin ol, tamam mı? Sen şimdi odana çık, ben gelip seninle konuşacağım. Ama biraz müsaade etmen lazım..."

"Nasıl çıkayım yukarı?" Öyle bir konuşuyordum ki sesim bile yabancıydı. "Ölmüş mü? Ölü mü Fatih? Şehitse eğer..." Yutkundum. "Oğlum görmesin... Aklında falan kalır belki... Görmesin..."

"Yaşıyor..." Fatih arkamda kalan aileme bir işaret yaptığında adım seslerini duydum. Beni yavaşça belimden kavrayıp Tugay'ın sol tarafında kalan tekli koltuğa oturttu. "Bak sakin olacağız, tamam mı?"

Başımı salladım. Sakin olmak zorundaydım. Oğlumu gördüğümden beri girdiğim pembe masaldan az önce sıyrılmıştım. Gerçekler buradaydı işte. Canlı ama bilinci kayıp bir şekilde yatıyordu. 

Tugay hayatımın en büyük gerçeğiydi. Daha fazla ne olabilirdi ki?

Elimi göğsüme koyup üstünden kalbime bastırdım. Ağır geliyordu... Hele de doğumdan önce hatırladığım son şey... Nefesimi kesiyordu. Bağırarak ağlayasım vardı. 

"Götürsene..." dedim Fatih'e yalvarırcasına bakarken. Önüme oturup dizlerinin üstüne çöktü. Ellerimi avuçlarının arasına alıp parmaklarımı öptü. "Buradan götürsene Tugay'ı."

"Doktor çağırdım, iyi değil." İyi değil miydi? Ölüydü resmen! Berbattı. Ölürken bile benim gözümün önünde olmak istiyordu. Ölürken bile ben acı çekeyim istiyordu? Bir zamanlar aşık olduğum adamdı, nasıl duygusuz robot gibi yaklaşmamı bekliyordu? 

"Gelmese ya... Benden uzak dursa... Oğlumdan... Huzur vermiyor ki Fatih, nefes aldırmıyor..."

"Kayıptı ablacığım." dedi bir şeyler açıklamak ister gibi. "Seninle konuşamadık ama günlerdir kayıptı, şimdi jandarmayı da aradım, arkadaşlarını da... Gelecekler."

"Götürsünler."

"Bak götürsünler ama şimdi seni kızdırmak için gelmemiş..." İfadesi dalgalandı. "Kapıyı açtığımda oğlunla seni sordu, öğrenmiş. Ayakta duramıyordu ama sizi görmek istedi. Kızma, sakin ol. Yaralarını temizlesinler."

Dudaklarım titreyerek Fatih'e baktım. Onun da bu dediklerine çok inanmadığını biliyordum. Benden kat kat fazla öfkeliydi Tugay'a fakat beni sakinleştirmek için bu kadar iyimser davranıyordu. Biliyordu ki benim kadar öfkeyle çıkışsa daha da fena olacaktım. 

Fatih artık kardeşim gibi değil de abim gibi geliyordu. 

Üzücü ama gerçekti.

Ben koltukta öylece oturmaya devam ederken aile doktorumuz olan Veli abi geldi. Tugay'ı baştan aşağı kontrol etti, yaralarını temizledi. Bu saatler boyunca devam etti. Her yerinde o kadar çok kan vardı ki... Kilolarca pamuk, gazlı bez harcamış olabilirdi. Fatih'e sürekli belli uyarılarda bulundu ama dinlemeye bile tenezzül etmedim. Dik dik o yakışıklı yüzüne baktım. 

Karşısında acı çekerken defalarca gülen yüzüne baktım... Aşkından yanıp kavrulduğum yüzünü izledim. 

Kaşındaki yarıktan kan aktı. Kurudu, tekrar aktı. Kurudu. Çatlamış dudakları neredeyse ayrık ayrıktı. Sakalları uzamıştı. Genelde hep pürüzsüz olurdu yüzü. Her gün traş olur, saçlarını da uzatmazdı. İki santim bile olmazdı boyları. Bu sefer bana tanıdık gelen sadece yüzüydü. Her ayrıntısı benden uzak birer çıkmazdı. Başta açık duran kıpkırmızı gözleri ise şimdi kapalıydı.

Gece saatler ilerlemeye devam ederken kapıya birileri daha geldi. Birkaç asker üniforması olan arkadaşı içeride gördüm ama dönüp onlara da bakmadım. Fırlatıldığımız noktalar o kadar yabancı geliyordu ki bir gün biri bana böyle bir anıyı yaşayacaksın deseydi, yüzüne kahkahalarla gülerdim. 

Tugay benim güvenli limanım olmuştu, ondan tek gram şüphem dahi yoktu. Böyle uyurken masum görünen yüzünün beni diri diri mezara sokmaya çalışacağını düşünmemiştim.

Saatler saatleri kovaladı. Ayrılamadım oturduğum koltuktan. Buraya geldiği için üstleri öfkeliydi sanırım. Yaşamı hakkında söz söylemeyeli uzun zaman oluyordu. Yine düşünmedim hiçbir şey.

Işıklar kapandı, gün yavaş yavaş doğmaya başladı. Evi boğuk bir görüntü kaplarken omzumda bir el hissettim.

"Yorgunsun, uyuman lazım." dedi Fatih. "Biraz dinlen, onu da göndereceğim."

"Biraz kalabilir miyim?" dedim sakince. "Düşünmem gerekenler var."

"Oğlunu getireyim mi? Küçük bir beşik almıştık, onu da kurduk. İçine koyarız, yanında olur."

Hevesle Fatih'e baktım. Oğlumu düşünmek anında yüzümdeki buhranı düzeltti.

"Lütfen... Biliyorum kötü bir anne oluyorum ama kendimi düzeltmek için çabalayacağım."

"Şt... İstediğin gibi olacak her şey, kafana takma şimdi."

Fatih saçlarımı öpüp yanımdan ayrıldı. Elimi pijamamın şortunu sürtüp ayağa kalktım. Tugay'ın koltuktan taşan bedeninin yanına varırken omzundaki beyaz bezden çıkan kana baktım. Sızıyordu. Alnındaki yara bandından da kan sızmaya başlamıştı. Üst kısmı soyulmuş, çıplaktı ve her yeri sarılmıştı. Yüzü de çok kötü görünüyordu.

Bir inleme fırladı dudaklarından. Yavaşça bedeninin yanına çöktüm. 

"Baba oldun." diye fısıldadım cansız bir sesle. Gülümsedim. "Hiç istemedin ama oldun..."

Gözlerim dolu dolu olurken bir anda kolumu yakaladı ve anında üstüne doğru çekti bedenimi. Zor bela ayakta durmaya çalışırken sayıklamaya başladı.

"Kabus gördüm... Öp." 

Yutkundum. Kabus gördüğü her seferinde öperek uyandırmıştım. 

"Bırak." dedim kolumu kendime çekmeye çalışarak. Fatih'in adım sesleri daha da yaklaştığında kısık ağlama sesi kulağıma doldu. Bileğime sarılan elini çekmeye çalıştım. "Tugay bırak..." 

Gözleri kocaman kocaman açıldığında korkudan yerimden sıçradım. Oğlumun sesi arkamdan gelmeye başladı.

"Abla..."

"Ece..." dedi kara zorla. Ardından bebeğimin sesini duydu ve gözleri açıp kapandı. Fatih oğlumu bırakmış olmalı ki benim yanıma gelip bileğimi kurtarmaya çalıştı. "Oğlum." diye heceledi. "Ece, benim oğlum..."

Bileğim Tugay'ın elinden kurtulduğunda gözünden bir damla yaş aktığını gördüm.

🌅

Ece, benim oğlum

Simay benim karım 

Aşk Evliliği Öldürdü (KISA HİKAYE) (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now