CAMBAZ

By dicleyimbendicle

900 96 18

Kırık bir kızın yarım kalan hikayesi devam ediyor... Ölen sevgilisinin ardından defalarca intihara kalkışan k... More

"Sıkı giyin, üşütürsün."
"Korktuysan vazgeç, ne de olsa daha yeni başlıyoruz..."
"Ve sen iyileşmek için fazla korkaksın."
"Kırılırsam sessizleşirim."
"İntikam için acılarından beslen Büşra. Sevginden değil..."
"Sonsuza kadar..."
"Hazır ol, çok can yakacak."
"Sadece seni korumaya çalışıyorum..."
"Ders 1: Vazgeçiş yasak."
"Seni seviyorum kaç kurtul."
"Karanlığa sinmiş."
"Sen maskesiz süper kahramansın."
"Deniz kızı."
"Büyümek sevdiklerini paylaşmakmış."
"Biz karanlığın değiliz."
"Burası benim cehennemim."
"Deniz kızı mı? Cambaz mı?"
"Biz... En kötüleriz."
"Biz kazanacağız..."
"Ölü birine göre fazla gerçeksin."

"Gece ve Gölge"

26 3 0
By dicleyimbendicle

Karanlık yolda tedirgin bir şekilde yavaşça ilerliyordum. Kaza yapmaktan öyle korkuyordum ki, direksiyonu sıkıca kavramış ve öne doğrulmuştum. Çok uzun sürmeden her gidişimde kovulduğum yere, karanlık yer'e, gelmiştim. Arabayı durdurduktan sonra arabanın içindeki ışığı kapattım, fark edilmemek için. Artık her yer karanlıktı ve bu karanlıktaki sessizlik beni çok korkutuyordu. Hızlıca telefonumu çıkarıp şarkı açtım. Müzik beni sakinleştirirdi. Ve ben sakinleşmek istiyordum. Emre'nin her zaman söylediği şarkı çalmaya başladı.

"Kıyma bize gitme n'olur..." diyordu şarkı.

"Gitme şehir çok bozulur..."

Hafifçe gülümserken arkama yaslandım. Karanlığa sığınır gibiydim. Söyleyemediği her şeyi bu şarkıyla söylemeye çalışıyordu sanki. Ben ise hiçbir şey anlamamıştım...

"İsmi Gölge..." diye mırıldandım gözlerim karanlık yer'in üzerindeyken.

"Gece ve Gölge." dedim. Gece, diyorlardı ona. Öyle demişti. Peki Gölge kim oluyordu? Ben mi? Emre'nin peşini hiç bırakmayan bir gölgesi miydim?

Emre'nin çıktığını gördüğümde doğruldum. Siyah arabaya bindiğinde direksiyonu sıkıca tuttum. Üstü siyahtı, arabası siyahtı... Her şeyi siyahtı. Peki ya kalbi? Arabası hareket edip ilerlediğinde ben de peşinden gittim. O kadar yavaş sürüyordum ki gözümü onun arabasından ayırırsam her an kaybolabilirdi. Karanlık yolda ilerlediğimiz sırada gök gürledi, yağmur yağmaya başladı. Nereye gidiyordu böyle? Nedensiz bir korku vardı içimde, sanki beni kötülüğe sürüklüyordu. Ama ben de onu inatla takip ediyordum. Belki ben de gerçekten kötüydüm...

Büyük bir ağacın tam önünde durup arabasını park ettiğinde arabayı durdurdum, ondan çok uzaktayken. Yağmur yağmasına rağmen hiç acele etmedi, ıslanmak ister gibiydi. Karşı kaldırıma geçti, karanlığın içindeki koskocaman olan beyaz eve yöneldi. Onun evi miydi? Onun yeni evi... Belki hayatına başkaları girmişti, belki evinde onu bekleyen biri vardı ve o bu yüzden bana böyle davranıyordu. Gözlerimi kıstım görmek isterken. Ama hiçbir şey görünmüyordu, orada bir kız var mıydı görünmüyordum. Arabanın anahtarını çıkarıp kapıyı açtım, Emre eve girince. Arabadan indiğimde yağmur beni ıslatmaya başladı. Hiç umursamadan yavaş adımlarla bembeyaz olan eve doğru yürüdüm. Evin tam karşısına gelince durdum ve başımı kaldırıp eve baktım. Bembeyazdı. Tüm bu karanlığın içinde, bembeyazdı bu ev. Karanlığa meydan okur gibi, karanlığı yenmek ister gibi, karanlığın sahibiymiş gibi... Nasıl olabiliyordu? Bir ev nasıl tüm karanlığın sahibiymiş gibi görünüyordu? Nasıl bir ev hem bu kadar güven verirken hem de bu kadar ürkütebiliyordu? Emre'nin evi olduğu için mi? Yutkunup eve doğru yürümeye başladım.

Yumruk yaptığım elimi kaldırıp kapıya vurdum yavaşça. Çok geçmeden Emre kapıyı açtı. Beni gördüğüne şaşırmıştı. Hafifçe gülümsedim ıslanan saçlarımı gözümün önünden çekerken.

"Büşra? Ne işin var burda?" diye sorarken birkaç saniyeliğine evin içine baktı.

"Artık konuşabilir miyiz?" diye sordum. Islanmış saçlarıma baktı, bir şey desin diye bekledim. Beni içeri alsın diye bekledim. Hiçbiri olmadı.

"Sizi rahatsız etmedim umarım?" diye eklediğimde kaşlarını çattı.

"Biz?"

"Neyse ne. Bana anlatacakların var." dedim derin bir nefes alıp.

"Sana anlatacak hiçbir şeyim yok."

"Hadi ya, beni nasıl kandırdığını anlatmayacak mısın?" diye sordum sesimi yükseltirken.

"Git, bir daha gelme buraya." dediğinde ona doğru bir adım attım ama içeriye girmedim.

"Bu kadar korkak mısın? Yüzleşemeyecek misin hiçbir şeyle?" derken ben, sinirlendiğini gözlerinde görebiliyordum.

"Ben seni kandırmadım."

"Ama ben sana inandım."

Öylece gözlerime baktı.

"Ne istiyorsan babandan iste. Bana bulaşma." dedi birden.

"Ben senden istiyorum. Bana her şeyi anlatmanı istiyorum. Kaçma artık!" diye bağırdığımda gök gürledi. Kolumdan tuttu bana sertçe bakarken.

"İstemiyorum seni! Bunu mu duymak istiyorsun? Seni görmek istemiyorum!" dediğinde öylece kaldım. Sıktığı kolumu bıraktı. Canımı yakmıştı. Hem de çok. Kaşlarımı çatarken sıktığı kolumu tuttum, acıtmıştı.

"Ben de bir daha çıkmam karşına! Bana sorularımın cevabını ver, uzak durayım senden!" diye bağırdığımda duraksadı.

"Nasıl geldin sen?" diye sordu dışarı bakıp.

"Kendim geldim, arabayla."

"Sen araba sürmesini bilmezsin ki." dediğinde omuz silktim. Gözlerim dolarken arkamı dönüp yürümeye başladım. İlk kez canımı yakmıştı, hem de bilerek.

"Anahtarı ver."

Sesini duyduğumda durup ona döndüm.

"Beni götürmeni istediğimi hatırlamıyorum." dediğimde elimdeki anahtarı aldı hızlıca.

"Bin arabaya." dedi arabaya yönelip.

"İstemiyorum."

"İstiyor musun diye sormadım. Bin arabaya." dediğinde arabaya bindim. Sessizce kemerimi takıp arkama yaslandım, o arabayı çalıştırırken. Elimi koluma geri koydum. Dolan gözlerimi camdan dışarıya çevirdim. Ne ara böylr olmuştuk biz? Ne ara kavga etmemek için susar olmuştuk? Hiç canımı acıtmayan Emre, ne değişmişti de bugün böyle yapmıştı? Derin bir nefes aldım boğazımda oluşan ağırlığa inat. Hiçbir şey anlatmayacaktı bana. Ama bırakmayacaktım peşini, her zamanki gibi. Çünkü ben onun peşindeki gölgesiydim...

Akan göz yaşımı sildim hemen.

"Özür dilerim." dediğinde kaşlarımı çatıp kafamı ona çevirdim.

"Canını acıttığım için özür dilerim." diye eklendiğinde bir yaş daha süzüldü yanağımdan.

"Peki ya gittiğin için?" dedim titreyen sesimle. Cevap vermedi. Derin bir nefes aldım önüme dönüp.

"Sağa döneceksin burdan." dedim yolu tarif edip.

"Sonra?"

"Sonra da sola." dedim burnumu çekip.

"Onu demiyorum. Benden uzaklaştıktan sonra ne olacak?" diye sorduğunda omuz silktim.

"Bilmem. Sanırım yok olacağım." dedim tekdüze bir sesle. Sesini çıkarmadı. Yol boyunca dışarıyı izledim, yağmur çoktan durmuştu bile. Çok geçmeden Deniz'in evine gelmiştik.

"Burası." dediğimde durdurdu arabayı.

Arabadan indiğimde o da indi. Anahtarı uzattı bana, elimi uzattım. Anahtarı alırken temas eden parmaklarımız bile canımı yakmaya yetmişti.

"Yalnızdım." dedi birden. Anlamayarak ona baktığımda ellerini ceplerine koydu.

"Evde yalnızdım." dediğinde omuz silktim gözlerine boş boş bakıp. Hiçbir şey demeden eve doğru yürüdüm.

"Büşra!" diye seslendiğinde durup arkamı döndüm.

"İyi geceler." dediğinde aklıma ilk gün geldi... Ne de güzeldi o zaman belki de. Gelip geçti demiştim onun için. Ama geçmemişti. İyi ki de geçmemişti. Nerden bilebilirdim ki onun da yalan olduğunu.

Sanırım, hayatımdaki en güzel yalandı o.

"İyi geceler Emre."

>>>>>>>>>>>>>>>

Merdivenlerden yavaşça indikten sonra Deniz'i gördüm. Kitaplığın önünde durmuş, kitapları inceliyordu büyük bir dikkatle.

"Sonunda odandan çıktın. Dünden beri odana kapattın kendini." derken eline bir kitap aldı. Hafifçe gülümsedim birkaç saniyeliğine bana bakan Deniz'e.

"Senden bir şey isteyebilir miyim?" diye sordum çekinerek.

"Tabii." dedi koltuğa otururken.

"Beni son kez Emre'ye götürür müsün?" diye sorduğumda kitabının sayfalarını karıştırıyordu.

"Ben de senden bir şeyler isteyebilir miyim?" diye sordu.

"Evet?"

"İlaçlarını kullanmaya devam eder misin? Unuttuğumu sanıyorsan yanılıyorsun." dediğinde derin bir nefes aldım.

"İstemiyorum." dedim.

"Ben de seni götürmüyorum." dediğinde omuz silktim, görmeyeceğini bile bile.

"Peki, o zaman ben kendim giderim." dedim kapıya yönelirken.

"Dur."

Durup arkamı döndüğümde yanıma geliyordu.

"O adam sana iyi gelmiyor ve sen onun yanına gitmeye devam ediyorsun."

"Sana iyi gelmeyen dediğin adam, bir zamanlar beni kurtarmıştı."

"Kimden?"

"Kendimden." dediğimde gözlerime öylece baktı.

"Götürürüm ama ilaçlarını alacaksın. Söz ver." dedi kapıyı açıp.

"Söz." dedim verilen sözlere artık inanmamama rağmen. Bana verilen sözler ne kadar anlamsızsa verdiğim sözler de o kadar anlamsızdı benim için. İlaçlarımı almayacaktım. Gerekirse daha kötü olacaktım ama o ilaçları bir daha kullanmayacaktım. Arabaya binişimiz, oraya gidişimiz sanki birkaç saniye sürmüştü.

"Küçük hanım, bizi gerçekten zorluyorsunuz." dedi beni her zaman burdan kovan adam. Sanki ona, bana küçük hanım demesi için emir verilmiş gibiydi. Ve ben bana böyle seslenmesinden nefret ediyordum.

"Çekil o zaman önümden." dedim. Birkaç saniye gözlerime baktıktan sonra telefonunu çıkardı ve birini aradı.

"Zorluyor efendim." dedi ifadesiz bir şekilde suratıma bakıp.

"Peki." dedi birkaç saniye sonra. Telefonunu kulağından çekerken derin bir nefes alıyordu.

"İlerideki beyaz kapıdan içeri girin." dedi ve önümden çekildi.

"Arkandayım." dedi Deniz sessizce.

"Gelme." dedim tedirgin bir ses tonuyla. Adamın bize gösterdiği kapıya doğru yürüryorduk. Ordaydı, birkaç adım, bir kapı ötemde. Kapının önünde durduğumuzda Deniz'e döndüm.

"Hiç öyle bakma, ben de geleceğim." dediğinde başımı salladım ve kapıyı açtım. Kapıyı açar açmaz içerideki temiz hava yüzüme vurdu. Bu oda içinde bulunduğumuz yerin aksine çok güzel kokuyordu. Odaya girdiğimde ardımdan Deniz geldi. Sonra onu gördüm. Masasında oturuyordu, gözleri gözlerimdeydi. Masanın üstündeki kaktüs dikkatimi çekti. Yine kaktüs vardı yanında...

"Adamlarımı çok zorluyorsun." dediğinde ona döndüm.

"Bir dahakine dayak yememek için dua ediyorum." diye dalga geçtiğimde alay edercesine yarım bi şekilde gülümsedi.

"Bir dahakine, diye bir şey olmayacak. Çünkü sen bir daha buraya gelmeyeceksin." dediğinde başımı salladım.

"Doğru, bir daha gelmeyeceğim. Sen istediğimi verene kadar."

"Hala saçmalıyorsun." dedi başını iki yana sallayıp ayağa kalkarken. Ellerini ceplerine koyup karşıma geçti. Gözlerime baktığında konuşmuyorduk.

"Deniz kızı..." dedi Emre gözlerini benden ayırıp Deniz'e dikerken.

"O ipteki cambaz değilsin sen Büşra. Sen, deniz kızısın." dedi Emre bastıra bastıra.

"Ben deniz kızı değilim." dedim Emre'nin koluna vurdum dikkatini çekmek için. Gözlerini Deniz'den ayırıp bana baktı.

"Ama sen çok usta bir yalancısın. Ben ise sana inan bir aptalım." dediğimde kaşları çatıldı.

"Sana benim peşimden gelme demiştim."

"Neden? Planını bozmamam için mi?"

"Sana zarar vermemek için." dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Sen gitmenle bana zarar verdin zaten. Daha kötü ne yapabilirdin?" diye sordum.

"Giden senken neden başkalarına sataşıyorsun?" dediğimde derin bir nefes aldı.

"Ben senin için her intihara kalkışımda beni kurtaran Denizken, sen neden ona sataşıyorsun?" diye sorduğumda nefret dolu bakışlarını denize çevirdi.

"Ona teşekkür etmemi mi bekliyorsun?" diye sordu Emre.

"Bana teşekkür etmeni isteyen yok. Çünkü ben onu, senin için kurtarmadım." dedi Deniz sessizliğini bozarak. Emre beni geçip denizin karşısına geçti.

"Ne için kurtardın peki?" diye sordu. Sesinde sinirini gizlemeye çalıştığı belli bir ton vardı.

"Ben onu kendisi için kurtardım." dediğinde Deniz, Emre sahte bir kahkaha attı sinirle.

"Demek kendisi için kurtardın onu." dedi Emre ona doğru bir adım atarak aralarındaki mesafeyi kapattı.

"Söylesene, ona aşık oldum ve kendim için kurtardım diye." derken Emre, yumruk yaptığı elini gördüm.

"Desene kendi duygularımı düşündüğümden kurtardım onu diye!" diye bağırdı Emre.

"Senin gibi onu ölüme itmedim!" diye bağırarak karşılık verince deniz, aralarına girdim. Emre'nin havadaki yumruğunu yakalayıp durdurdum onu. Bakışlarını bana çevirdiğinde ben onun bileğinden tutmaya devam ediyordum.

"Ona vurmaya kalkışma." dedim sinirli bir şekilde ona bakarken. Omuzları düştü.

"Onu mu koruyorsun?" diye sordu gözleri koyulaşırken. Yutkundum, elini indirdiğinde.

"Sadece... Ona vurmana izin veremem." dedim sesimin gür çıkmasını isteyerek.

"Söylesene Büşra, deniz kızı mı olmak istiyorsun yoksa o ipteki iki cambazdan biri mi?" diye sorduğunda gözümde biriken yaşlar yanağımdan süzülmeye başladı.

"İki cambaz bir ipte oynamazdı. Ama ben deniz kızı olamayacak kadar da aptalım." dediğimde bileğimden tuttu.

"Sen benim kızımsın. Sen, benim cambazımsın." dediğinde bileğimi çektim elinden.

"Ben kimsenin kızı değilim. Bu sen değilsin Emre. Beni seven emre böyle değildi. O emre geri gelene kadar, sevgim yerine nefretimle karşılaşacaksın." dediğimde Deniz kolumdan tuttu gitmek isteyerek.

"Bunu sen istedin." dedim gözlerine son defa bakıp.

>>>>>>>>>>>

Kapıyı açıp koşar adımlarla çıkışa doğru ilerledim. Deniz de peşimden geliyordu. Dayanamayıp koştum, arabaya yöneldim.

"Büşra!"

Arabaya sırtımı yaslayıp nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. Yanıma geldi, sırtını arabaya yasladı.

"O böyle biri değil Deniz." dedim başım yere eğikken.

"Ona engel olduğun için teşekkür mü etmeliyim, bilmiyorum." dediğinde başımı kaldırıp gözlerine baktım.

"Onun buna hakkı yok." dediğimde hafifçe gülümsedi, yaptığım şey hoşuna gitmiş gibi. Emre ona vuramazdı. Buna izin veremezdim, o yokken yanımda olan insana zarar vermesine izin veremezdim.

"Bu sondu." dedim gözlerimi kapatıp. Soğuk bir rüzgar esmeye başladı hafifçe.

"Son kez ona gelişimdi. Artık bitti." dedim ama dediklerime ben bile inanamıyordum. Bir daha gelemezdim ona. Beni defalarca kovan insana artık gidemezdim.

"En iyisi bu." dedi Deniz.

En iyisi ondan uzak durmak...

>>>>>>>>>>>>

Elimdeki jileti avucumun üstünde gezdirdim yavaşça. Ona dokunan ellerim, onun ellerini saran ellerim, onun saçlarına karışan ellerim, onun yanaklarını kavrayan ellerim, onun öptüğü ellerim...

Söylesene sevgilim, izin kalmış mıdır bende?

Yoksa silinmiş midir gözyaşlarım yüzünden?

Eğer silinmişse gözyaşlarıma bile düşman olurum, senin izini benden sildiler diye. Karşıma çıktığında ellerini kavramayı isteyen ellerim şimdi sen yanımdayken bile dokunamıyor sana. Ne yaptın bana böyle? Özlemin miydi seni bu kadar ulaşılmaz yapan? Yoksa nefretin miydi seni bu kadar korkutucu yapan? Söylesene, ne oldu sana? Ne yaptılar benim emreme? Kim dokundu sana?

Sana dokunduğumda bile yanıyordu parmak uçlarım. Söyle, ne oldu sana?

Yanağımdan süzülüp elime düşen gözyaşım canımı yakmıştı sanki. Başımı kaldırdığımda zifiri karanlıkla karşılaştım. Ayağa kalkıp elimdeki jileti yere fırlattım. Karanlık sokakta yürümeye başladım. Sanki bu karanlığın bir sonu yoktu ama ben sonuna ulaşmak istercesine yürüyordum, belki sonuna ulaşıp kaybolurum diye. Arkamdan gelen adım seslerini duyduğumda hızlanmaya başladım. Kalbim hızla çarpmaya başladığında karanlığa yürümeye devam ediyordum. Adım sesleri yaklaştı, yaklaştı...

Kolumdan çekilmesiyle duvara yaslandı sırtım. Her yer karanlık olduğundan hiçbir şey görünmüyordu. Ama kokusundan kim olduğunu anlamıştım bile. Kolumdaki el bileğime indi. Bir eli bileğimdeyken diğer elini küt saçlarıma götürdü.

"Saçların..." dedi sessizce.

"Kesmişsin." diye eklediğinde yutkundum.

"Saçlarımı çok severdin Emre, o da yalan mıydı?" diye sorduğumda cevap vermdi. Saçlarımdaki elini çeneme yerleştirdi. Çenemi hafifçe yukarı kaldrıdığında dudaklarımdan öptü.

Aylar geçti, seni öpmeyeli. Aylar geçti Emre, dudaklarından öpmeyeli. Aylar geçti bu güzel hissi yaşamayalı.

Bu kadar zaman geçmesine rağmen hala nasıl ilk günki kadar güzel hissettirebiliyordu bir öpüşüyle?

Çok geçmeden dudaklarını benden ayırdığında bileğimi kurtardım elinden. Ellerimle ittim omuzlarından.

"Sen ne yapmaya çalışıyorsun?" diye sordum sinirle.

"Ben senin yüzünden delirmişken, seni ilk gördüğüm an bana git burdan, dedin. Hiç mi özlemedin beni? Her şey mi yalandı Emre?" dedim sinirle. Elimden tuttu.

"Belki de tek gerçek olan şey hislerimdi." dedi.

"Eskisi gibi değilsin Emre. Bakışlarında bile bir tuhaflık var. Yabancı gibi bakıyorsun bana." derken elini bıraktım.

"Ben... Değiştiğini kabullenmek istemiyorum." dedim sertçe yutkunduktan sonra.

"Sevginin intikam almayı engellediğini gördüm." dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Sen de nefreti seçtin..." dedim.

"Ben de intikam almayı seçtim." dedi beni düzelterek. Gözlerimin içine bakarken derin bir nefes aldı.

"Buraya gelmemem lazımdı..." dedi yanlış bir şey yapmış gibi.

"Biz..." dedim elimi ona doğru uzatırken.

"Biz diye bir şey kalmadı. Biz... Bittik." dedi bir adım geriye atıp benden uzaklaşarak. Havada kalan elimi indirdim.

"Yeniden başlasak," derken başımı hafifçe sağa yatırdım.

"olmaz mı?" diye eklediğimde gözlerineki koyuluk canımı yakıyordu.

"Yeniden başlayamayız." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Tüm papatyalar soldu, yeniden açamazlar." dediğinde ona doğru bir adım attım.

"Haklısın, yeniden başlayamayız." dedim sessizce.

"Şimdi git Büşra. Aşkı, başkasında yaşayarak öğren. Git. Yanlış kişi de olsa karşındaki, sev Büşra. Sevgiyi öğren."

"Ben aşkı da sevgiyi de sende öğrendim."

"Ben öğretmedim." dedi başını iki yana sallayarak.

"Karşılıksızdı o zaman." dedim titreyen sesimle.

"Karşılıksızdı." dedi acımasız bir şekilde.

"Ben... Sevgiyi değil, nefreti öğrenmek istiyorum."

"Git Büşra." dedi titreyen sesiyle. Gözlerim dolmaya başlarken boğazımdaki ağırlık yerini bulmuştu bile.

"Git, başkası sevsin seni. O adam sevsin seni mesela. Onun gülüşüne aşık ol. Benim hayranlıkla baktığım solgun gözlerine o baksın doya doya."

"Yanlış kişilerde aşkı aramamı mı istiyorsun?"

"Benden..." dedi, gözyaşları yavaşça süzülüyordu yanaklarından.

"uzak durmanı istiyorum." diye eklediğinde gözyaşlarımı kontrol edemiyordum.

"Neden?" diye sordum.

"Zarar göreceksin."

"Kimden?"

"Herkesten. Belki de... Benden." dediğinde elimi sol göğsüne koydum..

"Burda saklansam, bana dokunamazlar öyle değil mi? Burda saklansam, bana sen bile dokunamazsın," derken başımı hafifçe sağa yatırdım.

"değil mi?" diye eklediğimde cevap vermeden gözlerime baktı.

"Saklanmama izin verir misin?" diye sorduğumda gözyaşları yanaklarından süzüldü.

"Saklayamam." dedi sessizce.

Göğsünün üstündeki elimi tuttu.

"Ben seni artık saklayamam Büşra. Özür dilerim." derken elimi indirdi göğsünden. Kaşlarımı çattım.

"Özür dileme." dediğimde ilk tanıştığımız gün geldi aklıma.

"Beni kalbinde saklayabilecek tek kişi sendin emre. Şimdi sen de istemiyorsun. Herkesten ne farkın kaldı?" dediğimde elinin arasındaki elimi çektim.

"Sen herkes değildin. Ama değişmişsin." dedim gözyaşlarımı silip.

"Herkes gibi olmuşsun." dedim yüzümü yüzüne yaklaştırıp.

"Herkes gibi bencil olmuşsun." dedim gözlerimi gözlerine dikip.

"Belki de hep öyleydim." dedi düz bir ses tonuyla.

"Belki de..." dedim sessizce.

Kendimi geri çektim gözlerimi gözlerinden ayırmadan. Derin bir nefes alıp arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Beni ondan uzaklaştıran her adımım canımı acıtırken arkamdan seslendiğinde durdum.

"Sevmeyi unutma." dedi.

"Ben sevmeyi çoktan unuttum. Şimdi ise nefreti öğreniyorum." dedim sesimi hafifçe yükselttim duyması için.

Kalbimde hissettiğim bıçak ağrısıyla ilerlemeye devam ettim.

Sevgiyi sen öğretmiştin bana, nefreti de öğretebilecek misin?

>>>>>>>>>>>>

"İyi misin?" diye sordu kapıyı kapattığım sırada. Omuz silktim cevap vermek yerine. Yavaşça ilerleyip yanına oturdum.

"Onu gördüm." dedim sessizce. Başımı önüme eğdim ve derin bir nefes aldım.

"Bu sefer o karşıma çıktı. Karşıma çıkmasının yanlış olduğunu söyledi." dedim.

"Sen iyi misin Büşra?" diye sorduğunda başımı kaldırıp ona baktım.

"İyiyim, neden?"

"Hiç öyle görünmüyorsun." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Nasıl görünüyorum?" diye sorduğumda öylece baktı bana.

"Ağlamıyorum, sinir krizleri geçirmiyorum ve intihar etmeye çalışmıyorum. Ya da etrafı dağıtmıyorum. Bunları yapmadığıma göre iyiyimdir, değil mi?" diye sorduğumda başını iki yana salladı.

"Ağlamıyor olman iyi olduğun anlamına gelmez."

"Ağlamamı mı istiyorsun yani?" diye sorarken fark etmeden sesimi yükseltmiştim.

"İyi olmanı istiyorum. Ama yaşadıklarına tepki vermemen normal değil. Böyle devam edersen kendini kontrol edemeyeceksin."

"Nasıl yani?" diye sordum anlamayarak.

"Emre'nin karşısına çıktın. Aylarca onu görmek istiyordun ve birden onu gördün. Daha buna hazır bile değildin. Onu görünce ise hiçbir şey olmamış gibi davrandın. Sonrasında bayıldın."

"Ne demek istiyorsun?"

"Aralıksız bir şekilde Emre'yi takip ettin, ondan intikam almak isteyen sen, onu görünce tam bir aptal gibi davrandın." dediğinde ayağa kalktım.

"Ne yapmamı istiyorsun? Yine etrafı dağıtmamı mı? Yoksa sabaha kadar ağlamamı mı?"

"Sadece duygularını gizleme diyorum. Bu sana zarar verir."

"Hiçbir şeyi gizlemiyorum!" diye bağırdım gözlerim dolarken.

"Sen bu değilsin. Yaşadığın şeylere tepkisiz kalamazsın."

"Ben buyum. Ben değiştim Deniz. Artık bambaşka biriyim!" diye bağırıp arkamı döndüm ve merdivenlere doğru ilerledim.

"Değişmedin." dedi arkamdan.

"Sadece değişirsen tüm bu olanları atlatabileceğini düşünüyorsun." diye eklediğinde merdivenleri hızla çıkıyordum. Sanki içimdeki bir parça ona hak veriyordu. Sanki içimden bir ses 'güçsüzsün' diye bağırıyordu ama ben kulaklarımı kapatmış gibiydim. Odama girip kapıyı sertçe kapattım. Karşımdaki aynaya baktığımda yansımamla göz göze geldim. Ağlıyordum. Hızlıca gözyaşlarımı sildim. Gözyaşı güçsüzlüktü. Kim ne derse desin, gözyaşı güçsüzlüktü. Ve ben güçsüz değildim. Ama ne kadar silersem sileyim gözyaşım akmaya devam ediyordu. Sessizce ağlarken aynanın karşısında oturdum. Belki de Deniz haklıydı. Aptal gibi davranıyordum. Duyguları olmayan bir aptal gibi.

Odanın kapısı sessizce açıldı, hiçbir şey demeden yanıma oturdu. Ben ise gözlerimi yanaklarımdan süzülen gözyaşlarından ayırmıyordum.

"Haklısın, ben çok güçsüzüm." dedim sessizce.

"Güçsüz değilsin." dediğinde aynadan ona baktım.

"Güçsüz değilsem neden ağlıyorum?" diye sordum.

"Belki de güçlü olduğun içindir." dedi gözlerime bakıp.

"Aptal gibi davrandım." dedim burnumu çekip.

"Aptal gibi davrandın." dediğinde başımı omzuna yasladım ağlamaya devam ederken.

"Özür dilesem... beni affeder mi?" diye sordum gözlerimi kapatıp. Yanaklarımdan süzülen gözyaşlarım sanki gözlerini kapatırsam yok olacaktı.

"Kimden özür dileyeceksin?"

"Kendimden."

"Bilmem. Affeder herhalde." dedi başını başıma yaslarken.

Kendimi affeder miyim bilmem ama özür dileyemezdim. Çünkü kafamdaki mahkemede benim kendime yaptıklarımın affı yoktu.

>>>>>>>>>>>>>

Uyandığımda çoktan öğlen olmuştu bile. O ilaçları bıraktığımdan beri biraz daha erken kalkmaya başlamıştım ama bugün her zamankinden daha geç uyanmıştım. Tek başıma bir şeyler yedikten sonra elimdeki kahve dolu kupayla beraber mutfaktan çıkıyordum. Telefonuyla ilgilenen Deniz'e sesleneceğim sırada bir şey bana engel oldu. Kulağım çınlamaya başladı güçlü bir şekilde. Elimdeki kupa yere düşerken çınlama Deniz'in sesini duymamı engelliyordu. Gözlerimi kapattım ve dişlerimi sıktım bu sesin zihnimden uzaklaşması için.

"Ah!" diye bağırdım bu çınlanma kulaklarımı acıtırken. Ellerime bir çift el sarıldı. Deniz'in elleriydi. Buradaydı, yanımda. Ama sesini duymuyordum. Kulaklarımda yankılanan bu çınlama azalmaya başladı yavaş yavaş. Ve bu pis çınlama yerini Deniz'in sesine bıraktı.

"Büşra! Beni duyuyor musun? Ne oldu, allah kahretsin ne oldu?!" diye bağıyordu. Gözlerimi yavaş yavaş açtım. Başımı kaldırıp Deniz'e baktığımda gözlerinin dolduğunu gördüm.

Derin bir oh çekip sıkıca sarıldı bedenime.

"Ne oldu sana öyle?"

"Bilmiyorum... Kulaklarım... Çınlamaya başladı rahatsız edici bir şekilde." dediğimde kendini geri çekip kaşlarını çattı anlamayarak.

"Sanki... Zihnim kendini yok ediyordu. Ya da..." derken alt dudağımı ısırdım hafifçe ve bana bakan tedirgin gözlere baktım.

"Ya da küçük bir çınlamadır. Abartıyor olabilirim. Korkma." dedim güven vermek istercesine gülümseyip.

"Korkuttun beni."

"İnan bana, iyiyim." dedikten sonra ayaklarımın altındaki kırık kupaya ve yerdeki kahveye baktım.

"Burayı temizlemem lazım." diye mırıldandım.

"Yardım etmek isterdim ama dışarıda işim var." desiğinde başımı salladım.

"Önemli değil, ben hallederim." dediğimde gamzelerini belli ede ede gülümsüyordu. Son kez baktı gözlerime, iyi olup olmadığımdan emin olmak için. Sonrasında ise arkasını dönüp kapıya yöneldi. Evden çıktığı an telefonuma gelen mesaja baktım.

-Özel Numara-

Bilmediğin sırlar var, sen ne kadar kaçarsan kaç. Unutma, onlar sonsuza kadar orda duracaklar ve bir gün yüzüne çarpacaklar. İşte o gün yıkılışını keyifle izleyeceğim.

>>>>>>>>>>>

Yazarın anlatımıyla...

Deniz tedirgin bir şekilde arabasının önünde beklemeye devam ediyordu. Korkuyor muydu, bilmiyordu. Hissettiği şeyin ne olduğuna bir türlü karar veremiyordu ama kaçıp gitmiyordu. Bekledi... Bekledi... Ve sonunda duymak istediği sesi duydu.

"Bir an hiç çağırmayacaksın sanmıştım."

Arkasını döndüğünde ona yaklaşan Emre'yi gördü. Yüzündeki ciddiyeti korumak isteyen Deniz, Emre'ye tepki vermemişti. Emre Deniz'in karşısında durduğunda ne konuşacaklarını merak ediyordu.

"Uzatmak istemiyorum. Büşra'ya zarar veriyorsun Emre."

Emre ukala bir şekilde gülümsedi Deniz'in söylediklerine karşı.

"Ben ona zarar vermiyorum." dedi Emre.

"Ona yaşattığın bu aptalca şeylere dayanamıyor. Sen bunu ona yapamazsın."

"Peki... Kim iyi geliyor ona? Sen mi?" diye sordu Emre.

"Evet. En azından senin gibi bencil davranmıyorum! İnsanlara umut verip öylece bırakmıyorum onları!" diye bağırdığında Deniz, Emre'nin yüzündeki gülümseme silindi.

"Ben bencil değilim."

"Sen bencilin tekisin. Bir tek sen acı çekiyorsun değil mi? Kendinden başka kimse umrunda değil çünkü!"

"Deniz..." dedi Emre.

"Nasıl beni tek başıma bırakıp kaçtıysan Büşra'ya da aynısını yapıyorsun!"

"Seni ben bırakmadım!" diye bağırdı Emre. Aralarında bir duvar vardı sanki ve ikisi de bu duvarı yıkmak yerine birbirlerine sırtlarını çeviriyorlardı.

Deniz Emre'ye doğru bir adım attı, sinirden kalbi deli gibi atıyordu.

"O kız..." dedi Deniz işaret parmağını Emre'nin göğsüne sertçe bastırıp.

"Bir daha benim omzumda senin için ağlamayacak Emre! Duydun mu?!" diye bağırdığında Emre artık kendini kontrol edemez hale gelmişti. Deniz'in kolundan tutup onu ittirirken Deniz'e sert bir yumruk attı.

"Büşra'nın yanında kalacağına mı inanıyorsun?" diye sordu Emre, Deniz kendini düzeltirken.

"Aşık olunca her şeye inanıyorsun." dedi Deniz. Emre duraksadı. Duyduğu şey içindeki boşlukta kaybolmasını sağlamıştı.

"Aşık oldum Emre." diye Ekledi Deniz. Emre bir yumruk daha attı ona. Ama bu sefer sanki onun canı yanmıştı. Deniz sendelerken Emre olduğu yerde kalmıştı.

"Sen aşık olamazsın..." dedi Emre sessizce. Deniz kanayan kaşına elini götürürken yağmur yağmaya başlamıştı.

"Sen Büşra'ya aşık olamazsın..." dedi Emre. Deniz kaşının kanadığını fark edince Emre'ye yaklaştı. Hiçbir şey demeden bu sefer Deniz ona vurdu.

"Özür dilerim..." dedi Deniz nefes nefeseyken.

"ama sevdim." diye eklediğinde sendeleyen Emre'ye bir kez daha vurdu.

Birbirlerine her vuruşlarında birbirlerinin canlarını yakmak istemişlerdi. Ama her vuruşlarında kendi canları acıyordu. Sanki kendilerini vuruyorlardı. Ya da o kadar çok istiyorlardı ki birbirlerine vurmak yerine kendilerine vurmayı...

"Bitti." dedi Emre nefes nefeseyken. Yağan yağmurun onları ıslatmalarını umursamayarak orda kalmaya devam ediyorlardı.

"Her şey bitti." dedi Emre Deniz'in gözlerine bakıp.

"Keşke diyorum bazen... Keşke o saf hallerimize geri dönebilsek. O zaman beni vurmak yerine her şeyden korurdun." dedi Deniz.

"Keşke o zamanların kıymetini bilseydik. Ama artık bir süper kahramanın yok." dedi Emre sinirli bir şekilde. İkisi de sinirli olmasına rağmen gözleri doluydu.

"Seni koruyan biri yok artık."

"Benim süper kahramanım bir gün beni bırakıp gitti, beni tek bırakmayacağına dair söz vererek." dedi Deniz. Son kez birbirlerinin gözlerine bakar gibiydiler. Emre arkasını dönüp giderken Deniz onun ardından bakıyordu. Aralarındaki duvar artık gitgide büyüyordu. Ve bunun yıkılmasının imkanı yoktu. En azından onlar için...

Continue Reading

You'll Also Like

ASYA By Su

ChickLit

247K 13.4K 27
Abi kitapları kıtlığı çekiyorsanız doğru yerdesiniz. Bölümleri yazdıkça atacağım. "Onu istemiyorum." Nefret dolu bakışları bendeyken babamdan uzakla...
547K 29K 57
Alışılmışın biraz dışında olan bir gerçek aile kurgusudur. Yani,nasıl anlatılır bilmiyorum.Ama galiba "Gül" ailesinden değilim. Biliyordum. Benim gib...
103K 3.6K 29
Uyarı: Cinsellik argo sigara küfür bulunmaktadır rahatsız olan okumasın lütfen Okulda geçen eğlenceli bir kurgu 🗝️ "Gör beni artık belki de gerçek...
420K 28.2K 11
Melis, annesinin kaderini yaşayan bir genç kızdı. Babası ve abisi tarafından evin hizmetlisi gibi görülür ve onlar için para kaynağı olmaktan ileri g...