"Karanlığa sinmiş."

48 5 0
                                    

Ateşin ortasındaydım, kendimi teslim etmiştim ateşe. Bu mağlubiyeti kabullenmek miydi? Bu bir kabulleniş miydi yoksa bir vazgeçiş mi? Ateşin beni yakmasını bekledim, kurtulacağıma inancım olmadan. Ama sonra biri geliyor, ümit veriyor bana. Yaşayabilirsin, diyor. Savaş devam ediyor... Hiçbir şey bitmedi. Ama ateşin ortasındayım. Her yanım alevlerle sarılı, nasıl kurtulabilirim ki burdan?

"İnanıyor musun?" diyor Deniz tedirgin bir ses tonuyla.

"İnanıyorum." diyorum kararlılıkla.

"Bu sefer kazanacağım Deniz..." diyorum ardından.

Kazanmaya ne kadar yakınsam sanki kaybetmeye de o kadar yakındım.

"Seni oraya tek başına göndermeyeceğimi biliyorsun değil mi?" diye sorduğunda karşımdaki karanlık yerden gözlerimi alıp Deniz'e dönüyorum.

"Asıl sen, benim oraya seni götürmeyeceğimi biliyorsun değil mi?" diye sorduğumda gözlerime dik dik baktı.

"Ya beraber gidiyoruz oraya ya da eve dönüyoruz. Karar senin." dedi kollarını göğsünde birleştirip. Öylece gözlerine baktığımda tek kaşını havaya kaldırdı. Buraya gelmişken geri dönemezdim. Ofladım.

"Yürü." dedim gözlerine bakıp.

"Arkandayım." dediğinde yürümeye başladım. Karşımızda duran karanlık yer daha önce hiç görmediğim bir yerdi... Bar gibiydi ama bar değildi. Daha farklıydı, daha... kötü.

Burnumu çekip ilerlemeye devam ettiğimde karşımızdaki yerin büyük siyah kapısındaki iki adam bize bakıyordu. Soğukkanlı olmalıydım... Heyecan yapma Büşra, sakin ol.

Siyah kapıdan içeriye girmeme bir adım kala benim iki katım olan adam kolunu önüme uzatıp geçmemi engelledi. Başımı hafifçe kaldırıp kel adamın gözlerine baktım. Sert bakışlarının altında ezilmemek için zorlanıyordum. Başımı iki yana salladım sorarcasına.

"Biz beraberiz." dedi Deniz yanıma gelip elini omzuma koydu. Adam bakışlarını benden çevirip Deniz'e yönelttiğinde Deniz'e baktım. Tepkisizce adamın suratına bakıyordu.

"Şimdi izin verirseniz geçelim." dedi katı bir ses tonuyla. Birkaç saniye sonra adam gözlerini Deniz'den ayırmadan kolunu çekti ve geçmemize izin verdi. Gülümsememi gizleyip içeriye ilk adımımı attım. Şu an belki de Emre'yle aynı yerdeydik, aynı havayı soluyorduk... Aylar sonra belki de gerçekten Emre'yle aynı ortamdaydım. Bu karanlık yerde ilerledikçe ortamdaki ses artıyordu. Etrafıma bakarken küçük adımlarla ilerliyordum. Her köşede geniş yuvarlak bir masa ve masanın etrafında oturan adamlar vardı. Bazıları ayaktaydı. Sanki duvarlara içkinin kokusu sinmişti, her yer berbat derecede içki kokuyordu. Ne tarafa bakarsam bakayım bir sürü adam vardı, etrafta gezinen kadınlar da vardı tabii. Burası...

Durdum ve başımı arkama çevirip arkamdaki Deniz'e baktım. Gözlerime gidelim dercesine bakıyordu. Ama gidemezdim. Buranın her ne kadar kumarhane olduğunu düşünsem de... geri dönemezdim.

"Sizi bu masaya alalım..." Duyduğum bu sesle birlikte birinin kolumu tutmasıyla önüme döndüm ve karşımdaki beyaz gömlekli adama baktım. Kaşlarımı çatıp kolumu çektim hızlıca.

"Ne diyorsun be? Bırak beni!"

Adam öylece gözlerime bakarken Deniz girdi araya.

"Hanımefendi benimle. Sen işine bak." dedi başıyla gitmesini söyler gibi ufak bir hareket yapıp. Başını çevirip bana baktı.

"Burada olamaz herhalde, değil mi?" diye sorduğunda alt dudağımı ısırdım birkaç saniyeliğine. Haklıydı. Böyle pis bir yerde olamazdı...

CAMBAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin