"Gece ve Gölge"

26 3 0
                                    

Karanlık yolda tedirgin bir şekilde yavaşça ilerliyordum. Kaza yapmaktan öyle korkuyordum ki, direksiyonu sıkıca kavramış ve öne doğrulmuştum. Çok uzun sürmeden her gidişimde kovulduğum yere, karanlık yer'e, gelmiştim. Arabayı durdurduktan sonra arabanın içindeki ışığı kapattım, fark edilmemek için. Artık her yer karanlıktı ve bu karanlıktaki sessizlik beni çok korkutuyordu. Hızlıca telefonumu çıkarıp şarkı açtım. Müzik beni sakinleştirirdi. Ve ben sakinleşmek istiyordum. Emre'nin her zaman söylediği şarkı çalmaya başladı.

"Kıyma bize gitme n'olur..." diyordu şarkı.

"Gitme şehir çok bozulur..."

Hafifçe gülümserken arkama yaslandım. Karanlığa sığınır gibiydim. Söyleyemediği her şeyi bu şarkıyla söylemeye çalışıyordu sanki. Ben ise hiçbir şey anlamamıştım...

"İsmi Gölge..." diye mırıldandım gözlerim karanlık yer'in üzerindeyken.

"Gece ve Gölge." dedim. Gece, diyorlardı ona. Öyle demişti. Peki Gölge kim oluyordu? Ben mi? Emre'nin peşini hiç bırakmayan bir gölgesi miydim?

Emre'nin çıktığını gördüğümde doğruldum. Siyah arabaya bindiğinde direksiyonu sıkıca tuttum. Üstü siyahtı, arabası siyahtı... Her şeyi siyahtı. Peki ya kalbi? Arabası hareket edip ilerlediğinde ben de peşinden gittim. O kadar yavaş sürüyordum ki gözümü onun arabasından ayırırsam her an kaybolabilirdi. Karanlık yolda ilerlediğimiz sırada gök gürledi, yağmur yağmaya başladı. Nereye gidiyordu böyle? Nedensiz bir korku vardı içimde, sanki beni kötülüğe sürüklüyordu. Ama ben de onu inatla takip ediyordum. Belki ben de gerçekten kötüydüm...

Büyük bir ağacın tam önünde durup arabasını park ettiğinde arabayı durdurdum, ondan çok uzaktayken. Yağmur yağmasına rağmen hiç acele etmedi, ıslanmak ister gibiydi. Karşı kaldırıma geçti, karanlığın içindeki koskocaman olan beyaz eve yöneldi. Onun evi miydi? Onun yeni evi... Belki hayatına başkaları girmişti, belki evinde onu bekleyen biri vardı ve o bu yüzden bana böyle davranıyordu. Gözlerimi kıstım görmek isterken. Ama hiçbir şey görünmüyordu, orada bir kız var mıydı görünmüyordum. Arabanın anahtarını çıkarıp kapıyı açtım, Emre eve girince. Arabadan indiğimde yağmur beni ıslatmaya başladı. Hiç umursamadan yavaş adımlarla bembeyaz olan eve doğru yürüdüm. Evin tam karşısına gelince durdum ve başımı kaldırıp eve baktım. Bembeyazdı. Tüm bu karanlığın içinde, bembeyazdı bu ev. Karanlığa meydan okur gibi, karanlığı yenmek ister gibi, karanlığın sahibiymiş gibi... Nasıl olabiliyordu? Bir ev nasıl tüm karanlığın sahibiymiş gibi görünüyordu? Nasıl bir ev hem bu kadar güven verirken hem de bu kadar ürkütebiliyordu? Emre'nin evi olduğu için mi? Yutkunup eve doğru yürümeye başladım.

Yumruk yaptığım elimi kaldırıp kapıya vurdum yavaşça. Çok geçmeden Emre kapıyı açtı. Beni gördüğüne şaşırmıştı. Hafifçe gülümsedim ıslanan saçlarımı gözümün önünden çekerken.

"Büşra? Ne işin var burda?" diye sorarken birkaç saniyeliğine evin içine baktı.

"Artık konuşabilir miyiz?" diye sordum. Islanmış saçlarıma baktı, bir şey desin diye bekledim. Beni içeri alsın diye bekledim. Hiçbiri olmadı.

"Sizi rahatsız etmedim umarım?" diye eklediğimde kaşlarını çattı.

"Biz?"

"Neyse ne. Bana anlatacakların var." dedim derin bir nefes alıp.

"Sana anlatacak hiçbir şeyim yok."

"Hadi ya, beni nasıl kandırdığını anlatmayacak mısın?" diye sordum sesimi yükseltirken.

CAMBAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin