"Ve sen iyileşmek için fazla korkaksın."

58 7 0
                                    

Korktuysan vazgeç, ne de olsa daha yeni başlıyoruz...

Kalbim hızla atmaya başlarken korkuyla kafamı kaldırıp etrafıma bakınmaya başladım. Geçen arabalar, yürüyen insanlar... Her şey o kadar normal görünüyordu ki... Korkuyordum, bir şeyler olmasından korkuyordum. Ama asıl korktuğum şey, bilmediğim biri tarafından gelen mesajlardı. Etrafa bakınmayı kesip telefonumu montumun cebine geri koydum. Sertçe yutkunup yürümeye başladım.

Daha yeni başlıyoruz...

Beynimde yankı yapan bu cümle kalbimi yerinden çıkacakmışçasına hızlı atmasını sağlıyordu. Titreyen bacaklarımın beni taşıyamayacağını anlayıp ilk gelen taksiye binip Deniz'in evine gittim. Deniz'e hiçbir şey söyleyemezdim. Söylesem belki bana yardım edebilirdi. Belki beni çekip kurtarabilirdi bu bataklıktan. Ama ben izin veremezdim, beni bataklıktan çekip almasına izin veremezdim. Ben, batmayı seçtim. Ne olacaksa tek başıma savaşacaktım, bundan sonra kimseye zarar veremezdim. Beni korumaya çalışan Deniz'i kendimden korumak zorundaydım. Bu ne kadar zor olsa da yapmak zorundaydım.

Kapıyı çalmadan anahtarla girdim eve. Eve girdiğimde kapıyı ardımdan kapattım. Montumu askılığa asıp sesimi çıkarmadan merdivenlere yöneldim. İlk basamağa adımımı attığım gibi seslenmesiyle durmam bir oldu.

"Büşra!"

Arkamı döndüm. Mutfaktan çıkıp yanıma geldi.

"İşin uzun sürdü. Bir şeyler öğrenebildin mi?" diye sordu saçlarını karıştırırken. Omuzlarımı düşürdüm. Başımı iki yana ağır ağır salladıktan sonra derin bir nefes aldım.

"Bir bataklığa düşmüş gibi hissediyorum. Ne kadar çabalarsam o kadar batıyorum."

Elimi tuttu.

"Hiç iyi değilim."

"Bırak kurtarayım seni."

Cevap vermeden suratına bakmaya devam ettim.

"Kurtarılmaya ihtiyacın var ve birinin seni kurtarması lazım."

"Olmaz... Sen de sürüklenirsin bu bataklığa. Ve ben bunu kaldıramam." derken elimi çektim. Kırgın bakan gözlerine son kez bakıp arkamı döndüm ve merdivenleri çıkmaya başladım. Hiç sesini çıkarmadı. Ağır adımlarla odama girdim. Bıkmış bir tavırla aynanın karşısına geçtim.

Hafif morarmış gözaltları, baygın gözler ve dağınık kısa saçlarım... Ondan sonra her aynaya bakışımda sürekli bu görüntüyü görüyordum. Kurtarılmaya ihtiyacım mı vardı? Onun dediği gibi, birinin beni kurtarması mı lazımdı? Bu sefer hayır. Beni bir kere Emre kurtardı, sonrasında bıraktı beni. Bana güçlüsün, tek başına durabilirsin dedi ve gitti. Ama ben ona demiştim, gidersen biterim diye. O da bunu biliyor, o gidince öleceğimi biliyor. O ölüme gitti beni bıraktı. Bir ipte iki cambaz oynamazmış ne de olsa. Şimdi başkası gelmiş bana, seni kurtarmama izin ver, diyor. Bunu yapamazdım. Ya kendi kendimi kurtarmaya çalışacaktım ya da yavaş yavaş ölmeye devam edecektim. Ben ise kendi kendimi kurtarmaya çalışıp savaşmayı seçtim. İntikam zamanıydı. Sevgilimi bulma zamanıydı. Artık başkalarının beni kullanmalarına izin vermeyecek, ben onları kullanacaktım.
İki cambazdan biri gitti,biri kaldı. Şimdi o cambaz ya o ipten atlayacaktı ya da diğer cambazı yanına almaya çaşılacaktı. Ne pahasına olursa olsun...

Bu hikaye, bir ipte oynamaya çalışan iki cambazın hikayesi...

Evet.

Bir ipte iki cambaz oynamaz demişti. Ama unuttuğu bir şey vardı. Cambazlar birbirine aşık olmuştu...

>>>>>>>>>>>>>>

Sevgi... Çok tuhaf bir duygu değil mi? İnsanı hem güçlü yapıyor hem de dünyanın en zayıf insanı yapabiliyor. Kalpte büyüyor yavaş yavaş. Aynı acı gibi. Acı da kalpte büyür. Peki ya nefret?

CAMBAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin