"Biz kazanacağız..."

25 2 2
                                    

Çok hızlı gitmeyen bir arabanın içinde az önce gömdüğümüz günahımızdan uzaklaşmaya çalışıyorduk. Arabanının arka koltuğunda oturup camdan dışarı bakmama rağmen ruhum bunu yapmıyordu. Ruhum karanlık, kuytu bir yerdeydi. Karanlık bir yerdeydim. Çok karanlık.

Ellerimin titrediğini fark etmem biraz zamanımı almıştı. Titreyen ellerime baktığımda kan içindeydi. Ellerimi birbirine sürterek kurumuş kanı çıkartmaya çalıştım. Boşa çabaladığımı fark edip ellerimi serbest bıraktım. Ufak ufak kesilmiş boğazım, galiba kanamaya devam ediyordu, ellerimde kurumuş kanlar, dağılmış kısa saçlarım, titreyen ellerim ve zihnimden asla silinmeyen o an... Hepsi çok fazlaydı ezilmiş ruhuma.

Emre hem yavaş hem de hızlı gidiyordu. O da ne yaptığını bilmiyordu, o da kendinde değildi. Bağıramıyordu, konuşamıyordu, sadece içinde yaşıyordu fırtınanın şiddetini. Deniz ise ara ara bana bakıyordu korkarak. Olanlardan ve daha sonrasında olacaklardan korkuyordu. Ve o da biliyordu, bu işte artık o da vardı. Ve bunu o istemişti.

Titrek bir nefes alırken kafamı çevirip camdan dışarıya baktım. Yanıp sönen renkli ışıklara rağmen içim kapkaranlıktı. Renkli ışıkların içinde olmama rağmen aslında karanlığın tam ortasındayım, hissediyorum. Karanlığı hissediyorum. Kalbime ağrılar sokacak kadar hissediyorum.

Herkese göre acının tanımı farklıydı. Benim için acının tanımı karanlıktı. Ama aynı zamanda karanlık bazen güven verirdi. Acılarım güven veriyordu belki de bana, onlarla güçlü olmam için.

Arabanın durmasıyla yanağımdan gözyaşımın süzülmesi bir olmuştu. Araba durdu ama hala hiçbirimiz konuşmuyorduk. Deniz kapıyı açtığında ben de tam kapıyı açacakken Emre konuşmaya başladı.

"Büşra eşyalarını topla."

Söylediği şey üzerimde şok etkisi yaratırken kafamı çevirdim ve Deniz'e baktım.

"Neden?" diye sordum Deniz Emre'ye kaşları çatılı bir şekilde bakarken.

"Çünkü benimle geliyorsun."

"Seninle gelmiyorum." dedim ve tekrar inmeye yöneldiğim sırada konuştu.

"Benimle geliyorsun, burası güvenli değil artık. İkinizin de aynı evde olması ikinizi de tehlikeye atar." dedi sakince. Arabadan inip sertçe kapıyı kapattım.

Emre'nin açık penceresinin önünde durduğumda kafasını çevirip bana baktı.

"Senin yanında mı güvenli olacağım? Sen mi koruyacaksın beni?" diye sorduğumda Deniz de arabadan inmişti.

"Bir ceset gömdük, inan benim yanım en güvenli yerden bile güvenlidir şu saatten sonra." dedi teker teker.

"Senin yanın," derken bakışlarımı sertleştirdim.

"en tehlikeli yerden de tehlikelidir." diye devam ettiğimde duygusuzca yüzüme baktı.

"Eşyalarını topla, seni burda bekliyorum."

"Benim kimsenin korumasına ihtiyacım yok." dediğimde derin bir nefes aldı.

"Deniz'in bir suçu yokken onu da bu işe sokamazsın. Yanımda olmazsan onu tehlikeye atarsın. Karar senin, istersen Deniz'le kal ve her şeyin bedelini o ödesin. Buna razıysan benim için sorun yok." dedi ve önüne dönüp siyah arabasının camını kapattı. Dişlerimi sıkarken Deniz'e bakmadan eve ilerledim. Haklıydı. Deniz'i de yakamazdım. Ondan uzak durmam onun güvenliği demekti.

>>>>>>>>>>>>>>

Kıyafetlerimi hızlıca bir çantaya sıkıştırıp odadan koşar adımlarla çıkmıştım, peşimden gelen Deniz'i görmezden çalışarak. Bi şeyler söylüyordu, duymuyordum. Bir şeylere itiraz ediyordu, duymuyordum. Kapının önüne geldiğim an duraksadım.

CAMBAZDonde viven las historias. Descúbrelo ahora