CAMBAZ

By dicleyimbendicle

900 96 18

Kırık bir kızın yarım kalan hikayesi devam ediyor... Ölen sevgilisinin ardından defalarca intihara kalkışan k... More

"Korktuysan vazgeç, ne de olsa daha yeni başlıyoruz..."
"Ve sen iyileşmek için fazla korkaksın."
"Kırılırsam sessizleşirim."
"İntikam için acılarından beslen Büşra. Sevginden değil..."
"Sonsuza kadar..."
"Hazır ol, çok can yakacak."
"Sadece seni korumaya çalışıyorum..."
"Ders 1: Vazgeçiş yasak."
"Seni seviyorum kaç kurtul."
"Karanlığa sinmiş."
"Gece ve Gölge"
"Sen maskesiz süper kahramansın."
"Deniz kızı."
"Büyümek sevdiklerini paylaşmakmış."
"Biz karanlığın değiliz."
"Burası benim cehennemim."
"Deniz kızı mı? Cambaz mı?"
"Biz... En kötüleriz."
"Biz kazanacağız..."
"Ölü birine göre fazla gerçeksin."

"Sıkı giyin, üşütürsün."

191 14 7
By dicleyimbendicle

                      *************

Asıl bu kitabım sana...

                      ************

Sana ve beni sensiz bırakan bana...

        
                      ************

 
                         S'onsuz

                      *************

  
  Kapatın ışıkları, intikam vakti...

                      *************

Zihnimdeki karanlıkta intikam vakti. Ve siz, zihnimdeki karanlıkta kaybolmayı seçtiniz... Hazır olun, karanlığa sinenler ortaya çıkmaya başlıyor.

                     *************

Kitabın sonu, 6 yaşındaki kız çocuğundan size hediye...

                     **************

Acı... Her şey bununla başladı. Ya da sevgi. Veya nefret. Her şeyin katili olan duygular. Çocukken acıyı hissettim ben, tam kalbimde. Daha 6 yaşındayken acıyı öğrendim. Sevgiyle geldim bu dünyaya, herkes gibi. Ama ben yanlış bir sevgiyle geldim. Yanlış insanların birbirlerini sevmesiyle... Bana sevgiyi kalbimde ve ruhumda yaşatacak bir adam girdi hayatıma. Yanlışlıkla karşılaştığımızı sandığım adamla bir oyun sayesinde buluşmuşuz. Bu oyun... Bana sevgiyi verdi. Ama sevgiyi nasıl verdiyse öyle aldı, birdenbire ve sessizce. Sevgi gidince nefret geldi yerine. Sevginin yerini nefretle doldurmaya çalıştım. Nefretle sevgiyi bir tuttum. Ama atladığım şey, bir tanesi diğerinden daha ağır basıyordu.

Ama bu hangisiydi? Sevgi mi, nefret mi?

Kalbimdeki büyük boşluğu hangisi doldurabilir ki?

Gri duvara diktiğim gözlerimi ağır ağır kırpıyordum. Derin bir nefes aldım. Kurumuş boğazım canımı yakıyordu. Ve canımın yanması hoşuma gidiyordu. O gittikten sonra kendime zarar vermeyi sevmeye başlamıştım. Kendime zarar verdikçe ölüme yani ona yaklaşıyordum. Ve bu her şeyden daha güzeldi. Sertçe yutkundum yataktan kalkarken. Çıplak ayaklarım yerle temas ettiğinde ürperdim. Bu acımasız soğuk canımı yakmıştı. Ayaklarımı yere sürüye sürüye odadan çıkıp merdivenleri inmeye başladım. Yaklaşık yarım saat boyunca çalan kapıya doğru gittim ağır bir şekilde. Elimi kapı koluna koyup kapıyı açtım.

"Çok şükür." dedi içeriye hızlıca girerken.

"Soğuktan ölecektim kızım, niye bekletiyorsun beni?" diye söylendi, ben kapıyı kapatırken. Gözlerimi devirip peşinden gittim.

"Hem, ne yapıyordun sen?" diye sordu şüpheci bir tavırla. Koltuğa oturup elindeki poşeti önümüzdeki geniş, ahşap sehpaya koydu.

"Merak etme, kendimi asmaya çalışmıyordum." dedim umursamaz bir şekilde.

"Hiç komik değil." dedi ciddi bir şekilde gözlerime bakarken. Yeşil gözlerine boş boş baktım bir süre.

"Şaka değildi." dedim düz bir ses tonuyla.

Derin bir nefes alıp poşetten çıkardığı simiti yemeye başladı.

"Halledebildin mi?" diye sorduğumda gözlerime baktı. Ağzındakini bitirince konuştu.

"Neyi?" diye sordu anlamayarak.

"Nasıl neyi?" dedim hafif sinirli çıkan bir ses tonuyla. Elindeki simiti poşete geri bıraktığında hatırlamışçasına ciddileşti.

"Yok. Yani hiçbir iz yok arkasında." dediğinde omuzlarımı düşürdüm.

"Bulabilirim, demiştin."

"Denerim, demiştim."

"Denediğinde inanmıyorum." dedim kaşlarımı çatıp.

"Bana inanmıyor musun?" diye sordu üzülerek.

"Ben... Ondan sonra kimseye inanmamaya başladım."

"Ona güvenmemen bana da güvenmeyeceğin anlamına gelmez Büşra. Ben o değilim."

"Neden bulamadın o zaman Deniz?" diye sorduğumda saçlarını karıştırdı.

"Sen ne kadar kabullenmek istemesen de o öldü Büşra. Ondan bir iz bulmaman çok normal." dedi dirseklerini dizlerinin üstüne koyup öne doğrulurken.

Başımı iki yana salladım.

"Sadece kendini üzüyorsun. Tamam, çok seviyorsun. Ama o gitti. Gitti ve bitti." dediğinde kaşlarımı çatıp doğruldum.

"Gitti ama bitmedi." dedim sesimi yükselterek.

Derin bir nefes alırken alnını sıvazladı. Gözlerim yaşarmaya başlamıştı bile. Ayağa kalkıp yanıma geldi.

"İlaçlarını almayı unutma." dedi yanağımdan süzülen gözyaşımı silerken. Usulca gülümsedi, gamzelerine kaydı gözlerim. Son kez bana bakıp arkasını döndü ve kapıya doğru ilerledi.

"Bugün yine oraya mı gideceksin?" diye sordu elini kapının koluna koyarken.

"Bilmiyorum." dedim yutkunup.

"Ben evdeyim. İşin bittiği zaman gelirsin." dedikten sonra kapıyı açtı.

"Tabii istersen." diye ekledi evden çıkmadan önce.

Gittiğinde yine ben tek kalmıştım. Gözyaşlarımı silip ayağa kalktım ve merdivenleri yavaşça çıkıp odama gittim. İlaçlarım masanın üstündeydi. Masaya doğru yürüdüğümde gözüm aynadaki yansımama takıldı. Olduğum yerde durup kendime baktım. Gözlerim kısa saçlarıma kayınca tekrar ağlamaya başladım.

Ben... senden sonra saçlarımı kestim Emre. Yıllardır kesmediğim saçlarımı kestim.

Saçlarımı kestim, o dokundu diye.

Gözaltlarım kızarmıştı, küt kestiğim saçlarım dağılmıştı. Enkaz gibiydim. Kazadan son anda kurtarılmış insanla eşdeğerdim. Olduğum yere, aynanın karşısına, oturdum. Dakikalarca kendimi izledim. Emre 'den sonra enkaza benzemiş olan beni izledim aynadaki yansımamdan. Ve ben böyleyken yaşamak istemiyordum. Emre yokken ben burda olmak istemiyordum. Ben onun yanında olmayı istiyordum, ölümü göze alarak. Onun dediğinin aksine tam tersine; ölmeyi hak ediyordum, yaşamayı değil.

>>>>>>>>>>>>>>

Yol boyunca tuttuğum gözyaşlarımı binanın önüne gelince serbest bıraktım.

Bu sokak...

Sessiz bir şekilde ağlarken binaya doğru ilk adımımı attım. Binaya girip merdivenleri yavaş yavaş çıkarken Emre 'yle geçirdiğim her anım aklıma geldi. Burnumu çektim kapının önüne gelince. Buraya ilk gelişim geldi aklıma. Benimle koltukta oturup, birbirimize alıştığımızda bana iyi geleceğini söylemişti. Söz vermişti ve verdiği sözü tutmuştu da. Montumun fermuarlı cebinden asla çıkarmadığım anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. Eve ilk adımımı attığımda derin bir nefes aldım. Evin kokusunu içime çektim. Sanki evin duvarına Emre'nin kokusu sinmişti. Kapıyı ardımdan kapatıp anahtarımı eski yerine koydum. Ayakkabılarımı çıkarıp tek bir ses dahi olmayan evde yürümeye başladım.

"Emre... Ben geldim." dedim titreyen sesimle.

"Uyuyor musun yoksa?" dedim yatak odasına, odamıza, giderken. Dolan gözlerimle korka korka baktığım odada kimse yoktu. Odanın ortasına doğru yürümeye başladım,gözlerim odanın içinde gezinirken.

"Senin için hiçbir şeyi değiştirmedim Emre. Hiçbir şeye doğru düzgün dokunamadım, sen gelince her şeyi yerli yerinde bul diye." dedim gözümü siyah duvardan ayırıp. Dolaba yaklaştım burnumu çekip. Emre'nin kıyafetlerini görünce sessiz ağlayışım hıçkırıklara dönüştü. Salaş gri tişörtünü aldım elime. Buraya ilk geldiğimde üstündeki tişörttü. Derin derin kokladım tişörtünü, onun varlığını tekrar hissetmek istercesine. Güçsüz kalan bacaklarımın beni taşıyamayacağını anlayınca dizlerimin üstüne çöktüm. Başımı tişörtten kaldırdığımda yanımda oturan Emre'yi gördüm.

"Emre." dedim titreyen sesimle.

"Büşra." dedi gülümseyip.

"Burdasın..." derken gözyaşlarım deli gibi akıyordu.

"Ben hep burdayım Büşra. Ben hep yanındayım, sen hiçbir zaman yalnız değilsin ki." dedi kaşlarını hafifçe havaya kaldırıp. Hala aynıydı... O kadar zamana rağmen hala ilk günki gibiydi.

"Hala çok güzelsin." dedim gözlerime bakarken.

"Sen bu haldeyken bile nasıl güzelsin, bir bilsen." dedi.

"Seni çok özlemişim." dedim elimi ona doğru uzatıp. Elim ona değdiği anda kayboldu.

Yine hayal görüyordum.

"İlaçlarımı almayı unutmuşum..." diye mırıldandım ayağa kalkıp. Titreyen elimdeki tişörtü son kez kokladıktan sonra yerine koyup odadan çıktım. Oturma odasına gittim. Beni bırakmadan önce benim için boyadığı beyaz duvarlara baktım. Duvarları beyaza boyasa da, gece olduğunda yine karanlıkta kalacağımı biliyordu. O sadece... Beni karanlıktan kurtarmaya çalışıyordu, kurtaramayacağını bile bile. Ama neden sadece bu odanın duvarlarını boyamıştı beyaza?

Bizim odamızı boyamamıştı çünkü o da biliyordu, karanlıkta kaybolmak istediğimizi. Biz ise kendi odamızın duvarlarına ruhumuzu yansıttık. Duvarlar da ruhumuz gibi siyahtı, sonsuza dek.

Gözümü masadaki kaktüse diktim. Ağır adımlarla kaktüsün yanına gittim. Başımı hafifçe sağa yatırdım.

"Sana dokunanlara neden zarar veriyorsun?" diye sordum Emre'yle konuşur gibi.

"Senin de dokundukların sana zarar verdi diye mi?" dedim işaret parmağımı kaktüse uzatırken.

"Ben sana sevgiyle yaklaşsam, nefretle karşılık vermekten korktuğun için mi kaçtın benden?" dediğimde parmağımı dikenine yaklaştırdım.

"Yoksa nefretinin sevginden daha ağır basmasından mı korktun?" dedim parmağımı dikenine bastırırken. Canım acımasına rağmen parmağımı geri çekmedim.

"İntikam mı istedin, benim gibi?" dedim gözüm kanayan parmağıma kayarken.

"Alacağın intikam benim de canımı yakacaksa ben hazırım." derken parmağımı çektim. Kanayan parmağıma baktım kaşlarımı çatıp.

"Umarım parmağımı kanatmaktan korkacak kadar seviyorsundur beni." dedim.

>>>>>>>>>>>>>>

O gittikten sonra her gün yaptığım şeyi yapmak için cebimden telefonumu çıkardım. Ve Emre'ye mesaj yazmaya başladım.

"İlaçlarımı almayı unuttum yine. Pek önemsemiyorum zaten. Biliyorsun, zarar veriyorlar bana." diye yazıp yolladım.

"Şimdi evimizden dönüyorum. Hava çok soğuk." diye yazıp yolladıktan sonra Deniz'in evine geldiğimi fark ettim.

"Yaşadığına inanan aptal bir yanım var, seni seven yanım. Ve ben seni seven yanımı her geçen gün öldürüyorum. Özür dilerim..."

Mesajı yolladıktan sonra evin bahçesinde yürümeye başladım.

"Son olarak... Sıkı giyin, üşütürsün."

Yolladığım mesajdan gözlerimi ayırıp telefonumu cebime koydum. Birkaç adım önümdeki evin kapısına yöneldim. Zile bastım.

Çok geçmeden kapı açıldığında karşımdaki yeşil gözlere baktım.

"Gittin mi?" diye sordu, ben eve girerken. Kapıyı kapatıp peşimden geldi.

"Gittim." dedim kısaca.

"Kısa sürdü bu defa, hı?" diye sorduğunda koltuğa oturdum. Cevap vermediğimde karşımdaki koltuğa oturup büyük ve geniş kasedeki patlamış mısırlara yöneldi.

"İlaçlarını aldın mı peki?"

"Aldım..." diye yalan söylediğimde, yalan söyleyip söylemediğimi anlamak için öylece gözlerime baktı. Arkama yaslanırken gözlerimi devirdim.

"Aldım, dedim ya. Çocukmuşum gibi beni kontrol etmen hoşuma gitmiyor Deniz." dedim kollarımı göğsümün altında birleştirip.

"Seninle ilgilenmek de benim hoşuma gidiyor. Ayrıca, o ilaçları alman gerekiyor. Biliyorsun..." dedi hafifçe gülümseyip.

"Delirdiğimi kibarca söylemeye çalışmana gerek yok. O ilaçlar bana iyi gelmiyor, beni uyuşturuyor. Sen de bunu biliyorsun." dediğimde omuzları düştü.

"Delirdiğini söylemiyorum. Ama iyi değilsin. Bu çok açık." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Gördüğün halüsinasyonlar seni daha kötü yapıyor."

"İnan, ilaçlardan daha kötü yapmıyor!" diye bağırdım bir çırpıda ayağa kalkarken.

"O ilaçları kullanman gerekiyor. Kafana göre bırakamazsın." dedi kucağındaki kaseyi koltuğa bıraktıktan sonra. Sinirden gülmeye başladım.

"Onun bana kötü geldiğini mi söylüyorsun yani?" diye sordum sesimi yükselterek. Sakince ayağa kalkıp karşımda durdu.

"Sence iyi mi geliyor? Şu haline baksana Büşra. O kadar güçsüz görünüyorsun ki." dediğinde gözlerim dolmaya başladı.

"Çok haklısın. Güçsüzün tekiyim." derken elimi yumruk yapıp sıktım.

"Güçsüz görünüyorsun, dedim. Güçsüzsün, demedim. Hiçbir şeyin farkında değilsin. Gözlerini açman lazım aptal kız." dediğinde arkamı dönüp merdivenlere doğru yürümeye başladım hızlı adımlarla.

"Büşra!" diye seslendi peşimden. Cevap vermeyip merdivenleri tırmandım. Benim için ayırdığı odaya girdim. Kapıyı kapattığım anda gözümde biriken yaşlar akmaya başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

"Aptalım!" diye bağırdım.

"Seni sevmeye devam eden aptalın tekiyim Emre. Ne yaptın bana böyle?"

Kalbim acıyordu, canım yanıyordu, nefes alamıyordum... Ellerim titremeye başladı.

"Güçsüzün tekiyim!" diye bağırdım masanın üstündekileri devirirken. Gözlerim aynadaki iğrenç yansımama takıldı. Kısa saçlarımı karıştırdım sinirle.

"Gerçekten güçsüz müyüm?" diye mırıldandım gözlerimi aynadaki yansımamda gezdirirken. Gözyaşlarım akmaya devam ediyordu. Canım yanıyordu, her zamanki gibi. Her geçen gün ölüyordum, usul usul. Kimse görmüyordu beni. Kimse fark etmiyordu bu ölü ruhu.

"Güçsüz müyüm bilmem ama aptal olduğum kesin." diye mırıldandım çift kişilik yatağıma otururken.

"İçimdeki Emre'yi öldüremeyecek kadar aptalım." derken kendimi geriye bıraktım. Gözlerimi kapattım yatağa uzandığımda.

"Acaba ne zaman akıllanacağım?"

>>>>>>>>>>>>>

Gözlerimi açtığımda yatağımda, üstüm örtülmüş bir şekilde uzanıyordum. Gözlerimi kırpıştırıp yavaşça doğruldum. Yataktan kalkarken esneyip pencereden dışarıya baktım. Güneş batıyordu. Bakışlarımı odanın içine çevirdiğimde kaşlarım çatıldı. Uyumadan önce etragı dağıtmıştım ama şu an her şey yerli yerindeydi.

Deniz...
Yine arkamı topluyor.

Gözlerimi devirip ağır adımlarla odadan çıkıp aşağıya indim. Aşağıya indiğimde çok yorulduğumu fark ettim. Deniz koltukta oturmuş, önündeki dosyalarla ilgileniyordu. Ona yaklaştığımı hissedince başını kaldırıp bana baktı.

"Nasılsın?" diye sordu usulca gülümseyip. Beliren gamzelerini görüp hafifçe gülümsedim ben de.

"İyi." dedim kısaca. Ardından önündeki dosyalara baktım.

"İşle ilgili birkaç şeye bakmam lazımdı." diye açıkladığında yeşil gözlerine baktım.

"Pek önemli değiller yani." diye eklediğinde başımı salladım.

"Deniz, ben bu akşam orda kalmak istiyorum." dediğimde kaşları çatıldı. Anlamayarak bana bakmaya devam ettiğinde yutkundum.

"Emre'nin evine gideceğim, yeniden. Ve bu gece orda kalacağım." dediğimde ayağa kalktı.

"Emin misin?" diye sordu.

"Eminim."

"Seni bırakmamı ister misin?"

"Hayır... Ben gidebilirim." dediğimde elimi tuttu.

"O eve girmemi istemiyorsun. Seni çok iyi anlıyorum. Ama seni bırakmama izin ver. Hem... Hava da soğuk, üşürsün." dedi başını hafifçe sağa yatırıp.

"Peki. Öyle olsun." dedim dayanamayıp.

>>>>>>>>>>>>>

Binanın önüne geldiğimizde arabayı durdurdu.

"Geçen defakiler gibi bekleme burda. Tamam mı?" diye sordum kemeri çözerken.

"Tamam." dedi içine sinmediğini belli eden bir ses tonuyla.

"İyi geceler." dedim kapıyı açmadan önce.

"İyi geceler." dedi sessizce. Arabadan indiğimde onun gitmesini bekledim. Bana gülümseyip yavaşça uzaklaştı buradan. Derin bir nefes alıp arkamı döndüm. Binanın içine girip her zamanki yavaş adımlarla yukarıya çıktım. Sonunda üçüncü kata geldiğimde cebimden çıkardığım anahtarla kapıyı açıp eve girdim. Anahtarı cebime koyarken ayağımla kapıyı kapattım. Karanlık evde ışıkları yakmadan öylece ilerledim. Odaya gidip Emre'nin her zaman oturduğu yere oturdum. Montumu çıkarmadan kaldım öylece. Gözlerimi kapattım. Emre'yi göremeyince tekrar açtım gözlerimi.

"Hani her gözümü kapatışımda yanımda olacaktın?" diye mırıldandım.

Yerde, sırtını duvara yaslamış, oturan Emre'yi gördüm. Karanlığa sinmek ister gibiydi.

"Yine hayalsin, değil mi?" diye sordum bana öylece bana Emre'ye.

"Değilim."

"Yalancı..." dedim sessizce. Hafifçe gülümsedim.

"Işıkları yak, sen karanlıktan korkarsın."

"Ama sen karanlıktasın." diye cevap verdiğimde yüzümdeki gülümseme silindi.

"Ama senin karanlıkta kalmaman gerek." dediği an buhar olup karanlığa karıştı.

Titrek bir nefes aldım. Artık Emre'nin hayaleti bile canımı yakıyordu. Kalbim dayanmıyordu.

Anlsana Emre, bana sen lazımsın. Hayaletin değil.

Öylece kaldım. Dakikalarca belki de saatlerce... Kapının çalmasıyla irkildim.

"Emre." dedim birden.

Kalbim hızla atmaya başladı. Ayağa kalkıp hızlı adımlarla kapıya doğru gittim. Kapıyı açtığımda karşımdaki kişi olduğum yerde kalmama neden oldu. Kaşlarım çatıldı.

Bu kız...

Buraya ilk geldiğimde Emre'yle tartışan sarışın kızdı. Beni her gördüğünde pis pis bakan kız, bu defa bana gülümsüyordu.

"Doğru tahmin!" dedi gereksiz, sahte bir neşeyle.

"Burda olacağını biliyordum." diye ekledi.

"Ne istiyorsun?" diye sordum.

"İçeriye davet etmeyecek misin?" diye sorduğunda evden çıktım. Bir adım geriye attı, ne yaptığımı anlamayarak. Kapıyı kapattığımda gözlerini devirdi.

"Burda konuşabiliriz." dedim onu içeriye almayacağımı belli ederek.

"Dışarıda konuşalım o zaman. Burada konuşmak saçma olur." diye söylenip merdivenlerden inmeye başladı beni beklemeyip. Oflayıp peşinden aşağıya indim. Binanın önünde durduğunda karşısına geçtim. Konuşmasını ister gibi gözlerine baktım. Sarı saçlarını geriye attı konuşmaya başlamadan önce.

"Aslında konuşacak pek bir şeyimiz yok. Yani... Emre öldükten sonra-"

"Ne istiyorsun?" diye sözünü böldüğümde yüz ifadesi değişti.

"Emre'nin yaşadığına dair bir umudun var. O umudunu öldürmeni istiyorum."

"Nedenmiş o?" diye sordum kaşlarımı çatıp.

"Çünkü bu umutla her şeyi yapabilirsin. Peşine düşme. Senlik bir iş değil bunlar." dedi sert bir tavırla.

"Sen beni ne kadar tanıyorsun da böyle konuşabiliyorsun?" dediğimde kaşlarını çattı. Kolundan tuttum.

"Söylesene, kimsin sen?" diye sorduğumda hızlıca kolunu çekti.

"Bulaşmaman gereken biriyim." dedikten sonra yanımdan geçip benden uzaklaşmaya başladı. Arkamı dönüp ona baktım. Ona seslenecekken gözüme takılan şey yüzünden duraksadım. Gözlerimi kıstım, yanlış gördüğümü sanarak. Ama yanlış görmüyordum. Deniz'in arabası ordaydı. Gözlerimi devirip arabaya doğru yürümeye başladım. Camdan baktığımda Deniz'in uyuduğunu gördüm. Gülümseyip yumruk yaptığım elimle camı tıklattım. İrkilip yavaşça gözlerini açtığında bakışlarını camdan ona bakan bana çevirdi. Gülümsemem büyürken elimi indirdim. Ensesini karıştırıp camı açtı.

"Günaydın." dediğimde yarım bir şekilde gülümsedi.

"Hani gidecektin?" diye sordum.

"Seni yalnız bırakmak istemedim. Ama uyuyakalmışım..." dediğinde derin bir nefes aldım. Arabanın önünden dolaşıp ön kapıyı açtım,yanına oturdum. Ben kemerimi takarken o da camı kapatıyordu.

"Vazgeçtim sanırım. Bu gece burda kalmayacağım." derken gamzelerine bakıyordum. O arabayı çalıştırırken arkama yaslandım.

O kız kim olabilirdi ki?

Neden ona bulaşmamamı, Emre'nin peşini bırakmamı istiyordu ki?

                  🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤

ÇOOOK ÖZLEMİŞİM!! Nabersiniiz? 💘 İkinci kitabımızın ilk bölümünü nasıl buldunuz?? Çok duygulandım şu an...
Yeni karakterimiz olan Deniz'i seversiniz umarım. Seversiniz seversiniz. Bu kitap bomba gibi olacak! Hazır olun...
Sizi çok seviyorum. Okumaya devam edin... Bizimle kalın, onlar yalnız kalmayı pek sevmezler 🖤

Continue Reading

You'll Also Like

110K 3.7K 29
Uyarı: Cinsellik argo sigara küfür bulunmaktadır rahatsız olan okumasın lütfen Okulda geçen eğlenceli bir kurgu 🗝️ "Gör beni artık belki de gerçek...
1.2M 53.4K 28
Sait abi: Yanında ki o eli bir daha sana değdirirse Sait abi: O eli kırarım haberin olsun
515K 26K 26
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. Kına yakmak kendini adamaktır ; Bir gelinlerle damatlara yakarlar ; kendilerini birbirlerine adasınlar diye. B...
3.4M 51.9K 16
* Kurgu ve isimler değiştirildi. "Bazen evler, dört duvar olmaz." Kadın küçücüktü fakat adamın kalbinde adamdan bile daha daha büyük bir yer kaplam...