Maskeli Baloda Sevdim (Tamaml...

By SevsenAtaker

2.3M 191K 113K

Bir genç kızın aşka ilk uyanış hikayesi... İlk aşklar için 'özel' derler, 'unutulmaz' derler. Peki yüzünü gör... More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10.BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
FİNAL

95. BÖLÜM

10.1K 1.1K 1.1K
By SevsenAtaker

Not: sevgili arkadaşlar, bildirimlerimi görmek için beni takip etmeniz gerekiyor.

Hadi eskisi gibi satır aralarına bol bol yorum yazın, ben de cevap vereyim. Biraz canlanalım.👍
~~≠~~❤️~~≠~~

Dün gece, bir süre daha evin tadilatı ve planlar üzerinde konuştuktan sonra bir de ders çalışınca, artık ayakta duracak halim kalmamıştı. Arda koridorda odama kadar bana eşlik etmiş ve tutkulu bir öpücükle iyi geceler dilemişti. Bu arada finaller bittiğinde beni romantik bir akşam yemeğine çıkarmak istediğini de eklemişti. 

Gece güzel bir uyku çektikten sonra yeni günü enerjik bir şekilde karşılamış, hızlıca yaptığımız kahvaltıdan sonra Arda'yı işe uğurlarken, ben de sınava çalışmak üzere evde kalmıştım.

Bugünü de atlatınca geriye sadece Cuma günkü final sınavı kalıyordu ki, o da en baba dersimizdi. Bugün ve yarın arkadaşlarımla yapacağımız iki günlük çalışmayla onu da atlatacağıma emindim.

Öğle yemeği niyetine mutfakta bir iki şey atıştırdıktan sonra hızlı hızlı aldığım ılık duş, tüm sinirlerimi gevşetti. Son günlerde ne kadar yorulduğumu biliyor olmakla birlikte, bu haftayı atlatmadan rehavete kapılmamam gerektiğinin bilincindeydim. O nedenle duşumu kısa kestim, bir an önce arkadaşlarımı görmek için çantamı toparlayıp hiç oyalanmadan kampüse gittim.

Ancak ne iç bahçede ne de arka bahçede yoklardı. Kafeterya ve pastaneye de baktım ama hiç iz yoktu. Hayal kırıklığıyla gözlerimi etrafta biraz daha gezdirdikten sonra Derya'ya mesaj çekip nerede olduklarını sordum. Kahvaltı için dünden sözleştiklerini, kampüsün iki cadde üstündeki bir kafede oturduklarını ama birazdan geleceklerini haber verdi.

Son zamanlarda okuldan çıkar çıkmaz eve koşturduğum için artık arkadaşlarımın buna benzer programlarını pek bilemez olmuştum. Ama bildiğim bir şey vardı ki, bundan böyle canımın her istediğinde arkadaşlarımla gönlümce eğlenemeyecek, onlar 'hadi gidiyoruz' dediğinde muhtemelen birlikte gidemeyecektim.

İçim biraz burkularak sınav salonuna gidip boş bir yere oturdum. Bir süre gözüm, kapıdan girecek kişileri bekledi. Ne zaman kahkaha atan bir ses duysam, arkadaşlarımdan biridir diye bakışlarım o yöne beklentiyle döndü.

Yaklaşık yarım saat sonra sınıf dolmaya başlayınca kakara kikiri sesler eşliğinde nihayet bizimkiler geldi. Beni görür görmez Derya hızla yanıma koşup şapırtılı bir öpücük verdi. "Merhaba dünya güzeli."

"Sana da merhaba Sarı Fırtına."

"Hahaha, bu benzetmeyi duymayı özlemiştim." dediğinde yanağımdan bir makas aldı.

Derya'nın her zamanki samimiyetinden bir şeyin eksilmemiş olduğunu görmek beni mutlu etmişti. "Ben de senin bu enerjini özledim."

"Valla geçen haftadan beridir biz de özlüyoruz ama enişte bey hiç yalnız bırakmıyor maşallah. Seni gören cennetlik Pelinciğim." diyerek dudağını büzüp sahte bir somurtmayla yanıma otururken diğerleri de ön ve arkamızdaki sıralara geçtiler.

Sınav başlayana kadar eskisi gibi gevezelik yapmak, Derya'nın ve Okan'ın yaptığı şakalara gülmek kendimi iyi hissettirmişti. Arda ile oldum mu daha farklıydım, belki biraz daha sorumluluk sahibi, biraz daha olgundum.

Ancak bunun için asla ve asla Arda ile ilişkimizi suçlamıyordum. Sadece, beraberliğimizin doğurduğu sorumluluklar böyle olmamı gerektiriyordu sanki. Özellikle de şimdi sosyetede tanınmış birer yüz olmak, ailelerimizi temsil ediyor olmak da ayrı bir sorumluluktu ve ölçülü hareketler gerektiriyordu. Arda'yı o kadar çok seviyordum ki, o ortama kolayca alışabileceğime ve başa çıkabileceğime inanıyordum.

Oysa kampüs duvarlarının içinde, arkadaşlarımın arasında onlarla aynı pervasız kişiliğe dönüşebiliyordum. Onlarla birlikteyken sadece öğrenciydim, on dokuz yaşımdaydım, gençtim, serbesttim, hızla olgunlaşıp büyümek zorunda hissetmiyordum.

Bazen onlardan uzak olmak beni üzüyor olsa da, her iki taraftan da vazgeçmem mümkün olmadığı için orta yolu bulmak bana düşüyordu.

Acıyan parmaklarımı ovuşturup gözlerimi bahçede gezdirdim. Bir final sınavını daha bitirmiştim ama bir buçuk saatten fazla çizim yapmak da beni bitirmişti. Ben sonlara kaldığımdan bizimkiler benden bir süre önce kağıtlarını verip çıkmıştı.

Bahçenin ilerisinde, her zamanki köşemizde el sallayan bir grup dikkatimi çekince gülümseyerek yanlarına gittim. Yine hepsi bir arada oturmuş şamata yapıyorlardı.

"Bakıyorum herkesin sınavı iyi geçmiş." dediğimde çimenlere oturdum. "Darısı öbür güne inşallah."

"Yarın güzel bir uyku çekip dinleniriz." diyen Okan çimenlere uzanıp Sude'yi yanına çekti. "Değil mi güzel kız?"

"Ya, ya, çok uyursun sen. Cuma günkü sınav için gecemizi gündüzümüzü vereceğiz. Son final de bitsin, istediğin kadar uyursun."

Selin de atıldı. "Sude doğru söylüyor." dedikten sonra hepimize teker teker parmağının ucunu gösterdi. "Anca beraber kanca beraber. Ben anlamam, gerekirse bu gece sabahlayacağız ve konuları su gibi ezberleyeceğiz."

"Yarın akşam da tekrarını yaparız o zaman." Mert hafifçe doğrulup gözdağı vermek için bir kaşını kaldırmış kız arkadaşını kucağına çekti. "Selin'im beni de kendine benzettin, farkında mısın?" Selin ani hareket karşısında dengesini kaybedip Mert'in kucağına düşerken genç adamdan bir "Ah!" sesi geldi.

"Özür dilerim Merdo ya. Vallahi bilerek olmadı." diye telaşla sevgilisinin yanaklarını öpen ve acıttığı yere bakan Selin, başını Derya ile bana doğru çevirip fısıldadı. "Ay kızlar ya! Allah beni kahretmesin. Valla ileride çocuğumuz olmayacak. Adamı kesin hadım ettim."

Canının yandığını bize hissettirmemeye çalışan Mert'in kıpkırmızı kesilen yüzünü görmemize rağmen, Selin'in bu şekilde işi dramatize eden fısıldamasını duyar duymaz kahkahamızı daha fazla tutamayıp patlatıverdik.

Mert gündemi usta bir manevrayla başka bir konuya çevirince biz de eğlenecek başka şeylerden konuştuk ama zavallının arada ekşiyen yüz ifadesinden ve yerinde kıpırdanmasından canının hala yandığını bariz anlıyorduk.

Bir süre sonra, çok gülmekten dolayı yaşaran gözlerimi ve kasılan ağzımı ovalayarak sırtımı keyifle arkamdaki ağaç kütüğüne yaslarken, Derya'nın bakışlarını hissettim.

"Ne oldu arkadaşım?"

"Daha ne olsun, aramıza tekrar hoş geldin arkadaşım." diyerek dibime kadar sokulup başını omzuma dayadı. "Ben o Arda'yı paralarım, gözünün yaşına bakmam valla paralarım."

Hafifçe gülümseyip ben de başımı ona yasladım. "Nedenmiş o?"

"Tamam anladık aşıksınız ama ona taşındın taşınalı seni ne kadar özlüyorum, biliyor musun? Zaten araya koca tatil girecek. Bari okul kapanana kadar bizden uzaklaşma."

Neyi ima ettiğini bildiğim için, "Öyle söyleme, zaten üzülüyorum." dedim.

Derya bana başka bir şey daha söyleyecekken, Selin yerinden kalkıp pantolonunu silkeledi. "Haydi tembel tenekeler, neredeyse akşam oldu. Bir şeyler yiyip sekizde yurdun kütüphanesinde buluşalım." Sonra bana dönüp, "Bizimle yer misin?" diye sordu.

"Yok, size afiyet olsun. Ben şimdi eve giderim."

Derya da ayaklanıp üstünü düzeltti. "Şart mı?" Yüzümdeki mimiği anlayıp, derin bir "Of!" çekip ayağını yere vurdu.

"Tamam, sekizde yurda gelirsin o zaman, olur mu?"

Bir an Selin'e ne cevap vereceğimi bilemedim. "Şey, ben... Aslında ben..."

"Haydi kızım yaa!" Derya beklentiyle koca gözlerini açmış bana bakıyordu. "Eminim Arda anlayışla karşılayacaktır. Hem kaç zamandır odada tek başıma çok sıkıldım. Bu gece birlikte sabahlayalım işte. Valla dersten kalırsam abim beni paralar."

"Bu gece ne yazık ki gelemem. Arda'ya sözüm var, üzgünüm arkadaşlar." İtiraz sesleri yükseldiğinde üzüntüyle ayağa kalktım.

Derya yanağımı öpüp alçak sesle, "Bir sıkıntın mı var?" diye sordu. "Arda mı seni zorluyor?"

"Yok, öyle bir şey değil. Sadece onu yalnız bırakmak içimden gelmiyor."

Yüzündeki endişeli bakışlar yerini aydınlık bir gülümsemeye bıraktığında, "Bu kadar aşık olacağını sene başında asla tahmin edemezdim. " diye cıvıldadı.

"Ben de öyle." diye cevap verip gülümserken, beni bu kadar candan seven arkadaşımın yanağını öptüm.

Diğerleri de kalkıp benimle vedalaştıktan sonra hep birlikte yurda doğru yürüdüler. Bir şeyler atıştırıp yorgunluk atmak için oyun salonunda buluşacak, ondan sonra da kütüphanede sabahlayacaklardı.

Arkalarından, "Yarın görüşürüz!" diye seslensem de, arkadaşlarım kendilerine yeni bir konu bulmuş olacak ki, kıkırdaşıp ilerlediler.

Kendimi onlardan kopmuş gibi hissetmem normal miydi? Terk eden miydim? Yoksa terk edilen mi? Arkalarından bakınca hissettiklerim nedense beni hüzünlendirmişti. Belki de benim hüsnü kuruntumdu. Birlikteyken beni hiç dışlanmış hissettirmemişlerdi ancak şimdi arkalarından bakınca... Birden kendimi yalnız hissettim.

"Onlar hala arkadaşların."

Duyduğum sesle irkilip arkamı döndüm. Arda takım elbisesini çıkarmış, haki rengi bermuda şort ve beyaz bir tişört giymişti. Saçlarının nemli parıltısı, az önce duş almış olduğunun kanıtıydı. Bana doğru iki adım atıp karşımda durduğunda eşsiz kokusu burnuma ulaştı.

"İşin erken mi bitti?" diye sorup sarıldığımda rahatlamış gibi derin bir nefes alıp verdi.

"Evet erken bitti. Dünkü görüşmeleri tekrarlayıp yemek yedikten sonra müşteriyle toplantımızın ikinci oturumunu kısa kestik."

Arda'nın kollarından sıyrılıp arkadaşlarımın girdiği yurt kapısına son bir kaçamak bakış attım. "Benim de sınavım iyi geçti. Sonra bizimkilerle biraz oturup sohbet ettik. Erken geleceğini bilseydim, sınavdan çıkar çıkmaz eve..."

"Senden öyle bir talebim olmadı Pelin. Hem neden olsun ki?"

"Sanırım haklısın." Sesim çok tekdüze çıktığından hemen neşelenmeye çalıştım. "Eve gidelim mi? Hem bana bir yemek sözün var." diyerek bu defa beline sarıldım. "Çok acıktım. Ne pişireceksin?"

"Lazanya."

Yurda doğru özlemle baktığımı farketmiş olmalı ki, "Niyetim asla seni zorlamak değil Pelin." dedi. Bir kolunu omzuma attığında birlikte yürümeye başladık.

"Anlamadım?" İçimdeki ikilemi anlamasın diye başımı ileriye çevirdim.

"Her ne kadar seni sadece kendim için istesem de, seni onlardan koparmayacağıma emin olabilirsin. İstiyorsan bu geceyi arkadaşlarınla geçirebilirsin."

Tereddütle duraksadım. "Bizi duydun mu? Yani geceyi kütüphanede geçirme planlarını?"

"Evet, duydum." Burnunun kemerini sıkıp devam etti. "Kalmak ve onlarla vakit geçirmek istiyorsan bana haber vermen yeterliydi."

Sesindeki dalgalanma kulağımdan kaçmadı. Burun kemerini sıkması da bu teklifi zorla yaptığını gösteriyordu.

Bunun üzerine adımlarımı durdurup karşısına geçtim. Tamamen dürüst olup beni anlamasını sağlayacaktım. "Arda, bu geceyi onlarla geçirmeyi, kütüphanede güle oynaya ders çalışmayı, Derya ile odamızda uyumayı inan ki çok isterim. Bunu ne kadar özlediğimi anlatamam."

Sözlerim onda soğuk duş etkisi yapmış, bu sözleri benden beklemediği için olsa gerek, gözlerinin feri bir anda sönmüştü. Bir adım geri attığında yanlış anlamasına izin vermeyerek zaman geçirmeksizin devam ettim.

"Ama..." Aramızdaki boşluğu kapatarak yaklaştım. Gözlerimiz kenetlendiğinde olmak istediğim yer konusundaki tüm tereddütlerim bir kez daha silindi. "Ama..." diye tekrar ettim. "...ben seninle olmayı, seni yanımda hissetmeyi, tenimin tenine dokunmasını, dudaklarının beni sevmesini daha çok istiyorum. Benim yerim senin yanın." Yutkunup kendimi söyleyeceğim sözlere hazırlarken doğrudan gözlerinin içine baktım. "Sen benim şimdim ve yarınımsın. Sensiz bir ömür geçirmeyeceğim Arda. Bir tek seni istiyorum. Ve tüm varlığımla senin olmak istiyorum."

Arda hiç tepki vermedi, belki de veremedi. Donup kalmış, saniyeler iyice uzamıştı. Bakışları kesinlikle doğal değildi. Bu tavrı beni ürkütmüş olsa da, bir sonraki hareketi kesinlikle beklediğim bir şey değildi.

Birden elimi sıkıca tutup hızlı adımlarla yürümeye başladı. "Arda ne oldu? Yanlış bir şey mi söyledim? Korkutma beni!"

"Yanlış bir şey söylemedin. Aksine aylardır duymayı istediğim şeyleri söyledin. Fikrini değiştirmeden önce, acele hareket etmeliyim sadece."

Elimi elinden çekmeye çalıştım. "Acele hareket etmek mi? Arda sen beni yanlış anladın. Bak ben..."

"Sakın sözlerini geri almaya kalkma. Buna dayanabileceğimi sanmıyorum."

Ne yapmaya çalışıyordu böyle? Elimi kaçmamdan korkar gibi öyle sıkıca kavramıştı ki, resmen beni arkasından sürüklüyordu. Uzun ve seri adımlarına yetişmek için nefes nefese kalmıştım. "Arda beni korkutuyorsun. Lütfen yavaşla! Bak, nefesim kesildi."

Beni dinlemeden hızlı adımlar atmaya devam etti. "Esas bana öyle bakarak sen benim nefesimi kestin."

"Nasıl bakarak?"

Çimenleri çapraz olarak hızla geçtiğimiz için bahçede oturan öğrencilerin şaşkın bakışları arasında resmen koşuyorduk. Ona yetişmek için bu defa adımlarımı iyice hızlandırdım. "Delirdin mi Arda?"

"Merak etme henüz değil, ama az kaldı."

Otoparka varıp arabanın kapısını açarak oturmama yardım ettikten sonra, kendisi de direksiyon başına geçti ve bir iki saniye, benim gibi nefeslendi.

Böyle tepki vereceği kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Mutluluktan çıldırmış mıydı bu adam? Yoksa şimdi hemen eve gidip... Aman Tanrım, ben ne yaptım? Uyuyan devi uyandırmıştım resmen.

"Arda ben 'tüm varlığımla' derken şimdi hemen demek istemedim. Yani zamanı gelince... şu anda sadece sözün gelişi..."

"Sakın Pelin, lütfen sözün gelişi, öylesine ağzımdan çıktı falan deme. O sözleri söylerken ilk defa gözlerin de aynı şeyi söyledi. İlk defa ürkek değil, kararlıydı bakışların. Bu anı ne kadar beklediğimi anlatamam."

Kampüsten çıkıp trafikte ilerlemeye başladık. Köşeyi dönüp konağa gideceğimize farklı bir yola sapınca, "Peki şimdi nereye gidiyoruz?" diye sordum. Eve gitmek yerine şehrin içine doğru gittiğimizi nedense şimdi kesin olarak farketmiştim.

"Sabırlı ol aşkım. Birazdan her şeyi anlayacaksın. Yeter ki korkma." Gözlerindeki pırıltı ve çarpık gülümsemeyi gördüğümde endişelenmedim desem yalan olurdu. Zaten bana dönüp baksa gözlerimin kocaman olmuş, inanmazlıkla onu izlediğini görürdü.

Yine de ona belli etmemek için, "Korkmuyorum. Beni zorlamayacağından eminim." dediğimde cevap vermediği için tekrar etme ihtiyacı hissettim. "Arda beni zorlamayacaksın, değil mi? Yani korkularımın bu kadar üstesinden gelmişken..."

"Zorlamayacağım."

On beş dakika kadar süreyle ondan duyduğum son kelime sadece bu oldu. Sonra birden yavaşladık ve durduk.

Kapıyı açmadan, uzanıp kaskatı olmuş elimi aldı ve dudaklarına götürüp öptü. "Bana güveniyor musun Pelin?"

Tereddüt etmeden, "Elbette güveniyorum." demiş olmakla birlikte camdan bakıp nerede olduğumuzu anlamaya çalıştım. Daha önce görmediğim büyük bir binanın önüne park etmişti.

"Tüm varlığınla benim olmak istediğini bir kez daha söyleyebilir misin?" Çenemi tutup bakışlarımızı birleştirdi. "Gözlerini kaçırmadan lütfen. Deminki gibi bana bakarak."

"Arda lütfen eve gidelim. Neden buraya geldik?"

"Lütfen söyle Pelin."

Israrlı bakışlarına daha fazla dayanamadım ve derinlerine baka baka, "Tüm varlığımla senin olmak istiyorum." dedim.

Gözlerinde bir ışık oynaştı, lacivertleri karardı. "Bunun ne demek olduğunu biliyorsun, değil mi?"

İçime titrek bir nefes çektim. "Biliyorum. 'Artık sensiz olmam mümkün değil Arda' demek.

Sonunda beklediğini almış bir zafer gülümsemesiyle, "Güzel." diyerek kapıyı açıp indi.

Resmi formalı bir vale yanaşıp kapımı açtığında artık ne düşüneceğimi, ne hissedeceğimi şaşırmıştım. Adamın yakasındaki otel adını okuduğumda nefesimi tuttum. Beni bir otele mi getirmişti? Yoksa?...

Arda yanıma gelip elimi kavradı. "Gel lütfen."

Önümüzde duran kocaman binaya baştan aşağı bakarak, "Bu otele neden geldik Arda?" diye sordum.

"Başka soru sormak yok, artık sadece netice almak zamanı."

Elimi sıkıca kavrayıp parmaklarımızı kenetledi. Döner kapıdan içeri girdiğimizde ışıl ışıl bir lobiyle karşılaştık. Adını sadece gazete ve magazinlerden okuduğum, her köşesinden lüks ve kalite akan otelin içine ilk defa giriyordum. Ancak Arda'nın kararlı adımlarla hiç duraksamadan resepsiyona ilerlemesi nedeniyle buraya niçin geldiğimizi hatırlayarak nefesimi tutttum. O delirmişti ve galiba ben de birazdan delirecektim.

Hemen etrafa bakıp tanıdık bir yüz aradım, çünkü şimşek hızıyla Nilsu'nun sene başında hakkımızda çıkardığı dedikoduları hatırlamıştım. Tüm okula beni Arda ile bir otelin resepsiyonunda gördüğü ve geceyi onunla geçirdiğim yalanını söylemişti. Tüm o yalan şimdi gerçek mi oluyordu? İyi de neden?

Ben bu düşüncelerle boğuşup saç diplerime kadar kızarırken Arda'nın resepsiyon memuruna, "1512 lütfen." dediğini ve görevli adamla sessiz bir bakışla anlaştığını gördüm.

Sanırım 'tüm varlığımla senin olmak istiyorum' demekle uyuyan devi gerçekten uyandırmıştım.

~~≠~~❤️~~≠~~
Hani yorumlar? Eskisi gibi buralar coşabilir mi lütfen?

Kızı resmen otele getirdi. 😱😱😱 Sizce bizim deli fişek oğlan ne yapıyor?

Eyvahlar olsun, 😨😨😨 Pelin'in korkuları yeniden su yüzüne mi çıkacak yoksa?

Continue Reading

You'll Also Like

387K 13.1K 23
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...
123K 5.2K 51
Yere çakılmayı, dizlerine batan çakıl taşlarını, avuçlarını delen dikenleri. Hepsini ezberleyecek kadar düşmeyi öğrendim ben... İçini çeke çeke saatl...
8.1M 46K 16
TÜM BÖLÜMLERİYLE SİZLERLE TAMAMLANDI
1M 40.3K 33
"Kenan" diye inlememle hırsla öpmeye devam ederken bir yandanda adım adım odaya ilerletiyordu bedenlerimizi. "Yapma kız uyanacak şimdi" dememe rağmen...