Yasak Meyve: Nar.

由 emineyyx

320K 16K 2K

O bana yasaktı, ama ben ona değildim. O beni kaybetmeyi göze alamazdı ama ben alırdım. Ben karanlıktan korkar... 更多

Yasak Meyve: Nar.
◘2◘ Kaçacak Yer
◘3◘ Persephone
◘4◘ Şiir Yazan?
◘5◘ Yeraltı Dili
◘6◘ Dayanamayacağım şey
◘7◘ Anne?
Gelecek Bölümlerden Alıntı
◘8◘ Gerçek Aşk
◘9◘ Mektup
◘10◘ Kahkaha
◘11◘ Gerçekler
◘12◘ Sarhoş
◘13◘ Part 1 ◘ Yeraltı Yemeği
◘13◘ Part 2 ◘ Kraliçe Olmak İçin Doğan
◘13◘ Part 3 ◘ Gözlerde Gizlenen
◘14◘ Yanmaya Razı Gül
◘15◘ Aşık
◘16◘ Kılıç Talimi
◘17◘ Veda
◘18◘ Özlem
◘19◘ Kırgınlık
◘20◘ Antreman
◘21◘ Acı
◘22◘ Sıradanlık
◘23◘ Saklı Yer
◘24◘ Zor Sorular
◘25◘ Canı Parçalara Ayırmak
◘26◘ Ölümün Nefesi Çiçek Kokan Gelini
◘27◘ Aciz Kelimeler
◘28◘ Ateş
◘29◘ Kötü His
◘30◘ Theseus
◘31◘ Toplantı
◘32◘ Çocuk
◘33◘ Davet, Hançer ve Karanfil
◘34◘ Öncelik
◘35◘ Mücadele
◘36◘ Özür
Hadi biraz tartışalım
◘37◘ Sorulara Beklenmedik Cevaplar
Dönüş

◘1◘ Yemek

21.4K 667 112
由 emineyyx

Doğa.

Güzel şeydi. Belki de dünyada ki en güzel şey. Hatta Olimposta ki. Her şey doğada başlıyor ve her şey doğada bitiyordu. Aynı benim doğada başlayıp doğada bitecek olmam gibi.

Kafamı bir kaç santim yan tarafa çevirerek gözlerimi defne ağacının huzur verici gölgesinden çekerek güneşin ayartıcı ve güzel aydınlığına bıraktım.

Bir kaç saniye güneşe gözüm kapalı baksam da, gözümün önünde duran hafif morumsu ışık beni rahatsız ediyordu. Kafamı geldiği yere geri gönderdim ve defne ağacının gölgesinde huzur bulmaya kaldığım yerden devam ettim.

Güneşin ayartıcı ışığı bana defne ağacının gölgesinde bulduğum huzuru yansıtmıyordu. Güneş de aynı doğa gibiydi. Doğa olmadan güneş olmazdı, güneş olmadan da doğa olmazdı.

Doğanın örtemediği tek kusur sorumluluktu. Sorumluluk herkesin göreviydi; bir tanrının bile. Ve benim bundan çıkarım hala neyin tanrısı olacağımın kesinleşmemiş olmasıydı. Diğer tanrılar görevlerinin başındayken ben buraya gelip te sımsıcak güneşin ve defne ağacının gölgesinde huzuru bulabiliyordum.

Bir kuş gelip te sesinin güzelliğini herkese göstermek istercesine ötmeye başladığında bu konseri bozmamak için sesimi çıkarmadım. Doğa demek bu demekti. Minik serçenin sesi kulaklarımı doldururken gözlerimi açıp gözlerimi onun sarı tüyleri arasında gezdirdim.

Gerçekten konser veriyormuş gibi ötmesine karşılık gülümsememe engel olamadım. Gözlerimi ondan çekip tekrar kapattığımda uykum dağılma evresinin ilk aşamasını tamamlamıştı.

Yine de gözlerimi açmadan elimi saçıma götürerek oynamaya başladım. Ne zaman saçım ile oynasalar uykum gelirdi. Kısa süre sonra tam uykuya dalmıştım ki bu sefer de bir sinek tarafından rahatsız edilmeye başladım. Sinek bir burnuma bir çeneme konarak beni uykumdan ediyordu.

Sinirle homurdandım ve elimi yüzümün önünde havayla savaştırarak sineği kovmaya çalıştım. Bir kaç vızıltıdan sonra uzaklaştığında bende uykuma devam ettim.

Uykucu değildim. Ama şimdi uyumak istiyordum.

Homurdanarak yeşil ve taze çimlerin üzerinde yerimi biraz daha sağlamlaştırdım. Uykumu almıştım ama bu huzur beni elleriyle karanlık huzura teslim ediyordu. Ağzım kendiliğinden aralanıp hafif bir iç çekişi var kıldığında elimi ağzıma götürerek esnememi bastırdım.

Ardından elimi başımın üstüne koyarak uykuma kaldığım yerden devam ettim. Beni uykumdan uyandıran şey yeni koparıldığı belli olan kırmızı karanfil çiçeği kokusuydu. Gözlerimi açmadan gülümsedim. Kim olduğunu biliyordum.

Bir kıkırtı hemen yanı başımdan koptuğunda bende kıkırdadım ve gözlerim açarak bereket tanrıçası olan anneme baktım. Bana yeşil gözlerini kısarak baktıktan sonra burnuma bir fiske attı.

"Bakın burda ne buldum: bir uykucu!" dedi. Annemin sözlerine gülümsedikten sonra doğruldum. Kenara doğru kayarak annemin oturması için defne ağacının gölgesinde ona yer bıraktım.

Annem yanıma oturarak elini dirseğime koydu. "Buraya gelmenden hoşlanmadığımı biliyorsun Kore." dedi elinde bulunan karanfili kenara koyarak.

Annem buraya gelmemden hoşlanmazdı ama nedenini de henüz söylememişti. Anneme omuz silktikten sonra bakışlarımı ondan çekip karşıda ki manzaraya diktim.

"Sen bana nedenini söylediğinde bende sana buraya gelmeyeceğime dair söz veririm anne." dedim. Annemin nefesi yüzüme çarparak ona geri gittiğinde o da bakışlarını karşıda ki manzaraya çekip bakmaya başladı.

Dirseğimde ki elini yukarı aşağı salladıktan sonra karanfili alarak sarı saçlarımı yan tarafa çekti. Ardından karanfili kulağımın arkasına sıkıştırdı. Annemin gereksiz endişeleri olabilirdi. Ama onu seviyordum.

Tanrılar arasında bulunan samimiyet hep vardı ama hiç bir zaman gerçek olmamıştı. Hepsi bir aileyi tamamlayan kişilerdi ama işlerine gelmeyen bir şey olduğunda hepsi birbirini kolayca ele verebilirdi. Bu yüzden kimseye güvenemezdiniz. Ama annem, benim tanrılar içinde güvenebileceğim tek tanrıydı.

"Hadi," diyerek düşüncelerime bir yumruk çaktı. "Yemeğe gitmeliyiz."

Önce o kalkıp bana elini uzattığında bende onun elini tutup kalktım. Bu yemek tanrıların sahte samimiyetlerini göstermeleri içindi. Ama bana göre sadece bir güç gösterisiydi.

Annem elini belime koyarak "Hadi," diye mırıldandı. Bir kaç adım atmadan elini belimden çekerek koluna girdim. Böylesi daha iyiydi.

Uzun sayılabilecek bir yürüyüşün ardından herkesin hayran kaldığı, bir bakanın bir daha baktığı Olimpos'a adımımı attım.

Burada doğup büyümek benim güzel şansımdı. Buradan asla ayrılmayacağımı bilmek ise çok.daha güzeliydi. Bakışlarımı yüksek kubbeden çekerek kolumdan ayrılan annemi izledim. Beyaz altın işlemeli elbisesi havlanırken sağa döndü.

Tam kapıdan girecekken "Kore!" diye bir ses duymamla sesin geldiği yöne bakarak annemi izlemeye son verdim.

Asklepios.

Asklepios Apollu'nun oğluydu. Yakışıklı olduğunu kabul ediyordum, ama bana göre değildi. Yılanlı asasının sonunu yere koyarak ellerinden tekini saçına götürerek ovuşturdu. Sağlık konusunda iyiydi ve şu sıralar kimsenin bilmediği bir şey üzerinde çalışıyordu.

"Yemeğe geleceğinden emin değildim." dedi elini saçının arkasından çekerek.

"Tanrılardan nefret etmiyorum Asklepios." dedim gülümseyerek. Annemin beni yalnız bırakma nedenini şimdi anlıyordum.

Dişlerini göstererek güldükten sonra "Evet, hatırladım." dedi.

Dudaklarımı birbirine bastırarak kafamı salladım ve "Gitmeliyim, yemekte görüşürüz." dedim. Beni kafasıyla onayladığında arkamı dönerek annemi izlediğim yoldan yürüdüm. Sağa dönerek iki kapı öteye geçerek odama giriş yaptım.

Anneme kısa ama edepsiz bir küfür çıkardıktan sonra cama doğru yürüdüm. Zeus biliyor ya beni zorda bırakmayı seviyordu.

Beyaz perdeyi kenara doğru iterek güneşin gözümü doğrudan siper almasını sağladım. Gözümün önünde oluşan morumsu ışığın gitmesi için kafamı aşağıya eğdim. Siyah atlar dikkatimi çektiğinde daha dikkatli bakmaya başladım.

Simsiyah atlar simsiyah bir arabayı sürerken arabada başka bir renge dair en ufak bir kanıt yoktu. Buna yüzümü buruşturdum. Kim sadece siyahı tercih ederdi ki? Atlar yavaşlayarak durduğunda merakla içinden çıkacak olanı beklemeye başladım.

Önce çıkan ayakkabıya baktım ardından siyah deri kumaşa. Siyah deri kumaş dizlerinin altında bitiyordu, dizlerinin altından ayakkabısına kadar ise ipler bacağını sarıyordu. Siyah deri yeleğin sardığı vücuda bakarken yutkundum. En son ise yüzünü gördüğümde bırak yutkunmayı hiç bir şey yapamamıştım.

Bunun nedeni güzelliğinden de olabilirdi, bana ilginç gelmesinden de olabilirdi. Genelde gri renkte demirden yapılma zırhlar giyilirdi ama bu nerden geldiğini bilmediğim tanrı üzerinde siyah deri kumaş ile karşımda dikiliyordu. Arabadan inip te etrafına göz gezdirdikten sonra bakışlarını tam önüne dikti.

Öyle dikkatle bakıyordu ki bir an camı açıp neye bakıyorsun demek istedim. Ama bu düşüncelerimin gerçekleşmesini engelleyen şey aniden kafasını kaldırıp bana bakmasıydı. Sert mizacı benden kork diyordu. Bakışlarını benden çekmeden eliyle sağa doğru bir işaret yaptı. Kafamı zorlukla çevirerek bakışlarımı ondan kaçırdım.

Elini işaret ettiği yerden bir kaç saniye sonra üç başlı bir köpek çıktığında korkuyla geri çekildim.

Cerberus?

Hades?

Zorlukla yutkunup ağzından salya akan üç köpeğe daha dikkatli baktım. İtiraf etmek gerekirse inanılmaz korkunçtu. Siyah tüyleri arasında parlayan mavi gözleri siyaha atılan beyaz gibiydi. Parlaktı ve belli oluyordu.

Gözlerimi Cerberus'tan ayırmamı sağlayan ondan çok daha güzel olan sahibiydi. Bakışları hala beni döverken hafifçe gülümsedi. Çok genç görünüyordu. Olimpos'un en yaşlı tanrılarından olması mantıklı gelmiyordu.

Bir anda duman olup ortadan kaybolduğunda ağzımı hafifçe araladım. Neden bilmiyorum. Sanırım şaşkınlıktan.

Ağzımı açık bırakan tanrı Hades'tı öyle mi? Herkesin korkup kaçtığı, dünyanın en kötü varlığı olarak bilinen tanrı ağzımı açık bırakmıştı. Sinirle ağzımı kapattım. Ben deliriyordum.

Perdeyi kapatarak dolaba doğru yürüdüm. Sinirle kapağını açtığımda gözlerimi kapattım. Bugün önemli bir yemek varken benim en olmadık şeye sinirlenmem aptalcaydı. Gözlerimi bir kaç saniye açmayarak sinirimin geçmesini bekledim.

Hades göz alıcı bir tanrıydı. Tanrılar adına bahse girerim ki bütün sınıf tanrıların üzerinde bu etkiyi bırakıyordu. Ki gerçek yüzümü onu bile bilmiyordum. Yeraltı ve ölüler tanrısı begendigi bir yüze kolaylıkla sahip olabilirdi.

Gözlerimi açarak tekrar dolaba baktım. Daha sonra elimi kaldırarak beyaz tül ve gümüş kemerden oluşan elbiseyi elime aldım.

Kapıyı açıp içeri girdigimde bir an için Olimpos'un güzelliğinin nefes kesici olduğunu anladım. Tanrılar yemeğine özel olarak sarayda bulunan kristaller daha parkakken yemek masası üzerinde ki yemekler yenmeyecek kadar güzel görünüyordu.

Sarayın ihtişamı bir ip olup boğazımı sıkarken nefes almakta zorlanıyordum. Yutkunarak ipi boğazımdan çekip aldım. İkinci kuşakta olsam ben Zeus'un kızıydım. Salondan içeri girdigimde bir ip hatta halat tekrar boğazımda ki yerini almış ve bu sefer benim gücümün üstündeydi.

Nefes almakta zorlanırken bir kaç adım atmaya çalıştım. Ayaklarım zorla da olsa bir kaç adım atabilmeyi düşündüğünde onlara minnet ettim. Bir kaç adım sonra yere düşeceğime dair yemin bile edebilirdim ki bir anda koluma dolanmış el beni kurtarmıştı. Anneme minnet dolu el bir el sıkmayla karşılık vererek kendimce teşekkür ettim.

"Rahatla tatlım."

Kulağıma eğilip söylenen bu sözler, beni Yeraltına hükmeden tanrıyı görene kadar idare etmişti.

Hades simsiyah gözlerini üzerimde sabitlemiş bana aşırı dikkatle bakarken bana kalan tekrar yutkunmak ve titremekti.

Ona dikkatle baktığım halde bana bakışlarını kesmediginde anladım ki yüzsüz bir tanrı. Ondan gözlerimi kaçırma çabalarına kendimi boş yere sokmusken annem olanları anlamış gibi kolundaki elimin üzerine elini koyarak ona bakmamı sağlamıştı.

Ona döndüğümde bana güven verircesine dair ciddi bir bakış gönderdi. Annem güzel bir kadındı, ama yeşil gözlerini kullanarak sizi istediği şekilde yönetirdi o ayrı konu.

"Terliyorsun Kore."

Sessizce yutkunduktan sonra elimi annemden kurtararak yavaşça üzerime sildim. Annem hünerlerini göstererek gene beni germişti.

Tanrılar yemek sofrasına tek tek ve kibar bir şekilde oturuyordu ki bu beni annemden sonra geren en büyük şeydi. Dikkatimi çeken şey ise beni geren listeye zirveden giriş yapmıştı. Sadece üç büyük tanrı.

Üç büyük ve güzel tanrı.

"Gelsene Kore."

Zeus'a baba demezdim. Buradaki çoğu kişi Zeus'un çocuğuydu ve bu beni özel kılmıyordu. Ben ikinci sınıf bir tanrıydım. Beni özel kılan bir şey yoktu. Sıradandım.

"Efendim," diyerek Zeus, Hades ve Poseidon'un önünde diz çöktüğümde kafamı hafifçe kaldırarak bana yapılacak olan işareti beklemeye başladım. Gözlerimin önünde bir kaç saniye sonra bir el belirip yukarı doğru kıvrıldığında başımı kaldırarak onlara döndüm.

Ardından selam vererek yerime geçtiğimde diğer tanrılara hafifçe gülümseyerek selam verdim. Asklepios ve Apollo kendi aralarında konuşurken Asklepios bana dönerek selam verdi.

Gözlerim dönülmez şekilde Zeus'a dikilmişken arada sırada benden izinsiz olarak Hades'e kayan bakışlarım bana hala moral ve sinir bozucu bir şekilde baktığını doğruluyordu. Poseidon'a karşılıklı bir gülmseme gönderdikten sonra beynim gene bakışlarımı eline alarak Hades'e atmıştı.

Utanmadan bana bakabiliyordu.

"Gözlerini annenden almışsın Kore."

Zorlayarak da olsa Hades'e döndüm ve bu iltifatın nedenini anlamaya çalıştım. Hiç bir neden bulamadığımda kafamı yere hafifçe eğerek "Teşekkürler," diye mırıldandım.

Kafamı kaldırma cesaretini aklımın en iyi saklambaç köşesinde bulduktan sonra kafamı kaldırdım. Poseidon gülümseyerek "Hayır, kardeşim." dediginde ona döndüm. Anneme bakarak gülümsedikten sonra konuşmaya devam etti "Demeter yeşil gözleriyle insanı ürkütüyor." dediginde Hades onun sözünü kesti.

"Ama Kore'nin gözleri ben masumum diye bağırıyor."

Sessizce yutkunduğumda Afrodit gülümseyerek elimi tuttu. "Katılıyorum Hades. Kore çok güzel bir tanrı olacak."

Bunu neden dediğini bile bilmiyordum. Bir an için Afrodit'in çocuklarını düşündüm. Daha sonra bu işin içinden.çıkamayacağımı anlayarak düşüncelerimi Hades'in sözleri üzerine yoğunlaştırdım.

Bu gecenin uzun olacağını düşünebiliyordum. Ve emindim.

"Kesinlikle haklısın Afrodit." diyerek Asklepios söze girdiğinde titrediğimi hissettim. "Kore çok güzel bir tanrıça."

Bu yaptıkları neydi bilmiyorum ama beni geriyordu. Neden benim hakkımda konuşuyorduk? Ben ikinci sınıf bir tanrıydım. Benim değil çok daha üst rütbeli tanrılar hakkında konuşmaları gerekirdi. Tanrılar aşkına neyin tanrısı olduğumu bile bilmiyordum.

Konuşmanın benden başka şeylere kaymasını beklerken ellerimi masanın kenarlarına koyarak çatal ve bıçağı elime aldım. Birinin bakışlarını beni delip huzursuz ederken kafamı kaldırarak bana muzip bir sırıtış ile bakan anneme çok hafif bir şekilde göz devirdim.

Önüme dönüp te bıçağı elime aldığımda elimi kaldırarak tavuktan bir parça kestim. Çatalı batırdıktan sonra ağzıma götürerek yavaşça ağzımı araladım. Tavuğun leziz tadını ağzımda hissettiğimde yavaşça çiğnemeye başladım.

Üzerimde bulunan gerginligi atmak için kafamı kaldırarak masaya göz attım. Bakışlarım dönüp dolaşıp Hades'e geldiğinde onun da bana baktığını fark ederek vücudum heyecan ve rahatlama duygularını yeniden tattı.

Bana öyle dikkatle bakıyordu ki sanki ona sorulacak olan bir bilmeceydim. Utanarak kafamı çevirdim. Ben böyle şeylere alışkın değildim. Ama Hades'in tuhaf kişiliği beni ona bakmaya zorunlu kılıyordu.

Hades.

İsmi bile benden kork diye bağırırken ben onunla aynı sofradaydım. İsmi korkutucu olsa da güzeldi. Aynı kendisi gibi. Ona sormak istediğim sorular vardı. Mesela nasıl bu kadar genç görünmesi gibi. Ama korkuyordum.

Tekrar ona döndüğümde bakışlarım üzerinde en fazla bir kaç saniye boyunca kalmıştı. Onun gözlerine bakamazdınız. Sizi etkiliyordu.

"Sor hadi Kore." dediginde ona döndüm. Bakışlarımı keşfetmişti. Sessizce yutkunduktan sonra ona dönerek tüm cesaretimi topladım.

"Demek istediğim," diye söze başladığımda bulduğum cesaret kırıntıları çıktıkları yere geri gitmişlerdi. "Sadece çok genç görünüyorsunuz."

Dudağının kenarı neredeyse gözle görülmeyecek kadar kıvrıldığında öne doğru eğildi. "Ve sende gerçek yüzüm olup olmadığını sorguluyorsun."

Belli belirsiz olan gülümsemesinin etkisinden çıkmaya çalışırken kafamı salladım. "Sadece ben olmadığıma eminim."

Yüzündeki sorgulayıcı ifade gitmeden tekrar geri yaslandığında hareketlerini pür dikkat izliyordum. Bir kaç tanrının da çaktırmadan bizi izlediginden emindim doğrusu.

"Ben en küçükleriyim Kore." dediğinde çoğu tanrı bize dönmüştü. "Hera, Demeter, Hestia.. Hepsi benden büyükler." Yüzünde alaycı bir gülümsee oluştu. Daha sonra Hera'ya bakarak sırıtmasını sürdürdü. "Ama ben hepsinden daha güçlüyüm."

Hera aldığı laf üzerine hafifçe gülümsedi. Hera tehlikeliydi. Çoğu tanrıdan güzel ve tehlikeli. "Haklısın kardeşim, küçük." diyerek Hera da ona atılan topa karşılık verdiginde yutkunarak Zeus'a döndüm.

Kaşları çatılı olmasına rağmen eğlendiği belliydi. Tanrıların arasında bir kavga çıksa bütün Olimpos etkilenirdi ama Zeus etkilenmezdi. İsterse bu kavgayı hemen durdurabilirdi çünkü. Boğazını temizledikten sonra "Kavgaya gerek yok." diyerek laf kavgasına son vermişti.

Hades hem yüzsüz hem de korkusuzdu. Hera'nın Zeus'un onu aldattığı kadınlara ne yaptığını biliyordum. Ama o korkusuzca üzerine yürüyebiliyordu. Burada bulunan çoğu kişinin Hades'ten korktuğunu biliyordum. İstese depremler oluşturarak Olimpos'u yerle bir edebilirdi. Depremler tanrısı Poseidon'du. Ama yer altı tanrısı Hades'ti.

Konu benden uzaklaşmış olsa da daha kötü yerlere kaymıştı. Hades'e dönerek bana baktığına bir kere daha şahit oldum. Ona bakmayı kesmediğimde tehditkar bakışlarını üzerime saldı. Ona bakarak bakışlarını benden çekmesini bekleyecektim ama onun o tehditkar bakışları öyle güçlü kuvvetliydi ki önüme dönmek zorunda kalmıştım.

Ondan bana doğru hoş ve alay dolu bir gülme sesi geldiğinde ona tekrar baktım. Ama bu sefer o bakışlarını benden alayla almış ve Afrodit'in üzerine dikmişti.

"Peki sen Afrodit?" diyerek Afrodit'in ilgisini üzerine çektiğinde ben gene bir şeyler döneceğini anlamıştım.

Afrodit gözlerini kısarak Hades'e baktıktan sonra "Ben ne?" diye sordu. Gözlerinde bir şeylerden şüphelendiğine dair bir ifade vardı.

Hades öne doğru eğildi ve yüzüne tehlikeli bir ifade yerleştirdi. "Ares ile yattıktan sonra yeraltı dünyasına saldırmasını nasıl sağladın?"

Sertçe yutkunduktan sonra Afrodit'in değişen yüz ifadesini izledim. Ares'in yeraltı dünyasına saldırdığına dair bir kaç duyum almıştım ama buna cesaret edebileceğini hiç düşünmemiştim. Afrodit güzel bir kadındı ce istediği bir şeyi birisine güzelliğinı kullanarak yaptırabilirdi.

Afrodit geriye yaslanıp hiç bir şey demezken Hades başını çevirerek Ares'e döndü. "Sen evli bir kadınla yattıktan sonra yeraltı dünyasına saldırmayı nasıl göze alabildin?"

İşte bundan bahsediyordum. Tanrılar bir aileydi ama işlerine gelmeyen bir durum olduğunda birbirlerini kolayca sırtlarından vurabiliyorlardı. Hades zaferle gülümsedikten sonra sessizliğe bürünen sofraya baktı. Gözleri üzerimde bir kaç saniye durduktan sonra hızla masadan kalktı.

"Cerberus!" diye gürledikten sonra kapıya doğru yürümeye başladı. Yavaşça arkamı dönerek arka profilinden onu izleyemeye başladığımda u başlı Cerberus görüş alanıma girerek nefesimi tutmamı sağladı.

Afrodit sinirle masadan kalktığında Ares de peşinden kalktı. Masada bulunan herkes onları izlerken Hephaistos'a döndüm. Afrodit'in onu aldattığını biliyordu. Zira buna kızamıyordu bile.

Artemis bakışlarını Zeus'a dikerek keskin ve anlamlı bir bakış iletti ona. Daha sonra bana döndüğünde titredim. Artemis masumdu, ama korkutuyordu. Masadan sinirle o da kalktığında Zeus da iç çekerek kalktı. Anlaşılan yemek bitmişti.

"Umarım diğer yemek daha sakin geçer." dediğinde ona döndüm. Diğer bir yemek olacaktı ama nerede olacağı bilinmezdi. Ve içimden bir ses beni fena etkileyeceğini söylüyordu.

繼續閱讀

You'll Also Like

180K 15.1K 40
Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar için bir zevk ve güç gösterisi olan bu oyu...
79.7K 3.6K 30
Bir berdel hikayesidir.. Havin sevdiğinden ayrılırken nerden bile bilirdi evleneceği adamın kuzeni olduğunu herşeyden habersiz berdeli kabul etmişti...
23.6M 1.4M 78
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
19.7K 1.1K 29
Gece yarısı sokakta karşısına çıkan evsiz bir kediyi evine alan bir kız en fazla kediyle ne yaşayabilirdi? "ben aslında evine aldığın kediyim, " ger...