Maskeli Baloda Sevdim (Tamaml...

By SevsenAtaker

2.3M 191K 113K

Bir genç kızın aşka ilk uyanış hikayesi... İlk aşklar için 'özel' derler, 'unutulmaz' derler. Peki yüzünü gör... More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10.BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
FİNAL

88. BÖLÜM

16.1K 1.5K 1.3K
By SevsenAtaker

Konserin ve halamla tanışmamın üstünden neredeyse bir hafta geçmişti. Babaannem Fransa'ya dönmüştü. Bu süre boyunca okulum ve sınavlarım el verdiğince halamla vakit geçirmeye çalışmıştım.

Buket, Roma'daki bir aylık bir moda tasarımı stajında olduğu için görememiştim, zaten konsere gelememesinin sebebi de oydu ama görüntülü aramalarla tanışma fırsatımız olmuştu.

Saçını boyamış da olabilirdi ama Buket'in dikkat çekici, kuzguni siyah saçları, annesininkinin eşi olan ela gözlerini daha bir ortaya çıkarmıştı. Karşısındakine soğuk soğuk bakan bu gözler, ister istemez insanın geri çekilmesine sebep oluyordu.

Halam onun kendi gençliğindeki haline benzediğini ve sert bir mizacı olduğunu ama zamanla yumuşayacağını söylemişti. Babamın halam konusundaki uyarılarını ve dikkatli olmam gerektiğini söyleme nedenini şimdi anlamıştım. Halamın eskiden nasıl biri olduğuna dair Buket bana ayna vazifesi görmüştü. Ancak babam, elbette ablasının yıllar içinde değişip, bu kadar sevgi dolu bir kişiye dönüştüğünü bilemezdi.

Buket'le belki zamanla arkadaşlık kurmayı başaracaktık ancak şimdilik, beklediğimin tam tersine, mesafeli ve resmi kalmayı seçmişti. O nedenle, ben de güvenli bir uzaklıktan, bana doğru adım atmasını bekleyecektim.

Berk ise, tıp son sınıftaydı ve iki ay sonra mezun oluyordu. Bu arada TUS sınavına hazırlandığı için sürekli ders çalışıyordu. Geç kaldığı için konserin ilk yarısını arka sıralardan seyretmiş, ancak ikinci yarıya girmeden yanımıza gelebilmişti.

Aramızda altı yaş olmasına rağmen, bu son haftada kız kardeşinin tam tersine, Berk daha ılımlı yaklaşmış, telefonla hatırımı sormuş ve iki kere, Arda ile planladığımız yemeğe halam ve eniştemle birlikte katılmıştı.

Gördüğüm kadarıyla Berk, yaşları neredeyse aynı olduğu için Arda ile de iyi anlaşmıştı. İkisi de aynı lisede okumuşlardı ama Berk bir üst sınıftaymış. O dönemde çok samimi olmasalar da, aynı çevrenin ve okulun gençleri olarak birbirlerini tanıyorlardı.

Bir araya geldiğimizde, erkekler kendi aralarında sohbet ederken, ben de halamla arayı kapatarak geçmiş yılları konuştuk. Parmaklarımızdaki yüzükleri gördüğü için geleceğimizle ilgili planlarımızı da sordu ama henüz ayrıntıların netleşmediğini söyleyerek onu geçiştirdim.

Onun dışında pek çok mimik ve hareketimi, hatta huylarımın da bir kısmını halamdan aldığımı bilmek ikimizi de çok şaşırtmıştı. Bu sohbetler bizi birbirimize epeyi yaklaştırmıştı ama babama duyduğu küskünlüğü silmesine yetmemişti. Babamı ailesiyle barıştırmamın bir yolunu bulmam gerekiyordu. Arda'nın mezuniyet töreni için gelmeleri belki de aradığım fırsatı yaratacaktı.

Onun dışında tüm zamanım finallere çalışmakla geçerken, Arda tam zamanlı olarak işe gitmeye başlamıştı. Bu hafta önemli bir ihaleye katılacağı için çok yoğundu ve birbirimizi gün içinde bir iki saat zor görebiliyorduk.

Zaman da aleyhimize işliyordu; çünkü okul on gün sonra kapanacaktı ve ben gidecektim. Ona son günlerde doyamadığımı hissetmem belki de bu yüzdendi. Ancak ortada büyük bir gerçek vardı; söz verdikleri gibi annemle babam Arda'nın mezuniyet törenine gelecekleri için, sonrasında benim de onlarla gitmem gerekecekti.

Bu düşünce birkaç gündür sürekli beynimin içinde dönüyordu ve nasıl bir çözüm bulacağımı bilmiyordum. Kalmak için hiçbir bahanem yoktu.

Bu akşam üstü odamda ders çalışırken, Arda geç geleceğini ve onu yemeğe beklemememi bildiren bir mesaj attığında, günlerin yorgunluğuyla ben de birkaç saat uyumak için yatağıma geçip gözümü kapattım.

Hayalle gerçek arasında, koridordaki ayak seslerini, kapımın aralandığını ve Arda'nın bir süre saçlarımı okşayıp öptüğünü hissettim. Uyanmaya çalıştım ama o kadar bitkindim ki, bunu istesem de başaramadım ve bir süre daha uyudum. Sonunda gözlerim fal taşı gibi açıldığında, doğrulup sırtımı yatağın başlığına dayadım.

Ev tamamen sessizdi ve saatim gece biri gösteriyordu. İki adım ötedeki odada yattığını bile bile özlüyorken, koskoca üç ay Arda'dan uzak kalmaya nasıl dayanacaktım?

Yanağımdan dökülen bir damla gözyaşını elimin tersiyle ağır ağır sildikten sonra karanlığa gözlerimi diktim. Uykum kaçmıştı bir kere, zorlamanın anlamı yoktu.

Yataktan kalkıp sessiz adımlarla pencereye yaklaştım. Camı açıp içimdeki huzursuzluğu alıp götürsün diye serin havayı derin derin içime çektim. Burada kalabilmemin bir yolu olmalıydı.

Ondan önce, artık Arda ile beraber aynı evi paylaşacağımı annemle babama söylemem gerekiyordu. Bunu onlardan saklayamazdım ama anlayışla karşılayacaklarını da sanmıyordum. Yeni tanıştığım amcam ve halamın ne tepki vereceği büyük muammaydı. Sohbet ederken Arda yanlışlıkla ağzından kaçırdığı için şimdiden Berk öğrenmişti ama sır olarak saklayacağına söz vermişti. Bu sır ne kadar saklanabilirdi ki?

Alnımı ahşap pervaza dayadım, günlerin bu kadar çabuk geçmesini hiç istemiyordum. Önümüzdeki on gün, zaman yavaşlasın, daha da iyisi, tamamen dursun istiyordum.

Kollarımla bedenimi sardım ama beni şu anda saran kolların Arda'ya ait olmasını istedim. Ellerinin ve parmaklarının her noktama dokunmasına ihtiyacım vardı.

Kaygı sorunumu öğrenip o ilk alıştırmayı yaptığımız günden bu yana, Arda ile birkaç kere daha yakınlaşmış, sınırlarımı ufak ufak zorlayıp biraz daha ileri gitmiştik ama her defasında, o sınırı biraz ileriye taşımayı başarabilmiş olsak da, paniklediğim noktaya ulaşıp orada durmayı bilmiştik.

Gözlerimi kapatıp açtım. Artık Arda'ya daha fazla direnmek istemiyordum. Ona şu anda deli gibi ihtiyacım vardı ama yine panikleyip ikimizi de arzu ateşiyle yana yana durmaya zorlayacağımı biliyordum.

Aklım başka, kalbim başka düşünüyorken, bedenim ve arzularım da bu oyuna katılmış, beni çıkışını bulamadığım bir labirente hapsetmişti. Kendimi kaybetmiştim, neye karar vereceğimi, hangi yöne gitmem gerektiğini şaşırmıştım. Uzaklaşsam olmuyor, yaklaşsam olmuyor, onsuz da yapamıyordum. Arda ile beraberliğimiz, iki ucu kor değnekti. Tutsan da yakıyordu, tutmasan da.

Tüm bu duygusal karmaşanın içinde yanıyorken, pencereden uzaklaşıp odada dolanmaya başladım. Küçük ayak parmağım yatağın kenarına çarptığında acıdan iki büklüm olup ellerimle ayağımı tuttum ve acısı geçene kadar parmağımı sıktım. On saniye kadar dişlerimi alt dudağıma geçirip acıyla inledim. Zaten sınırda olan fiziksel gerginliğim bu bahaneyle iyice tırmanışa geçti. Arda'ya olan ihtiyacımla karnımda bir alev topu oluşmuş, ona olan özlemimi fitilliyordu.

Sessizce kapıyı açıp merdivenlerden aşağı indim. Kana kana içtiğim iki bardak suyun içimdeki ateşi dindirmesini umarak iki elimi tezgaha dayadım ve uzunca bir süre kımıldamadım. Tüm vücudumda bir zonklama vardı ve en yoğunu kasıklarımda hissettiğimdi. Uzunca bir süre öyle kalıp tezgahı sıktım. Daha iyi hissettiğime kanaat getirdikten sonra tekrar odama doğru yol aldım.

Karşılıklı olan kapılarımızın tam ortasında duraksadım. Sola dönsem kendi boş odam, sağa dönsem Arda vardı. Adımlarım istemsizce sağa dönüp durdu. Arda'nın ışığı yanmıyordu. Ben ona duyduğum ihtiyaçla kavrulurken o, kim bilir kaçıncı rüyasını görüyordu.

Önceki günlerde yaptığımız alıştırmalarda ellerinin vücudumun her yerine dokunmasını, çıplak tenimde sımsıcak dudaklarını dolaştırmasını, küçük ısırıklarla kanımı kaynatmasını düşündüm. Şu anda hepsini istiyordum, şu anda onu deli gibi arzuluyordum.

Bizi birbirimizden ayıran kapıya iki elimi dayadıktan sonra alnımı da yasladım. Onunla bu kadar yakın ama bir o kadar uzak olmak acı veriyordu. Özellikle de on gün sonra aramıza ayların gireceğini bilmek bu acıyı arttırıyordu.

Arda da aynı şekilde hissediyor muydu? Yakınlaştığımız her anda kendini nasıl dizginlediğini hatırladım. Benim kaygım eminim ona da fazlasıyla sıkıntı yaşatıyordu. Gösterdiği sabrı kaç erkek gösterebilirdi? Derin bir şekilde içimi çekip titrek nefesimi bıraktım.

Tam arkamı dönüp gidecektim ki, Arda'nın içeriden gelen boğuk sesini duydum. "On dakikadır kapının arkasında duruyorsun Pelin. Ya kapıyı açıp içeri gel ve çektiğimiz işkenceye son ver, ya da hemen odana dönüp kapını kilitle. Çünkü şu anda sana daha fazla direnebileceğimi sanmıyorum."

Beklemediğim sesle yerimde donmuş kalmıştım. Benim orada olduğumu nasıl anlamıştı? Farkında olmadan çok mu ses çıkarmıştım?

Görmeyen gözlerle bakışlarımı yere indirdim. Odamın penceresinden vuran ay ışığı yerde ayaklarıma bir gölge oyunu oynatıyor, hareket ettikçe orada olduğumun ipuçlarını veriyordu. Arda bu gölgeleri görmüştü sanırım.

Bakışlarımı tekrar karşımdaki kapıya diktim. Orada durduğumu saklamam artık imkansızdı. Şu anda bir seçimin eşiğindeydim. Ne istediğimi biliyordum ama bu adımı attığımda geri dönemeyeceğimi de biliyordum.

Son zamanlarda olduğu gibi, Arda bu kararı da bana bırakıyordu. Her türlü olumsuz düşünceyi zihnimin en derinlerine kapattığımda, elim kapının koluna gitti ve indirdi.

Saniyeler sonra Arda'yla bakışlarımız buluştu. Başucu lambasını yakmış, yatağının yanında ayakta duruyordu. Beni karşısında görünce inanmayan bakışlarla hipnotize olmuş gibi yerinde donmuştu adeta. Belli ki benden bunu hiç beklemiyordu.

Ürkütmekten korkarak bana doğru birkaç ağır adım attı. Düzensiz nefesini yüzümde hissettiğimde benim de ona yaklaşmış olduğumu anladım. Atmış olduğum adımların farkında bile değildim. Bir tek Arda'yı görüyordu gözlerim. Bir tek onun için delice çarpıyordu yüreğim.

"Bundan emin misin Pelin?"

Sesinde hala inanmayan bir şaşkınlık vardı. Üst bedeni çıplak olduğu için gözlerimi heykelimsi vücudundan alamıyor, artık alışmaya başladığım tenine yeniden dokunma ve öpme isteğiyle yanıyordum.

Çıplak karnına diktiğim bakışlarımın farkına vardığımda başımı daha da eğip bir süre yerdeki desenleri inceliyor gibi yaptım.

"Emin misin Pelin?" diye sorusunu tekrar etti.

Benden bir cevap bekliyordu ama sesim boğazımda düğümlenmişti adeta. Karşısındaydım, odasına gelmiştim. Emin olduğumu illa kelimelere dökmem mi gerekiyordu?

"Başını kaldır ve bana bak lütfen."

İlla gözlerinin içine bakmamı ve o sözleri söylememi bekliyordu biliyorum ama soluğum sese dönüp de bir türlü dile getiremiyordum.

Cevap vermem geciktiğinde benim yerime konuşan yine Arda oldu. İçini çekip nefesini verdi. "Hala emin değilsin." Ses tonu hayal kırıklığı doluydu. "Lütfen odana git Pelin." Arkasını dönüp pencereye ilerledi. Sırtından ter boşalmış, kusursuz teni solgun ay ışığında nemli nemli parlıyordu.

"Gidemem." dedim sessizce. "Mantığım şimdi hemen buradan çıkmamı söylüyorken, kalbim kalmam için yalvarıyor Arda. Kalbimin söylediklerini dinlemek istiyorum şu anda. Lütfen bunu gözlerine bakıp söylememi bekleme, lütfen beni reddetme."

Pencereden dönüp iki üç adımda tekrar karşıma dikildi. "Seni reddetmek mi?" Gözleri neredeyse simsiyahtı. "Uzun zamandır bu anı bekliyorum ama gözlerime bakıp korkusuzca ve içtenlikle emin olduğunu söylemeden sana asla dokunmayacağımı defalarca anlattım."

Gözlerimi kırpıştırdığımda bakışları yumuşadı. "Senin de istediğini biliyorum, çok istiyor olabilirsin ama bunu gerçekleştirebilecek adımı atmak için henüz hazır değilsin Pelin. Sana da, kendime de bunu yapamam aşkım. Seninle bu kadar ilerleme sağladık, alıştırmalar yaptık. Tek yanlış adımda yeniden başladığımız noktaya döneriz. Biraz daha zamana ihtiyacın var."

Bir eliyle yanağımı şefkatle avuçlayıp, başparmağıyla okşadı. "Birlikteliğimizi bu kaygının üstesinden gelmeden, tamamen iyileşmeden, emin olmadan ilerletemeyiz. Bana geldiğinde özgürce, korkusuzca, sonuna kadar gitmeye hazır olduğunu göstererek gel, şimdiki gibi tereddütle değil."

Hissettiğim yakıcı arzu ateşim yavaş yavaş sönmeye yüz tuttuğundan, sözlerine hak verdim. Bir anlık arzuyla, dönüşü olmayan bir yola girmek ikimize de zarar verirdi.

Başımla sessizce onayladım. "Haklısın." dediğimde omuzlarım düştü. "Bir an yapabilirim sanmıştım." Topuklarımın üstünde hızla dönüp odama doğru yürüdüğümde Arda beni durdurmaya çalışmadı.

Kapımı kapatmayı bile düşünmeden kendimi yüzüstü yatağa attım. Utançtan yüzüm alev almış, cayır cayır yanıyordu. Çığlığımı boğmak için yastığımın içine haykırdığımda başımı okşayan bir el hissettim.

"Sabah olunca bana hak vereceksin Pelin. Seni istemiyor muyum? Yemin ederim, seni her şeyden fazla istiyorum. Önceki gün üzerinde sadece alt çamaşırın kaldığında onu üzerinden çıkarıp atmayı o kadar istedim ki, o son hamleyi yapamamak, gözlerinde o aynı korkuyu yeniden görmek beni delirtti."

Yüzümü gömdüğüm yastıktan kaldırmadan boğuk boğuk, "Seni çok zorluyorum değil mi Arda?" diye sordum.

"Açıkçası evet." diyerek yanıma oturdu. "Alıştırmaların işe yaraması elbette çok güzel ama bundan sonrasında artık durmak çok zor olmaya başladı. Tenine her dokunduğumda, seni her öptüğümde daha fazlasına ihtiyaç duyuyorum. Daha önce hiçbir kadına karşı hissetmediğim bu arzuyla başa çıkmak benim için de inan hiç kolay değil ama senin için dayanıyorum, mutluluğumuz için dayanıyorum."

Sesimin daha net çıkması için yüzümü azıcık çevirdim. "Senin açından çok zor olduğunu biliyorum ama elimde değil, özür dilerim Arda. Az önce gerçekten seni çok arzuladım. Kapını açtığımda sonuna kadar gidebileceğime emindim."

"Dilin emin olduğunu söylese de ürkek bakışların seni ele veriyor aşkım. Az önce seninle sevişmeyi onun için kabul etmedim. Terapistin bana anlattığı sınırın artık sonuna geldik, söylediği her türlü alıştırmayı yaptık ve aşamaları birer birer geçtik. Bundan sonraki adımımızı sen belirleyeceksin. Hemen olması gerekmiyor, böyle bir zorunluluk yok. İlişkimizi o zamana kadar bu ulaştığımız seviyede tutabilmemiz gerekiyor sadece." Saçlarımın arasına uzun bir öpücük bıraktı. "Yine de, sorunu kökünden çözebilecek yolu biliyorsun, değil mi?"

Yüzüm hala yastığıma gömülü, sesimi çıkarmadan Arda'ya cevap vermedim ama sonunda, "Biliyorum." diye kabul ettim.

Bu kadar gelmişken, istemeden atacağımız bir adım, tüm ilişkimizi paramparça edebilirdi. Arda'nın danıştığı terapist, tam emin olmadan ve yeterince istemeden devam edersek, ondan sonrasının birbirimize karşı sevgimizi öldürmeye başlayacağını söylemişti. Benzer sorunu yaşayan birçok çiftin bu nedenle ilişkileri ayrılıkla sonuçlanmıştı.

İkimiz de diğeri olmadan yapamayacağımızı biliyor ve sonumuzun ayrılık olmasını istemiyorduk. Arda evlenirsek benim daha rahat olabileceğimi, yanlış adım atmaktan artık korkmayacağımı düşünüyordu.

Düşüncelerimi okumuş gibi, "Hala evlilikten ve beraberinde getireceği sorumluluklardan korkuyor musun?" diye sordu.

Artık eskisi kadar tabii ki korkmuyordum. Bunu ona da itiraf etme gereği duydum. Yan dönüp hafifçe doğruldum. "Hayır, evlilikten ve beraberindeki sorumluluklarından artık korkmuyorum. Ama ailemin ne tepki vereceğini bilmiyorum. Şubat tatilinin son gecesi ikisi de bunu kesin dille belirtmişti Arda."

"Önemli olan öncelikle senin istemen. Diğer insanların fikirleri değişebilir canım. Sadece konuşmayı bilmek gerekir." Ne demek istediğini soracaktım ki devam etti. "Pelin tatlım, beraber uyumak ister misin? Beni de uyku tutmuyor çünkü."

Sesimi çıkarmadan yatağın diğer ucuna doğru kayıp ona yer açtım. Bana dayanan bedenini hissettiğimde bir kolu boynumun altından, diğer kolu karnımın üstünden dolanıp beni göğsüne çekti. Yanıma gelmeden önce sırtına alelacele bir tişört geçirmiş olmalıydı, üstü artık çıplak değildi.

İkimiz de konuşmadık, bedenlerimiz hemen uyum içinde kıvrıldığından, sözlere gerek yoktu. Sırtımda atan kalbinin ritmi beni sakinleştirirken, bir süre sonra düzenli nefesini saçlarımın arasında hissettim.

Dakikalarca kovaladığım uyku sonunda beni bulduğunda, düşündüğüm en son şey, Arda'nın beni sarmalayan güçlü kollarında duyduğum huzurdu.

Sabah olduğunda bir boşluk duygusuyla gözlerimi araladım. Hayal kırıklığıyla, Arda'nın yanımda olmadığını gördüm. Herhalde kalkıp işe gitmişti, çünkü saat on buçuk olmuştu.

Bugün öğleden sonra bir finalim vardı, o saate kadar biraz daha çalışabilirdim. İç geçirerek yatakta doğrulup tam sırtımı dayadığımda, elinde tepsiyle kapıdan Arda göründü.

Kalbim yine delice bir hızla atmaya başladığında, yüzünde gördüğüm geniş gülümseme, karnımın içinde taklalar atılmasına sebep oldu.

"Günaydın canımın içi."

"Sana da günaydın." diyerek gülümsemesine karşılık verdim. "İşe gitmedin mi?"

"Paylaştığımız evde, senin sıcaklığında uyuyup, yüzünü görerek güne başladığım bu ilk sabahımızda işe gitmek yerine, odada kahvaltı yapalım istedim."

Uzanıp bir öpücük verecekken hızla geri çekildim. "Hemen geliyorum." diyerek yataktan fırladığım gibi banyoya koşturdum. Gece içtiğim iki bardak suyu daha fazla tutmam mümkün görünmediği gibi, dişlerimi fırçalamam gerekiyordu.

Sigara ve alkol kullanmasam da sabah nefesim onu rahatsız edebilirdi. Belli ki Arda erken uyanmış, sabah temizliğini tamamlamış ve duş almıştı. Oyalanmadan odama döndüm. Tepsiye dikkat ederek tekrar yatağın içine oturup sırtımı dayadım.

Yüzünde haylaz bir bakışla bana doğru eğilip dudaklarıma bir öpücük kondurdu. "Hastanede de, Sedatlarda uyandığımızda da rahatsız olmadığım gibi, şimdi de rahatsız olmazdım. Nefesin, aynı tenin gibi çok güzel kokuyor ve beni benden alıyor."

Dili, dudaklarımı aralayarak kıvrak hareketlerle ağzımın içinde dolandı. Boğazımdan istemsiz bir inleme çıktığında hafifçe gülümseyip geri çekildi. "İleride her sabah birlikte uyanacağız. Bir daha uyanır uyanmaz yanımdan kaçıp gitme. O güzel ağzına diş fırçandan önce benim dokunmama izin ver."

Yanaklarımın pembeleşmesine engel olamadım. "Yo, ondan değil." dedim. Sonra suçlarcasına bakışlarımı kaldırdım. "Hem sen de erkenden uyanıp banyo faslını tamamlamışsın."

Dün gece giydiği siyah pijama altı yerine lacivert bir eşofman, üzerine de beyaz bir tişört giymişti. Kaslı kollarını ve sert, düzgün karnını gündüz gözüyle görememiş olmanın verdiği hayal kırıklığıyla, gözlerimi özlemle bedeninde gezdirdiğimi fark ettiğimde biraz daha kızardım.

Aklımdan geçenleri okumuş gibi gözleri yine haylazca parladı. "Dün gece seni üzdüğüm için, bu seferlik ödeştik diyelim." Sonra kucağındaki tepsiyi aramıza koydu. "Aylardır bu kahvaltıyı hayal ediyordum."

Onun mutluluğu karşısında benim de keyfim yerine geldi. Dün gece yaşadığım gerginlik, bedenimi kavuran arzularım ile Arda'nın beni reddetmesinin verdiği hayal kırıklığı ve utanç, sanki görünmez bir süpürge tarafından zihnimin en gerilerine süpürülmüş, hiç yaşanmamış gibiydi.

"Hiç fark etmedim. Çok mu erken kalktın?"

"Bir iki görüşmem vardı, onları yaptım. Sen uyanmayınca böyle bir hoşluk yapayım istedim."

İştahla tepsiye baktım. "Gerçekten hoş bir jest olmuş, teşekkür ederim." Arda birer sandviç hazırlamış, portakal suyu sıkmıştı. "Eh, yiyelim madem. Kurt gibi açım." diyerek bir sandviçi ona uzattıktan sonra kendiminkini tutup hemen bir ısırık aldım. "Bu harika olmuş, eline sağlık." Portakal suyumdan da bir yudum içerek sandviçimden bir ısırık daha aldım.

Lokmamı yeni yutmuştum ki, Arda cebinden telefonunu çıkarıp birlikte resmimizi çekti. Yeni albüme konmak üzere şimdiden pek çok fotoğraf biriktirmiştik. Anılara benim kadar değer verdiğini görmek beni çok mutlu ediyordu.

"Ben de sana teşekkür ederim." dediğinde soran bakışlarla yüzümü Arda'ya döndüm.

"Ne için?"

"Hayallerimin bir kısmını gerçekleştirmeme izin verdiğin için."

"Bir kısmını?"

"Ve artık evlenmekten korkmadığını söyleyerek, yakın bir gelecekte bir kısmını daha gerçekleştirebilme umudu verdiğin için de teşekkür ederim."

Yakın bir gelecek lafını duyduğumda üzerimden bir hüzün bulutu geçer gibi oldu. Aklıma yine üç aylık tatil gelmişti. Ruh halimdeki ani değişikliği anında gören dikkatli bakışları yüzüme takıldı. "Yanlış bir şey mi söyledim? Biliyorum geleceğimiz ile ilgili..."

"Hayır Arda, konu o değil." diyerek sözünü kestim.

"Nedir peki?"

"Konu yaz tatili. O kadar ay ayrı kalabileceğimizi sanmıyorum."

"Ben de sanmıyorum." diyerek çapkınca gülümsedikten sonra, umursamazca sandviçinden koca bir lokma ısırıp keyifle çiğnemeye başladı. Bir yandan da kendi kendine gülümsüyordu.

"Çok mu komik buldunuz beyefendi?" Doyduğum için elimdeki peçeteyle ağzımı silip tepsiye bıraktım. "Ben üç ayı düşünüp günlerden beri kafa patlatayım, sen burada oturmuş gülümse."

Lokmasını yutmak için portakal suyunu kafasına dikti. "Seni üç ay görmeden yapamayacağımı biliyorsundur umarım. Hatırlarsan sömestr tatilinde dört gün zor dayandım."

Gözlerimi kıstıktan sonra, dudaklarımı büzüp gözlerine baktım. "Yine benden habersiz plan mı yaptın sen? Çabuk aklındakileri dökül bakalım."

"Haşa, senden habersiz değil elbette." dedi alayla. Sonra gözlerimdeki ateşi görmüş olmalı ki, ciddileşti. "Bugün seninle bu konuyu konuşacaktım zaten. Ben aslında bir şeyler düşündüm. Sabah uyandığımda yaptığım telefon görüşmesi de onun içindi."

İlgimi tamamen ona vererek döndüm ve yüzüne baktım. Yanakları pembeleşmişti.

"Arda sen bir şeyler karıştırmışsın yine."

"Hayır karıştırmadım. Aksine çözüm ürettim. Bir anda aklıma gelince uyanmanı bekleyemedim."

"Ne yaptın Arda?" diyerek sertçe sorduğumda yutkundu.

"Senin kabul edip etmeyeceğini..."

Sözünü tamamlayamadan başucumda telefonum çaldı. Arayanın babam olduğunu gördüğümde şaşırsam da, Arda'nın verdiği tepki çok daha şaşırtıcıydı.

"Açma Pelin, önce benim anlatmama izin ver."

"Arda babam arıyor, nasıl açmam? Bu saatte aradığına göre önemli bir şey var."

"Tamam ama ben sözümü bitireyim, sonra sen ararsın."

Şaşkınlıkla başımı salladım, "Olmaz, cevap vermem lazım." diyerek açma tuşunu kaydırdım. Arda'nın suç üstü yakalanmış bir şekilde yüzünün acıyla çarpıldığını görmemle babamın sesini duymam bir oldu.

"Kızım, Arda'nın söyledikleri doğru mu?"

Babamın sözlerini algılamaya çalışırken, arkadan annemin sesini duydum. "Ayhan, doğru muymuş?" Sesleri merak ve heyecan doluydu.

"Bilmiyorum Nuray. Kız cevap vermedi daha."

Babamın sesi biraz uzaktan gelmişti. Sanırım elini ahizeye kapatmış, anneme fısıldayarak konuşmuştu. Ardından sesi daha net geldi. "Alo? Pelin orada mısın çiçeğim?"

Neler olduğunu kavramakta zorlanıyordum doğrusu. Bir yandan da, tereddütlü bakışlarla Arda'yı göz hapsinde tutuyordum. Benimle göz göze gelmemek için çaba halinde gibiydi. Her an kaçacakmış gibi olduğunu gördüğümde yatakta kaykılarak Arda'ya yanaştım.

"Bu...buradayım baba. Sormaya korkuyorum ama Arda size ne anlattıysa kesinlikle haberimin olmadığını söyleyebilirim." dedikten sonra usulca uzaklaşmaya çalışan Arda'ya hışımla döndüm. "Burada kal!" diye fısıldadığımı anlamamış gibi hızla ayağa kalktı.

Ağzını oynatıp, "Şunları mutfağa götüreyim." diye fısıldayıp tam tepsiye uzanmıştı ki, tişörtünden yakalayıp kaçmasını önledim. İnlemeyle karışık bir ses çıkardığında hafifçe gülümsedim. Başka zaman olsa onun bu aciz halinden keyif alabilirdim ama şu anda merak doluydum.

"Tüh, bak Nuray, Pelin'in haberi yokmuş. Oğlanın sürprizini bozduk."

"Baba, şunu tane tane anlatır mısın lütfen? Arda sana ne söyledi? Ne sürpriziymiş bu?"

Onun aklımı dağıtmak için hafif hafif bileğimi okşadığını fark ettiğimde tişörtünü kavrayan elimi hızla çekip, "Kes şunu!" diye tısladım.

"Neyi keseyim kızım?" Babama rezil olmak üzereydim. Arda ile şu anda beraber olduğumuzu anlaması işten bile değildi.

"Sana demedim baba. Arkadaşın biri komik olduğunu sanıyor da." dedim Arda'nın eline vurarak. Bir kez daha tişörtünden yakaladım.

"Yok yok kızım, biz sürprizi bozmayalım. O sana anlatsın. Hadi sağlıcakla kal güzel çiçeğim. Arda'ya da selam söyle. Bu konuşmadan da hiç haberin olmamış gibi davran olur mu?"

Annem diğer taraftan seslendi. "Evet, sana söylediğimizden haberi olmasın." Annem kıkırdamış mıydı?

Çıldıracak gibiydim. "Zaten bana bir şey söylemediniz ki! Hem ben..."

Seslerin kesilmesiyle telefon elimde kalakaldım. İnanılacak gibi değildi, annemle babam resmen telefonu yüzüme kapatmıştı. Hala sıkı sıkı tuttuğum tişörtün sahibine döndüm. Yüzünde utangaç ama endişeli bir surat ifadesiyle tepkimi anlamaya çalışıyordu.

"Bana çok mu kızdın aşkım?"

Zeyna bakışımdan kaçamayacağını biliyordum. Yutkunduğunu gördüğümde kaşım merakla havaya kalktı. "Sence Arda?"

"Yani babanın hemen seni arayıp söyleyeceğini nereden bilebilirdim?" Bana rol mu kesiyordu, ciddi miydi anlamamıştım.

Avına yaklaşan yırtıcı bir hayvan gibi yatakta dört ayak üstünde, daha doğrusu, bir elim hala tişörtünde olduğu için üç ayak üstünde ağır ağır Arda'ya yaklaştım. "Babam bana ne söylemiş olabilir?"

Henüz konuyu bilmediğimi o zaman anladı. Yüzüne yayılan rahatlama ifadesiyle bir adım geriye gitti. "Pelin çok vahşi bakıyorsun, hatta şu anda çok seksi olduğunu söyleyebilirim." Bir geri adım daha attı.

"Arda lafları çarpıtma! Babamla ne hakkında konuştun?" Sesime mümkün olan en tehditkar havayı vermeye çalışmıştım.

"Kötü bir şey değil, hem ikisi de ne kadar mutluydu, değil mi?"

Bir an durup düşündüm, evet ikisinin de sesi son derece heyecanlı ve mutlu gelmişti. Yine de kaşlarımı çattım. "Soruma cevap vermeni istiyorum."

Çapkınca gülümsedi. "On gün sonra mezuniyet törenine gelecekler ya? Onunla ilgili ufak bir plan yaptık yalnızca. Akşama birkaç kişi yemek falan yeriz diye düşündüm. Ne dersin? Sonrasında arkadaşlarımızla bir gece kulübünde eğlenmeye de gidebiliriz. Tüm sevdiklerimizle birlikte?"

Bir kaşımı kaldırıp gözlerine baktım. "Bu muydu yani?"

"Evet, başka ne olabilir ki?" Fazlasıyla masum bakıyordu. Hem de pek fazlasıyla. Altında bir bit yeniği olduğu kesindi.

"Bilmem, hareketlerin fazla şüphe uyandırıcıydı. Annemle babam da arayınca..."

"Tamamen sürpriz olacaktı. Seni öfkelendirdiysem özür dilerim." Üstündeki elimi kavrayıp dudaklarına götürdü. Uzun uzun avucumun içini öperken, bakışlarını bir an bile gözlerimden ayırmadı. "Gerçekten özür dilerim."

Evet, sonuçta bu onun mezuniyet yemeği olacaktı. Birden bütün öfkem sönüverdi. Onun yerine yanaklarım kızardı. Asıl böyle bir sürprizi benim düşünmem ve organize etmem gerekiyordu. Utançla alt dudağımı dişledim. "Esas senden şüphe ettiğim için ben özür dilerim. İzin ver organizasyonu ben yapayım." diye fısıldadım.

Yelkenleri suya indirdiğimi gören Arda, bariz bir şekilde rahatlayarak gülümsedi. Burnuma bir öpücük kondurdu. "Hiç gerek yok tatlım. Her şey halloldu. Yemek için tüm hazırlıklarla Tarık Bey ilgileniyor. Ayrıca annenle baban da kabul ederlerse Şehir Kulübü'ndeki suitte kalabilirler. Birkaç gün birlikte vakit geçirir, özlem giderirsiniz. Onlar döndükten sonra..."

"Ne demek onlar döndükten sonra?"

İşkence çekiyormuş gibi, Arda'nın alnında boncuk boncuk ter oluşmuştu, zorla konuştu. "Ne anladıysan o kadar."

"O kadar mı?"

Bir ter damlası şakağından süzülürken sertçe yutkundu. "Tamam o kadar değil ama bulabildiğim en iyi çözüm bu." Sonra bana doğru atılıp kucaklamak istedi. "Biliyorum önce sana söylemeliydim ama üç ay sen de gitmek istemiyordun. O yüzden en iyi çözüm olarak..."

Silkelenip kollarından kurtuldum. "Neymiş o çözüm?"

"Yaz tatili için gitmek zorunda kalmayacağın bir çözüm."

~~≠~~≠~~
Hadi bakalım, Pelin'in karşısında Arda'ya resmen ecel teri döktüren bu çözüm ne olabilir? Biraz da siz senaryolar üretin bakalım.🥰

Continue Reading

You'll Also Like

5.6K 122 13
genç bir erkeğin bir kıza defalarca aşkını konu alan bu hikayeyi beğenmenizi temenni ederim.
123K 5.2K 51
Yere çakılmayı, dizlerine batan çakıl taşlarını, avuçlarını delen dikenleri. Hepsini ezberleyecek kadar düşmeyi öğrendim ben... İçini çeke çeke saatl...
33.6K 9.3K 41
Bir varmış, bir yokmuşla başlar her aşk masalı ama her masalın sonu aynı bitmez, onlar eremez muradına. Hüsrana uğrayan aşkların sonunda bir şarkı...
4.4M 330K 58
"Bu kitap babası tarafından sevilmeyen ve hiç bir zaman sevilmeyeceğini düşünen kızlara ithafen yazılmıştır..." (Haziran-Temmuz ayları arasında kitap...