Maskeli Baloda Sevdim (Tamaml...

By SevsenAtaker

2.3M 191K 113K

Bir genç kızın aşka ilk uyanış hikayesi... İlk aşklar için 'özel' derler, 'unutulmaz' derler. Peki yüzünü gör... More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10.BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
FİNAL

71. BÖLÜM

13.3K 1.3K 1K
By SevsenAtaker

Medya- Pelin'in Babaannesi
~~≠~~≠~~≠~~

Çarşamba günü babaannemi göreceğim için çok heyecanlıydım. İçim içime sığmıyordu. Torunu olarak değil de Arda'nın sözlüsü olarak tanıştırmak amcamın da aklına yatmıştı.

O gece için çok özendim. Her şey mükemmel olsun istiyordum. Tarık Bey rahatça konuşabileceğimiz köşe masayı hazırlamış, bizi nispeten izole etmişti. Şimdi de Arda ile havanın durumuna göre tavanı açılıp kapanan sırça restoranda oturmuş misafirlerimizin gelmesini bekliyorduk.

"Çok gerginsin, önceden seni rahatlatacak bir şey içer misin?"

"Hayır onunla tanışırken zihnimin tamamen berrak olmasını istiyorum, böylece saçmalama riskim azalır."

"Burhan amcanın dediklerini unutma. İkimiz de senin yanındayız. Her şeyden önce sana bir zarar gelmesine ben izin vermem." diyerek titreyen elimi öptü.

Aynı anda bahçeden girişte bir hareketlilik oldu ve dikkatimi oraya verdim. Önce Burhan amcamı gördüm, endişeli bakışları bizi arıyordu. Arda onları karşılamak için yanlarına gittiğinde, ben masamızın önünde durmuş, amcamın koluna zarif bir dokunuşla tutunmuş olan kadını inceliyordum.

Sütlü kahve tonundaki pantolonun üzerine giydiği krem rengi ceketi ile çok şıktı. Vücudu ince uzundu ve kesinlikle yetmiş yaşındaki bir kadına benzemiyordu. Platin sarı rengindeki saçlarına rağmen, en az on yıl daha genç görünüyordu.

Nutkum tutulmuş halde, kraliçe edasıyla zarif adımlar atan kadından gözlerimi alamaz olduğumda, Arda'nın kibarca elini uzatıp el sıkıştığını gördüm. Sanırım amcam tanıştırma faslını yapıyordu. Arda eliyle bizim masayı gösterdiğinde benim tarafıma doğru ilerlemeye başladılar. Kalbimin gümbürtüsü dışarıdan duyulacak diye, sakinleşmek için burnumdan derin derin nefes alıp ağzımdan yavaşça verdim.

Sonunda restoranı bahçe kısmından ayıran cam kapıdan içeri girdiler. Kendinden emin ve mağrur bakışları yürürken salonu tarıyor, belki de tanıdık birini görürüm diye etrafa bakıyordu. Bir kaç kişiye gülümseyerek başıyla selam verdikten sonra, bakışları üzerime kilitlendi. Bir an tökezler gibi olduğunda amcamın koluna daha sıkı sarıldı ama bunu yaparken asla zerafetinden taviz vermedi.

Yaklaştıkça ne kadar güçlü ve otoriter bir kadın olduğunu daha net görebiliyordum. Karşıma geçtiğinde, dizlerimin bağı çözülmeye başladığından sandalyenin arkasına tutundum. Arda hemen belimden kavrayıp kendine yasladı.

Yakından bakıldığında, üzerinden yayılan asalet çok daha belli oluyordu. İçine siyah ipek bir gömlek giymiş, boynuna birkaç sıra inci kolye, kulaklarına yine zarif inci küpeler takmıştı. İnce dudaklarına sürdüğü gül kurusu ruju ve pastel renklerde yapılmış bir makyajın çevrelediği bakımlı yüzün güzelliğine dalıp gitmeden bakmak mümkün değildi.

İçimde fırtınalar kopmasına rağmen, sakin olmasını umduğum bir sesle, "Hoş geldiniz, efendim." dedim elimi uzatarak, "İsmim Pelin."

Doğrudan gözlerimin içine bakıp ince uzun parmaklı zarif elini uzattı. "Hoş bulduk Pelin, ben de Münevver." Elimi kavrayışı yaşına göre güçlüydü. Sesindeki buğulu tını, insanda, 'hata affetmem' hissi uyandırıyordu.

Benimkine çok benzeyen ama yılların yorgunluğu nedeniyle puslanmış ve küçülmüş olan yeşil gözlerinde tuhaf bir bakış vardı. Ruhumun derinliklerini araştıran bakışlarından biraz rahatsız olmuştum doğrusu. Gözlerimi kaçırarak yere indirdim.

Amcamla da selamlaştıktan sonra misafirlerimizi masaya buyur ettim. Garson yaklaşıp menüleri getirdiğinde, herkes başını eğip ne yiyeceğine karar verirken, ben fırsatı değerlendirip babaannemi incelemeye başladım.

Yüz hatlarında babamın izleri vardı ama bakışları kesinlikle farklıydı. Babam daha yumuşak bakardı, daha duygulu, daha... Birden başını kaldırdığında kendisini inceleyen bakışlarımı yakaladı. Gözlerimi kaçırıp başımı eğdim.

"Sen ne tavsiye edersin Pelin?" diye sorduğunda hazırlıksız yakalandım.

Zoraki gülümseyerek tekrar başımı kaldırdım. "Ana yemek olarak mantarlı biftek sarmayı tavsiye edebilirim." dedim titrek bir sesle. Arda'nın bana güç vermek için elimi sıkı sıkı kavradığını hissettim.

"Peki o zaman ben Pelin'in dediğinden alayım. Ama ondan önce bir sebze çorbası istiyorum. Hava değişikliği beni hasta ediyor."

"Evet Münevver Hanım, Burhan amca bahsetmişti. Sanırım Güney Fransa'da yaşıyormuşsunuz." diyen Arda'ya minnetle gülümsedim. Zor durumda olduğumu hemen anlamış ve ilgiyi üzerine çekmişti.

"Evet, romantik bir havası var. Aşkın ve romansın diyarı. Balayı için mükemmel bir yer. Sahi düğün tarihinizi kararlaştırdınız mı?"

"Hayır." diye atıldım, "Henüz evlenmek ..."

"İçin tam bir tarih belirlemedik." diyen Arda, yarıda kalan cümlemi kendince tamamladı.

Bozuntuya vermedim. Amcama gerekli açıklamayı sonraya sakladım. Dördümüz de şaraplarımızı yudumlayıp bir süre konuşmadık.

"Burhan anlattı, annen ve baban için çok üzüldüm Arda. Başın sağ olsun çocuğum. Değer verdiğin insanları kaybetmenin acısını iyi bilirim." Gözleri bulutlanır gibi oldu, ardından bakışlarını bana çevirdi. "Pelinciğim sen buralı mısın? Anneni babanı tanır mıyız?"

O sırada garson yemeklerimizi getirdiği için, hemen cevap vermedim. Şarabımı bir kez daha yudumlayıp derin bir nefes aldım.

"Hayır, ben ailemden uzakta okuyorum." dedim peçetemle oynayarak.

"Sen de mi bu sene mezun oluyorsun?"

"Hayır ben henüz birinci sınıf öğrencisiyim." Hala konuşabildiğime hayret ederek derin bir iç geçirdim.

Babaannem hafifçe kaşlarını çatmış halde, peçeteyi didikleyen elime baktı. "Parmakların çok güzel, bir enstrüman çalıyor musun?"

Yardım ister gibi amcama baktım. Annesine dönüp sevgiyle eline dokundu. "Anneciğim başka bir şey ister misin?"

"Hayır oğlum, teşekkür ederim." Zeki bakışları tekrar cevap bekler gibi bana döndü.

"Kendi kendime bazen piyano çalarım." diye soruyu geçiştirmeye çalıştım ve başımı yemeğime eğdim. Az daha keman da çalabildiğimi ağzımdan kaçıracaktım. Etimi çatalımla didikleyip küçük bir lokmayı ağzıma atmayı başardım.

Düşüncelerimi okumuş gibi konuştuğunda hiç şaşırmadım. "Ben eskiden keman çalardım, oğlum da piyano."

'Oğullarım' dememişti, sanki tek oğlu varmış gibi babamı yok saymıştı. Dikkatimi konuşmasına vererek odaklanmaya çalıştım.

"Gerçi nişanlının kaldığı evdeki piyanoyu görmüşsündür. O Burhan'ındır."

Babam hakkında ne düşündüğünü öğrenmek için elime geçen bu fırsatı değerlendirmek üzere söz aldım. "Evet gördüm, hatta çalma fırsatı da buldum. Üniversitenin yurdunda da benzeri var, üstelik neredeyse aynısı."

Gözlerinde bir şimşek çaktığına yemin edebilirdim. Yan gözle baktığımda amcamın kasıldığını fark ettim. Arda da bacağımı kavrayıp üstelememem için uyarır şekilde sıktı.

"Evet haklısın, iki piyano da birbirinin aynısı." Sonra umursamaz bir tavırla ekledi. "Zamanında ikisi sırt sırta salonun ortasında dururdu, sonra biri fazla geldi. İki piyanoyu evde tutmak gereksizdi, ben de birini üniversiteye bağışladım."

Demek babam onun için gereksiz biriydi. Bu iş giderek daha zor olacaktı. Alt dudağımı dişleyerek başımı yemeğime eğdim.

"Bu arada yeri gelmişken sorayım. Baban nasıl?" diye damdan düşercesine sorduğunda lokmamı çiğniyordum.

Yanlış duyduğumdan emin bir şekilde sordum. "Anlamadım efendim?"

"Baban, yani Ayhan nasıl?"

Üçümüz şok olmuş bir halde başımızı kaldırdık.

"Anne, sen nasıl?"

Amcam, gözleri irileşmiş halde annesine bakarken, babaannem birer yıldız olmuş gözlerini çakmak çakmak oğluna dikti.

"Neden şaşırdın? Anlamayacağımı mı sandınız? Yaşlı olabilirim ama algılama yeteneğimi kaybetmiş değilim. Benzerliği fark etmeyeceğimi sanıyorsan beni fazla hafife aldığını varsayacağım Burhan."

Masada çıt çıkmıyordu. Ben yerimde donmuş kalmıştım.

"O bal köpüğü saçları ve çimen yeşili gözleri nerede olsa tanırım. Saçlarını o kadından almış olabilirsin ama göz renginin benzemediği kesin."

Gözlerime dolan yaşları kovmak için kirpiklerimi kırpıştırdım. "O kadın dediğiniz, benim annem." dedim öfkeli bakışlarımı ona dikerek.

Amcam arayı biraz yumuşatma çabası içerisinde, "Anne biraz daha anlayışlı olmanı istiyorum." dedi. "Pelin için de hiç kolay değil."

Babaannem sertçe başını sallayıp amcamın elini itti. "Pelin'in senin sandığından daha güçlü olduğunu biliyorum. Az önce gözlerinde gördüğüm ateş bunun ispatı. Küçükken de haksızlıklarla savaştığını biliyorum. Meydan okuyan bir yapın var, değil mi Pelin?"

Bir kez daha hep beraber şaşkınlıkla bakakaldık. "Ama nasıl?" diye fısıldadım. Beni tanıyormuş gibi nasıl isabetli bir tahminde bulunabilmişti?

"Öyle aval aval bakmayın yüzüme, benim de kendime göre haber kaynaklarım var." Umursamadan yemeğinden bir lokma alıp çiğnedi.

"Ne yani, yıllardır Pelin'i biliyor muydun anne?" Amcam inanmayan gözlerle annesine bakarken sesi güçsüz çıkmıştı.

"Kardeşinin öylesine çekip gitmesine, kaybolmasına izin vereceğimi mi sandın? Elbette biliyordum, hem de her adımlarını biliyorum. Benden korktukları için Pelin'i sakladıklarını, sana bile söylemediklerini de biliyorum."

"Bu kadar yıldır biliyordunuz da neden beni görmek için hiç girişimde bulunmadınız? Neden babamla yüzleşmediniz?"

Ses tonum artık kırılgan değildi, duyduklarım beni öfkelendirmişti. İçimde kabaran enerjiyi hisseden Arda, kolunu omzuma atıp sıktı.

"Neden olduğunu söyleyeyim. Kaybolmak, bulunmak istemeyen bir evladın karşısına çıkmak onu daha da uzaklaştırırdı. İzini sürmek hiç kolay olmadı. Özellikle de soyadını değiştirdiğinde."

Gözyaşlarım perde perde inerken, "Ya ben? Beni hiç mi görmek istemediniz? Ben sizin torununuzum. Nasıl bu kadar katı kalpli olabildiniz?"

"Sözlerine dikkat et küçük hanım, pişman olacağın şeyler söylememeni tavsiye ederim. Bu dik başlılığını kesinlikle  babandan almamışsın. Zaten bütün olanların sebebi..."

Öfkeyle peçetemi masaya attım. "Sakın bütün suçu anneme yüklemeye kalkmayın. Onu reddedip sokağa attığınızda o daha on sekiz yaşında şaşkın ve çaresiz gencecik bir kızdı."

"Cümlemi bitirmedim. Zaten bütün olanların sebebi inatçılık ve dik başlılık diyecektim. Hayır elbette tüm suç onun değil, hatta suçun büyüğü benim oğlumda. Anneni hamile bırakarak yaptığı sorumsuzluk tüm ailemizin dağılmasına sebep oldu."

Bu cümleyi duyar duymaz Arda'ya dönüp baktım. Yüzüme çarpılan bu gerçeğin hayattaki en büyük korkularımdan biri olduğunu o da iyice anlasın istiyordum. Ancak Arda bana bakmıyor, gözlerini önümüzdeki kadından ayırmıyordu.

"Sana gelince..." diyen buğulu ses bana doğru konuşmaya devam etti. "...Burhan'a bebeği aldırdıklarını söylediklerinde inanmadım. Sizi izlemek için tuttuğum adam..."

"Bizi izlemesi için bir adam mı tuttunuz?"

"Evet." dedi bakışlarını masaya eğerek. Sonra tekrar gözümün içine baktı ve çok doğalmış gibi, "Seni doğduğunda hastanede görmeye geldim Pelin." dedi.

"Size inanamıyorum, hatta aynı kandan olduğumuza da inanamıyorum. Siz nasıl bir..."

"Bence ikiniz de susun, rica ederim." diyen amcam araya girdi. "Önce hepimiz bir sakinleşelim, sonuçta burada yalnız değiliz."

Babaannem tüm öfkesini zavallı amcama yönlendirdi. "Beni sakinleştirmek sana düşmez Burhan. Yıllarca benden gizledin, hatta kardeşinin yerine mezun olduğunu filan da biliyorum. Bu kadar yıldır Ayhan'dan haber aldığını benden hep gizledin. Beni aptal yerine koydun." Ses tonu iyice yükselmeye başlamıştı.

Ben başımı eğmiş yılların omuzlarıma yaptığı baskıyla küçücük olmak, yok olmak istiyordum. Tüm bedenim öfke ve üzüntüyle sarsılırken, dudaklarımın titremesine engel olamadım.

Arda daha fazla dayanamayıp babaanneme döndü, "Lütfen biraz daha sakin olalım. Hepimiz gerildik. Geçmişteki hataları şu anda konuşmak bana uygun gelmiyor. Burada benim misafirimsiniz. Ona göre davranılmasını rica ediyorum. Lütfen öfkenizi bir an kenara bırakıp Pelin'e bakın. Sevdiğim kızın ne halde olduğunu görmüyor musunuz? Bu olayların içinde tek masum olan kişi sizin torununuz."

"Tamam Arda, önemi yok. Ben iyiyim." dedim fısıldayarak.

"Hayır aşkım iyi değilsin ve ben bu yükü tek başına taşımanı istemiyorum. Geçmişin hatalarının geleceğimizi etkilemesine izin vermeyeceğim."

"Arda haklı anne, Pelin'e haksızlık yapmayalım. Senin derdin Ayhan'la."

Tüm hayal kırıklığımı ve öfkemi sesime yansıtarak amcama baktım. "Lütfen Amca her şey ortada, sen haklıydın. Onunla tanışmak iyi bir fikir değildi. Hepiniz beni uyarmıştınız, kırılacağımdan endişelenmiştiniz. Sizi dinlemedim. Kendime bir şans tanımak istedim. Ama biliyor musunuz? Çok iyi oldu. Gereksiz bir hayalin peşinde koştuğumu anladım. Her şeyi anladım. En önemlisi yıllarca annemle babamın bana neden anlatmadıklarını daha iyi anladım. Onların neden her şeyden ve herkesten kaçtığını da şu anda daha iyi anladım." dediğimde ayağa kalkmak için bir hamlede bulundum. "Onun için de bu masada daha fazla oturmamın bir anlamı kalmadı."

"Sevgilim biz ev sahibiyiz. Masayı öyle terk edemezsin." diye uyarıda bulunan Arda'ya tüm öfkemle baktım. "Haklısın aşkım, kalkması gereken ben değilim." dediğimde meydan okuyan bakışımı karşımdaki kadına diktim.

Büyük bir terbiyesizlik yaptığımın farkındaydım, ama kendime engel olamamıştım, masaya dayadığım iki elim de titriyordu. Ailemden ve benden nefret eden bu kadınla aynı masada oturmaya daha fazla katlanamayacaktım.

"Evet anne biz kalkalım. Seni eve götüreyim. Böylesi daha iyi olur." diyen amcam, bir yandan da ayıplayan bakışlarını üzerimde sabitledi.

Bunu gördüğümde tekrar yerime oturup utançla gözlerimi kaçırdım.

"Bir dakika Burhan. Daha bitirmedim." diyerek bu sefer babaannem ayağa kalktı. Gururundan ödün vermeden saçının bir tutamını düzeltip kulak arkasına doğru ittirdi.

"Tamam, bir an öfkeme sahip olamadım. İkinizden de özür dilerim. Pelin, senin bir suçunun olmadığını biliyorum. Bir gün bile karşına çıkıp 'Ben senin babaannenim' diyemediğim için de çok üzgünüm. Bir anne olarak reddedilmenin ağırlığını yıllardır içimde taşıyorum. Ama seni uzaktan hep izledim. Okula başladığın gün gibi, liseden mezun olduğun gün de oradaydım. Ben seni hep uzaktan sevdim, gurur duydum çocuğum. Ayhan'ıma o kadar benziyordun ki..." Sesi titrediğinde bir süre devam edemedi.

Derin bir nefes alıp çantasını koluna taktı. "Arda oğlum her şeye rağmen bizi davet ettiğin için teşekkür ederim. Masayı da böyle uygunsuz bir şekilde terk ettiğim için de özürlerimi kabul et." diyerek sandalyesini geriye itti.

Amcamın koluna girip arkasını döndüğünde, başımı kaldırıp hiç tepki vermeden, sadece arkalarından baktım.

"Öylece yürüyüp gitmesine izin mi vereceksin Pelin? Babana yıllar önce yaptığının aynısını şimdi babaannene sen mi yapacaksın?"

Bakışlarımı Arda'ya çevirdim, sonra kapıya doğru ilerleyen anne-oğula baktım. Annemle babamın yıllarca yaşamak zorunda kaldıkları kaçak hayatı düşündüm. Bu süre boyunca izlendiğimizi fark etmeden yaşamıştık hayatımzı.

Ben okula ilk başladığımda veya mezuniyet törenimde, çocuklarına sarılan dedeler, büyükanneler, amcalar, dayılar ve teyzelere özlemle bakarken, gözyaşlarımı içime akıtırken, kendi öz babaannem beni uzaktan izliyormuş meğer.

Buna sebep olanlardan biri olan babaannem, yanıma gelme cesaretini dahi gösterememişti. Tüm çocukluğumu ve gençliğimi eksik yaşamamın sebebi, şu anda sevdiğim erkeğin hayallerini paylaşamamamın sebebi de oydu.

Bu kadın, zamanında annemi kabul etseydi, babamın evi terk etmesine sebep olmasaydı, yüreğimin tüm kapılarını Arda'ya açmamı dolaylı yoldan etkilemeseydi...

Başımı eğerek biriken gözyaşlarımı sakladım. Yanımda beni kanının son damlasına kadar sevdiğinden emin olduğum bir erkek vardı. İncinmemden korktuğu için kendini sürekli geri çeken, korkularımı saygıyla karşılayan bir erkek. Beni tüm med-cezirlerimde sevmeye devam eden, beraber bir gelecek isteyen ve bana her defasında insanüstü bir varlıkmışım gibi aşkla bakan bir erkek.

Ona hak ettiği şekilde karşılık veremeyişim, ailemin yaşamak zorunda kaldığı acılar değil miydi?

Bir de işin öbür tarafı vardı elbette. Babaannemin gitmesine izin verirsem, sevdiğim erkeği de hayal kırıklığına uğratmaz mıydım? Kendi babaannemi kovmaktan beter ederek, Arda'nın gözündeki değerimi yitirmeyi göze alabilir miydim?

Sadece o da değil. Artık bir amcam vardı, babamın diğer yarısı, kısa zamanda taparcasına sevdiğim amcam. Onun bana olan sevgisinin imtihanı mıydı bu?

Peki ya babaannemin bu şekilde gitmesine izin verirsem, bir annenin oğlunu affetme umudunu yok edersem? Ya babam yıllardır böyle bir fırsat bekliyorsa ve ben onu şu anda elinden alıyorsam?

Ya ben? Hayatı boyunca akraba hasreti ile yüreği yanan ben, ya bir daha asla tam olamazsam? Ona bir şans vermem bu kadar mı zor? Artık kalbim susmuş, mantığım bir çıkar yol bulmaya çalışıyordu.

Kendi düşüncelerimde kaybolmuşken, Arda'nın sesiyle kendime geldim. Bir yandan elimi okşarken, bir yandan yumuşacık bir sesle fısıldarcasına konuşmaya başladı.

"Benim aşık olduğum kız bu değil, sen savaşçısın, pes etmezsin, Pelin şu anda bu sen değilsin. Buradan çıktıkları anda da onu tamamen kaybedeceksin. O senin babaannen, yıllardır hasretini çektiğin aile büyüğün. O resim çerçevelerine sarılışını asla unutamayacağım Pelin. Lütfen toparlan ve mantıklı düşün."

Arda'nın son söylediği babamla yaptığım bir konuşmayı hatırlattı. Üniversiteye başlayacağım gün, yola çıkmadan hemen önce mutfakta babamın kollarındayken, bana söylediği bir şey geldi aklıma, "Kararlarını verirken kalbine de ses ver, çünkü kalbin mantığına doğru yolu gösterecektir." demişti. Mantığım bu kadını hayatımdan çıkarmamı söylüyordu ama ya kalbim...?

Cam kapıdan bahçeye çıkmak üzere olan babaannem tökezledi. Amcam sıkıca kolunu omuzlarına sarıp, o da başını oğlunun omzuna dayadığında içimde bir şey koptu. Sanki dimdik duran bir çınar, devrilmemek için bir dayanak arıyor gibiydi. Restoranın kapısı arkalarından kapandı, bahçe içindeki yoldan caddeye doğru yürümeye devam ettiler.

Ani bir hareketle masadan kalktım. "Haklısın, hayatımdan böyle çekip gitmesine izin veremem." diyerek koşar adımlarla peşlerinden gittim. Cam kapıdan dışarı fırladım.

Arabaya binmek üzereydiler. "Babaanne!" diye seslendim ama kendi sesimi ben bile zor duymuştum. Koşmaya devam ettim, onu kaybetmek üzereydim. Çaresizliğin verdiği güçle haykırdım. "Babaanne!"

Nihayet sesimi duyurabildiğimde, ağır ağır döndü. Yaklaştıkça nefes nefese yavaşladım. Karşımda duran kadının gözlerinde gördüğüm acının bir benzerini hayatım boyunca kimsede görmemiştim.

"Lütfen hayatımdan çıkıp gitme!" diye seslendiğimde o koca çınar, sarsıla sarsıla hıçkırmaya başladı, beni bekliyormuş gibi kollarını açtı.

Koşup o kollara sığındığımda, yıllarca duyduğum eksikliğin açtığı yara iyileşmeye başlamıştı bile.

~~≠~~≠~~≠~~
Pelin'in babaannesi ile tanışma sahnesi nasıldı? Bu sahne beni her defasında ağlatır. Sizin de tam içinizde hissettirebilmiş miyim?

Continue Reading

You'll Also Like

342K 15.7K 37
Bu kitap,İstanbul'dan mardin'e gelen Esila Avşin ve ona ilk görüşte aşık olan Mardin'in en güçlü ağası Aram Haznedar'ın aşkını anlatıyor. Bu ikili tö...
1.7M 102K 49
Bir gerçek ailem klişesi. Düzgün yazılmış, saçma olmayan bir biyolojik ailem kitabı arıyorsanız, hoş geldiniz. Yalnız içeri girmeden uyarayım! Ankara...
8.1M 46K 16
TÜM BÖLÜMLERİYLE SİZLERLE TAMAMLANDI
1M 40.2K 33
"Kenan" diye inlememle hırsla öpmeye devam ederken bir yandanda adım adım odaya ilerletiyordu bedenlerimizi. "Yapma kız uyanacak şimdi" dememe rağmen...