Maskeli Baloda Sevdim (Tamaml...

By SevsenAtaker

2.3M 191K 113K

Bir genç kızın aşka ilk uyanış hikayesi... İlk aşklar için 'özel' derler, 'unutulmaz' derler. Peki yüzünü gör... More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10.BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
FİNAL

65. BÖLÜM

14.6K 1.4K 1K
By SevsenAtaker

Arkadaşlar YAZARINIZ ÇILDIRMIŞ OLMALI. Her gün üst üste kaç bölüm attığımı artık sayamaz oldum. Sevildiğinizden, önemsendiğinizden ve benim için çok kıymetli olduğunuzdan asla şüphe etmeyin. Yoksa hala benden şüphelenen, güvenmeyen var mı?

Kurgumu beğenerek mi okuyorsunuz? Cevabınız EVET ise, hikayemi beğeneceğini düşündüğünüz kişilerle lütfen paylaşın, onları yorumlarda etiketleyip görmelerini sağlayın, önerin ki okuma listelerine eklesinler.

Sevgilerimle, keyifli okumalar...❤️
~~≠~~🤗🤗🤗~~≠~~

Kahvaltımız on beş dakika sonra geldiğinde, Arda da duşunu almış, giyinmiş ve tazelenmişti. Bense hala onun tişörtü ve çamaşırıyla kalmıştım. Onun için şortun üzerinden havluyu belime etek gibi sarıp görüntüyü kurtarmaya çalıştım.

Arda tuhaf kılığıma kahkaha atıp garsonu karşılamak için salona geçti. Beni bu kılıkta kimse görsün istemediğim için bir süre bekleyip içerideki sesler kesilince odadan çıktım. Garsonun hazırladığı sofrayı gördüğümde ne kadar acıkmış olduğumu bir kez daha anladım.

Havluyu üzerimden çekip ulaşamayacağım uzak bir kenara atan Arda, "Böyle daha güzel." diyerek bacaklarımı ve kalçamı beğeniyle süzerken ben yine utanıp kızarmıştım. "Benden utanmamayı öğrenmen lazım."

"Hiç sanmıyorum."

Aç bakışlarından kaçmak için acemice bir telaşla hemen sandalyeme kurulduğumda, yarattığı etkiden hoşnut ve neşeli bakışları altında kahvaltımı yapmaya başladım. Bir süre ikimiz de konuşmadık. Bu süre iyice uzadığında, yapacağımız konuşmanın endişesini her hücremde hissetmeye başladım.

İkinci çaylarımızı doldurduğumda Arda, zarifçe ağzını peçeteyle sildi. "Evet anlat bakalım, dün neler yaptın?" Arkasına yaslanarak bana baktı, ses tonu gergin çıkmıştı.

Anlaşılan ertelediğimiz konuşmanın zamanı gelmişti. Vakit kazanma umuduyla, son olarak ağzıma attığım peynirli lokmayı gereğinden uzun çiğnediğimde Arda tekrar konuştu.

"Anlatmaya başlamadan önce sadece bir soruma cevap ver. Lanet olası telefonunu ne yaptığını hatırlıyor musun?"

Ses tonu kontrol etmeye çalıştığı bir sertlikte çıkmıştı. Az önce banyoda flörtleşen Arda gitmiş, onun yerine gerginliğini kontrol etmeye çalışan Arda gelmişti. Sabrını daha fazla zorlamamak için lokmamı hızla çiğneyip yuttum.

"Sanırım kaybettim." dediğimde bir kaşı kalktı. "Ben de çok sonradan fark ettim." dediğimde ikinci kaşı da kalktı. "Çaldırmış da olabilirim." dediğimde az önce kalkan kaşlar birden çatıldı. Sonunda, "Bilmiyorum." diyerek daha fazla yüzüne bakamadım ve başımı eğdim.

"Pekala, seni bölmeden can kulağıyla dinlemeye çalışacağım."

Çayından bir yudum aldığında bardağı kavrayan parmaklarının bembeyaz kesilmiş olduğunu gördüm. Biraz daha sıksa, cam bardak elinde paramparça olacaktı sanki. Bu konuşmayı sıcağı sıcağına yapmadığımıza şimdi daha çok sevinerek, içten içe Ulu Bilge Arda'ya şükrettim.

Bakışlarımı ellerinden kaçırarak, "En iyisi baştan anlatmak." diyebildim.

"Lütfedersin." diyen alaylı ama bir o kadar da ciddi sesi duyduğumda ciğerlerimi havayla doldurup titrek nefesimi dışarı verdim.

"Ayça beni senin evinin önünde bıraktıktan sonra yurda, odama gittim. Ama içim sıkıldığı için açık havanın iyi geleceğini düşünüp bahçede yürüyüş yapmaya karar verdim. Yurdun önünde Kaan'la karşılaştık." Titreşen kirpiklerimin arasından, tepkisini görmek için Arda'ya baktım.

"Tanıdığım, bildiğim Kaan, değil mi?"

"Evet." diye kabul ettiğimde, birlikte yukarı çıkmamızı nasıl karşılayacağını bir an bilemedim ve anlatıp anlatmamak arasında kaldım.

Sonra, asıl saklarsam yanlış düşüneceğini hesaplayarak dürüst olmayı seçtim. İlişkimizi düzeltmek için yaptığımız bu konuşmaya herhangi bir şüphe eklemek birden yanlış geldi. Hem zaten yalan söylediğim hemen anlaşılırdı.

O nedenle dürüstçe, "En son bir ay önce hastanede görmüştüm biliyorsun." diye başladım. Başıyla onayladığında devam ettim.

"Kaan ile sohbet etmeye başladım, tabii ağlama krizlerimin arasında pek sohbet ettiğimizi söyleyemem. Uzun süre bahçede dolaşmış olduğum için üşümüştüm."

Duraksadığımda, devam etmemi belirtir bir el hareketi yaptı ama sıra en çekindiğim cümleye geldiğinde bir çırpıda söyleyip kurtulma yolunu seçtim. "Burak tatilden dönmediği için Kaan'ın odasına çıktık."

Birden ayağa fırlayan Arda, bir eliyle burun kemerini sıkarken, diğer elini yumruk yapmıştı. Elini saçından geçirmeyişi dikkatimi çekti. Bu hareketi yeniydi ve gerçekten sinirlendiğini anlamama yetmişti.

Arda'nın, "Pelin, anlamama yardım et." diyen emredici sesini duyduğumda irkildim. "Sen nasıl olur da bir erkek yurdunda, arkadaşın da olsa, bir erkeğin odasına tek başına gidersin?"

Ama senin evine kaç kere geldim diye düşünmeden edemedim.

Üstelik arkadaş bile değilken...

Hatta daha kim olduğunu bile bilmeden...

İçimdeki Zeyna şu anda derinlere kaçmamış olsaydı verecek cevabım çoktu da... Her neyse, düşüncelerimi bir kenara itip bu ana odaklandım.

"Ama..."

"Bunun ama'sı yok." Yüzünü sıvazladı.

"O benim arkadaşım, ben hiç diğer türlü düşünmedim." diye kendimi savundum.

"Onun diğer türlü düşünmediğinden nasıl emin olabiliyorsun?"

"Dört yıllık ciddi bir ilişkiden yeni çıkmış. Hem onu kardeş gibi..."

"Başlatma şimdi kardeşliğe. Lütfen Pelin..." sakinleşmek ister gibi derin derin nefes alıp verdi, "...erkek beyni nasıl çalışır ben biliyorum, sen değil. İş kızlara geldi mi, gerçekten arzularsak, elde etmek için beynimizle değil, başka yerimizle düşünmeye başlarız." Yüzümdeki ifadeyi gördüğünde toparlandı. Ellerini kaldırıp teslim işareti yaptı. "Affedersin, tamam sakin olacağım. Evet devam et!"

"Orada uyuyakalmışım, uyandığımda saat akşam beşe geliyordu."

Arda beni dinlerken odada volta atmaya başladı. Öfkesini kontrol etmeye çalışıyor gibiydi. "Aman Allah'ım sen aklımı koru. Bir de uyuya kalmış, hem de kaç saat." İki eliyle yüzünü sıvazlayıp ellerini ensesinde birleştirdi.

"Ama bütün o saatler boyunca Kaan odada değilmiş, dışarıda işleri varmış." diyerek hızlı bir açıklama yapma ihtiyacı hissettim. Karşılığında bir tepki almayınca devam ettim. "Sonra odama döneceğimi söyleyip oradan çıktım. Ama odama gitmedim."

"İyi halt ettin." diyerek beni çocuk gibi azarlamaya devam etmeden önce, karşımda durup ellerini beline koydu. "O kadarını biliyorum, çünkü telefonunu aradım. Hem de saatler boyu defalarca Pelin. Sonunda bir erkek sesi duyduğumda neye uğradığımı şaşırdım."

"Nasıl? Erkek sesi mi?" diye sorduğumda dönüp tekrar volta atmaya başladı.

"Kaan olduğunu anladığımda içim rahatlar gibi oldu, sonra bir öğreniyorum ki tüm gün odasında uyumuşsun. Telefonun sessizde olduğu için muhtemelen bütün gün duymadığını, telefon yatağın altına düştüğü için de farketmemiş olabileceğini söylediğinde ne kadar öfkelendiğimi takdir edersin."

Kaan'ın odasına çıktığımı saklamadığıma şimdi çok mutlu olmuştum, çünkü bildiği bu gerçeği saklasaydım, tamir etmeye çalıştığımız güven sorunu iyice dallanıp budaklanacaktı. Bir kez daha dürüstlüğün önemini kavramıştım.

"Demek onun odasında düşürmüşüm."

"Kaan beş dakika kadar önce odana döndüğünü söylediğinde yıldırım hızıyla arabama atlayıp yurda gittim ama ne odada ne de lanet olası başka bir yerde yoktun Pelin." Sesi yine yükselmeye başlamıştı. O anları tekrar yaşıyor gibiydi.

"Senin evine, konağa gittiğimde evde yoktun Arda." diye kendimi savunmaya çalıştım. "Demek ki sen de o sırada yurttaydın. Nereden bilebilirim? Ben de otobüse binip şehir merkezine gitmek istedim. Ama bu sefer de otobüste dalıp gitmişim."

"Pelin, bu kadar saf olamazsın. Neden yurda dönüp gideceğin yerde otobüse biniyorsun? Hem de o halde? İnanamıyorum, haberleri filan seyretmez misin sen? Her gün neler duyuyoruz, kaçırılan, tecavüze uğrayan, öldürülen, kaç genç kız var, haberin var mı?"

"Bana bağırma!"  diye sesimi yükselttim ama Arda beni bir bakışıyla susturdu. Suçlu olmasam bana böyle davranmasına asla izin vermezdim ama uyumlu olmam gerekiyordu. Ateşi körüklemenin anlamı yoktu. Kendimi toparlayıp, ses tonumu ayarladım. "Üzgünüm Arda, ben sağlıklı düşünemiyordum. Aklımda sadece sen vardın. Nereye gittiğimi, ne yaptığımı bilecek halde değildim ki."

"Buraya nasıl geldin peki?"

"Tesadüf oldu."

"Çok güzel, demek tesadüf oldu." Sesinden alay ettiği belliydi.

Bir an önce olanları anlatıp kurtulmak istiyordum. Haklı da olsa, çocuk gibi azarlanmak hoşuma gitmemişti.

"Otobüste uyuyakalınca muavin son durakta olduğumuzu söylediğinde indim. Nerede olduğumu bilemeden birkaç saat yürüdüm."

"Hesabıma göre bir saat otobüs sürmüş olsa bile en az dört saat kadar bu çevrelerde yürümüş olman gerekiyor. Güvenlik memuru saat gece on gibi geldiğini söyledi."

"Sanırım öyle. Hava iyice kararmış, sokaklardan el ayak çekilmişti. Artık yürüyemeyecek duruma geldiğimde bir duvara oturdum. Sonra nerede olduğumu öğrenmek için üniformalı adamın yanına gittim ama..."

Artık zihnimin iyice bulanmaya başladığı anlara gelmiştim. Hatırlamak için kendimi zorladım. "Ama sonra gözümü Tarık Bey'in odasında açtım. O da beni buraya çıkardı. Nasıl tepki vereceğini bilemediğim için seni aramasını istemedim."

"Sonra da kendinden geçercesine bir şişe şarabı, üzerine de birayı bir güzel içip sızdın. Benim seni merak edebileceğimi hiç düşünmedin. Başına neler gelebilirdi,  bunu nasıl düşünemezsin Pelin? Ya buraya gelmeseydin? Ya sokakta bir köşede yığılıp kalsaydın?"

"Ama bir şey olmadı Arda. İyiyim, sen artık yanımda olduğun için güvendeyim."

Arda gözlerini yumup çenesini sıktı. Öfkesini kontrol etmek için uğraştığını anlayabiliyordum. "Çocukça davrandığını kabul et. Senden daha olgun davranmanı beklerdim."

Bakışlarımı tabağıma çevirdim, "Düşüncesizce hareket ettim, özür dilerim. Ama sen beni orada terk edince dünyam başıma yıkıldı. Ayça da geri dönüp beni aramadı. Neler konuştuğunuzu bilmiyordum. Tek bildiğim senin beni yanında istemediğindi."

Gözyaşlarım perde perde inerken boğazım düğümlendi. Masadan kalkıp kanepeye oturdum. Gözyaşlarım istemsizce akmaya devam ederken dizlerimi karnıma çekip çenemi dayadım. Arda yanıma gelmedi, onun yerine pencerenin önüne geçip manzaraya baktı. 

Onun bu tavrına hem kırılmış, hem de sinirlenmiştim. Ayaklarımı indirip kanepede iyice dikleştim. Yanaklarımı elimin tersiyle sertçe kuruladım. Altta kalmaya hiç niyetim yoktu.

"Arda, sen ne yaptın peki? Bana kızıyorsun ama sen de alkollüydün. Anlat bakalım, şimdi sıra sende."

Arda döndü, uzun ama yavaş adımlarla gelip kendini yanıma koltuğa bıraktı.

"Evet Arda seni dinliyorum. Dün sen neler yaptın?" Sesimin güçlü çıktığını umut ederek alt dudağımı dişledim.

Arda kanepeye iyice yayılıp başını arkaya attı ve gözlerini kapattı. "Seni ve Ayça'yı orada bıraktıktan sonra eve gittim, zaten on dakika sonra da Ayça geldi." Gözlerini açmadan uzanıp elimi tuttu. "Senin yürüyerek kampüse gitmek istediğini söylediğinde öfkemden o da payını aldı; çünkü güvende olduğundan emin olmak için, seni arabayla oraya bırakmasını istemiştim."

"Bir an önce sana ulaşmak istediğimiz için senin yanına gitmesini ben istedim. Onun suçu yoktu. Zaten sebep olduğu için üzgündü." diye açıklama gereği duydum.

Sonuçta kuzeni de olsa Ayça'yla bir arkadaşlığımız vardı. Hem gördüğüm kadarıyla Ayça, Arda'nın görüştüğü belki de tek akrabasıydı. Araları açılsın istemezdim.

Genç adam nefesini alıp bıraktı. "Ben onun gönlünü alırım, sen merak etme." dediğinde düşüncelerimi okumuş gibi hissettim. "Her neyse," diyerek kaldığı yerden devam etti. "Aramızda biraz bağırış çağırış oldu. Ayça da beni sakinleştireceği yerde seni savunmaya geçti." Tek gözünü açıp bana baktı ve bıyıkaltından güldü. "Şu kız kıza dayanışmanız sizin DNA'nızda var herhalde."

Konunun dağılmasını istemediğimden sadece gülümsedim. Arda gözünü tekrar kapatıp başını çevirdi.

"Seni bir an önce aramam gerektiğini, aşırı tepki gösterdiğimi söyledi. Kızların erkekler gibi olmadığını, yapıları gereği meraklı olduklarını, senin tecrübesizliğinden ve yaşının küçüklüğünden böyle davrandığını, benim sana karşı daha sabırlı olmam gerektiğini söyledi."

Gözlerini tekrar açıp bulutlu bakışlarını bana doğru çevirdi. "Tek istediğim o anda benim sözüme güvenmendi Pelin. En ufak bir şeyde güvenimi sorgulaman beni çok yaraladı."

Konuşmadan önce alt dudağımı yaladım, bakışları ağzıma kaydı. "Evet, haklısın, senin sözlerine güvenmem gerekirdi. Beni uyarmana rağmen Ayça'dan teyit etmem yanlıştı. Çok üzgünüm. Senin açıklaman bana yeterli gelmeliydi. Ayrıca aşırı tepki gösterdim."

Bakışlarını tekrar tavana dikip konuşmaya devam etti. "Ayça ile bir saatten fazla konuştuk. Gittiğinde on bir buçuğa geliyordu. Kaan'la akşam saat beş gibi konuşana kadar senden haber alamadım."

"Arda inan ki telefonumun çaldığını fark etmedim."

"Seni yüzlerce kez aradım, polise haber verdim."

"Polise mi haber verdin?" diyerek gözlerimi kocaman açtım. Gerçekten bu kadar ileriye gitmiş olabilir miydi?

"Evet ama üzerinden yirmi dört saat geçmeden kayıp sayılamayacağını söylediklerinde iyice çaresizleştim. Telefonun yanında olmadığı için sinyal takibi de yapamadık."

O anları tekrar yaşıyor gibi yüzü acıyla eğildi. "Çıldırmak üzereydim Pelin. Gece saat ikiye kadar cadde cadde, sokak sokak seni aradım. Aklımı kaçırmış gibi, bakmadığım yer kalmadı."

Anlattıklarını duydukça, göz yaşlarım hızla akmaya başladı. Onun dün gece neler yaşadığını öğrenip, yaşadığı çaresizliğin büyüklüğünü anladıkça, kendime daha fazla kızdım. Ona bir şekilde ulaşıp haber vermeyi nasıl düşünememiştim? Neden yurtta odama çıkıp ondan haber beklememiştim?

Arda elini uzatıp sessiz göz yaşlarımı sildi. Sonra koluyla omuzlarımı sarıp başımı göğsüne yasladı. Bir süre saçlarımı okşadıktan sonra başımı öpüp konuşmasına devam etti.

"Telefon şarjımın bittiğinin farkında bile değildim. Sonunda bir bara girdim ve telefonumu şarj etme imkanı buldum. Bu arada peş peşe dört bira içmiştim. Telefonumu nihayet açabildiğimde saat ikiyi geçiyordu. Tarık Bey'den on altı tane cevapsız çağrı bir tane de mesaj geldiğini gördüm. Senin kulüpte olduğunu ve yukarıya kendisinin çıkardığını, durumunun iyi olmadığını yazmıştı. Ben seni her yerde ararken, nasıl olur da kulübe kadar gittiğini çözememiştim. Şehrin bu tarafına gelip kulübe vardığımda neredeyse üç olmuştu. Daireye girdim, çantanı gördüğümde içim rahatlamıştı, sonra boş şarap şişesi ile yine boş bira şişesini gördüm. Alkole ne kadar dayanıksız olduğunu biliyordum ama hangi akla hizmetse, yatak odası kilitliydi, ne yaptıysam uyandıramadım."

Hayal meyal duyduğum çivi çakma sesleri demek Arda'nın kapıya vurmasıydı.

"Sonunda kilidi kırıp içeri girdim. Gerisini biliyorsun işte." Evet biliyordum, duyduğum çatırtı da kırılan kilidin sesiydi demek.

Göğsünden başımı kaldırıp baktım, "Çok üzgünüm Arda, hepsine ben sebep oldum. Senin bana ulaşmak için neler çektiğini düşünmek bile istemiyorum."

"Evet, bir daha yaşamak isteyeceğim bir şey değil açıkçası. Seni kaybetme korkusu, başına ne geldiğini, nerede olduğunu bilememek beni ölümden beter etti Pelin." Dudaklarımı hafifçe öpüp kalktı. "Sana vermem gereken bir şey var."

Kapının yanındaki masadan uzun saplı, tek cepli, çocukların boynuna asılan minik çantalardan alıp yanıma geldi. Boynuma kolye gibi astı. Telefonum da içinde duruyordu. Yanıma oturup bana bakacak şekilde vücudunu çevirdi.

"Sana alacağımı söylemiştim. Bir daha aradığımda ulaşılır olmanı istiyorum."

Bir an gülümseyerek telefon çantamı inceledim. Müzik odasında kendimden geçtiğim geceyi hatırladım. Ne çok yol katetmiştik ve daha katedecek ne çok yolumuz vardı kim bilir? Başımı tekrar göğsüne dayadığımda, tembel tembel omuzlarımı okşadı.

Gözüm yüzüğüme takılır takılmaz aklıma bir şey geldi. "Sana bir şey sormak istiyorum." Kendimi hafifçe geriye itip yüzüne baktım. "Dün sen ilk kalkıp gittiğinde Ayça önce sakindi. Önemli olmadığını, nasılsa birazdan geleceğini filan söyleyip beni teselli etmeye çalıştı. Sonra yüzüğü gördü, ne olduğunu anlamadım ama, birdenbire büyük bir panikle seni bulmamız gerektiğini söyleyip durdu. Bu beni çok korkuttu. Senin için güven duymanın öneminden bahsetti, hatta bu uğurda en yakın arkadaşın olan Sedat'ı bile neredeyse öldürdüğünü filan söyledi."

"Başka ne anlattı?" diye sorduğunda başımı öptü. Her hareketi şefkat ve sevgi doluydu.

"Bu kadar. Gerisini sana sormam gerektiğini söyledi."

Başımı kaldırıp baktığımda, geçmişin anılarına dalan yüzünün gerildiğini gördüm. Beni kollarının arasına iyice çekip anlatmaya başladı.

"Lise son sınıftaydık, Sedat benim kendimi bildim bileli en yakın dostumdu. Bebekliğimizden beri ayrılmamış, ikiz kardeş gibi büyümüştük. Ailelerimiz de çok yakındı. Zaten biliyorsun annesi Meltem teyze ile tanıştın. Her neyse, o sıralar Ezgi adında bir kızdan hoşlanıyordum. Tamamen platonikti. Kızın benim ilgimden haberi bile yoktu. Boş bir anımda, Sedat'a Ezgi'den bahsettim. Sırrımı koruyacağına dair söz verdi. Ben de ona güvendim. Ertesi gün kafeteryanın ortasında kız yüksek sesle benim ondan hoşlandığımı ama kendi kendime gelin güvey olduğumu, kendisinin bana asla ilgi duymadığını arkadaşlarına gülerek anlattı."

"Kötü olmuş. Sen ne yaptın?"

"Başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi hissettim. Duyduğum utancı sana anlatamam ama içim kan ağladığı halde rol yapıp, hoşlandığım kızı kafeteryada yerin dibine soktum. Gerçi o sayede kızın çok da sağlam pabuç olmadığı ortaya çıktı."

"Sedat yaptığını kabul etti mi?"

"Evet. Sedat ile yüzleştiğimde kızın böyle reaksiyon göstereceğini tahmin etmediğini söyledi. Güya benim iyiliğim için kızın niyetini öğrenmek istemiş. Yine de onu affettim, sonuçta değmeyecek bir kız için dostumu kaybedemezdim."

Hikayenin burasında durup birkaç derin nefes alıp verdi. Anlaşılan esas bölüme şimdi gelmiştik. Onu bölmemek adına sessiz kalmayı sürdürdüm.

"Bir hafta sonrasında, okul içi internet ağında, Sedat'ın homoseksüel olduğuna dair yazılar çıktı. Hatta ona Kız Sedat diye lakap takılmıştı. Hepsi yalan haberdi elbette. Onun adına üzülmüştüm. Sedat karşıma dikilip, bana bir önceki haftanın öcünü almak için, böyle bir şey yapıp yapmadığımı sorduğunda, haberimin olmadığını, dostum dediğim bir kişiye asla böyle alçakça bir iftira atmayacağımı söyledim. Okulun orta bahçesindeydik, bana bağırıp çağırdı. Herkesin ortasında ne alçaklığım kaldı, ne adiliğim, ne de kıskançlığım. Ne dediysem de bana inanmadı. Çok kırılmıştım. O benim güvenimi boşa çıkardığında Sedat'ı affetmiştim, oysa o, böyle adi bir haberi yaydığımı zannetmişti. Yapmadığımı söylediğim halde bana, yani doğduğu günden beri beraber büyüdüğü arkadaşına inanmadı."

"Sen ne yaptın peki?" Onun öfkesinin sebebini anlamaya başlamıştım. Kim olsa büyük yara alırdı elbette.

"Hiçbir şey yapmadım. Dünkü gibi sadece çekip gittim." dediğinde şaşırdım.

"Anlamıyorum, madem dünkü gibi öylece çekip gittin, peki o zaman Ayça neden o kadar panik yaptı?"

"Sonra olanları bildiği için panikledi."

Demek hikaye burada son bulmuyordu. Artık iyice merak etmiştim ama Arda'nın içindeki zehri iyice boşaltmasını, geçmişinin karanlıkta kalan bir gölgesinden daha kurtulmasını istiyordum. Artık konuşmadığını fark ettiğimde, devam etmesi için zorladım.

"Sonra ne oldu peki?"

Boşta kalan eliyle yüzünü sıvazladı. "Sözüme güvenmediği için çok ağır yara almıştım. Okulun başarılı öğrencilerindendim. Üniversite sınavı çok yakındı, derece ile mezun olmak üzereydim. Sicilimdeki en ufak bir disiplin cezası bütün geleceğimi etkileyecekti. Bana güvenmemekle kalmamış, üstüne üstlük, şüpheli olarak birkaç kişiyle birlikte benim de ismimi vermişti. Bilişim suçu sayıldığından dolayı da işin içine polis karışmıştı. Soruşturma süresince okuldan üç gün uzaklaştırma cezası aldım. Sonra gerçek ortaya çıktı, benim yapmadığım anlaşıldı ve sicilim temizlendi. Ama olan olmuştu, dostluğumuz zarar görmüştü bir kere. Sedat eve gelip özür dilediğinde gözüm karardı, çok büyük bir kavga ettik. Zayıf bir anında aldığı darbe ile yere düştü, kendini savunamayacak haldeydi. O kadar öfkeliydim ki, gözüm kararmıştı. Attığım yumrukların haddi hesabı yoktu, kendimi kaybedercesine vurdukça vurdum. Sonunda babalarımız gelip bizi ayırdı ama Sedat çok ağır yaralanmıştı. Birkaç kemiğinde çatlak vardı, iki kaburgası kırılmıştı ve iç kanama riski olduğu için on gün kadar hastanede kaldı ama ailesi şikayetçi olmadığı için tutuklanmadım."

"Anlattıkların çok korkunç. Senin de, onun da yaptığı affedilir şey değil. Başına gelenlere çok üzüldüm ama ben hala Ayça'nın neden paniklediğini anlamadım. Sonuçta Sedat'a yaptığın gibi zarar vermezdin. Senin bana el kaldıracağını sanmışsa çıldırmış olmalı."

"Elinde yüzüğü görünce hıncımı senden çıkaramayacağımı anladı. Karşıma ilk çıkacak her hangi birisini kavga için kışkırtıp öfkemi çıkarmak için ölesiye döveceğimi zannetmiş olabilir. Vakti zamanında yapmadığım şey değil, o yüzden, başımın ciddi belaya girmesinden korkmuş anlayacağın."

Tablo şimdi gözümde canlanmıştı. Ayça'nın yüzündeki korkunun sebebi demek buydu. Arda'nın bir kavgaya karışıp zarar görmesinden endişelenmişti.

Arda, parmaklarımızı kenetleyerek ellerimizi birleştirdikten sonra konuşmasına devam etti.  "Ama Ayça'nın bilmediği bir şey vardı." diyerek yüzüme baktı ve tüm içtenliğiyle, "Ben o eski gözü kara Arda değilim." dedi. "Bundan böyle hayatımda sen varsın. Ben sadece Arda değil, artık Pelin ve Arda'nın Arda'sıyım."

Dün benim söylediğim cümlenin aynısını duyduğumda, içimden taşıp gelen bir mutlulukla yüzündeki her kasın yumuşamasını izledim.

Ben konuşamayınca devam etti. "Sana olan aşkım o kadar büyük ki, seni kaybetmeyi göze alamazdım." Eğilip yumuşacık, sevgi dolu bir öpücük verdi.

Bacaklarımı üzerine atarak kucağına oturduktan sonra yüzümü boynuna gömdüm. Kokusunu içime çekip çenesini öptüm.

"Seni seviyorum Arda. Dün gece beni gelip bulduğun için teşekkür ederim. Sen olmayınca kendimi eksik hissettim, ruhumu, yolumu bulamadım, senin yokluğunda ben de kayboldum."

Çenemi tutup yüzünü yaklaştırdı. "Pelin, ben de seni çok seviyorum. Bir daha benden ayrı kalma, ne ben seni, ne de sen beni ardımızda bırakmayalım. Bana sensiz bir gün daha yaşatma. Bu konuda çok ciddiyim Pelin. Benim yaptığım gibi beni asla terk edip gitme."

Dudaklarımın üzerine fısıldadığı için sırtımdan inen ürpertiler, kalp atışlarımın hızlanmasına neden oldu. Birbirimizin gözlerinde kaybolurken, geceden beri üzerimizde biriken kaçınılmaz tutku ateşi ikimizi birden esir aldı. Yer, zaman ve mekan önemini yitirmiş, sadece yoğun ateşin kavurduğu iki beden olmuştuk.

Continue Reading

You'll Also Like

Kusurlu By Gaye

Teen Fiction

6M 351K 63
Beklenmedik, trajik bir kaza... Kazadan sonra ruhunu teslim etmiş genç bir kız... Yitirilmiş umutlar... Toprak altına gömülmüş hayaller... Ve ansızın...
382K 13K 23
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...
4.4M 329K 58
"Bu kitap babası tarafından sevilmeyen ve hiç bir zaman sevilmeyeceğini düşünen kızlara ithafen yazılmıştır..." (Haziran-Temmuz ayları arasında kitap...
1M 40.2K 33
"Kenan" diye inlememle hırsla öpmeye devam ederken bir yandanda adım adım odaya ilerletiyordu bedenlerimizi. "Yapma kız uyanacak şimdi" dememe rağmen...