Maskeli Baloda Sevdim (Tamaml...

By SevsenAtaker

2.3M 191K 113K

Bir genç kızın aşka ilk uyanış hikayesi... İlk aşklar için 'özel' derler, 'unutulmaz' derler. Peki yüzünü gör... More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10.BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
FİNAL

63. BÖLÜM

12.9K 1.2K 1.2K
By SevsenAtaker

Uyandığımda bir an nerede olduğumu anımsamak için gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Yutkunmaya çalıştım ama boğazım, cam parçası yutmuşum gibi acıyordu.

"Tünaydın güzellik." diyen Kaan'ı fark ettiğimde zorla gülümsedim.

"Saat kaç?" Sesim hırıltılı çıkmıştı.

"Öğleden sonra beş oldu."

"Çok geç olmuş, beni keşke uyandırsaydın." dedim yerimde doğrularak.

"Ben de yoktum. İşlerim olduğu için dışarı çıkmıştım. Seni hala burada uyurken bulduğumda şaşırdım."

"Keşke giderken uyandırsaydın."

"İhtiyacın varmış gibi duruyordu. Ayrıca can sıkıntısının ilk ilacı uykudur. "

"İkincisi nedir?" Sancıyan göz yuvalarımı ovuşturdum.

"Canının sıkılmasına sebep olan nedenle yüzleşmek."

"İşte bunu yapamam, çünkü beni görmek istemiyor." dedim hüzünle.

"Eminim o da yaptığından pişman olmuştur. Gel önce bir şeyler yiyelim. Sonra Arda'nın yanına git, sorun ne olursa olsun konuşarak çözeceğinize inanıyorum."

"Onu çok kırdım galiba."

"Hastanedeyken birbirinizi deli gibi sevdiğinize bizzat şahit oldum. Birbirinizi ne kadar kırmış olursanız olun, konuşmak her sorunu çözer, inan bana. Biz Alara ile birbirimize hiç açık olmadık Pelin. Lütfen siz yapmayın. Birbirinize yazık edersiniz."

Gamzelerini ortaya çıkaran zoraki bir gülümsemeyle göz kırptı. Bana güç veriyordu ama aslında kendisi de henüz atlatamamıştı. "Gel, yemek yiyelim, sonra da git konuş."

"Canım bir şey istemiyor Kaan, açlık bile hissedecek halim yok. Haklısın onunla konuşacağım. Artık gitsem iyi olur." diyerek bacaklarımı aşağı sarkıttım. "Beni yalnız bırakmadığın ve soru sormadığın için teşekkür ederim." Ayağa kalktım, bir süre dengemi bulmak için adım atmadan bekledim.

"Tek başına gidebilir misin? İstersen seni odana ben çıkarayım."

"Hayır, sağ ol. Ne kadar zor olabilir ki?" diyerek güldüm. "Şu anda kaçıncı kattayız?"

"Dört."

"Tamam o zaman, ortak alanlara inip karşıdan asansöre binmem çocuk oyuncağı." Onu ikna etmek için gülümsemeye çalıştım. "Tekrar sağ ol, hoşça kal."

Yere saçılmış olan çantamı toparlayıp fermuarını çektim. Kaan'a veda ettikten sonra, ağır adımlarla asansöre bindim.

Canım hiç odaya çıkmak istemiyordu. Kaan'ın dediği doğruydu, Arda'yı görmem gerekiyordu. Nasıl defalarca özür dileyeceğimi, kendimi nasıl affettireceğimi düşüne düşüne kampüsten çıktım.

Konağa kadar yürüdüğümde evin tüm ışıklarının sönük olduğunu gördüm. Yine de zili çalıp bekledim. Yaklaşık üç kere daha çaldıktan sonra adını seslenip kapıdaki tokmağı da vurdum, sonra pes ettim.

Bundan sonra ne yapacağımı bilemeden kaldırımda bir kaç kere gittim geldim. Gözlerim buğulandığında yine ağlamaya başladığımı fark ettim. Onu hem merak ediyor hem de feci halde özlüyordum.

Gözlerimle sokağı taradım. Arabası ortalarda görünmüyordu. Yurda dönsem, odama kapanıp yalnızlığıma acıyacaktım. Onun yerine şehir merkezine gidip aklımı dağıtmak için biraz dolaşmaya karar verdim.

Henüz erkendi beş buçuğa geliyordu. Durağa gidip ilk otobüse atladım. Zihnim o kadar bulanıktı ki, nereye gittiğim umurumda değildi. Aklımda yalnızca Arda ve onu kaybettiğim düşüncesi vardı. Bir süre sonra gözlerimin ağırlaştığını fark ettim.

Omuzlarım sarsıldığında, "Hanımefendi, burası son durak." diyen muavinin sesiyle irkilip kendime geldim.

Otobüsten indim ve nerede olduğuma bakmadan yürümeye başladım. Kendimde değil gibiydim, duyularım uyuşmuş, bir bulutla sarılmıştım. Gözümün önünden Arda'nın kırgın yüzü gitmiyordu. O gözlerin içinde ben onunla yapacağım konuşmayı unutmuş, ailemi ve beni aceleye getirmemesinden, bensiz plan program yapmasının yanlış olduğundan bahsedememiştim. Nereye gittiğimi bilmeden sadece yürüyordum.

Daha önce ne kadar güçlüydüm. Hani nerede şimdi o Zeyna Pelin? Ben hangi ara bu kadar kırılgan olmuştum? Hiç ummadığım bir anda, hiç ummadığım bir insana aşık olmuş, hiç ummadığım bir anda ailemle ilgili gerçekleri öğrenmiş, hiç ummadığım anda amcamla karşılaşmış ve babamdan hiç ummadığım bir hayat hikayesi duymuştum. Belki de tüm bunlardı sebep.

Belki de hiç ummadıklarımdı beni bu hale getirip yıkan. Ummadığım kadar güzel geçen bir sömestir tatilinden sonra, Arda'nın beni bırakıp gitmesi de ummadığım bir şeydi. Tüm bunlar birleşmiş, mutlu olma umudum, kendi hatam yüzünden elimden kayıp gitmişti.

Keşke sussaydım, keşke sormasaydım, keşke her seferinde olduğu gibi bu şüpheyi de zihnimin karanlık köşelerinden birine atsaydım. Keşke Arda'yı her zamanki gibi mutlu etmek için yine susmayı tercih etseydim. Evet, yaptığım buydu. O kadar yıl acı çekmiş, yalnız kalmış Arda'yı üzmemek için susmayı öğrenmiştim. İçime atma yolunu seçmek belki daha kolay olmuştu hep.

Bu koca şehirde, bilmediğim sokaklarda, kendi yolumu bulacak, tekrar Arda'yı görebilecek miydim? Hangi ara bu kadar yara almıştım? Arda'yı iyileştirmek için çabalarken, kendimden ne çok vermiştim? Hangi ara bu kadar fedakar olmuştum?

Arda ikimiz hakkında gelecek planları yaparken, neden sesimi çıkarıp da aklımdaki 'olmazları' söyleyemiyordum? Her şeyi onun planlayıp düşünmesine sessiz kalırken, ben neden öne atılıp söz isteyemiyordum? Zihnim bir labirentin içinde dolanıyor, çıkış yolunu bulmaya çalışıyordu. Nedeni basitti; onun üzülmesini hiç istemiyordum ve onu kaybetmekten korkuyordum. Bir iki kere sesimi çıkaracak olduğumda durum hep aleyhime dönmüştü. Tıpkı son olayda olduğu gibi.

Her düşüncesine karşı gelip benden uzaklaşmasına sebep olmak istemiyordum. Onu kaybetmekten ölesiye korkuyordum. Bu kadar zamandır üzerimdeki baskıya dayanmam da, susup içime atmam da bu yüzden değil miydi?

Bir kere, sadece bir kere aklıma takılan bir şey soracak oldum, şu olana bak. Bana ayarı vermiş, terk edilen durumuna düşürmüştü. Oysa şüphelenmem, merak etmem normal değil miydi?

O gece bana sadece Ayça'yı tanıdığını söylemişti. Kimliğini deşifre etmemek için o zaman kuzen olduklarını saklamasını anlıyorum. Ama ya sonra? Sonra neden Ayça ile kuzen olduklarını gizlemeye devam etmişti? Ayça ile bir arkadaşlığımızın olduğunu, o gece onlarda hazırlanıp yemek yediğimizi bile anlatmıştım. Balo ve kaderin bizi bir araya getirdiği yolunda o kadar sohbet etmiştik, o zaman neden söylememişti? İşte benim şüpheye düşmeme bu sebep olmuştu.

Birkaç saat kadar dolaştıktan sonra yorulmaya başladım. Hava iyice kararmıştı, sokaklar çok ıssızdı. Bir otobüs durağı bulup yurda dönmeliydim. Ayaklarım sancıyordu, açlıktan gözlerim kararıyordu.

Bir duvar kenarına oturdum. O kadar bitkindim ki, oraya biraz kıvrılıp yatmak istedim ama taş çok soğuktu. İliklerime kadar dondum. 

Nerede olduğumu öğrensem iyi olurdu. Yoksa yurda dönemezdim. Az ileride üniformalı birini gördüm. Gözlerimi odaklamaya çalışarak ve zorla adım atarak yanına gittim. Gözümün önünde yüzlerce yıldız dans ediyordu.

"Affedersiniz." Sesim kendime bile yabancı çıkmıştı.

"Buyrun hanımefendi."

"Nerede olduğumu..." Cümlemi tamamlayamadan dipsiz bir karanlığın içine yuvarlandım.

Keskin bir kolonya kokusu burnumu yaktığında gözlerimi araladım. Üniformalı adam yerine başkası vardı.

"Pelin Hanım, iyi misiniz?"

"Ben...ben...neredeyim?" Hiç değilse beni tanıyan birisi vardı yanımda.

"Beni hatırladınız mı? Ben Tarık, Şehir Kulübünün Müdürü."

Rahatlayarak derin bir nefes alıp verdim. Zihnimdeki bulutlar biraz aralanmış, kendime gelmiştim. "Evet sizi hatırladım. Ben buraya nasıl geldim?"

"Kapıdaki vale ile konuşurken kendinizden geçmişsiniz. Yürüyebilecek misiniz hanımefendi? Sizi asansörle Arda Bey'in dairesine çıkarayım."

"Arda burada mı?" diye umutla sordum.

"Hayır ama yukarıda biraz dinlenebilirsiniz."

Evet, biraz dinlenmek iyi olacaktı. Sonra da giderdim. Şu anda kampüse dönecek halim yoktu. Başımla onayladığımda Tarık Bey'den destek alarak kanepeden ayağa kalktım. Belli ki müdürün odasında yatıyordum.

"İyi misiniz, doktor çağıralım mı?"

"Gerek yok Tarık Bey, iyiyim."

Karşımdaki adamın endişeyle bakan bakışları yüzümde dolaşıyordu. Kalkıp asansöre doğru yürüyüp bindik. Yan gözle aynaya bakıp yüzümün halini gördüğümde, müdürün bakışlarının sebebini anladım. Kıpkırmızı olmuş şiş gözler ve rengi kaçmış bir suratla hortlak gibiydim.

"Ben o zaman Arda Bey'e haber vereyim." diyerek telefonunu çıkardı.

"Hayır, lütfen Tarık Bey, lütfen aramayın." diyerek kolunu tuttum. "Burada olmama ne tepki verir bilmiyorum. Biz biraz tartıştık." dedim utanarak elimi çektiğimde. "Sakıncası yoksa, biraz dinlenirsem kendimi daha iyi hissederim. O zaman Arda'yı ararım." diyerek gülümsemeye çalıştım.

Tarık Bey, "Peki." diyerek telefonunu cebine geri koydu. On ikinci kata gelene kadar başka bir şey konuşmadık. Dairenin şifresini girip bana kapıyı açtığında, içeri girmemi bekledi.

"Hanımefendi, benden ne arzu edersiniz? Odanıza yiyecek göndereyim mi?"

"Hayır pek aç değilim." Kulübün imkanlarını kullanmak birden yanlış gelmişti. "Sağ olun ama içecek alırım zahmet olmazsa."

"Sağdaki dolapta ve soğutucuda içecek var. Ama çay veya kahve isterseniz..."

"Hayır istemem, sağ olun." dedim aceleyle. Bir an önce yalnız kalmak istiyordum.

"Peki o zaman. Başka bir emriniz yoksa iyi istirahatler efendim."

"Teşekkür ederim Tarık Bey."

Müdür gittikten sonra boğazım kuruduğu için öncelikle soğutucuya baktım.  Bira, gazlı içecek ve sodadan başka bir şişe de su vardı. Suyu alıp açtım ama soğuk sıvı ağlamaktan tahriş olmuş boğazımı acıttığı için içemedim. Aynı anda, Tarık Bey'in sıcak içecek teklifini reddettiğim için pişman oldum.

İçki dolabına baktığımda, Arda'nın daha önce benim için açtığı kırmızı şarap şişesini gördüm. Burada Arda ile birlikte yaşadığım en mutlu doğum günümü düşündüm. O gecenin üzerinden iki hafta değil, sanki aylar geçmişti.

Pencerenin önünde durup manzaraya baktım. Cama düşen hortlak yansımamı görmemek için gözlerimi kapattım. Arda'yı çok merak ediyordum ama bir kere bile beni aramamıştı. Demek hala öfkeli, hala kırgındı.

Ayça'yı arayıp neler konuştuklarını öğrenmem gerekiyordu. Çantama doğru gittim. Fermuarı açıp içine baktığımda telefonumu göremedim. Bütün çantayı masanın üzerine boşalttım, yoktu.

Sokakta mı düşürdüm? Belki de çaldırdım. Büyük bir yenilgiyle kendimi kanepeye bıraktım. Her şey ters gidiyordu. Kaan'ın odasındayken yere saçılan çantamı toparladığımı hatırladım ama telefonumu koyduğumu hatırlamıyordum.

"Ben ne yaptım?" Bir anlık düşüncesizlik beni enkaza dönüştürmüştü.

Şarap şişesinin mantarını açıp, şişeyi ağzıma dayadım ve büyük bir yudum aldım. Sonra bir tane daha, bir tane daha.

Şarap kanıma karıştıkça kederimi unuturum sanmak büyük hataydı, çünkü tam tersine, daha da su yüzüne çıkmıştı.

Hıçkırarak ağlamaya başladığımda beni uyuşturması umuduyla bir yudum daha, ardından bir yudum daha aldım. Bir süre sonra gözlerimden inen yağmur selinin arasından şişenin son damlasını içtim. Ayağa kalkıp sallana sallana tekrar dolaba gittim, kendimi kaybetmeye ihtiyacım vardı.

Saçma sapan düşünceler beynime doluşmaya başladı. Şimdi biz ayrılmış mıydık? Kim sevgilisini öyle masada bırakıp giderdi? Onu kaybetmiştim. Zaten onu kaybettiysem, yaşamanın ne anlamı vardı ki?

Açık başka bir şişe daha aradım yoktu. Tirbuşonla uğraşıp, yeni bir şarap açacak gücüm de yoktu. Ama soğutucuda bira görmüştüm.

Gözlerimi odaklayıp baktığımda aradığımı buldum. Alıp kapağı çevirdim, bak bunu açması kolaydı. Şişeyi başıma diktim. Biranın kekremsi tadını alınca yüzümü buruşturdum ama boğazımdan inen soğukluk bu sefer hoşuma gitti. Onu da yarıladığımda sarhoş olmaya başladığımı hissettim.

Gözlerimi açık tutamaz olmuştum. Hayalle gerçek arasında zihnim iyice bulutlanmaya başladığında, banyoya gidip suyu açtım. Jakuzinin içine yatıp küveti doldurdum. Bir de soyunmam gerekiyordu, onu da başardım. Sıcak su, önce tenime iğne iğne batsa da, git gide daha fazla gevşediğimi hissettim.

Su soğumaya başladığında küvetten çıkıp çıplak ve ıslak vücuduma daha önceki gelişimde gördüğüm dolaptan havlu alıp sardım ve tekrar içeriye döndüm.

Uykum vardı, başım dönüyordu. Şurada kanepeye kıvrılmak istesem de, sabah bir kat görevlisi beni bu halde görsün istemedim. Arda o akşam bir odaya girmemiş miydi? Bakışlarımla kapıyı görmeye çalıştım, sonunda bulduğumda küçük bir zafer dansı yaparak oraya yöneldim.

Birkaç kez tökezledikten sonra ulaştığım kapıdan baktığımda bir yatak görür gibi oldum. Hazine bulmuş gibiydim. Evet bir yatak odası. İkinci bir dans gösterisinden sonra, sarsak adımlarla pervaza çarpa çarpa içeriye girip kapıyı kilitledim. Sabah kat görevlisi ile burun buruna gelmesek iyi olacaktı.

Dizlerim bükülüp yere çöktüğümde acınası halime kahkaha attıktan sonra, yarı bedenimi sürüyerek yatağa tırmanıp, sonunda amacıma ulaşmanın mutluluğuyla hemen yorganın altına girdim.

Üşümüştüm ama giysilerimin banyoda kaldığını hayal meyal hatırladım. Yapabilir miyim? diye düşünerek gözlerimi kapıya diktim.

Sonra karşımda biri varmış gibi, "Olmaz gidemem." dedim. "Hiçbir güç bana tekrar o kadar kilometreyi yürütemez. Eşyalar banyoda kalsın."diye konuştuğumda kendi kendime yine güldüm.

Bedenimi gerisin geri yatağa devirdiğimde havlunun ıslaklığı beni ürpertti. Üzerimden çıkarıp yere attıktan sonra yorganın altına iyice kıvrıldım. Uyumak istiyorum, uyumak ve unutmak.

Birisi tamirat filan yapıyordu herhalde, ya da biri çekiçle çivi çakıyordu. Uyku arasında duyduğum sesler kesilince neyseki işleri bitti diye düşündüm. Dalıp gittiğim sırada bir çatırtı duydum ama uykumun bölünmesinden nefret ettiğim için gözlerimi açmadım.

Onun yerine gürültüyü protesto ederek inledim. Zaten hemen rüya görmeye başladım. Rüya diyorum, çünkü annem saçımı okşuyor, küçük buselerini alnıma konduruyordu.

Gevşeyip kendimi annemin ellerine teslim ettim. İyi de annem benim saçımı uyandırmak için okşardı, uyutmak için değil. Bir de annem saçımı okşarken bu kadar ürkek dokunmazdı.

Arda böyle dokunurdu bana. Ama o da olamaz, o beni terk etti, benim suçum. Bilinçsizce adını sayıkladığımda, adının ağzımdaki özlem dolu tadı acı verdi. İçimden kopup gelen yeni bir hıçkırık dalgasıyla vücudum sarsılmaya başladı.

"Geçti sevgilim, ben artık yanındayım. Ne olur artık ağlama." Hayal etmesi bile ne kadar güzeldi. Yanımda olduğunu sanmak, sesini duyumsamak...

Gözlerimi açıp da bakamıyorum, bu hayal çok güzel, kaybolsun, bitsin istemiyorum. "Sarıl bana, beni bırakma." diyorum hayalime. O da cevap veriyor, yorganın altına girip yanıma uzanıyor. Kendimi sıcacık kolların arasında buluyorum. Her şey geçecek, şimdi güvende hissediyorum.

"Beni affet, seni bırakıp gittiğim için affet."

Sıcacık dudaklar benimkileri bulduğunda tüm özlemimle karşılık verdim. Tenimi okşayan nazik eller vücudumda her noktayı dolaşıyor, üşüyen bedenimin ateşini körüklüyordu. "Sevgilim lütfen cevap ver. Gözlerini aç, iyi olduğunu görmek istiyorum."

"Açarsam rüyamdan uyanırım." diyorum inleyerek. Gözlerimi açacak halim yok. Az önceki dokunuşları tekrar hissetmek için vücudumu ona iyice yaslıyorum.

"Pelin şu anda rüya görmüyorsun. Ne kadar içtin?" Uzaklardan geliyor olsa da sesini duyunca cevap vermek için kendimi zorladım.

Kıkırdayarak, "Kocaman bir şişe kırmızı şarap, sonra bir bira, onu da bitirdim mi bilmiyorum." diyorum dilim dolanarak.

"Tamam ben yanındayım. Artık uyuyabilirsin."

Kollar bana daha sıkı sarılıyor. Yüzümü o sert duvara gömüyorum. Dudaklarımı bastırdığım yerde kalp atışlarını hissediyorum. Nefes alamadığımda şakaklarım zonkluyor. Tekrar sırt üstü dönüp yatıyorum. Parmaklar tenimi kavurarak vücudumdaki keşif yolculuğuna devam ediyor.

"Ben yanındayım. Uyu tatlım." Artık yanımda olduğundan eminim. Tenimin uyarılmasıyla zihnim de açılır gibi oldu.

"Ben uyumak istemiyorum, seni istiyorum, seninle olmak istiyorum."

Vücudumu ona iyice yaklaştırıp, dudaklarımı göğsünde dolaştırıyorum. Terlemiş olduğunu hissediyorum, teninde hafif tuzlu eşsiz bir tat var. Yüzümü boynuna gömüp dişlerimi sürttüğümde inlemesi hoşuma gidiyor. Kalbi benimki gibi çok hızlı atıyor. Şu anda hiçbir korku hissetmiyorum. "Hemen şu anda, lütfen."

Elleri sırtımdan aşağı okşayarak inerken kalçamda durdu. Parmakları kalçamı sıkıp yoğururken, birden dudaklarının göğsümde dolanışının ve hafifçe dişleyerek uyarmasının hazzını kasıklarımda hissediyorum.

Utandığım için yorganı ikimizin üzerine biraz daha çektim.

Dışarıdan gören, bizi yan yana uyuyor sanırdı ama Arda'nın eli aşağılara inip bacağımı araladı. Baldırlarımı okşarken, ben kendimi tamamen ona teslim etmiş, bir zevk denizine dalmak üzereydim.

Sonra kelebeksi parmaklarını hissettim. Tam da nabzımın attığı o küçük tepeciğin içinde, daha önce kimsenin dokunmadığı o hassas yerde ve tuhaf gelecek ama hoşuma gitmişti.

Erkeksi inlemesi, benim yalvaran mırıldanmalarıma karıştığında, onu daha fazla hissetmek için belimi bükerek kendimi parmaklarına doğru ittim.

"Seninle olmak istiyorum."

"Olmaz kendinde değilsin. Bunu yapamayacağımı biliyorsun."

"Lütfen! Sana ihtiyacım var."

"Benim de sana ihtiyacım var ama bu yanlış. Böyle çok yanlış Pelin." diyerek beni uzun uzun öptükten sonra hızla geri çekildi. "Sana şimdilik sadece yardım edip rahatlatabilirim aşkım." dedi. "Kabul mü?"

"Evet, lütfen!" Başımı yastığa bastırıyor, yalvarmaktan başka aklıma bir şey gelmiyordu.

Önce yavaş yavaş, sonra giderek artan bir ritimle elleri yorganın altında kalan vücudumda dolaştı. "Bana güven ve kendini bırak canım. Sana anlattıklarımı hatırla, bu senin rahatlamanı sağlayacak. Ben üzerimi çıkarmayacağım, bu sadece senin için aşkım, söz veriyorum."

"Peki." diyerek kendimi dokunuşlarına bıraktım. Her ikimizin de başı dışarıdaydı ama yorganın altında kalan bedenlerimiz iyice ısınmıştı. Dokunuşları içimde gitgide büyüyen bir volkan oluşturdu.

"Evet aşkım, kendini bana bırak. Sakın korkma, ben yanındayım güzelim. Bu sadece senin için."

Bir yandan beni sakinleştiren ses tonuyla kulağıma fısıldıyor, bir yandan elini tenimde gezdiriyordu. Öyle bir an gelmişti ki, başka bir şey söylemesine gerek kalmadı.

Aldığım, "Şimdi kendini bırak!" komutuyla birlikte büyük bir patlamayla dağıldım. Parçalarım her yöne savrulurken, Arda'nın birbirine karışmış nefesini önce boynumda sonra da dudaklarımda hissettim. "Aferin sana."

Bana sadece dokunarak tüm gerginliğimi atmamı, pamuklarla sarılı bir rahatlamaya kavuşmamı sağlamıştı. Aklımda olumsuz tek bir düşünce bile kalmaması normal miydi?

"Şimdi nasılsın? Rahatladın mı?"

Bütün bedenim kasılıp gevşerken uyku beni esir almadan önce fısıldadım. "Evet, teşekkür ederim."

Hayalle gerçek arasında, yanımda olduğunu bilerek muhteşem kokusunu içime çektim. Sevdiğim erkek yanımdaydı ya? Artık dünya batsa umrumda değildi.

~~≠~~≠~~
Evet, her ikisi de hatalar yapıyor. Ancak görüyorsunuz ki, biri alttan almayı bilince en büyük sorunlar bile çözülmeye başlıyor.

Bir ilişkiyi ayakta tutan, her şeye rağmen, birlikte kalmayı başarabilmektir.

Elbette konu henüz kapanmadı, elbette konuşulacaktır.  Ancak küsüp gitmenin çözüm olmadığını Arda anladı en azından.

Continue Reading

You'll Also Like

33.6K 9.3K 41
Bir varmış, bir yokmuşla başlar her aşk masalı ama her masalın sonu aynı bitmez, onlar eremez muradına. Hüsrana uğrayan aşkların sonunda bir şarkı...
1.7M 102K 49
Bir gerçek ailem klişesi. Düzgün yazılmış, saçma olmayan bir biyolojik ailem kitabı arıyorsanız, hoş geldiniz. Yalnız içeri girmeden uyarayım! Ankara...
5.5M 186K 99
Basit bir TikTok akımı en fazla ne sonuçlar doğurabilir ki ?
342K 15.7K 37
Bu kitap,İstanbul'dan mardin'e gelen Esila Avşin ve ona ilk görüşte aşık olan Mardin'in en güçlü ağası Aram Haznedar'ın aşkını anlatıyor. Bu ikili tö...