Maskeli Baloda Sevdim (Tamaml...

By SevsenAtaker

2.3M 191K 113K

Bir genç kızın aşka ilk uyanış hikayesi... İlk aşklar için 'özel' derler, 'unutulmaz' derler. Peki yüzünü gör... More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10.BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
FİNAL

60. BÖLÜM

14.5K 1.3K 1K
By SevsenAtaker

Çok geçmeden kapım tıklatıldığında, "Anne hemen geliyorum." diye boğuk boğuk seslendim.

"Pelin, gelebilir miyim?"

Arda'nın endişeli ses tonunu duyduğumda sesimin normale yakın çıktığını ümit ederek, "Ben birazdan aşağı inerim, küçük bir işim var sadece." dedim ama gözyaşlarım son kelimeleri boğdu.

"Pelin? Lütfen gelebilir miyim?"

Sesi üzüntülü çıktığı için hemen yatakta doğrulup, gözyaşlarımı elimin tersiyle kuruladım. Ben böyleydim işte. Karşımdaki üzülsün istemez, olumsuz duygu ve düşüncelerimi hemen içime gizlerdim. Bu hayatta annem ve babamdan sonra üzülmesini istemediğim bir kişi daha vardı artık; o da Arda'ydı.

"Peki gel, kapım açık."

Arda yaklaşıp yatağın ayak ucuna, yanıma oturdu. "Ne oldu Pelin? Kaçar gibi gittiğinde bir sorun olduğunu anlamıştım zaten. Neden ağlıyorsun?"

"Bir sorun yok Arda, sadece duygulandım biraz. Annemle babamla sohbet ediyorsun ya, o hoşuma gittiğinden duygulandım." diyerek, onu üzeceğinden emin olduğum gerçeği saklamaya çalıştım.

"Hiç yalan söyleyemiyorsun. Ev ile ilgili planlarım seni üzdü biliyorum."

"Hayır, ben sadece..."

Hemen sözümü kesip, "Boşuna inkar etme." derken yanağımı kuruladı.

Düşüncelerimi daha fazla saklamak gereksizdi. "Evet, planlarını öyle birden bire duymak beni üzdü Arda. Elbette bu senin hayatın, kararlarını kendi başına vereceksin ama herhangi bir sohbetimizde bile bahsetmemiştin. Ayrıca annem ve babamla da tam olarak ne konuştuğunu bilmiyorum ama ikisinin de suskunluğu ne konuşulduğunu anlamama yetti."

"Evet, onlara seninle bir geleceğimizin olacağını söyledim. Benim sadece seninle flört etmediğimi ciddi düşündüğümü bilmeleri gerekiyordu."

"Bunu önce benimle konuşmalıydın."

"Haklısın, ama baban ev ile ilgili soruyu sorunca ağzımdan çıkıverdi. Ben artık hayatımı şekillendirmek zorundayım. Omuzlarımda çok büyük bir sorumluluk taşıyacağım."

"Benim de sorumluluklarım var. Sanki ikimiz karar vermişiz gibi konuşman çok yanlış oldu. Onlara seni anlatırken bazı sözler verdim ve ben o sözlerimi tutmak zorundayım. Ben senden farklı düşünüyorum."

"Farklı derken neyi kastettin?"

"İlişkimiz hep böyle, üniversiteli Arda ve Pelin olarak devam etmeyecek biliyorum ama ciddi bir geleceği konuşmak için daha çok erken olduğunu da düşünüyorum." diyerek doğrulmaya çalıştım ama Arda kolumu tutup bırakmadı. Mecburen geri oturdum.

"Biraz daha sabırlı olmayı, olgunlaşmayı öğrenmen gerekiyor. Ben sana boşuna küçük sevgilim demiyorum. Gerçi şu iki ayda epeyi gelişme kaydettiğini söyleyebilirim." Alnıma bir öpücük kondurdu.

Bu hareketi son zamanlarda sıkça yapar olmuştu. İlk seferinde ve takip eden birkaç defasında, dudaklarını değdirmeden hemen önce, "Çok yakında." diye fısıldadığını duymuştum.

"Pelin, benim için çok değerlisin. Bunu artık anladığını varsayıyorum." dediğinde başımla sessizce onayladım. "Birkaç ay sonra evet, artık üniversiteli Arda olmayacağım ama bu sana olan duygularımı değiştirmeyecek. Elbette ilişkimiz hep böyle kalmayacak. Çok yakın bir zamanda aramızdaki her şeyin değişmesini umuyorum. Sana bunu defalarca hissettirdiğimi sanıyordum."

Açık açık konuşmadığımız bir gelecekten bahsettiğini anlayabiliyordum elbette. Ama ilişkimizin daha şimdiden ciddileşmesi fikri, benim için henüz çok uzaktı. Yine de bunu saklayıp, onu anladığımı belirtir şekilde başımı oynattım.

Beni aceleye getirmeden beklemesi gerekeceğini Arda'ya daha uygun bir zamanda ve dilde anlatmaya karar vererek zihnimde dolaşan kara bulutları hızla dağıttım ve yine içime attım. Şimdi zamanı değildi. Bir gün, onu üzmeden konuşmanın yolunu bulmam gerekecekti.

"O zaman ailenin, özellikle de babanın, benim aklımdan geçenleri bilmeye hakkı olduğunu da anlayabilirsin. Onların geçmişlerinden gelen korkularını ve endişelerini anlayabiliyorum, sen onların tek çocuğu, göz bebeklerisin. Birlikte olabilmek için önce onların güvenini kazanmalıyım. Bunu da ancak dürüst olmakla sağlayabilirim."

Tek kelime edemeden Arda'yı dinlerken onun bu mantığına hak veriyordum, yapmaya çalıştığı çok asilceydi. Ama yanlış bir zamandı.

Yüzüme düşen bir tutam saçımı kulak arkama iterken gülümsedi. Ben de daha fazla uzatmamak için hemen karşılık verdim.

"Biraz sarsılmış görünüyorlardı ama eminim bu, babamın senin hakkındaki düşüncelerini olumsuz etkilemeyecektir."

"Hedefim de o zaten." diyerek güldükten sonra, "Sen bana kahve ikram ederken bir an seni istemeye gelmişim gibi hissettim, biliyor musun?" diye sordu. "O günü bir anlığına da olsa hayal etmek çok güzeldi."

Gözlerinden, aşağıda gördüğüm aynı bulut geçti. Sanırım anne ve babasının, o önemli an esnasında asla yanında olamayacağını hatırlamıştı.

"O yüzden sadece açık sözlü olmaya çalıştığımı bil. Senin gibi ben de aileni üzecek bir şey yapamam. Hele de şimdiden bana 'oğlum' diyecek kadar yakın davranan babana asla."

Arda'nın açık yüreklilikle söyledikleri nedeniyle konuşamayacak kadar duygulanmıştım. Bir yanım ona kızgınken, diğer yanım onu haklı çıkartacak düşüncelere tutunuyordu. Uzun süredir bir şey söylemediğimi görünce, elimi sımsıkı tutup devam etti.

"Hem az önce öyle kaçıp gitmeseydin, cümlemin devamında, evimi senin yeniden dekore etmeni istediğimi duyardın."

"Gerçekten öyle mi dedin?"

"Evet, orayı kendi zevkine göre döşemeni istiyorum. Her katını, her ayrıntısını."

Gözlerim bir an uzaklara daldığında o muhteşem köşkü düşündüm. İçindeki hatıralara zarar vermeden, aynı zamanda Arda'nın rahatça yaşayabilmesi için gereken tüm konforu sağlamak zevkli olurdu herhalde.

Ya da yıllar sonra beraber yaşayacağımız mutlu bir yuvaya dönüştürmek...

"Bu gerçekten hoşuma gider Arda."

İleride o güzelim köşkte Arda ile yaşamak eminim rüya gibi olurdu. Bunlar için önümüzde uzun bir zaman vardı. Oysa ben geleceği değil, sadece şimdinin, bu anın ve onu sevme heyecanının keyfini doyasıya yaşamak istiyordum. Onun için imasını anlamamış numarası yapmaya devam ettim.

"Gerçekten hoşuna gider mi?"

"Elbette gider ama neden ben?" Bu kadar ciddiyet yeter diye düşünerek hemen çocuksu muzipliğimi ortaya çıkardım ve, "Daha tecrübeli bir iç mimar bulabilirsin." diyerek gülüşümü saklar şekilde dudağımı büzdüm. "Sana profesyonel hizmet verebilmem için okulumu bitirmeme daha yıllar var sonuçta." Azıcık dokundurmanın zararı yoktu sanırım.

"Pelin sen ciddi misin yoksa benimle kafa mı buluyorsun? Deminden beri söylemeye çalıştıklarımı anlamamış olamazsın. Orayı dekore etmeni istiyorum çünkü seninle birlikte orada..."

Cümlenin devamını duymamak için bambaşka bir yola baş vurdum ve Arda sözünü tamamlayamadan ayağa fırladım. "Tabii ki kafa buluyorum, sersem şey." diyerek beni yakalayamadan merdivenlerden aşağı koşturdum.

İşte ben bu hafifliği istiyordum. Hayatımda birkaç yıl daha pervasız olmayı, ağır sorumluluk hissetmeden yaşımın gerektirdiği serbestliği yaşamayı, bazen çocuk, bazen deli dolu olmayı istiyordum.

Gerekirse koşabilmeli, gerekirse ağaca tırmanabileceğim bir özgürlüğüm olmalıydı. Hayatımın çok büyük bir kısmı zaten olgun olmakla geçecekti, hızla büyümek istemiyordum.

Bunun aksi olursa, susuz kalan çiçekler gibi günden güne solardım. O zaman mutsuz olur, karşımdakini de eminim mutsuz ederdim. Az önce odama kaçarak bunu yapmıştım ve olumsuz düşüncelerimin az daha beni ele geçirmesine izin verecektim.

Oysa ben Arda ile aşkımı özgürce yaşamak istiyordum işte. Kendimi kapana kısılmış gibi hissetmeden, henüz ciddiyete ve resmiyete girmeden, yaptırımlardan uzak, aşık olma keyfini dolu dolu, içimden geldiği gibi yaşamak istiyordum.

Arda ile aramızdaki en büyük fark buydu. Onu üzmeden bu düşünceleri ve isteğimi kelimelere dökemeyeceğim için, ona göstermeyi amaçlayarak adımlarımı iyice hızlandırıp son iki basamağı atlayarak indim.

Gürültüye annem ve babam başlarını kaldırdılar ama ben arka kapıdan bahçeye fırladım. Tel kapı arkamdan kapanırken Arda'nın, "Özür dilerim, izninizle kızınızı yakalamam gerek." diyerek arkamdan bahçeye koşturduğunu duydum.

Benim gibi çocuklaşmasına mutlu olmuştum. Son günlerdir ilk defa gerçekten mutlu olmuştum.

Aklımdaki şeye odaklandığımdan, arkamı dönüp bakmadım. Ama bulunduğum yerden Arda'nın henüz bu köşeye yaklaşamadığını anlamıştım. Sonunda uygun pozisyonu alıp saklandığım yerde pusuya yattım.

"Pelin bu yaptığın çok çocukça. Beni annenle babana rezil ettin, neredeysen çık ortaya, bak fena olacak."

Arda etrafını temkinli bakışlarla tararken, ben küçüklüğümden beri tırmandığım ağaca çoktan çıkmış, aşağıda beni arayan Arda'ya bakıyordum.

"Tamam sen istedin, ben de gidiyorum o zaman." diyerek eve doğru döndüğünü gördüm.

Annemle babam da bahçeye çıkmış, birbirlerine sarılmış bizi izliyorlardı. Arda benimkilere yaklaşıp, duyamayacağım bir şeyler fısıldadı. Ardından babamın, benim ağaçta olduğumu işaret ettiğini gördüm.

Buna resmen ihanet denirdi. Arda hızla arkasını döndü ve endişeyle yukarıya baktı. İki elini beline dayadı. "Çabuk aşağıya iniyorsun genç bayan."

Peter Pan gibi iki eli belinde, iki bacağı açık duruşunu görünce kıkırdadım.

"Küçük Sevgilim'den Genç Bayan'a terfi ettim. Bu sizin için iyi bir gelişme Sayın Arda Yarkın." dedim bilmiş bilmiş.

Ne zamandır kendimi bu kadar hafiflemiş hissetmemiştim. İçim coşkuyla kabarıp taşıyordu, çocukça davrandığımın farkındaydım ama belki de bu mutluluk, çocukluğumun eksik kalan bir parçasıydı. O yüzden bunu doya doya yaşamak en doğal hakkımdı sanki.

"Pelin ciddi söylüyorum aşağı in." Sesi dün geceki gibi endişeliydi.

"Tamam iniyorum ama beni tutman gerekiyor, çünkü aceleyle son indiğimde kolumu kırmıştım."

"Ciddi değilsindir umarım." dedikten sonra hala bizi izleyen annemlere döndü. "Ciddi değil, değil mi?"

"On dört yaşındaydı." diyerek gülümseyen anneme hayretle bakan Arda, korkulu gözlerle bana döndü.

"Ne yani ağaca en son beş yıl önce mi çıktın?"

"Hayır, aceleyle ineceğim derken düşüp kolumu kırdığımda on dörttüm. Ağaca en son bu Eylül'de, evden ayrılmadan önce çıkmıştım."

Ağacın iyice yakınına sokulup annemle babamın duyamayacağı şekilde dişlerinin arasından tıslar gibi konuştu. "Pelin! Kendine zarar verirsen, yemin ederim o güzel boynunu ben kırarım. Şimdi kaldır kıçını da aşağı in!"

"O emir veren Arda mıydı? Hani şu eski Belalı Arda?"

"Pelin!"

"Sıkıysa gel sen indir canım." Bir dal daha yukarıya çıktığımda şakacıktan ayağım kaymış gibi yapıp sahte bir çığlık attım.

Arda'nın yüz ifadesinde öfke ile karışık korku açıkça görülüyordu. "Tamam ben daha fazla izleyemeyeceğim. İster in ister inme ama bu komediyi daha fazla izlemeye niyetim yok. Olgunlaşmaya karar verdiğinde beni ararsın. Şimdi gidiyorum." diyerek sırtını dönüp eve doğru yürüdü.

Annemle babamın ellerini sıkıp vedalaştığında, ciddi olduğunu anladım. Belki de fazla çocuksu bulup bana kızmıştı. Anlaşılan çok abartmıştım. Hızla ağaçtan inip peşinden koştum. "Beni almadan nereye gidiyorsun?"

Çarpık gülümsemesiyle arkasını dönen Arda, annemle babama göz kırpıp, "Size dayanamayacağını söylemiştim." dediğinde, şaşkın suratıma bakıp, hep birlikte kahkaha attılar.

Annemin babamın değil ama, Arda'nın bana gülmesi gönlümü kırmıştı. Amacım, ona ne kadar özgür ruhlu olduğumu, kalıplarla engellenmek istemediğimi göstermekti  ama amacıma ulaşamamıştım. Bu başarısızlığımı da aklımın bir köşesine yazıp unutmaya çalıştım.

Bunu takip eden tatil günlerimiz, hızlı ve hareketli geçti. Kızlarla Arda'yı bir araya getirdikçe sohbetleri uzadı. Konu konuyu aça aça aralarında bir dostluk bağı kuruldu.

Arda ile sohbet etmek Esma'ya da iyi gelmişti. Benim dediklerimin bir üst versiyonunu tecrübeli ve hayata atılmak üzere olan birinden duyan arkadaşım, Arda'ya kolları sıvayacağının sözünü de verdi.

Seçil'in de göründüğü gibi burnu havada bir kız olmadığını anlayan Arda, onun rahat tavırlarına karşı hala temkinliydi ama oluşan ilk ön yargısı kırılmıştı.

Kızlardan arta kalan zamanda, Arda ile beraber şehrin ve tatilin keyfini doya doya yaşadık. Onu gezdirmediğim yer kalmadı. İlçemizin her yerinin altını üstüne getirdik.

Bu arada annemle babam da, Arda'nın etrafımızdaki varlığına epeyi alışmıştı. Sanırım bizim mutluluğumuz onları da mutlu ediyordu. Belki de artık aramızda bir sır kalmadığı içindi.

Ertesi gün, yani Cuma sabahı, Arda ile yola çıkacaktık. Önce kiralık arabayla gitmeyi düşünsek de, on saate yakın araba kullanmasını istemediğim için, uçakla dönmeye karar verdik.

"Daha önce Arda'ya karşı ön yargılı konuştuğum için beni affet kızım." Annemle birlikte odamdaydık. Bavulumu toplamama yardım ediyordu. "Haklıydın, onu yakından tanıdıkça sevdim." Elinde büktüğü mavi kazağımı uzattığında gülümseyerek elinden aldım.

"Sana söylemiştim anne."

"Biliyorum canım. Sana ne kadar değer verdiği çok belli. Gelecek planlarında da hep sen varsın."

Elindeki çorapları bavuluma koyup yatağın ucuna oturdu. "Benim tek endişemi biliyorsun kızım. Eğitimini yarıda bırakacak bir hata yapma lütfen."

Ben de yatak ucuna yanına oturdum. Anneme sarılıp öptükten sonra ellerini tuttum. "Dikkatli olacağıma söz veriyorum." İçini rahatlatmak için parmaklarını avucumda sıktım. "Anne, onu bu hafta iyice tanıdın, şimdi ne düşünüyorsun?"

"Eğer ileride ciddi düşünürseniz, zamanı geldiğinde hayatını onunla birleştirmeni onaylıyorum desem, senin için yeterli olur mu kızım?"

Bu konu her açıldığında huzursuzlandığımı annemin hissetmesini nedense istemedim; çünkü o zaman, 'Madem öyle, neden bizi apar topar tanıştırdın?' diye sormaz mıydı?

"Evet anneciğim, teşekkür ederim. Sence babam da mı senin gibi düşünüyor?"

"Ben onunla konuşur fikrini alırım." Ayağa kalkıp kollarını açtı. "Gel sana sarılayım benim güzel çiçeğim."

Sarmaş dolaş olduğumuzda aşağıdan seslenen babamın sesini duydum. "Nuray, bizim tavla neredeydi?"

"Şimdi geliyorum Ayhancığım."

Ben de annemle beraber aşağıya indiğimde, karşılıklı biralarını içen babamla Arda'ya şaşırarak baktım. Önlerinde de tuzlu fıstık, keyif yapıyorlardı.

Annem, aralarına yerleştirdikleri sehpanın üzerine tavlayı koyduğunda, babam ellerini zevkle ovuşturdu. "Nesine oynuyoruz oğlum?"

"Sen nesine dersen Ayhan amca, ben her şekilde yenerim nasılsa." Arda'nın kendine güvenen sesi, duyduğu heyecandan boğuk boğuktu.

"Bakıyorum fazla iddialıyız. Hanım ne dersin? Bu delikanlının ifadesini alayım mı?"

"Al diyeceğim Ayhan ama ifadesi alınan sen olma da..." bunu duyduğumuzda babam hariç hepimiz güldük.

"Alacağın olsun Nuray."

"Arda sen tavla bilir misin?" diye sorma ihtiyacı hissettim. Daha bunu bile bilmiyordum.

"Birazdan öğrenirsin bilip bilmediğimi." Şu çapkın çapkın gülümsemesine bayılıyordum. "Nesine oynayalım?"

"Dışarıda birasına." dedi babam.

"Anneciğim bu işten en karlı biz çıkıyoruz." diyerek koluna girdim. "Her halükarda ikimiz de kazanan taraftayız. Gel biz şimdiden hazırlanalım bari." dediğimde annemle beraber gülerek yukarı çıktık.

"Uzun zamandır evimiz bu kadar neşeli olmamıştı. Sizin sevginiz bize de hayat getirdi Pelin. Babanın haline baksana, Arda'yı sanki yıllardır tanıyor gibi. Bu arada benden duymuş olma, ona açık açık soramadıklarını da Burhan'dan öğrendi. Belki de artık kafasında soru işareti kalmadığı için bu kadar rahat."

"Amcamla konuştuğunu bilmiyordum." Yine her şeyin benim kontrolüm dışında oldu bittiye getirildiğini hissetmekten kendimi alamadım.

"Dün gece siz bahçede otururken konuşmuş."

Gitmeden önce aklıma takılan ve öğrenmek istediğim bir şey daha vardı. "Anne, babamın tarafından akrabalarım ve kuzenlerim olduğunu biliyorum da, seninkileri bilmiyorum."

Annem bu soruyu uzun zamandır bekliyormuş gibi kendini yatağa bıraktı. "Pelinciğim, o kadar uzun zaman oldu ki, kim ölmüş, kim kalmış bilmiyorum. Annem rahmetli olduktan sonra beni aileme bağlayan bir babam vardı, sonra o da biliyorsun işte..." Gözleri sulanmıştı. "Keşke biraz daha affedici yaklaşsalardı, benimkiler de babanınkiler de çok katı, çok inatçıydı. Yıllar içinde yumuşayacaklarına inanmadık belki. Bir tek Burhan, o bize hep destek oldu, uzaktan da olsa hep kolladı."

"Şimdi de Arda'yı kolluyor. Anne, bu nasıl bir kader kurgusu değil mi? Hayat bu kadar mı tesadüf? Bilmiyorum, bazen sorguluyorum, sonra işin içinden çıkamayıp düşünmemeye çalışıyorum."

"Düşünme, her şey olacağına varıyor. Bir noktadan sonra sen yön veremez oluyorsun. Kurgunun içindeki rolünü oynuyorsun sadece."

Annemin bu sözü, Arda'yı çok sevdiğim için onu üzmemek adına, hayatımın kontrolünü gönüllü olarak yitirmeye başladığımı bir kez daha hatırlattı. Benim bu kurgudaki rolüm, şimdilik kabullenen taraf olduğumu göstermekti. Oysa içten içe endişelerim, gizli bir isyana dönmeye başlamıştı.

Ayna karşısında makyajlarımızı yapıp saçlarımızı düzelttikten sonra, "Aşağıya inelim kim yeniyor bakalım." dedim.

"Sen in kızım, ben üzerimi değiştireyim."

Merdivenlerden inerken, "Ama Ayhan amca sen zar mı tutuyorsun?" diye soran Arda beni görünce, "Şans meleğim geldi. Üfle canım şu zarlara." dediğinde çekinerek güldüm. Son iki gündür, Arda babamın yanında nedense daha rahat konuşuyor, o terslenecek diye ben geriliyordum.

"Hayır herkesin şansı kendine, kendin üfle." diyerek yaklaşıp birasından bir yudum aldım.

"Birama sulanma, daha dışarıda içeceğiz. Bir hakkın var zaten, onu da orada kullanırsın." diyerek bardağı elimden zarifçe alırken göz kırptı.

"O bir taneye de su kattırırsın sen."

"Alkol almandan hoşlanmıyorum sadece. Kaldıramıyorsun."

Bunu duyan babam, "Aferin oğlum, bir kez daha gözüme girdin. Kaldıramayana alkol yok." dediğinde elindeki zarları keyifle sallayıp attı.

"Ne haliniz varsa görün, başımda bir vardı, oldu iki."

Umursamadan dönüp yanlarından ayrılırken arkamdan gülüşmeler duydum. Gerginliğimi üzerimden atmak için piyanonun başına gittim. "Size ne çalayım istersiniz?"

"Beethoven'dan bir şey çal istersen kızım."

"O zaman Für Elise'den başlayıp Ode to Joy ile devam edeyim."

Her zamanki gibi gözlerimi kapatıp çalmaya başladım. Uzaktan Arda'nın babama, "Onu böyle izlemeye bayılıyorum." dediğini duyduğumda notalar arasında kayboldum.

Zaman ve mekan, müziğimin içinde yok oldu.

Continue Reading

You'll Also Like

MÂHPARE By M.Sevda 🕊

General Fiction

2.5M 122K 37
"Çok mu seviyorsun?" diye sordu Arslan dayanamayarak. Ahsen ise usulca salladı kafasını. "Tamam, gel o zaman." Elini bırakıp Ahsenin korkuyla yere bı...
1.7M 102K 49
Bir gerçek ailem klişesi. Düzgün yazılmış, saçma olmayan bir biyolojik ailem kitabı arıyorsanız, hoş geldiniz. Yalnız içeri girmeden uyarayım! Ankara...
4.4M 329K 58
"Bu kitap babası tarafından sevilmeyen ve hiç bir zaman sevilmeyeceğini düşünen kızlara ithafen yazılmıştır..." (Haziran-Temmuz ayları arasında kitap...
1.4M 73.2K 61
"Beni sevdiğini söyledin!" "Yalandı" dedi acımasızca Yapma diyemedim, beni bununla imtihan etme diyemedim. Ne yapmam gerekiyordu?