Devil May Love

By carmenwantsdie

759K 61.6K 76.7K

"Şeytanlar da sevebilir." Park Jimin aşık olduğu çete liderinin hayatını baştan aşağı değiştireceğini bileme... More

• Prologue
• One
• Two
• Three
• Four
• Five
• Six
• Eight
• Nine
• Ten
• Eleven
• Twelve
• Thirteen
• Fourteen
• Fifteen
• Sixteen
• Seventeen
• Eighteen
• Nineteen
• Twenty
• Twenty One
• Twenty Two
• Twenty Three
• Twenty Four
• Twenty Five
• Twenty Six
• Twenty Seven
• Twenty Eight
• Twenty Nine
• Thirty
• Thirty One
• Thirty Two
• Thirty Three
• Thirty Four
• Thirty Five
• Thirty Six
• Thirty Seven
• Thirty Eight
• Thirty Nine
• Forty
• Forty One
• Forty Two
• Finale Chapter
• Last Speech

• Seven

17.4K 1.7K 1.4K
By carmenwantsdie

7|Hasarlıyız Kontrol Altına Alın|

"Bıraktığın için teşekkür ederim Joon."

Kemerimi çözerken, kasılan ve parmaklarını bir o yana bir bu yana vuran Namjoon'a göz ucuyla baktım. Dizlerine bakıyor, çenesini kasarak iki yana hareket ettiriyordu. Uzunca bir zaman kayalıklarda oturmuş, daha doğrusu sarılmış ardından da biraz yürümüştük. Saat gece iki civarlarında eve gitmem gerektiği ve telefonumu da evde unutmam aklıma geldiğinde panikle Namjoon'a dönmüştüm. Başta o da panik yapsa da, ardından anlayışla gülümsemiş beni bırakmayı teklif etmişti. Bu saatte taksi bulmak imkansızdı, üşümüştüm. Teklifini geri çevirmedim. Şimdiyse inmeden önce ona teşekkür ediyor, şiş gözlerle gülümsemeye çalışıyordum,

"İyi geceler."

"İyi geceler Jimin.."

Başını kaldırmadan mırıldandı. Çok fazla oyalanmadan arabadan çıktım ve gitmesini izledim. Namjoon, dışarıya çizdiği imaj, saldığı namın aksine yumuşacık biriydi. Onunla gerçekten yakın olmak isterdim ama daha fazlası değil.. Sıkıntılı bir nefes verip hala ışıkları yanan evin bahçe kapısını açtım. Sanırım uyumamışlardı. Aklımda Seokjin'in sözleri yankılanınca yutkundum .Cidden son zamanlarda ne çok kırılır olmuştum. Yine de başımı iki yana salladım ve küçük merdivenleri inip, çiçekli bahçeyi geçerek kapının önüne yaklaştım.

Ancak kapı önünde gördüğüm, sigara içen bedenle adımlarım bir süre duraksadı ve sözleri yüzünden gözlerim tekrar yandı. Boğazımı temizleyip daldığı yerden bakışlarının bana çıkmasına sebep oldum. Jin ona doğum gününde hediye ettiğim şapkasında kulaklar olan hırkayı giymiş ve sigara içiyordu. O sigara içmezdi. Hatta nefret ederdi. Bu yüzden şaşırdım ama ses etmedim. Elinde ki bitmemiş beyaz çubuğu hızla yere attı. Oturduğu yerden rüzgar gibi hızlıca kalkıp önümde bitti. Bir süre ikimizde sadece birbirimize baktık. Ben sinirliydim, o üzgün.

Tek fark ben duyguları saklama konusunda bir ustaydım. O ise çoktan dudaklarını büzüp elleriyle oynamaya başladı,

"Sigara içtiğini bilmiyordum.."

Titrek bir nefes alıp, tek gözünden akan yaşı hızla sildi ve gülümseyerek omuz silkti. Pişman olduğunu hissediyordum. Ama kırıldığımı asla inkar etmeyecektim,

"İçmiyorum zaten. Ben sadece.. Seni merak ettim."

Kendini ağlamamak yada bana sarılmamak için kasıyordu. Aramızda asla uzun uzun kırgınlıklar sürmezdi. Hatta hiçbir zaman bu duruma düşmezdik. Ancak dördün içinde biri hata yapınca devamı geliyordu. Taehyung bizi mahvetmişti, beni mahvetmişti.. Yine de Jin'in pişman olduğunu bildiğim için dolu gözlerine bakarken bir baş onayı verdim ifadesizce. Oysa içimde çok büyük bir ağlamak vardı. Dizlerim üzerine kendimi bırakıp da yırtına yırtına ağlayasım vardı. Jin derin bir nefesle hıçkırığını bırakırken hızla kollarını etrafıma sarıp ağlamaya başladı. Vanilya kokusu içine sigara kokusu karışmıştı. Ancak hala kötü değildi,

"Özür dilerim. Hangi akılla s-sana onları söyledim bilmiyorum.. Özür dilerim Jimin."

Omuzları sarsılırken sadece başımı oraya koyup sarılışına karşılık verdim. Namjoon'un yanında hıçkıra hıçkıra ağlamıştım zaten. O da onu tanımadığım içindi. Sözler acı olabilirdi. Sözler bazen sizi yok edebilirdi. Ancak bir arkadaş, sizi öldürebilirdi. Taehyung bana bunu her siktiğimin günü yavaş yavaş tattırıyordu. Bir tanesini daha kaldıramazdım. Kapı açılıp Yoongi de koşarak bize sarıldığında kocaman bir tebessüm çıktı dudaklarımdan. İşte onlar, ölmeye değerdi. Fakat Taehyung, delirmeye değerdi. Beni delirtmek için çok çaba sarf etmişti.

Kendi çapında bir rekabet başlatmış, elinde ki kozları oynayarak skoru öne taşımıştı. Ancak benim bir hamlem, onun üç hamlesine bedel olacak kadar ağır olabilirdi. Sadece beklemem gerekti. Sadece biraz daha sabretmek, onun daha ne kadar ileriye gideceğini görmek.. Çünkü benimde oyuna katılmama çok az kalmıştı..

--

Elimde ki kalemi dizlerimde duran senaryoya sert bir şekilde vurup duruyordum. Bacak bacak üzerine atmış, iki parmağımı da şakaklarıma dayamışken birkaç kişi belli olan kalçalarımı süzüyor, Jin sıkıntıyla muzlu süt içerken Yoongi de uyukluyordu. Sahnede rezalet işler çıkaran çocuklara bakıp sıkıntıyla gözlerimi kapadım. Tiyatro kulübünden ciddi anlamda nefret etmeye başlamıştım. Artık bir zorunluluk haline gelmişti. Şimdiyse senaryonun şekillendirmelerini yaparken, klübün öğretmeni bile oyuncuların rezaletine yüz asıyordu. En sonunda dayanamayıp senaryoyu köşeye bırakarak ayağa kalktım ve ellerimi çırparak dikkatlerin üzerimde toplanmasını sağladım. Uzun zincir küpemle oynarken gerçekten sinirliydim,

"Size kaç kere bu sahneyi anlatacağım? Oynamayı beceremiyorsanız çıkın gidin, ek kredi için burada olduğunuzu bilmiyoruz sanki! Biraz daha Güzel ve Çirkin'i karıştırırsanız hepinizi atacağım! Çirkin'in boynuzları var yahu!"

Karakterleri oynayan herkes panik ve sıkıntıyla salınmaya başlayınca avucumu yüzüme vurmaktan çekinmedim. Bir avuç aptal sürüsüydü bunlar!

"Prova bitmiştir, dağılın."

Yoongi kahkaha atarak ayaklanıp, koşarak salonu terk edince arkasından gülmeden edemedim, lanet olası haklıydı. İki ana karakteri benimseyemeyip oynayamıyorlardı. Üzerimden kalkan yükle senaryoyu kolumun altına sıkıştırıp Jin'i de oturduğu yerden sürükleyerek kaldırdım. Kostümlerden sorumlu çocukların hepsini, arkama döndüğüm gibi kalçama bakarken yakalamam yüzünden kaşlarım çatılsa da ses etmedim. Ben olsam bende bakardım yani,

"Jimin! Kook geliyor!"

Merdivenleri çıkarken duyduğum isim ve Jin'in heyecanı, üzerine bir de arka kapıdan fırlayıp kaçarcasına üzerime koşan Yoongi yüzünden panikledim. Elim ayağıma dolanırken ne kadar kağıt varsa hepsi düştü ve sesli bir küfür savurdum. Yoongi bağırıyorken, Jungkook üzerinde sıfır kollu bir tişörtle içeriye girince daha çok panik yapıp nefesimi tuttum. Lanet olası herifin tüm kasları ortadaydı! Yüzüne bakma Jimin, yüzüne bakarsan şap diye bayılacaksın!

"Uzak dur benden kırmızı kafa! Ayıcık falan değilim ben!"

Jin ile aynı anda kağıtları toplamaya eğilince, göz ucuyla da Yoongi'ye baktım. Kırmızı kafalı çocukla kavga ediyordu yine. En azından kendisi ediyordu çünkü çocuk ona hayran hayran bakmak dışında bir halt yapmıyordu. Tekrar kağıtlara dönerken kendimi sakinleştirmiş, rahat ve umursamaz bir tavır takınmıştım. Tanrı şahidim, duygularımı saklamayı bilmeseydim çok aptalca şeyler yapar, bir çocuk gibi davranırdım.

Parlak postallar yanımdan geçip giderken kalp ritmim onun duyabileceği kadar yükseldi. Duymaması için dua etmeye başladım, ama sadece geçip gitti. Yine de yanaklarım yanıyordu işte. Sadece yanımdan geçmişti ama ben burada ölüyordum. Jin topladığı kısımları elime verirken afallamış şapşal bir ifadeyle onları alarak tek kolumda topladım ve ayağa kalktım. Merakla kokusunu ciğerlerime bahşeden adamın arkasından dönüp baktım. O sırada arka tarafa açılan, bir sağ bir solda bulunan iki kapı ve arkamda duran ana giriş kapısı açıldı. Aynı anda açılmaları yüzünden ürkmüştüm, Jin de öyle. Yoongi durup etrafa bakarken kırmızı kafalı hızlıca orta kısma koşturmuştu.

Tiyatro salonu birden, tamamen çete üyeleri ile dolup taşmıştı. Gördüğüm kadarıyla Lubi ve Baem üyeleri delici bakışlar atarak karşılıklı yer alıyordu. O ana kadar da Namjoon'un burada olduğunu fark etmemiştim. Fakat orada, tam ortada, Jungkook'la karşılıklı duruyordu. Çenesi kasılan sevdiğime bakakalırken birkaç kişi bizi ittirdi ve kalabalığa koştu. Şimdi her tarafta ölüm sessizliği vardı. Her iki çete, liderlerinin arkasında yerini almış birinin ağzından çıkacak tek bir söze bakıyordu. Ne olmuştu ki aniden? Her ne olduysa Jungkook çok sinirli gözüküyordu. Bu iyi değildi, onun siniri bir kasırga gibiydi. Her yeri toz duman eder geçerdi,

"Yoongi kalabalığa kaynadı!"

Jin telaşla konuşunca, elimde ki kağıt destesini bir tarafa fırlatıp gözlerimi etrafta gezdirdim. Ama merdivenler bile dolup taşmıştı. Bulsam bile ona ulaşamazdık. Her an çıkabilecek, olası bir kavga vardı. Kalbim korkuyla kasılıp nefeslerim hızlandı. Jin korkuyla koluma girerken, aşağıda ki kapılardan birisi daha açılıp içeriye mor saçlı arkadaşım Taehyung girdi. Kendini beğenmiş bir şekilde kasıla kasıla Jungkook'un yanına ulaşıp dudaklarına bir lolipop yerleştirdi. Onun bu hareketleri sinirimi arttırdı. Hatta göğsüm hızla inip kalkmaya başladı. Jin omzumu sıkıp beni sakinleştirmeye çalışırken sessizliği ilk bozan Jungkook oldu,

"Altın Kasa.. Nerede?"

Namjoon dudaklarına alaylı bir sırıtış kondurdu. Ellerini beline koyarak, gülüşünü bir kahkahaya dönüştürünce onun hemen yanında duran kırmızı kafa, sonra tüm Baem gülmeye başladı. Neler olduğunu anlamadığım için meraktan kasılsam da, kalabalığın içinden çıkmaya çalışan mavi kafayı görünce Jin hemen ona atıldı. Panikle gözlerim büyüdü. Jungkook hızlı bir tavırla, nereden geldiğini bilmediğim gümüş kabzalı silahı çıkarınca, tüm kalabalık hareketlendi. Daha çok telaş yapıp küfür ederken Jin'in ardından bende kalabalığa daldım,

"Siktiğimin kasanın yerini söyle, yoksa delik deşik olacaksın Baem!"

Jungkook tükürür gibi bağırınca, daha çok hareket oluşup, tüm kalabalık hareket ederek bağırmaya başladı. Birkaç kişi arasında sıkışıp kaldım ama hemen iterek Jin'i takip ettim. Şimdi konuşulanlar duyulmuyor, sadece ezilmemek için çaba sarf ediyordum. Duvara yakın bir bölgeye çıkınca bir anda neye uğradığımı şaşırıp etrafıma baktım. Kalabalık ilerliyorken Yoongi ve Jin'in sesini duyabiliyordum. Bense yanlışlıkla çıkmıştım! Ellerimi sinirle bacaklarıma vurup etrafa bakındım. Ortam gittikçe hareketli, gürültülü bir hale geliyordu. Küfürler havada uçuşuyorken, duvara asılmış yangın tüpünü görünce dolgun dudaklarımın kıvrılmasına engel olamadım. Yangın tüpünün hemen yanında, yangın zili olurdu değil mi?

Şimdi yaptıkları sikik çete kavgası umrumda değildi. Arkadaşlarımı göremez, duyamaz olunca hızla küçük butona koştum. Üzeri bir camla kapatılmıştı. Onu açmak için uğraşırken ortamda yerimde sıçramama sebep olacak kadar yüksek olan silah sesi yankı yaptı. Elim camın üzerinde, herkes gibi duraksadım. İki saniye, sadece iki saniye içinde iki çete birbirine girerek kavgaya başladı. Kimin vurulduğunu deli gibi merak ediyordum. Jungkook olabilirdi. Namjoon onu vurmuş olabilirdi. Hırçınca birbirine giren insanlara panikle bakarken gözlerimin dolduğunu hissettim ve ne olacağını umursamadan çıplak dirseğimi cama geçirdim. Sert cam binlerce parçaya ayrıldığında, dirseğime saplanan acıyla inledim ama hemen butona bastım.

Yukarıda ki su sensörleri açılıp zil tüm okulu kaplayınca dirseğimden süzülen kanlara baktım. Salon yavaş yavaş boşalırken, iki büklüm olmuş koluma saplanan camlara göz gezdiriyordum. Bir süre sonra her yerim ıslanmıştı. Dirseğimi kıvıramayınca, tek elimle saçlarımı iteleyerek neredeyse boşalan salona baktım. Bir tek Namjoon ve Jungkook, birkaç kişi ve biz kalmıştık. Kolunu oluşturan Yoongi'yi görür görmez yanlarına koştum,

"İyi mis-- Ah!"

Yoongi'ye uzandığım anda, camların saplandığı kısımdan kolum sertçe tutulup çekildi. Jin ardımdan bağırırken beni sürükleyen kişiye baktım. Jungkook dirseğimden tutarak beni çekiştiriyordu. Bilmediği bir şey vardı, camları daha derine iterek canımı gözlerimi dolduracak kadar yakıyordu. Diğer elimle elini ittirmeye çalıştım ama daha çok sıkınca bağırmaktan başka bir şey yapamadım. Çoktan ılık yaşlar akmaya başlamıştı yanaklarıma. Kemiğime kadar acıyordu,

"J-Jungkook bırak!"

Sesim beklediğimden daha çok çıktı. Kalıplı bedenine eş zamanlı yangın zili durdu. Bir anda dirseğimi elinden hızla çektim. Ama camlardan biri onunda elini kesmişti. Deli gibi kan akan dirseğimi küçük avucumla kavradım ama onun kan akan elini görünce titrek bir nefes çektim. Hiçbir tepki yada bir şey demeden bana döndü. Nefes nefese ona bakıyordum. Acıdan yada yürümekten değil. Bana baktı diye..

Kahve gözleri, kan dolmuş elime sonra da dolu gözlerime çıktı. Beynimi kaplayan uğultu, bana bakıyor diye hızlanan kalbimle birleşince gözlerim daha çok doldu. Sırf sana bakıyor diye ağlıyorsun şimdi. Sen kendini bile unutmuş manyak bir aşıksın Park Jimin. Sen iflah olmazsın..

"İşlerime karışmanı, sadece teklifime bir cevap vereceğin zaman tavsiye ederim civciv. Aksi takdirde canını yakarım."

Sonra gitti. Kalbim ağır ağır eski haline döndü. Nefeslerim düzeldi. Yaşlarım boynuma kadar akmaya başladı. Taehyung, onu fark etmemiştim ama alayla omzuma çarparak yanımdan çekip gitti. Sevdiğim, sevgilisinin yanına ilerledi. Öylece arkalarından baktım.

Bu hikayede her zaman acı çeken ben olmayacaktım. Sana yemin ederim Kim Taehyung. Acı çeken sadece ben olmayacağım.

--
Sizi bekletiyorum, iki kitap içinde.. İlham çok zor geliyor ve nedense yazdığım bölümleri hiç beğenmiyorum. Ama bu bölümü sevin çünkü artık Jimin de harekete geçecek. Bölümü kontrol etmedim.

Yeni kapağımızı beğendiniz değil mi? Benim biricik okuyucum @billieinoaire -etiketlemedi- bana kitabımı çok sevdiğini bir şeyler yapmak istediğini söyledi. Kapağa aşık oldum seni yerim ^^ Sizlerin kitabı sevmeniz hoşuma gidiyor cidden böyle yumuş yumuş oluyorum. Teşekkür ederim biriciğim :*

Diğer bölüm görüşmek üzere sizleri seviyorum 🐾

Continue Reading

You'll Also Like

114K 10.3K 33
"gökteki yağmur sicim gibi akıyordu çıplak bedenlerimize. ay ışığının gölgesi vurmuşken tenine, fütursuzca dans ediyorduk gecede. sonra sevdim, biraz...
99.3K 9.7K 20
Star olmak için doğmuş, yükselen bir aktör Kore'nin merakla beklediği ve gelecek vaadeden draması için oyuncu kadrosuna alınır. Ama şans bu ya, başro...
58.2K 5.9K 33
"Yaptım." dedi güzel yüzündeki en derin ifadesiyle. "Neyi?" "Laneti tersine çevirdim." derken kaybettiği duygularına veda ediyordu. "En başta dediğin...
109K 11.7K 18
"Hatırlamıyor olmak benim suçum değil, tamam mı? Lanet olası bir bozuk plak gibi başa sarmak benim suçum değil." Onun için meraklarım endişeye bürün...