İLKYAZ

By iremmipelin

1.2M 69.6K 30.7K

Geri döndüm. Tek tek söküp attığım ne varsa, üstüme bir bir diktim de döndüm. Kalbime geri döndüm. More

Öndeyiş
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bonus 1
Bölüm 7
Bonus 2
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bonus 3
Bölüm 13
Bonus 4
Bölüm 14
Bölüm 15
Bonus 5
Bölüm 16
Bonus 6
Bölüm 17
Bonus 7
Bölüm 18
Bonus 8
Bölüm 19
Bölüm 20
Bonus 9
Bonus 10
Bölüm 21
Bölüm 22
Bonus 11
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bonus 12
Bonus 13
Bölüm 26
Bölüm 27
Bonus 15
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bonus 16
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bonus 17
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bonus 18
Bonus 19
Bölüm 44
Güz Geçer
Bonus 20
Bölüm 45 • Final

Bonus 14

12.5K 827 93
By iremmipelin


"Cause if I want you, and I want you, babe...
Ain't going backwards, won't ask for space.
Cause space is just a word made up by someone who's afraid to get too."

(Eğer seni istersem, ve istiyorum da, bebeğim...
Geri dönüş olmayacak,mesafe istenmeyecek.
Çünkü mesafe çok yakınlaşmaktan korkan birinin uydurduğu bir laftır.)  


● Sıla Aslan ●




Ekin'in yatağında daha önce uyumuştum. Daha önce bu evin herhangi bir yerinde en az bir kez uyumuştum. Uzun partilerden sonra eve gidemeyeceğim anlarda ya da o partilerden sıkılıp sakin bir köşe bulmak istediğimde... Sakin bir köşe genelde Ekin'in odası oluyordu çünkü evin 'girilmeyecek' kısmı sadece orasıydı. Bir şekilde bu evde sayısız defa uyumuştum ama şu an uyuyamıyordum. Öfkem miydi beni uyutmayan yoksa ne yapacağımı bilmemem miydi emin değildim. Onu affetmek değildi mesele... Kalbimi kırmıştı evet ama bu ilk değildi. Tanıdığım, bildiğim, daha da beteri yakın arkadaşım olan biri ile sınırı aşmıştı, evet ama bu da ilk değildi. Sinem konusunda Nora haklıydı, Ekin'e karşı hep biraz fazla ilgiydi. Belki de aramızı açan buydu. Nora ile olan samimiyetime bir de Ekin, Ege ve Mert eklenince kendini dışlanmış hissettiğini düşünmüştüm. Benden bu sebeple uzaklaştığına inanıp onunla birçok defa konuşarak sorunu çözmeyi denemiştim ama sorun çözülmeyecek bir yerdeydi. Çözülmeyecek kadar büyük değildi sorun çözülmek istemiyordu. Taraflardan biri konuyu kendi içinde kapatmıştı ve diğer taraf -bu ben oluyorum- istediği kadar orta yolu bulmayı denesin bir anlam ifade etmemişti. Şimdi uzaktan baktığımda her şeyi daha net görüyordum. Sinem Ekin'e karşı hislerim olduğunu bilemezdi, o zamanlar Ekin'e karşı hislerim olduğunu ben bile bilmiyordum. Tamam, biliyordum ama kendime dahi söyleyemiyordum. Nora her zaman sezgileriyle hareket eden biri olduğu için durumu sessizce çözmüş ve ikimizin de üstüne gelmemişti. Belki Ekin ile daha açık konuşabiliyordu ama benimle hiç özneleri belli ederek konuşmazdı. Garip bir şekilde bu konuda sınırını biliyordu, onun için fazla beklenmedik olsa da. Ekin ise... Ekin'di işte. Zordu, onunla ilgili her şey fazla zordu. O asla sahil kıyısındaki ahşap ev olamazdı, o şehrin merkezinde yüksek bir binaydı. Onunlayken tatlı meltem teninizi okşardı evet, tam uykuya dalmak üzereyken ise birden rüzgar şiddetlenirdi. Sakin, dingin ve tahmin edilebilir değildi. Denklemini çözerseniz şaşırmayı bırakırdınız. Ben ona şaşırmayı bırakalı çok uzun zaman olmuştu. Ondan vazgeçtiğim zamanların birinde kendime artık kıskanmadığımı söylemiştim, onu başka kadınlarla görmekten kıskanmıyorum çünkü benim ile bir bütün değildi. 

Sınırları kendi içimde belirlersem alacağım darbenin şiddetini de öngörebilirim sanmıştım. Yanılmışım... Ekin kapılı kapılar insanı değildi, o üzerinde güzel durduğuna inandığı şanı da zaten böyle yayılmıştı. Beni sinirlendiren, öfkeden delirmeme neden olan her hareketinden sonra kendime durduğum yeri hatırlatmıştım. Arkadaştık... Bu kadar. Mert ne ise benim için, Ege ne ise, Ekin oydu... Öyle olmalıydı. Olmamıştı.

Kendimle verdiğim savaşları, büyük bir çaba ile dizginlediğim tepkilerimi hep görmezden gelmiştim. Bazen, kendimi tutamayarak ettiğim iğneleyici lafları saymazsak olduğu kişi için ona asla hesap sormamıştım. Normal şartlar altında Ekin ve ben aynı düzlem üzerinde iki farklı nokta bile olamazdık. Normal şartlar altında Ekin aynı masada oturacağım, aynı ortamlarda bulunacağım, gülüp eğleneceğim biri olamazdı. Normal şartlar altında yaptığı her şeye rağmen hala onun yanına gitmek için kıvranmazdı bedenim. Belli ki kalp normal şartlar atlında koşulunu umursamayan bir organdı.

Sevgili kalbim, neden o?

Odanın kapısı huzursuz edici bir ses ile açıldığında bakışlarımı uzun siyah perdelerden çekip kapı tarafına çevirdim. Ekin kapının girişinde süt kasesini yanlışlıkla devirmiş yavru beyaz bir kedi gibi duruyordu. Pencereden sızan belli belirsiz ışık yüzünün tepe noktalarını aydınlatıyordu. Gözlerini göremiyordum ama biliyordum hangi ifade ile baktıklarını. Af dilenmek değildi tam olarak, içeri alınmak isteyerek bakıyordu. Ekin elini taşın altına koymazdı, ben suçluyum demezdi, affedilmek için kelimeleri değil de eylemleri kullanırdı. Bir suç işlediğinde ertesi gün en sevdiğin kahve dükkanından favori kahveni alırdı. Oysa gelip özür dilese büyüdüğüne dair en ufak bir izlenim yaratabilirdi. Gerçi ona sorsanız büyümemek için her şeyi yapacağını söylerdi... 

"Gelebilir miyim?" diye sordu pürüzlü bir fısıltıyla.

Yatakta doğrulup sırtımı tahta yatak başlığına yasladım.

"Uyumamışsındır diye umuyordum." Yatağın önünden dolanıp çaprazımda durduğunda gözlerini görebilmiştim. İçeri alınmak istiyordu.

Yatağın kenarına sağ kolunu dayayıp parkenin üzerine oturdu. Aramızda oluşan orantısız mesafe sinirimiz bozduğundan tekrar kayıp yatağa uzandım. Sağ omzumun üzerine yatıp bacaklarımı kendime çektim. Yatağın üzerinde duran koluna yanağını yasladığında doğrudan bana bakıyordu.

"Sinirini tam atamamışsındır, şimdi uyuyamazsın diye geldim." dedi dudağının kenarı minik bir gülüş ile kıvrılırken.

"Yüzüne bakmamam lazım, ben yatağında uyumaya çalışıyorum." Kaşlarım çatıldığında gülüşü kayboldu.

"Anlardım," dedi silik bir fısıltıyla. "Eğer bir daha yüzüme bakmasan, anlardım." Bakışlarını yatağın kenarından sarkan eline çevirdi.

"Ekin neden?" Kaşları çatıldı, başını kaldırmadan ellerine bakmaya devam etti. "Neden, bunu neden yapıyorsun? Kendini ifade etme şeklin bu mu, herkesin istediği adam olursan..."

Cümlemin devamını susmuş olmamın bir önemi yoktu, o biliyordu. Herkesin istediği adam olursa benim onu istemiyor oluşumun acısını dindirebilecek miydi? Sormak istediğim buydu... Onu istemediğimden değil, o, onu istemediğimi düşündüğünden.

"Lütfen," dedim sessizliğini korumaya devam ettiğinde. "Lütfen anlamamı sağla. Empati yapamıyorum... Birine layık olmadığını düşünüyorsun diye, o kişi ile olamayışının acısını neden başka kişilerle dindirmeye çalışıyorsun? 6 yıldır tek bir an, herhangi biriyle ciddi bir ilişki içinde olduğunu görmedim. Kimseyi hayatına almaya yaklaşmamışken nasıl oluyor da yatağına alabiliyorsun?"

Bakışlarını kaldırdığında gözlerindeki huzursuz ifadenin aksine dudaklarında minik bir gülüş vardı. "Teknik olarak yatağıma almıyorum. Bu odaya girebilen iki kadın var."

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Asla büyümeyecekti, asla...

"Tüm cümleler içinde takıldığın kısım beni derinden etkiledi Ekin... Sen bunu belirtince sorum cevaplanmış gibi ferahladım. Bu yatakta uyurken hastalık kapmayacağımı bilmek güzel, içim rahatladı, teşekkürler."

Başını cama çevirip derin bir nefes aldı. Muhtemelen şu an aşağı atlasa mı daha az zarar görür soruma cevap verse mi, onu hesaplıyordu.

"Hayatıma kimseyi almadım." dedi sırtını yavaşça yatağın kenarına yaslarken. Yüzünü tamamen cama dönmüş, bacaklarını öne doğru uzatmıştı. "Bunu talep eden birileri oldu, flört etmekten öteye geçmek isteyen, sevgili olmamızı isteyen... Bunu hep reddettim. Nedenini o zamanlar kendime doğrudan söylemiyordum ama o sıfat sadece senin adınla bir anlam ifade ediyordu. Senin dışında birini hayatıma o anlamda alamazdım, seni de alamıyordum." Başını hızla bana çevirdiğinde söyledikleri yüzünden tekleyen kalbimi sakinleştirmeye çalışıyordum. "Denedim, kendimi ikna etmeye çalıştım. Eğer ben ikna olursam belki sen de bende değecek bir şeyler görürsün diye umdum. Sana yaklaşmak için her çabamda kendimi başka biriyle buldum. Bir süre sonra bu savunma mekanizması gibi bir şey oldu sanırım, bilmiyorum. Yaptığımın saçma olduğunu biliyorum Sıla, sadece nasıl duracağımı bilmiyordum."

"En azından," dedim sesimi bulmak için hafifçe doğrulmam gerekmişti. "En azından prensibin falan olamaz mıydı? Sinem fazla sınırı aşmak değil mi Ekin? Bunun bana vereceği zararı hiç mi düşünmedin?"

Başını tekrar önüne çevirdiğinde bu kez ensesini yatağın kenarına yaslayıp gözlerini kapattı.

"O an pek düşünemiyordum. Hatırlamıyorum bile doğru düzgün. Biliyorum, biliyorum... Hep bunu söylüyorum ama gerçekten o an Sinem olduğunu bile anlamadım."

Dilimi sertçe alt dudağıma bastırdım. Kelimelerimi kontrol etmeliydim, yeterince paramparçaydık.

"Asıl korkunç olan da bu Ekin... Bu durum herhangi bir şey gibi senin için o an o kişinin varlığının, kimliğinin hiçbir önemi yok. Daha kötüsü ne biliyor musun?" Gözlerini açmadan başını yavaşça sağa sola salladı. Alnı fiziksel bir acı çekiyormuş gibi kırışmıştı. Benim ona söylediklerimin on katını kendine söylediğini biliyordum. "Şaşırmadım... Kırıldım, utanç duydum, öfkelendim ama şaşırmadım."

"Özür dilerim..." dedi acıyla. "O ana geri dönebilsem her şeye rağmen seninle konuşurdum Sıla... Kendime rağmen, o çocuğa rağmen, sana rağmen... Seninle konuşurdum ama şu an elimden sadece özür dilemek geliyor."

Yastığa yanağımı biraz daha gömüp gözlerimi kapattım. Derin bir nefes aldım. Gözlerim sızlıyordu. İçimde sızlayan daha birçok yer vardı ama sorun değildi, hayattaydım, ölmüyordum. Aşk ölümcül bir hastalık değildi... Evet.

"Git artık," dedim fısıltıyla. "Uyumak istiyorum."

Gözlerimi daha sıkı kapattım. Gitmesini istemiyordum ama kelimeler iyileştirmeyecekti, daha kötüsü bu kez en sevdiğim kahvenin bile gideremeyeceği bir sızı vardı içimde. Tarçınlı kurabiyeler ve sert kahve kalbimi yumuşatmaya yetmeyecekti. Hislerini gözyaşları aracılığı ile dışa vuran insanlardan da olmadığıma göre bu sızı ile birbirimize alışmayı öğrenecektik.

"Sıla," dedi bana tenime değen meltemi hatırlatacak kadar yumuşak bir sesle. Yatağın üzerinde duran elimi tutup ters çevirdi. "Ben daha önce hiçbir kadının avuç içlerini öpmedim." Gözlerimi açmak istemiyordum, sesindeki çaresiz ton gözlerine de yansımışsa bunu görmek içimdeki sızıyı çoğaltmaktan başka işe yaramazdı. Dudakları pamuk gibi yumuşak bir dokunuşla avuç içime değdi. "Buradan başlasak?"

Sessizliğim bir cevap değildi bir kaçıştı, ne söyleyeceğini bilmeyen zihnimin kendini kapatmasıydı. Dudakları minik bir dokunuşla avuç içimden çekilirken yerini yanağı aldı. Gözlerimi açmadım, onu avucumun içine sığınmış halde görmeye hazır değildim. Kalbimi eritmesine hazır değildim. Ona karşı yenilip durmaktan bıkmıştım. Keşke onun kadar sorumsuz olabilseydim, keşke elimin kenarında yatağa dağılan dalgalı saçlarına parmaklarımı karıştırabilseydim. Keşke ona sınırı aştığımı düşünmeden rahatça dokunabilseydim. Ekin kadar ben de suçluydum, o kaçarken ben de olduğum yerde durmamıştım, ben de kaçmıştım. Belki de artık olduğum yerde durmamın vakti gelmişti. Belki de artık bırakmalıydım, içimdeki sızıyı o dindirsin...

Continue Reading

You'll Also Like

RUH-U REVAN By İ.

Teen Fiction

6K 372 5
Her yeni şehir, aynı zamanda yeniden doğuş anlamına gelir. Savcı Dilşah Sancak, yıllar önce babasını kaybetmesine sebep olan, çocukluğunun geçtiği M...
12.9K 449 2
BERCESTE - Pinhan - (DÜZENLENİYOR) (1. KİTAP) Fırtınanın gül dikenine olan aşkı rüzgarının araya girmesi ile boynunu bükmesine sebep olurken... Dem...
17.6K 6.9K 46
Bütün sırlar ve yalanlar gün yüzüne çıkmaya mahkumdur, büyük günahların kefaretleri de büyük olur. Babası tarafından altı yıl önce hiç bilmediği bir...
641K 27.2K 33
Askeri | Romantik | Psikoloji ⚠️Bu kitap; K.İ.T. I (Cevapsız Sorular) kitabının devam kitabıdır. İlk önce Cevapsız Sorular'ı okumalısınız ⚠️ 'Kökten...