BENİMLE KAL | Jackson Wang

Per munes1821

151K 9.4K 3.8K

#jackson sıralamasında #4 ♡ Jackson : "Senin avukat olduğuna inanmıyorum. Beni buna inandır." "Sana kanıtlama... Més

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8 | FİNAL

2.6

2.9K 194 55
Per munes1821

Jackson başından beri dengesizdi ama bu kadarı da artık fazlasıydı. Bir saat önce özür dilerim diyerek yalvarıyor şimdi ise beni kovuyordu. Tamam belki ben uzatmış olabilirdim affetme olayını ama hak ettiği buydu bana tokat atması bu kadar kolay atlatabileceğim bir durum değildi.
Tabi ki onu affetmek istiyordum ilişkiye başladığımızdan beri başımıza gelmeyen şey kalmamıştı. Her defasında bir olay ya da bizi yıpratacak birşeyler
yaşıyorduk hepsini atlatmak bir anda olmuyordu işte.

Merdivenlerden inerken boşluğuma denk gelmiş olacak ki bileğimi burkmuştum acıyla inleyip merdivene oturduğumda bileğimi tuttum.Gerçekten
acıyordu.

"Min Ah iyi misin?" Yanıma eğilirken konuşan Soe'ye baktım , başıma bir şey geldiğinde her seferinde beni kurtarmak zorunda olmasa olmuyor muydu?
Elini bileğime götürdüğünde elini nazikçe ittim bana dokunmasını kesinlikle istemiyordum.

"Senin burada ne işin var?" diye sormuştum kalkmaya çalışırken.

"Asıl senin ne işin var? Burası erkek yurdu." dediğinde gözlerimi kapattım ayağa kalktığım için bileğim acımıştı.

"Ufak bir işim vardı gidiyorum. Çekilir misin?" dedim onu geçmeye çalışarak benden uzun olması beni engelliyordu.

"Sana yardım edeyim bileğin iyi gözükmüyor üzerine çok basarsan şişebilir." dedi sanki çok umrundaydı benim bileğim.

"Gerek yok teşekkürler şirkete gideceğim o kadar acımıyor ayrıca." dedim bir basamak inerken ama yine acıyla inleyip merdivene oturmuştum, bıkmıştım artık sürekli canımın acımasından.

"Çok naz yapıyorsun." dediğinde bacaklarımda ve belimde hissettiğim elleri beni şoka sokmuştu ne olduğunu anlayamadan Soe'nin kucağında merdivenleri iniyordum.

"Yah bırak beni çabuk! Birisi görürse çok yanlış anlar." dedim kucağında çırpınırken.

"Bileğini burktuğunun farkında mısın Min Ah? Şuan sadece saçmalıyorsun." dedi bana gözlerini devirirken.

"Kendim gidebilirim diyorum sana! Bırak beni!" dediysem de beni dinlemiyordu çoktan yurttan çıkmış şirkete doğru gidiyorduk.

Caddeye çıktığımızda insanlar bize bakıyordu utançla başımı gögsüne yasladım ve saçlarımın yüzümü kapatması için önüme getirdim kimseye görünmeden
şirkete gitmek için dua ediyordum. Şirkete vardığımızda şirketin kapısında zorda olsa kucağından inmeyi başarmıştım ama bileğim şişmişti ve yürümekte gerçekten zorlanıyordum bir elini belime koyduğunda ona yaslanıp beni pratik odasına götürmesini söyledim.

Sekerek pratik odasına girdiğimizde üyeler pratik yapıyor Ha-Neul ise köşede durmuş hayranlıkla onları izliyordu onun bu hali benim ilk günlerimi
hatırlamama sebep olmuştu acaba o zamana geri dönsek her şeyi daha farklı yaşayabilir miydim?

Ha-Neul ile göz teması kurar kurmaz gözleri kocaman olmuş ve bana doğru koşarak Soe'nin kollarından beni kurtarmıştı ona ne kadar teşekkür etsem azdı.
Üyeler de beni fark ettiğinde ise müziği kapatıp yanıma gelmişlerdi.

"Güzelim sana ne oldu böyle?" derken Ha-Neul bileğimdeki şişliğe bakıyordu gözleri tekrar beni bulduğunda telaşlı görünüyordu.

"Umarım bunu sen yapmamışsındır." Jaebum Soe'ye doğru konuşurken Seo yarım bir gülüş atıp;

"Ben yapmadım merdivenlerden çıkarken onu gördüm ve yardım ettim." dedi.

"Teşekkürler Joon Seo gidebilirsin." dedim onun burada olması beni huzursuz ediyordu sanki her an üyelerden biri onun üzerine atlayacakmış gibi hissediyordum.

Soe sadece başıyla beni onaylayıp odadan çıkmıştı bu kadar çabuk kabul edip odayı terk etmesi beni şaşırtmıştı açıkcası.

"Min iyi misin?" Jinyoung bana doğru egilip bileğime bakmıştı.

"Sadece biraz canım acıyor ciddi birşey olduğun düşünmüyorum." dedim ama sancısı artıyordu sanki.

"BamBam hemen buz getirebilir misin?" Jinyoung söylediğinde BamBam koşarak odadan çıkmıştı, gözlerimi kapattığımda aklım yine Jackson'a kaymıştı.

"Bu nasıl oldu Min?" Ha-Neul epey endişeli görünüyordu.

"Merdivenlerden iniyordum sadece bilmiyorum bir anda bileğim burkuldu işte dikkat etmedim sanırım." dedim başımı eğerek.

"Hastaneye gidelim." dediğinde ayaklanmıştı.

"Gitmek istemiyorum abartılacak birşey yok biraz dinlenirsem geçecektir." dedim hastanelerden nefret ediyordum.

"Ciddi gözükmüyor ama sancıların artarsa bize söyle tamam mı?" diyen Jinyoung'u başımla onayladım bu kadar üstüme düşmeleri beni utandırıyordu.

BamBam buzu getirdiğinde Jinyoung yavaş hareketlerle bileğimi ovmuş ve buzu koymuştu , buz gerçekten iyi gelmişti.

"Jackson nasıl?" diyen Jinyoung'a tekme geçirmek istemiştim niye söylüyordu ki şimdi herkesin içinde?

"İyi." dedim sessizce.

"Jackson Hyung'un yanına mı gittin noona?" diyen Yugyeom suratıma sırıtarak bakıyordu tanrı aşkına!

"Evet hastaymış sanırım sonuçta sizin menajerinizim iyi mi diye baktım sadece, iyiymiş ama bir sorun yok , iyi mi diye baktım geldim işte."

Cümleyi kurduktan sonra ben bile fark etmiştim saçmalığında saçmalığını yaptığımı Yugyeom ve BamBam birbirlerini omuzlarına vurup kıkırdıyorlardı
Ha-Neul ise Mark'a bakıp boş boş gülümsüyordu tabiki Mark'ın da ondan kalır yanı yoktu elimi alnıma götürüp vurduğumda yerin dibine girmek
istemiştim , kendimi rezil etmesem olmuyordu.

"Min anladık sadece Jackson iyi mi diye bakmaya gitmişsin neden bu kadar heyecanlandın ki?" Jaebum bile cümlesini kurarken bana gülmüştü kahretsin!
Herkes dalga geçicekti işte şimdi benimle.

Bana bakıp gülümseyen Jinyoung'a ölümcül bakışlarımı yolladım gerçekten bu herifi öldürmek istiyordum.

"Yah gülmeyi kesin kızıyorum artık! Hemen pratiğinize dönüyorsunuz!" dedim olduğum yerde huzursuzca kıpırdanırken.

"Sizi takip edeceğim sıkıntı çıkaranlar cezaya kalacak." dedim onları korkutmayı umarak ama tabi ki kimse beni takmamıştı. Jinyoung elindeki buzu
bırakıp Ha-Neul'a tutması için uzatırken yerlerine geçen üyelerin yanına geçmişti. Sonunda ilgi odakları olmaktan çıktığımda dans etmeye başlamışlardı.

Bu comeback umarım onlara hak ettikleri başarıyı getirirdi, gerçekten emek veriyorlardı diğer idol gruplarının yaptığı gibi ama nedense Got7 hak ettiği
değeri göremiyordu. Onlar kesinlikle en iyisini hak ediyorlardı.

Ha-Neul ayağımdaki buzu tutmaya devam ederken acımın iyice azaldığını fark etmiştim
zaten ciddi birşey olmadığı belliydi sadece bir kaç gün dikkat edersem geçeceğine emindim.

Çocuklar pratiklerini bitirip yemek istediklerinde onlara ve bize yemek siparişi vermiştim ama aklım hala Jackson'daydı telefonumu alıp onu aramayı
düşündüm ama beni terslediğini hatırladığımda mesaj atmaya karar vermiştim.

MA"İyi misin? Bir şeye ihtiyacın var mı?"

Yine mesaj gelmiyordu anlaşılan yerleri değişmiştik şimdi de Jackson beni süründürecekti.

MA"Jackson-ah seni merak ediyorum."

Hala tepki yoktu ve sinirlenmeye başlamıştım.

MA"Lanet olsun seni düşünürken bileğimi burktum ve acı çekiyorum yine de hala aklımdasın ama sen bir iyiyim mesajı bile atamıyorsun!"

Bileğimi burktuğumu söylemeyi düşünmüyordum ama kendimi acındırmasaydım asla cevap vermeyecekti bu halde yanına gitmeye kalkarsam da
üyeler muhtemelen bana izin vermezdi.

JS"Ne demek bileğimi burktum? Nerdesin?"

MA"İyiyim önemli bir şey yok ağrımıyor bile. Sen nasılsın?"

JS"Şirkette misin?"

MA"Neden sorularıma cevap vermiyorsun?"

JS"Peki sen benim sorularıma cevap veriyor musun?"

MA"İlk önce ben sordum."

JS"Bana bunun tartışmasını yapacağımızı söyleme."

MA"İstersen yapabilirim."

"JS"Sinirleniyorum Min, neredesin?"

MA"Şirketteyim inatçı herif."

JS"Geliyorum."

MA"Gelmene gerek yok! Hasta olan sensin dinlenmelisin."

Son mesajıma cevap bile vermemişti muhtemelen yanıma geliyordu onun ilgisine hayır demezdim ama daha fazla hasta olabilecek olması beni tedirgin
etmişti.

Jackson'ı beklerken yemeklerimiz de gelmişti üyeler ile Ha-Neul yere kurulmuş bir şekilde yemeklere gömülmüşlerdi yemek istemediğimi söylediğmide
itiraz etmişler ve bana da bir tabak hazırlayıp önüme koymuşlardı ama şuan tek derdim Jackson'dı.

Ona başından beri dengesiz diyordum ama artık onunla takılmaktan kaynaklanan durumlardan dolayı bende dengesiz insanın teki olmuştum. Bir an geliyor ona çok sinirli oluyordum bir an geliyor hep yanımda olsun istiyordum sevmek böyle birşey miydi yani?

Deli gibi sinirli olsan bile her an yanında olsun istiyordun çünkü varlığı bile huzur veriyordu.

Jackson telaşla pratik odasına girdiğinde sabah ki haline
göre daha iyi gözüküyordu, bu beni sevindirse de belli etmemeye çalıştım çocuklara selam verip hemen önümde durup yanıma eğilmişti elinin birini
dizime koyup diğer elini bileğime koyduğunda istemsizce titredim bana dokunması beni bu kadar etkilemese olmuyordu değil mi?

"Canın acıyor mu?" demişti bana bakarken şuan gözlerinde gördüğüm şey kesinlike şefkatti ama az önce beni kovduğu için ona sinirliydim , ufak bir
intikam alsam fena olmazdı değil mi?

"Acıyor." dedim sessizce gözlerimi de kapatmıştım. Ha-Neul ve üyeler bizi pek takmıyor gibiydi muhtemelen yalnız bırakmak için çabalıyorlardı.

"Ne yapmamı istersin? Ne yapayım söyle?" dediğinde bir anda telaşlanmıştı tanrım şuan o kadar tatlıydı ki.

"Şey beni kucağına alır mısın?" dedim bunu neden söylediğime dair hiçbir fikrim yoktu. Hemen doğrulduğunda eli belimi bulmuştu beni kucağına alırken
kollarımı boynuna dolamıştım ayağa kalktığında onun kucağındaydım ve kendimi gülümserken bulmuştum.

Gülümsediğimi fark eden Jackson ile göz göze geldiğimde hemen somurttum.

"Acı çektiğin konusunda emin miyiz?" dediğinde hafif bir gülüş yerleşmişti yüzüne muhtemelen rol yaptığımı fark etmişti.

"Ahh acıyor." dedim boşta olan elimi bileğime götürmeye çalışarak.

Bizim bu halimizi gören üyeler ayaklanmıştı.

"Neler oluyor bir yere mi gidiyorsunuz?" diyen Mark'a ne söyleyeceğimi bilmiyordum sahi nereye gidecektik?

"Şeyy.. biraz bileğim ağrıyor da." dedim az önce onlara iyiyim demiştim halbu ki.

"O zaman hastaneye gidelim sizinle geleyim." diyen Ha-Neul çantasını eline almıştı ona kaş göz yapıyordum ama anlamıyordu.

"Tamam gidelim." diyen Jackson'a da bir tane geçirmek istemiştim niye kimse beni anlamıyordu?

Kaş göz yapmaktan neredeyse yüzüm felç olacaktı ama Ha-Neul hala anlamıyordu bu kızın saflığı bir gün beni öldürecekti. Benim ne yapmaya çalıştığımı
fark eden yine Mark olmuştu.

"Ha-Neul Min'i Jackson götürür biz seninle dondurma yemeye gitmeyecek miydik?"

"Evet doğru ama arkadaşımı yalnız bırakmamalıyım." dediğinde gözlerimi devirdim bana olan bağlılığına gerçekten hayrandım.

"Yok yok Jackson benimle ilgilenir sen git söz vermişsin bi kere." dedim Jackson'ının boynunda ki ellerimi ona daha çok sararken muhtemelen çocuk ya
benim ona sıkı sarılmamdan ya da saatlerdir beni ayakta kucağında taşımasından ölecekti.

Jackson başını öne eğip gülerken dudaklarını ıslatmıştı ben bu kadar yakınındayken şöyle şeyler yapmasa olmaz mıydı?

"Tamam herkes planına devam etsin ben Min Ah'ı hastaneye götürürüm." dediğinde tartışmaya son vermesi beni mutlu etmişti.

"En iyi o ilgilenecektir zaten." diyen Yugyeom BamBam'e yine omuz atmış ikiside kahkaha atmışlardı.

"Yah hyung ona dikkat et kesinlikle hastaneye gidin." diyen Youngjae'ye gülümsemiştim.

"Hastaneye gideceklerini düşünmüyorum." diyen BamBam kahkaha atmaya başlamıştı.

"O zaman bileğine kim bakacak sadece hastanede bakarlar hyung sen yine de onu hastaneye götür." diyen Youngjae'nin sözü üzerine hepimiz kahkaha atmıştık.

Sonunda pratik odasından çıktığımızda Jackson'ının kucağında olmaktan çok mutluydum ona otaparka gitmesini söylemiştim , arabamın anahtalarını çantamın içinde ararken arabaya yaslanıp ona bakmaya başladım şapka takmamış sadece maske takmıştı ve her zamanki gibi simsiyah giyinmişti siyah bir erkeğe nasıl bu kadar yakışabilirdi ki?

Anahtarlarımı bulduğunda göz göze gelmiştik.

"Buldum, çantanın içinde bir ben yokum sanırım." dediğinde gülümsedim.

"İstersen seni de koyalım." dedim.

"Yok kalsın." dediğinde arabanın kapılarını açmış ve beni ön koltuğa oturtmuştu sürücü kısmına geçtiğinde kendi kemerini bağladığında benimkinin
bağlı olmadığını fark etmişti.

"Kemerini takmalısın Min." dediğinde kemere uzanmıştı yüzü tam yüzümün önündeydi nefesimi tutmuştum şuan yanağından öpmemek için verdiğim
savaşı başka hiçbirşey için vermiş olmam imkansızdı kemeri takıp önüne döndüğünde nefesimi bırakmıştım.

"Etkilendiğini bu kadar belli etme Min." dediğinde gülümseyerek arabayı çalıştırmıştı ona cevap vermek yerine kafamı cama doğru çevirmiştim yüzüm yine
yanmaya başlamıştı.

Ana yola çıktığımızda gerçekten hastaneye gittiğini fark ettiğim de hemen onu durdurdum.

"Yah gerçekten hastaneye gitmeyeceğiz değil mi?" dedim hastaneye falan gitmek istemiyordum.

"Onun için şirketten çıkmadık mı Min?Beni şaşırtıyorsun." dediğinde koluna bir tane geçirmiştim.

"Acıdı!" dediğinde onu umursamadım.

"Seul çıkışına doğru sür." dedim emrederek.

"Beni kaçırıyor musun yoksa?" dese de dediğimi yapmıştı.

"Seni kaçıracak olsam o koltukta benim oturmam gerekmez miydi Jacky?" dedim yolu izlerken.

"Haklısın ama senden herşey beklenir." dediğinde gözlerimi devirdim gıcıklığı üzerindeydi anlaşılan.

"Gördüğüme göre epey iyileşmişsin baksana laf bile sokabiliyorsun." dedim sessizce.

"Belki de çorban ve şefkatin bana iyi gelmiştir." dediğinde mutlu olmadan edememiştim.

"Ama beni kovdun." dedim sitem ederek alındığımı fark etmesini istiyordum.

"Yanımda olmaktan huzursuz gibiydin onun için yaptım." dediğinde ona inanmak istiyordum.

"Beni kandıramazsın Jacky."

"Asla öyle bir amacım yok ama gerçekten olan bu. " dediğinde göz gözle gelmiştik.

"Önüne bak ölmek istemiyorum." dedim şakayla karışık.

"Korkma iyi sürücüyümdür." dediğinde sadece başımla onayladım ona yolu tarif ettiğimde istediğim yere gelmiştik.

Arabadan beni indirdiğinde büyükbabamın evinin önündeydik burası babama büyükbabamdan kalan tek yerdi , bir zamanlar çiftçilik yaptıkları için
burada yaşarlarmış kocaman bir bahçesi olan iki katlı tahtadan şirin bir evdi burası.

Öyle her zaman gelip takıldığımız bir ev değildi ama bazen babamla gelip evin bir ihtiyacının olup olmadığını kontrol ederdik. Gelmeyeli uzun zaman olmamıştı bir ay önce gelip kontrol etmiştik evde bir sıkıntı yoktu.

Jackson ile baş başa vakit geçirip biraz sohbet etmemizin sorunlarımıza çare olacağını düşünmüştüm. Bugün ki bana sırtını dönmüş hali hala gözümün önünden gitmiyordu çünkü gerçekten dayanılacak gibi değildi.

Acaba ben ona sırtımı dönerken o nasıl hissediyordu diye düşünmeden edemedim. Çok zor olmalıydı bana attığı tokat yüzünden belki uzaklaşmam haklıydı ama dayanmak de bir o kadar zordu sanırım. Jackson'a bunu yaşattığım için şuan bende acı çekiyordum.

"Burası neresi?" Derken belimden destek olup yürümeme yardımcı oluyordu.

"Büyükbabamın evi." Dedim yürümeye çalışırken ayağımda ağrı kalmamıştı ama istemsizce onun yanında nazlanıyordum.

"Yürüyemeyeceksen seni kucağıma alabilirim?" Dediğinde ona baktım.

"Sanırım bu cüsseyi yeterince taşıdın bugün. Yürüyebilirim destek olman yetiyor." Dedim ve yürümeye devam ettim.

Beni sadece onaylayıp yürümemi sağlamıştı evin kapısına geldiğimizde Jackson'dan çantamı isteyip anahtarlarımın olduğu anahtarlığımı aramaya başladım, babam hepimiz için ve yedek olması için yeterince anahtar bastırmıştı.

Anahtarı bulup kapıyı açtığımda içeriye sekerek girmiştim bileğimi zorlamamaya çalışıyordum.

İçeri girdiğinizde sizi sıcacık bir yuva karşılıyordu burada, evin bütün camları boydandı karşınızda ki orman manzarası ve görünen gökyüzü sizi adeta kucaklıyordu. Yerdeki postlar , minik halılar ve şömine ise saatlerce karşısına oturup izlemelik bir görüntü oluşturuyordu. Evin herşeyinin tahtadan olması ise en sevdiğim özellikti.

Tahtadan yapılmış evler bana her zaman samimi ve sevecen geliyordu tam aile ortamına uygun bir mekandı. Jackson arkamdan gelirken kapıyı kapatmış etrafı inceliyordu.

"Vay canına Min burası çok güzel." Dediğinde hayranlıkla evi inceliyişini görmüştüm.

"Beğendin mi?" Dedim sessizce.

"Evet harika bu tarz evleri severim." Dediğinde bir ortak noktamızın daha olması beni gülümsetmişti.

"Büyükbaban nerede?"

"O şuan Seul'da oturuyor, bu evleri eski." Dedim büyükbabam tek başına yaşıyordu büyükannem öldüğünde kolay zamanlar yaşamamıştık uzun bir süre destek olmak için onunla yaşamıştım.

"Bir gün onu da ziyarete gideriz değil mi?" Diye sormuştu komidindeki fotoğrafı incelerken.

Büyükbabam ve büyükannemin evin önünde yan yana çekilmiş olduğu bir fotoğraftı. Yanına gidip fotoğrafı onun elinden aldım;

"Çok güzeller değil mi? Birbirlerini o kadar seviyorlardı ki , her zaman büyükbabamın büyükannemi sevdiği gibi benide öyle bir adamın sevmesini istedim." Dedim sessizce fotoğrafın üstünde parmaklarımı gezdirirken. Uzanıp boşta kalan elimi tuttuğunda fotoğrafı komidinin üzerine tekrar koydum ve ona baktım.

"Büyükbabanın nasıl sevdiğini bilmiyorum ama bende seni bir ömür boyu sevebileceğime eminim Min son nefesime kadar."

Dediğinde beni kendine çekmiş ve sıkıca sarılmıştı, gögsüne kafamı gömdüğümde ellerimi beline koyup sarılmasına karşılık vermiştim.

İşte en çok bu anları seviyordum Jackson'ının kollarında olmayı , bana her zaman huzur veriyordu ayrıca benim en güzel sakinleştiricimdi.

Onunla yaşadığımız şeyleri düşündüğümde hepsi çok hızlıydı, çok çabuk aşk hayatımız başlamış çok çabuk birbirimize bağlanmıştık başından beri de hep mücadele ediyorduk. Onun için mücadele etmekten asla şikayet etmiyordum ama bazen bizim de mutlu anlar yaşamamız gerekiyordu tıpkı şuan da olduğu gibi. Bütün dertlerimizi bir kenara bırakıp sadece ikimizin olduğu mutlu anlar.

Uzun bir süre öyle durduktan sonra tek ayak üzerinde olduğum için bileğim acımaya başlamıştı.

"Jackson-ah şikayet etmek istemiyorum ama bileğim acıdı." Dediğimde hemen kendini geri çekmiş ve beni koltuğa oturtmuştu.

Hava kararmak üzere olduğu için şömineyi yakmamızın iyi olacağına karar verdiğimizde Jackson'a odunluğun yerini söylemiştim çok geçmeden yanıma gelmişti.

"Üşümüyorsun değil mi?" Dedi şömineye odunları koyarken gözümü bile ayırmadan onu izliyordum.

"Hayır üşümüyorum." Dedim gülümseyerek.

"Peki bileğin? Acımıyor değil mi?"

Ateşin yerini işaret etmiştim odunları koymayı bitirdiğinde.

"Hayır oda acımıyor."

"Kucağımdayken çok acıyor gibiydi." Dedi bana sırıtarak.

Utanmıştım bilerek yaptığımı anladığını zaten düşünmüştüm ama bana böyle söylediğinde çok utanç verici olmuştu. Elimle yüzü kapattığımda oda ateşi yakmıştı.

Yanıma geldiğini gıcırdayan tahta sesinden anlamıştım. Ellerimi yüzümden çektiğinde;

"O güzel gözlerini ve yüzünü benden kaçırma Min bu sıralar bana mutluluk veren tek şey onlar."

"Üzgünüm." Dedim yere bakarak utanmam geçmek bilmiyordu.

Beni kucağına alıp şöminenin önüne oturttuğunda eğilerek;

"İçebileceğimiz birşeyler var mı?" Diye sormuştu.

Geçen sefer babamla gelirken biraz soju almıştık bir şişesi fazla geldiği için dolaba koyduğumuzu hatırlıyordum. Jackson çabucak iki bardak ile sojuyu bularak geri dönmüştü.

Karşıma oturduğunda sojunun kapağını açıp bardaklarımıza doldurmuştu.

"Çok romantik bir içecek olmadı ama idare edelim artık." Dediğinde gülümseyerek bana bardağı uzatmıştı. Uzanıp aldığımda o daha ne olduğunu anlamadan bardağın hepsini içmiştim.

"Yah yavaş ol en son içtiğinde hoş şeyler olmadı." Dedi elimden bardağı alırken.

"Çok konuşma ihtiyacım vardı." Dedim gülerek.

"Doldur bakalım yenisini yakışıklı." Dediğimde ise gülen o olmuştu. Bir kaç bardaktan sonra Jackson'ının bana bakışları derinleşmişti ve sanki gözleri doluyordu.

"Jackson-ah iyi misin?" Dedim olduğum yerde ona yaklaşırken elimi yüzüne koymuştum , avucuma başını yaslarken gözlerini kapatmıştı, gözünden süzülen yaş elimi bulduğunda diğer elimi de yüzüne koymuştum.

"Gözlerini aç ve bana bak. Benimde ağlamamı istemiyorsan çabuk bana bak." Dedim sesim titreyerek.

Gözlerini açıp bana baktığında içim parçalanmıştı benim için göz yaşı dökmesini asla istemiyordum.

"Min bunu sana defalarca söyledim ama yine de ben çok özür dilerim sana vurmayı asla istemedim."

Derin bir iç çektiğinde ifadesizce onu izlemeye devam ettim artık konuşma sırası ondaydı.

"Sana vurduğumu fark ettiğimde kendime o kadar lanet ettim ve utandım ki , ben bunu yapacak biri değildim."

"Biliyorum biliyorum." Dedim sessizce.

"Bu benim ömür boyu yaşacağım bir utanç anlık öfkeme yenildim ve sinirimi senden çıkarttım asla yapmamam gereken birşeydi. Böyle bir durumun bir daha yaşanmasına asla izin vermeyeceğim. Beni affedeceksin değil mi?" Dediğinde son cümleyi çok sessiz söylemişti.

Artık beynim bile onu affetmem için emir yolluyordu gönlüm zaten çoktan affetmişti çünkü.

Hafifçe yüzüne eğilip dudaklarına bir öpüçük kondurdum geri çekildiğimde gözleri hala kapalıydı alnımı alnına yaslayıp;

"Seni affettim bile Jacky Wang."

Dedim evet onu affetmiştim ve bu saatten sonra başımıza ne gelirse gelsin onun için mücadele etmeye devam edip hep onun yanında kalacaktım.

ㄱㄱㄱㄱㄱ
Efendim yb umarım beğenmişsinizdir, bolca yorum+vote vermeyi unutmayın en az +40 vote olmadan yeni bölüm atmayı düşünmüyorum.
Öpüldünüz❤

Continua llegint

You'll Also Like

38.4K 3.5K 16
"Ancak, parçalandıktan sonra acıyı anlarsın." ~Wattpadaki ilk kota×reika textingidir. ~Tüm hakları Kota'nın formasında ve Reika'nın futbol topunda sa...
227K 21.1K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
33.2K 3.2K 32
"Aşk görülemez, sadece hissedilebilir demişti bir gün bir kadın bana, fakat şuan bana o cümleyi sarf eden kişiyi görsem yanıldığını söylerdim. Ben se...
28.7K 2K 16
"Ve eğer daha önce bir arkadaşınla yatmadıysan, en yakının ben olurdum." ➽ fluff © cigarettesafterjae | 2021