Maskeli Baloda Sevdim (Tamaml...

Por SevsenAtaker

2.3M 191K 113K

Bir genç kızın aşka ilk uyanış hikayesi... İlk aşklar için 'özel' derler, 'unutulmaz' derler. Peki yüzünü gör... Más

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10.BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
FİNAL

48. BÖLÜM

27.2K 2.1K 1K
Por SevsenAtaker

Arkadaşlar, destek vermeyi unutmayalım. Bu hikaye sizlerin oy ve yorumlarıyla hayat buluyor.
~~≠~~❤️~~≠~~

Arda pencerenin önünde durmuş dışarıya bakıyordu. Bir elinde içi buzlu bir bardak tuttuğunu gördüm. Sanırım viski içiyordu. Diğer elini pencereye dayamıştı.

Onu bu şekilde saatlerce izleyebilirdim. Sanki bir filmin içinden rol çalmışız gibi hissediyordum. Yanına gidip arkadan beline sarıldım. Beklemediği hareketim karşısında vücudu kasıldı. Başımı sırtına dayayıp, kürek kemiklerini birkaç kere öptüğümde rahatlayarak gevşedi.

"Ne düşünüyorsun?"

"Az önce yaşadıklarımız için özür dilerim Pelin. Bu şekilde kendimi kaybetmemem gerekiyordu." Sesinde hala büyük bir pişmanlığın izleri vardı.

Belinin etrafından dönerek önüne geçtim. Bu defa başımı göğsüne yasladım. "İkimiz de kendimizi kaybettik. Bunun için özür dileme. İleriye gitmeden kontrolünü tekrar sağlayabildin. Benim için bu çok şey ifade ediyor Arda."

"Öyle mi?" Sesinden ne kadar şaşırdığı belli oluyordu. Göz göze gelmek için başını eğdi.

"Evet öyle. Bu bana ne kadar değer verdiğini ve sevdiğini gösteriyor. Tecrübesiz olabilirim ama yargı değerim yüksektir. Onun için de sana daha çok saygı duyuyorum, aşkım daha da büyüyor. Seni ne kadar sevdiğimi anlatmam mümkün değil. Bunu ifade edecek kelimeler sanırım hala icat edilemedi."

"Bu sözlerinin değeri benim için paha biçilemez. Bir an benden korktuğunu gördüğümde benden yeniden nefret edeceğini sandım."

"Asla, asla senden bir daha nefret edemem." Ona biraz daha sokulduğumda boş olan kolunu bedenime sarıp kendine bastırdı.

Altımızda serili nefis manzaraya bakabilmek için tekrar dönüp sırtımı göğsüne yasladım. Yere kadar baştan aşağı cam olan pencereden dışarıya bakmak ürkütücüydü. Her an kırılıp aşağıya düşecekmişiz gibi geldi. Gerginliğimi anlamış olacak ki, "Gel biraz oturalım." dedi. "Sana vermek istediğim bir şey var."

"Gerçekten mi?"

"İçecek bir şey ister misin?"

Salonun ortasında L şeklinde dizilmiş krem rengi deri koltuklara geçerken, "Evet ama hafif bir şey olsun." diye cevap verdim.

Gülümseyip içki dolabına gitti. O sırada kapı çaldı. Uzun adımlarla gidip kapıyı açtığında, bir garson servis arabasını iterek içeriye girdi. "Başka bir emriniz var mı Arda Bey?"

"Hayır, şimdilik yok. Teşekkür ederim." dediğinde garson saygıyla selam verip odadan çıktı.

Bana da bir içki hazırlayıp yanıma geldi.

"Nedir bu?"

"Hafif alkollü ve kremalı kahve diyebiliriz."

Kokladığımda yoğun kremamsı kahve kokusu hoşuma gitti. Tadı da hiç fena değildi.

"Tatlının yanında iyi gider diye düşündüm." Servis arabasına doğru gidip gümüş kapağı açtı. İçinde küçük bir doğum günü pastası vardı. Üzerindeki yazıyı okuyunca gözlerimin yaşarmasını engelleyemedim.

<Daima Benim Olman Dileğiyle Nice Mutlu Yarınlara>

"Arda bu çok güzel, teşekkür ederim."

Yanağıma akan yaşı silip, nemli izi öptü. "Sen her şeyden daha güzelsin." Pastanın üzerindeki mumu yaktı.

Daima birlikte olmamızı dileyerek mumu üfledim, ardından omuzlarına sarılıp yüzümü boynuna gömdüm. "Hayatımda yaşadığım en güzel doğum günü bu. Teşekkür ederim."

Saçlarımı sevgiyle okşadıktan sonra bir adım gerileyip omuzlarımdan tuttu. "Sen pastayı keserken ben de hediyeni getireyim."

"Bana hediye mi aldın? Kendimi mahçup hissettim şimdi." Anlaşılan Arda beni bu gece şaşırtmaya devam edecekti.

"Neden?"

"Ben sana doğum gününde bir şey almadım."

"O gece, benim en umutsuz olduğum geceydi. Seni kaybettiğimi sandığım o gecede evime gelmen, bana ikinci bir şans vermen ve benimle aynı çatı altında uyuman bana en büyük hediyeydi."

"Gerçekten öyle mi düşünüyorsun?"

Başıyla onaylayıp gülümsedi, sonra salonu geçip bir odaya girdi. Geldiğimden beri orada başka bir oda olduğunun farkında değildim. İki dakika sonra elinde büyük bir paketle döndü.

Pasta tabaklarını masaya bıraktım. Çok heyecanlanmıştım. Kanepeye yan yana oturduk. Hediyeyi kucağıma koyduğunda kağıdı yırtmadan açmaya özen gösterdim.

"Çok sabırlı bir kızsın." dedi neşeli bir şekilde. "Başkası olsa şimdiye kadar yırtmıştı."

"Ama hatıra olarak saklayacağım. Şu kurdeleyi de masaya koyar mısın?"

Gülerek elimden paket kağıdı ve kurdeleyi aldı. Kutuyu açtığımda içinden bir fotoğraf albümü çıktı. Soru sorar gibi yüzüne baktığımda, çarpık bir gülümsemeyle tek kaşını havaya kaldırdı.

"Bakalım beğenecek misin?"

İlk sayfayı açtığımda jelatinin içine yerleştirilmiş bir mektup vardı. Arda'nın kıvrımlı el yazısını gördüğümde buğulanan gözlerimi kırpıştırarak okumaya başladım.

"Aşkım, Bir Tanem, Sevgilim, Şimdim, Yarınım ve Geleceğim,

Sana beraber kutladığımız ilk doğum gününde ne almak istediğimi çok düşündüm. Sonunda bu albümü yapmaya karar verdim. Elimde epeyi materyal vardı.

Sen farkında olmadan çektiğim yüzlerce resim arasından bir derleme yapmaya karar verdiğimde, seni gördüğüm ilk dakikadan bu ana kadar ne çok anı biriktirmiş olduğumuzu gördüm.

Sevgi yolunda aşkımızın sonsuzluğunu yaşarken, daha nice mutlu anı biriktirmek dileğiyle...

Seni seviyorum."

Konuşamayacak kadar duygulanmıştım. Gözyaşlarım sicim gibi yanağımdan dökülürken, sesimin titremesine engel olamadım.

"Arda, bu şimdiye kadar aldığım en güzel hediye."

Yüzümü avuçlarının arasına alıp baş parmaklarıyla gözyaşlarımı sildi. Her an kırılabilecek bir porselen bebekmişim gibi hafifti dokunuşu.

"Daha albümü açmadın bile."

Bir yandan merak ediyor, bir yandan da sayfayı çevirmeye korkuyor gibiydim. Albümü kucağımda daha sıkı tutarak arkama yaslanıp başımı eğdim ve gözlerimi bulanıklaştıran gözyaşlarımı kuruladım.

Mektuptan sonraki sayfayı açtığımda şok oldum. Okulun ilk günü çekilmişti. Ben sık ağaçların olduğu yere girmiş merakla etrafa bakıyordum. Arkamdan çekilmişti, yüzüm profilden görülüyordu. Fotoğrafın altındaki etikette 'Masumiyet' yazıyordu.

"Bunu ne zaman çektin?"

"Bizi dikizleyip dikizlemediğini sormadan hemen önce."

Sesindeki muzip havayı sezdiğimde başımı kaldırıp baktım. "İyi de neden?"

"Öyle güzel ve öyle masumdun ki, dayanmayıp fotoğrafını çektim."

Elini ensesine götürüp ovalarken, utangaç gülümsemesi dikkatimden kaçmadı.

Ondan sonraki sayfada kafeteryada başımı eğmiş yemek yiyordum. Fotoğrafın adı 'Meydan Okuma'ydı. Yanımda Derya vardı, bana doğru eğilmiş hararetle bir şey anlatıyordu. Bense kaşlarımı çatmış ilgiyle onu dinliyordum ama boştaki elimi yumruk yapmıştım. Sanırım öfkeliydim.

Hangi an çekildiğini anladığımda gözlerim hayretle açıldı, "Yoksa bu?"

"Evet bundan saniyeler sonra, kafeteryanın ortasında bana baka baka meydan okuyacaksın."

Konuşamayacak kadar şaşırmıştım. Arda bu fotoğrafları çekerken nasıl olmuştu da farkına varmamıştım. Her zamanki gibi şu anda da elinde çevirip durduğu telefona baktığımda anladım.

Arda nereye baktığımı fark ettiğinde gülümsedi. "Fotoğraf çekmeyi seviyorum. Özellikle de fotoğrafını çektiğim güzelliğe karşı koyamadığımda."

"Bunu bilmiyordum. Ne zamandır fotoğraf çekiyorsun?"

"Okulun ilk günü seni gördüğüm andan beri."

Yüzümün kızardığını görmemesi için başımı albüme eğip bir sayfa daha çevirdim. "Aaa ama bu baloda!" diye küçük bir çığlık attığımda, Arda yanımda kahkahayla güldü.

Fotoğrafın adı 'Cinderella'ydı. Doğrudan objektife bakıyor gibiydim. "Ama ben seni, Ayça'yla yanımıza gelene kadar görmedim. Bu fotoğrafı nasıl çektin?"

"Ben kapının hemen önündeki masadaydım. Bu fotoğrafı çektiğimde bana değil, kapıya bakıyordun. Sanırım kavalyeni bekliyordun." Kolunu omzuma sararak hafifçe kendine doğru çekti.

"Evet hatırlıyorum, masada yalnız kalınca kapıdan girecek kişiyi bekliyordum. Peki sen neden fotoğrafımı çektin?" Başımı çevirip gözlerine baktığımda içime işleyen bakışlarındaki hayranlık açıkça okunuyordu.

"Masaldan fırlamış bir prensese benziyordun. Gizemli, asil ve nefes kesecek kadar güzel."

Seçtiği kelimeler her ne kadar gururumu okşasa da bir noktayı kaçırdığımı fark ettim. "Az önce beni okulun ilk açıldığı gün gördüğünde etkilendiğini söylüyorsun. Şimdi de aynı hafta içinde baloda gördüğünde dikkatini çektiğimi anlatıyorsun. Bana kim olduğunu itiraf ettiğin gece de aynı şeyi söylemiştin ama sana inanmakta çok zorlanmıştım. Şimdi şu resimlere bakıyorum Arda, aynı dönemde iki ayrı kızdan da eşit şekilde hoşlandığını mı söylüyorsun?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

"İkisi de senken, teoride ayrı kızlar olduğu söylenemez ama pratikte haklısın. Balodaki Yeşim, güzeldi, yumuşaktı, maskenin altındaki gizemi ondan başka bir şey düşünmemi engelliyordu. Ama o bir yanılsamaydı, okuldaki Pelin ise gerçekti; tutkulu, savaşçı, dikbaşlı bir kızdı. Bana yeniden yaşamak için gereken gücü veriyordu. Aklımı başımdan alan oydu."

"Yani ben Tuna'yı aklımdan çıkaramazken, sen Yeşim'i değil Pelin'i sevmeyi seçmiştin, öyle mi?"

"Aynen öyle sevgilim." diyerek burnuma bir öpücük kondurdu. "İkimiz de birbirimizin gerçek kimliklerini sevmişiz."

Bu şekilde düşününce doğru söylediğini fark ettim. İkimiz de aslında gerçek kişiliklerimize aşık olmuştuk. Bundan sonraki sürede sayfaları çevirdikçe gördüklerime inanamadım.

Arda'nın gizli ajanlar gibi hissettirmeden fotoğraf çekme yeteneğine hayran olmuştum. Piyano başındaki bir resmimi gördüğümde duraksadım. Adı 'Aşka Davet'ti.

"Bu ne zamandı?"

"Benim evimde doğum günü gecem. Ben yukarıya kalacağın odayı hazırlamaya çıkmıştım. Aşağı indiğimde piyano çalıyordun. Seni izlemeye doyamamıştım. Öyle güzeldin ki, geldiğimi de fark etmediğinden, her mimiğini yakalayabilmek için sayısız resmini çektim. Ama en çok bunu sevdim, onun için albüme koydum."

"Neden en çok bunu sevdin?"

"Çünkü o an, sana aşık olduğumu anladığım andı."

Fotoğrafta hafifçe başımı yana eğmiş, derin düşünceler içerisinde huzuru bulmuş gibiydim. Dudaklarım hafif bir tebessümle kıvrılmış ve davetkar bir şekilde aralanmıştı. Yüzüm o yirmi günün yorgun ve yıpranmış izlerini taşıyor olmasına rağmen, kendimi böyle arzu dolu bir halde görmek biraz rahatsız etmişti.

Derya'nın daha önce piyano çaldığımda söyledikleri aklıma geldi. 'Erkek olsam sana aşık olurdum.' dediğini hatırlayıp gülümsedim. Dışarıdan bakan biri için böyle göründüğümü bilmiyordum.

İki üç fotoğraftan sonra sayfayı çevirdiğimde, Arda ile kaşık pozisyonunda, sarmaş dolaş uyurken çekilmiş bir pozumuzu gördüm.

Hastanenin dar kanepesinde, Arda'nın bir bacağı benimkilerin üzerine atılı, bir kolu boynumun altından uzanıp elimi tutmuşken, diğer kolu karnıma dolanmıştı. Boyun çukuruma değen dudakları gülümser gibi kıvrılmıştı. İkimiz de huzurlu, ikimiz de mutluyduk.

Arda, benim sormama fırsat vermeden, "Biz uyurken Kaan çekmiş." dedikten sonra ışıltılı gülümseyişini sergiledi. "İnkar edersek diye aşkımızı bu fotoğrafla ispatlayacağını söyleyerek beni tehdit etti." Parmaklarını resmin üzerinde gezdirdi. "Bir kasa biraya mal oldu ama değdi." Gözlerimizi buluşturup dudaklarımı hafifçe öptü. "O yüzden fotoğrafın adını 'Aşk' koydum."

Sayfaları çevirdikçe daha çok şaşırıyordum. Sonra dağ evindeki bölüme geldim. 'Yıldızların Altında'.

Tavanı cam olan üst katta uzanmış, yıldızları seyrediyordum. Saçlarım yastığın üzerine dağılmış bir bulut gibiydi. Ellerimi göğsümde birleştirmiş sanki uykuya dalmak üzereydim.

Bir sayfa daha çevirdim. Yine dağ evinde odada uyurken çekilmiş fotoğrafımı gördüğümde hayret ettim. 'Uyuyan Güzel'.

"Gece sen odama mı geldin?" diye sorduğumda ağzında çarpık bir gülümsemeyle dönüp fotoğrafa baktı.

"Hiç gitmedim ki! Sabah beşe kadar seni uyurken izledim. Sonra uyanmana yakın inip bir kahve yaptım."

Her sayfada bir anı, her anıda aşk vardı. Farkında olmadan ne çok resmimi çekmişti. Ben önündeki bisikleti yokuş yukarı sürerken...

Fatoş teyzeye sarılmış vedalaşırken...

Gökkuşağını hayranlıkla seyrederken...

Piknik örtümüzü açıp sandviçlerimizi tabaklara koyarken...

Ve kolyemi elime almış sessizce dua ederken...

Onlarca resme bakarken her anıya gülümsedim.

"Arda, sana inanamıyorum. Öyle duygulandım ki, sen bana dünyaları verdin."

"Sen de bana ışığımı geri verdin." Yoğunlaşan bakışları yüzümün her noktasını inceledikten sonra, "Bundan sonraki albüm ikimizin beraber fotoğraflarıyla dolsun. Bunu ister misin?" diye sordu.

Hevesle başımı salladım. "Her şeyden çok isterim."

Arda ciddileşerek kolunu omzumdan çektiğinde irkildim. Aşağıda yemekteyken olduğu gibi gözleri bir an derin bir düşünceyle dalgınlaştı. Parmaklarının yine titrediğini fark ettim.

Güç toplamak istercesine derin bir nefes alıp koltukta öne doğru kaydıktan sonra ellerimi avuçlarının arasına aldı.

"Seni seviyorum, senin de beni sevdiğini biliyorum. Kendimizi henüz gelecek için tam olarak hazır hissetmediğimizi de biliyorum."

Genzini temizleyip yutkundu. Gözlerimiz buluştuğunda konuşamayacak kadar heyecanlanmıştım. Sanırım kendimi Arda'nın ağzından çıkacak kelimeleri duymaya hazır hissetmiyordum.

Zaten o da daha fazla konuşmadı...

Sadece elini iç cebine attı ve bir mücevher kutusu çıkardı.

Arda yavaş ve dikkatli bir şekilde kutuyu açtı. Gözlerim inanmazlıkla kocaman oldu. Hayal mi görüyorum diye düşünerek kirpiklerimi kapatıp geri açtım. Gördüğüm şeyin değişmediğini algıladığımda, son derece telaşlanmıştım, çünkü karşımda iki ince halka yüzük duruyordu.

Telaşımı anlamış olacak ki hemen konuşmaya başladı. "Çok istesem de, henüz bu bir evlenme teklifi değil."

Bunu duyunca, rahatlayıp tuttuğum nefesimi verdiğimde Arda'nın gözlerinden bir bulut geçti. Yine de hayal kırıklığını bastırıp sözlerine devam etti.

"Şimdilik sadece birlikteliğimizin ve aşkımızın simgesi olsun. Eğer kabul edersen beni çok mutlu edeceksin."

Ama daha çok genciz diye içimden bağırmak gelse de, ne yapacağımı bilemez bir halde donup kaldım. Demek gecenin başından beri Arda'nın heyecanı buydu. İlişkimiz başlayalı daha bir buçuk ay olduğunu, yüzük takmak için henüz erken olduğunu söylesem onu kırarım diye korkarken Arda, sessizliğimi görüp devam etti.

"Annemle babam bu yüzüklerini ilk çıkmaya başladıklarında takmışlar. Bir nevi söz yüzüğü. Hatta onların deyimiyle sevgi yüzüğü. O sıralarda evlenmeye dair bir niyetleri yokmuş daha. Tıpkı bizim gibi." dediğinde yumuşak bir hareketle çenemi kaldırıp gözlerime baktı. "Eğer seni korkutmayacaksa ikimizin de takmasını arzu ediyorum."

"Korkuyorum" kelimesi ağzımdan çıkmıyor, dudağımın titremesi yüzünden konuşamıyordum. Bunu isteyip istemediğimi dahi bilmiyordum ki. Çok erken değil miydi? Ama evlilikten bahsetmiyordu, peki neydi bu o zaman? Ne demişti? Aşkımızın simgesi, annesiyle babasınının ilk çıktıkları zaman taktıkları sevgi yüzükleri.

"Anlamıyorum Arda, bana şimdi ne teklif ediyorsun?"

Gülümseyerek, "Ben sana açık açık, ciddi anlamda kız arkadaşım olur musun diye soruyorum."

"İyi de biz zaten öyle değil miyiz?"

"Pelin, ben yeni bir aşamadan, daha ciddi bir ilişkiden, hatta sevgiliden öte, sözlü olmaktan bahsediyorum."

"Bu, herkes ilişkimizi öğrenecek anlamına mı geliyor?"

"Evet, sen istersen herkes öğrenecek anlamına geliyor."

Bunu gerçekten istiyor olabilir miydi? Artık oyunumuzu sürdürmeden, beraberliğimizi herkesin önünde özgürce yaşamak ve birbirimize olan sevgimizi bu söz yüzükleriyle göstermek?

Aklımdan geçen tüm soruları hissetmişti belli ki. "Tüm sorularının tek bir cevabı var Pelin. Evet istiyorum. Birbirimizi sevdiğimizi herkes öğrensin istiyorum. Peki sen istiyor musun?"

Ağzımı açsam ses çıkmayacağını biliyordum. Cevap vermeden önce kenetli duran ellerimize baktım. Ardından gözlerimi kaldırıp derin okyanus mavisi gözlerine diktim bakışlarımı.

Sonuçta bu bir evlenme teklifi değildi. Onu reddedersem kaybedebilirdim. Onu kaybetme fikri sanki kalbimi yerinden söküp çıkartmıştı. Tekrar bakışlarımı kutuya çevirdim. Sadece birlikte olduğumuzu ve sevgimizi belirten söz yüzükleriydi. Konuşamayacak kadar heyecanlandığımdan sonunda sadece başımı sallayabildiğimde Arda'nın da rahatlayıp tuttuğu nefesini verdiğini duydum.

Birbirimize takacağımız yüzükleri alıp ayağa kalktık. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Sanki bir uyuşturucu etkisindeydim.

Gözümün içine baktı. "Pelin bu yüzükle, aramızda söz kesiyor ve beraber olduğumuz sürece sadece seni seveceğime yemin ediyorum." diyerek sağ elimin yüzük parmağına ince halkayı geçirdi.

Ben de onu taklit ederek, "Arda bu yüzükle, aramızda söz kesiyor ve beraber olduğumuz sürece sadece seni seveceğime yemin ediyorum." diyerek ben de onun parmağına ince halkayı geçirdim.

"Umarım bir gün bu yüzüklerin yerini birer alyans alır." diye fısıldadıktan sonra beni kendine doğru çekip uzun uzun öptü. Şampanya şişesini patlatıp kadehlerimizi doldurduğunda parmaklarımızda, az önce sözlendiğimiz sevgi yüzüklerimizle poz vererek, beraber ilk fotoğrafımızı çektik.

Sonra servis yapmamı istedi. Efendim sözlüsünün elinden bir pasta yiyecekmiş beyefendi. Hemen isteğine uyup birer dilim kestim ve kocaman böldüğüm ilk lokmasını kendi elimle yedirdim. Karşılığında da kremalı çok ateşli bir öpücük aldım tabii.

Pastanın tadı çok güzeldi, yanında Arda'nın daha önce verdiği kahve likörünü de çok beğendim. "Hayatımın en güzel doğum günü için çok teşekkür ederim."

"Gecemiz daha bitmedi aşkım."

"Başka sürprizler de mi var?"

"Evet. Hatta saat on bire geliyor, hemen çıkmamız lazım."

"Ayrıntıları sormaya korkuyorum."

"Sorma o zaman."

Albümü ve ısrarcı olduğum üzere paket kağıdı ve kurdeleyi de yanımıza alarak daireden çıktık. Bu sefer asansörde beni uzun uzun öpmesine izin verdim. Gülerek asansörden çıkıyorduk ki, bir çift ile karşılaştık.

İkisi de şaşırmıştı. Adam gülümseyerek, "Arda bu sen misin oğlum?" diye sorup cevabını beklemeden sarıldı. Arda da itiraz etmeden adamı kucakladı.

"Merhaba Cavit amca." sonra kadına döndü, "Meltem teyze?" diyerek ona da sarıldı.

"Sevgili oğlum seni görmek ne güzel!" diye çığlık atan kadıncağız, uzun yıllar sonra çok kıymetli birini bulmuş gibi Arda'nın yüzünü ellerinin arasına alıp sevgiyle baktı. "Çok değişmişsin Arda. Aynı Atilla'ya benzemiş, onun gibi yakışıklı olmuşsun." Tekrar sarıldığında beni fark edip, "Ardacığım bizi arkadaşınla tanıştırmayacak mısın?" diye sordu.

Arda kadının kollarından ayrılıp bana elini uzattı. "Cavit amca, Meltem teyze, sizi Pelin'le tanıştırayım."

Karı koca aynı anda, "Memnun oldum kızım." dedi.

Karşılıklı el sıkıştıktan sonra Arda, "Biz az önce sözlendik." diyerek neşeyle gülümsedi ve belime sarıldı.

"Tebrik ederim çocuklar. Bu ne güzel bir tesadüf." diyen kadın büyük bir sevgiyle bize tekrar sarıldı.

Arda'nın omzuna babacan bir tavırla vurarak, "Çok tebrik ederim." diyen Cavit Bey, "İzin verirseniz hanımlar, şu haylazla konuşacaklarım var." dediğinde bize göz kırparak Arda'yı kolundan tuttu ve yanımızdan biraz uzaklaştırdı.

"Arda'yı çok iyi gördüm. Üzerinden beş yıl geçtiğine inanamıyorum." Meltem Hanım, az ileride kocasıyla konuşan genç adama dalgın dalgın baktı. "Annesi benim en yakın arkadaşımdı. O çok kıymetli, çok zarif bir kadındı."

"Biliyorum, onu tanımayı çok isterdim."

Elim istem dışı kolyeme gittiğinde Meltem Hanım hareketimi fark etti. Ellerimin arasında tuttuğum madalyonu gördüğünde beş saniye kadar gözlerini kapattı, ardından ağır ağır tekrar açtı. Zihninde geçmişten bir kesit oluşturduğu belliydi.

"Tüm mücevherlerinin arasında o kolye en kıymetlisiydi." Gözleri nemlenen Meltem Hanım, kirpiklerini kırpıştırdı. "Bunu görünce arkadaşımı ne kadar özlemiş olduğumu anladım." İçini çekerek dönüp Arda'ya baktı. "Belki evlenince Arda tekrar köşke taşınır. Orayı her görüşümde içim acıyor." derken yanağına süzülen ıslaklığı sildi. "Biz hemen yandaki evde oturuyoruz. Nükhet ile birbirimize kolayca girip çıkmak için ortak bahçe duvarımıza, havuzun tam karşısına, gizli bir kapı yaptırmıştık." Dalgın dalgın gülümsedi. "Oğlum Sedat ile bu haylaz iki bahçe arasında koşturur dururdu." Beni yeni fark etmiş gibi bana döndü. "Pelinciğim sen anlat nasıl, nerede tanıştınız?"

"Arda'yla aynı üniversiteye gidiyoruz ama ben henüz birinci sınıf öğrencisiyim. İç mimarlıkta okuyorum."

"Aile mesleğine yakın. Biliyor musun annesinin gençlik havası var sende, tavırların ona o kadar benziyor ki. Konuşman, ellerinin zarif hareketleri, duygulu ve kırılgan bakışların. Arda'nın seni neden seçtiğini anlamak zor değil. Atilla da çok iyi bir babaydı ama Nükhet başkaydı." Elini omzuma koyup sevgiyle okşadı. "Onu ben de çok özlüyorum. Eminim yaşasaydı çok iyi anlaşırdınız."

Sevdiğim erkeğe bakarak, "Ben de onu tanımayı çok isterdim." dedikten sonra dalgın dalgın ekledim. "Umarım bir gün Arda bana fotoğraflarını gösterecek kadar iyileşir."

Bakışlarımı tekrar karşımdaki kadına çevirdiğimde gözlerinde oynaşan hüzün bulutu içimi burktu.

"Pelin, bir gün mutlaka bana gel. Seni yakından tanımayı gerçekten arzu ederim. Gördüğüm kadarıyla sen yıllardır kimsenin yapamadığını başarmışsın." Arda'ya doğru sevgiyle baktı. "Eminim Nükhet de Atilla da sana şimdi minnet duyuyordur."

"Çok naziksiniz, söylediğiniz her şey için teşekkür ederim."

İki erkek yanımıza geldiğinde Arda, "Aşkım, gidelim mi?" diye sordu, başımla onayladım. Bir gün uğrayacağımıza söz vererek vedalaştıktan sonra, dışarı çıkıp valenin arabayı getirmesini bekledik.

"Meltem Hanım hoş bir kadın." dedim içtenlikle.

"Öyledir, annemle kız kardeş gibilerdi. Babamla Cavit amca da üniversiteden çok yakın arkadaşlardı. Benim ikinci ailem sayılırlardı. Oğulları Sedat da benim en yakın arkadaşımdı. Artık görüşmüyoruz. Cavit amcanın dediğine göre geçen sene Global'den mezun olmuş. İnşaat mühendisi olarak babasıyla beraber çalışıyormuş."

Hep geçmiş zamanı kullandığı gözümden kaçmadı ama Arda'nın arabası geldiği için sohbetimiz bölündü. Bunu başka bir zaman sormaya karar vererek hemen arabaya bindim. Vale önceden ısıtıcıyı çalıştırdığı için minnet duydum, çünkü üşüdüğümün farkında olmamıştım.

"Mezun olup şirketin başına geçtiğinde eski hayatına bıraktığın yerden devam edebilirsin."

"Ancak sen yanımda olursan."

"Şimdilik seni bırakmaya hiç niyetim yok." diyerek yüzüğümü gösterdim." Yüzünde ışıltılı bir bakışla bana döndüğünde ona bir kez daha aşık oldum.

"Benim de seni bırakmaya hiç niyetim yok." dedikten sonra elimi tutup parmaklarımı öptü.

"Evet, artık geldik gecenin en eğlenceli kısmına."

On beş dakika sonra bir bara geldiğimizde şaşırdım. İçeriden bangır bangır müzik sesi geliyordu. Daha önce Derya ile gittiğimiz ve Arda'yı kızıl saçlıyla gördüğümüz bar olduğunu anladığımda oraya girmek istemediğimi fark ettim.

"Arda, neden şu ilerideki bara gitmiyoruz? Oradaki müzik daha güzel. Burası çok gürültülü. Hem..."

"Hem ne?"

"O...o kızıl saçlıyla... Yani Nilgün'le..."

Gözleri karardı. "O kadın, benim için hiçbir anlamı olmayan biriydi Pelin. Parasını ödediğim sürece benimle olurdu. Geçmişte kalan bir gölge sadece."

"Geçmişte kalan pek çok gölgen var mı?"

"Evet."

Bu kısa ve sert cevabı beni yaralamıştı. Bakışlarımı tekrar barın kapısına çevirdim. Ne düşündüğümü anlamıştı sanırım.

"Lütfen Pelin, bu andan sonra ikimiz de geçmişe bakmayalım. Bırak geçmiş geçmişte kalsın. Bugünümüz ve yarınımız var artık."

"Haklısın, bugünümüz ve yarınımız var." Az önceki hüznümün geceyi bozmayacağını göstermek için yanağını öptüm.

"Yine de Derya ile birlikte yanınızda erkek olmadan tek başınıza bara gitmeniz yanlıştı."

"Ama bir şey olmadı. Hem baloya bilet alarak o sayede seninle tanıştım. Daha doğrusu Tuna'yla."

Telefonuna gelen bir mesajı hızla okuyup bir şeyler tuşladıktan sonra, "Daha fazla oyalanmayalım, içeri girelim. Sürprizimi bozmaya niyetim yok." dedi. Sesindeki telaşı duyduğumda hafifçe kaşlarımı çattım.

Karanlıkta yolumu bulmaya çalışırken Arda'nın eline yapışmıştım. "Neden bu kadar karanlık? Hiçbir şey görmüyorum." dediğimde Arda'nın eli elimden kayıp gitti.

Bir anda karanlığın ve kalabalığın içinde sesimi ona duyuramayarak, korku içinde tek başıma kalakaldım.

~~≠~~≠~~≠~~
'Zaten bir şeylerin olacağı belliydi' dediğinizi duyar gibiyim.

Arda ilk radikal adımı attı ve Pelin'in parmağına sevgi yüzüğünü takmayı başardı. Ne düşünüyorsunuz?

Seguir leyendo

También te gustarán

1.4M 49K 75
Hayatın kimilerine göre daha acımasız davrandığı bir avuç insanın yaşamı er ya da geç kesişir. Yaşam piyesinde, bir amaç için paylaştırılan rolleri o...
1.4M 73.2K 61
"Beni sevdiğini söyledin!" "Yalandı" dedi acımasızca Yapma diyemedim, beni bununla imtihan etme diyemedim. Ne yapmam gerekiyordu?
33.6K 9.3K 41
Bir varmış, bir yokmuşla başlar her aşk masalı ama her masalın sonu aynı bitmez, onlar eremez muradına. Hüsrana uğrayan aşkların sonunda bir şarkı...
5.5M 186K 99
Basit bir TikTok akımı en fazla ne sonuçlar doğurabilir ki ?