Bir Boncuk Hikayesi

Від BerkinAkdeniz

508K 41.3K 8K

18 yıllık bir hayat hikayesi . Boncuk Ömer'in hikayesi. Більше

Bir Boncuk Hikayesi - Prolog
Bir Boncuk Hikayesi - 2. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 3. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 4. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 5. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 6. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 7. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 8. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 9. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 10. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 11. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 12. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 13. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 14. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 15. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 16. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 17. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 18. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 19. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 20. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 21. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 22. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 23. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 24. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 25. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 26. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 27. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 28. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 29. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 30. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 31. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 32. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 33. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 34. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 35. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 36. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 37. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 38. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 39. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 40. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 41. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 42. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 43. Bölüm (Sezon Finali)
Bir Boncuk Hikayesi - 44. Bölüm (Yeni Sezon)
Bir Boncuk Hikayesi - 45. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 46. Bölüm
Bir Bocuk Hikayesi - 47. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 48. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 49. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 50. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 51. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 52. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 53. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 54. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 55. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 56. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 57. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 58. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 59. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 60. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 61. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 62. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 63. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 64. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 65. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 66. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - 67. Bölüm
Bir Boncuk Hikayesi - Final
Umut

Bir Boncuk Hikayesi - 1. Bölüm

30.9K 1.3K 176
Від BerkinAkdeniz

Merhaba ben Ömer, boncuk Ömer. Taksici bir babanın, emektar bir ananın sondan 2. mamülüyüm.Evlerden ırak bir abim, üzerimde anam kadar emeği olan bir ablam ve bir de piç bir kardeşim var.

Çok sivri bir çocukluğum yoktu aslında. Kimse beni ne parmakla gösteriyor ne de yerin dibine sokuyordu. Aile içinde de pek bir forsum vardı denemez. Ne en büyük olup sorumluluk aldım ne de en küçük olup şebeklikler yaptım. Sik kafalı ortanca çocuklardan biriydim işte.

Yaşıtlarımdan tek farkım küçük yaştan itibaren çalışıyor olmamdı. İlkokulda bir kaç defa sene sonunda eve zayıf karneyle döndüğümde babam şakayla karışık, "seni sanayiye vericem, okuyacağın yok senin" diyordu. Başlarda gülüyor, kaale almıyor, öyle bir şey yapacak olsa benden önce abimi verirdi diyordum.

Sene 1997

Ertesi sene eve aynı karnenin benzeriyle geldiğimde babam bana "gel bak seni kimle tanıştırıcam" diyerek elimden tuttu ve çıktık evden. Babamın sarı şahinine bindik ve düştük yollara. Bir kaç defa babamla gittiğimiz İzmit küçük oto sanayiye doğru gidiyorduk.

Hiçbir şey diyemeden usulca gideceğimiz yere varmayı bekledim. Çok korkuyordum. Daha 11 yaşındaydım ve çalışmak için önümde zaten uzun yıllar vardı. "Ne acelesi vardı amk" diye geçiriyordum içimden.

2. sokaktan girip az ilerideki dükkanda durduk. Babam "Cemil Usta" diye seslendi boş dükkana. Dükkanın tabelasında "Cemil Oto" yazıyordu. "Ne kadar da yaratıcı amk" diyerek sövdüm içimden.

Kimse yok gibiydi. "Hadi baba, yok işte kimse, gidelim" demek istiyor, oracıkta dayak yemekten korktuğum için susuyordum.

1 dakika kadar sonra içeriden elini üsküpüye silen, üstü başı yağ içinde, benden de küçük bir çocuk geldi yanımıza.

- Buyur abi. dedi.

- Cemil Usta yok mu? diye sordu babam.

- Yok abi. Cumaya gitti. dedi.

"Herkes senin gibi münafık mı amk" demek istediysem de babama yine aynı sebepten ötürü sustum.

- Çay içer misiniz abi? diye sordu bizim ufaklık.

- Vallahi iyi olur. 1 çay, 1 de oralet söyleyiver. dedi babam.

Oraleti kendi içmeyeceğine göre benim yerime karar vermiş, daha ilk günden muhtemel iş arkadaşıma rezil etmişti beni.

Henüz çaylar gelmemişti ki Cemil Usta geldi. Cemil Usta 50'li yaşlarda, orta boylu, ufaktan esnaf göbeği olan, kirli sakallı, temiz yüzlü bir adamdı.

Ben babamın beni buraya işe sokmak için getirdiğini biliyor ama bir ümit sanki arabayı yaptırmaya gelmiş gibi salağa yatıyor, Cemil Usta ve diğer çocuğa hiç pas vermiyordum. O gün pek sallamasam da aralarında neredeyse yarım asır olan bu iki insan babamdan da öte hayatımda tanıdığım en kıyak iki insan olacağını henüz fark etmemiştim bile.

Babamla Cemil Usta kenara geçip ayak üstü konuşurken çırak inceden beni kesiyordu. Fakir bir ailenin çocuğuydum ama o an kendimi ilk defa zengin hissettim. Utandım. Hatta çaktırmadan yan tarafımda duran, kapısı sökülmüş siyah Murat 131'in kapı menteşesine sürtünüp ona benzemeye çalışıyordum fındık kadar beynimle.

Babamla cemil usta lafı uzattıkça uzatıyor, benim oralet gelmiş masanın üzerinde buz olmuşken onlar diyafondan 2. çayı söylüyorlardı.

Derken çırak,

- Pantolonun yağ olmuş. diyerek eliyle üzerimi gösterdi.

- Ne var yani seninki de olmuş. dedim gösterdiği yere hiç bakmadan.

Öyle sıcak güldü ki o dosthane gülüşü ömrüm boyunca unutmayacaktım. Neyse...

Zalim babam Cemil Usta'yla pazarlığını bitirmiş yanıma doğru geliyordu. Aslında çalışmaktan korkmuyordum ama cahil bir piç olarak kalmak istediğim son şeydi.

Dükkandan çıkarken o saçma film repliğine şahit oldum. Babam, Cemil Usta'ya bakıp,

- Eti senin, kemiği benim. dedi pis pis gülerek.

- Merak etme. Evlat bana emanet. dedi Cemil Usta babacan bir tavırla babamı göt ederek.

Arabaya bindik ve eve doğru gidiyorduk. Yol boyunca hiç konuşmadık babamla. Çok kızgındım ona. 11 yaşındaki çocuğu işe sokmak da neyin nesiydi. Hem bana sormamıştı bile. 2-3 şakayla karışık lafını etmişti sadece.

Eve girdiğimizde evde sadece annem vardı.  "Hoş geldiniz" dedikten sonra kurduğu ilk cümle "yeni işin hayırlı olsun." oldu. Ana dediğimiz, bağrımıza bastığımız kadın da onlardan çıkmıştı.  Bunlar resmen çete kurmuşlar, üzerimden prim yapacaklardı.

O an sığınacak kimsem yoktu ve çaresizce;

- Ama baba okul? diye sordum.

- Okul sanki çok sikinde. deyip kestirip attı babam.

Haklıydı. Sustum.

Ama ana yüreği işte, o daha fazla dayanamamış olacak ki "Merak etme bu yaz normal çalışırsın, seneye zaten sabahçısın. İşe okuldan sonra gidersin." dedi.

Oh amk, ne güzel, her şey planlanmıştı. İçimi rahatlatan tek şey çırağın o sıcacık gülümsemesi ve Cemil Usta'nın o babacan tavırları olmuştu.

O gece neredeyse sabaha kadar uyumadım. Yatakta döndüm durdum. Kardeşimle aynı yatakta ay uçlu baş uçlu yattığımız için onu da uyutmadım haliyle. Ama üzgün olduğumu bildiği için arada uflayıp puflamaktan başka bir şey de yapmadı.

Ertesi sabah cumartesi günü olmasına rağmen işe gidecektim. "Bari pazartesi gitseydim, cumartesi ilk iş günü mü olur amk" diyebildim sadece kendi kendime.

Sabah olmuştu. Annem bize kahvaltı yaptıktan sonra babam anneme "hanım, Ömer'e eskilerinden çıkar da onlardan giydir." dedi. "Sanki normalde giydiklerim çok yeniydi ya amk" dediysem de içimden "neyse" dedik, bunu da sineye çektik.

"Olsun lan" dedim kendi kendime. "En azından çoğu insanın yapamadığı şeyi yapıyor, işe taksiyle gidiyordum. Şekle bak amk." diyerek avutmaya çalıştım kendimi. Babamın taksisiydi ama olsun taksiydi neticede.

İstemeye istemeye de olsa tüm yaz boyu olacağı gibi o sabah da babamın taksisine bindim işe gitmek üzere. Sanayiye gelmemiz uzun sürmemişti.

Vicdansız babam beni dükkanın önüne bıraktı ve "durağa geç kaldım" diyerek beni oracıkta piç gibi bırakıp gitti.

Saat 7:30'du ve Cemil Oto henüz kapalıydı.

O gün ilk defa aniden büyüdüğümü hissettim. Yalnızlığın ne kadar zor olduğunu, yeri geldiği zaman sırtını anana babana bile dayayamayacağını öğrendim.

Aradan 20 dakika falan geçmişti ki çırak geldi. Küçücük kafasıyla koca adam gibi kahve selamı vererek cebinden çıkarttığı anahtarla darabanın kilidini açtı ve yukarı kaldırdı. Bileğine astığı poşeti sallayarak "hadi usta uyan, bak simitleri bu sefer sıcak aldım." diye seslendi içeriye doğru. Cemil Usta'nın dükkanda yattığını o an öğrendim.

- Ooo beyler erkenciyiz. diye seslendi Cemil Usta yattığı yerden doğrularak.

O kalkana kadar çırak çayı koymuştu bile. Küçücük masaya 3. bardak konmuştu.

Çırak bana bakıp,

- Yoksa sana oralet mi söyliyim. dedi sırıtarak.

Çok pis taşak geçmişti ama kızamadım ona, güldüm öylece mal gibi.

Cemil Usta dükkanın tabelasının gölge yaptığı yere oturduğunda çırak çayları koyuyordu.

Hepimize demi aynı koydu çırak. Cemil Usta şakayla karışık çırağın kafasına vurarak.

- Ulan Emrah, sana motor toplamayı öğrettik, bir çay koymayı öğretemedik ya, ben daha bir şey demiyorum sana. diyerek güldü.

Öyle tatlı sert vurmuş ve öyle babacan gülmüştü ki resmen bana niye vurmadı diye kıskanmıştım.

En kral dostumla adam gibi tanışamamış, adını da bu şekilde öğrenmiştim.  O benimkini biliyordu. Dün biz gittikten sonra Cemil Usta'ya "kim bu mal" diye beni sormuştu belki de, bilmiyorum.

Kısa zaman sonra öğrendim ki ufaklık dediğim çırak benden 3 yaş büyüktü. Boyu omzuma gelen çocuğa neredeyse abi diyecektim. Neyse ki boy ve yaş farklarını dengeleyerek sadece "Emrah" dedim.

Zaten yazları tatil nedir bilmediğimiz için o yaz bana koyan hiç bir şey olmamıştı. Yaz tatili benim için 3 ay boyunca bıkmadan usanmadan sokakta it gibi koşmaktan, bir yerden para bulursak atari salonuna gitmekten ibaretti sadece.

Sabahları okula gider gibi işe gittim. İş çıkışı da her zaman olduğu gibi sokakta koşturup durdum.

Hali vakti bizden biraz daha iyi olan çocuklarla çalışamaya başlamadan önce aramızda bir fark hissetmezken çalışmaya başladıktan sonra sosyal sınıfın ne demek olduğunu henüz çok küçük yaşta öğrenmiş oldum. Başlarda koymuştu ama zamanla ona da alışmıştım.

Sınıftaki herkes, mahalledeki tüm çocuklar, hatta abim ve kardeşim bile gözüme o kadar mal geliyordu ki. "Boş yaşıyorlar amk" diyordum içimden.

Yaz bitmiş, okul başlamıştı. Annemin dediği gibi olmuştu. Sabahları okula, öğleden sonra da işe gidiyordum. Ama artık sabahları evden babamla çıkmadığımız için yaklaşık 3 km'lik yolu yürümek zorunda kalıyordum. Zaten çıtı pıtı bir çocuk olduğumdan yürümek bana koymuyordu, yorulmuyordum.

Okulda, çalıştığımı öğrendiği için benimle konuşmayan, maçlarına almayan tipler vardı. Nefret ediyordum piçlerden ama mecbur gidiyordum okula.

Öyle böyle derken aradan yıllar geçti beyler. Cemil Usta adeta babam, Emrah ise can yoldaşım olmuştu. Her boku onlara anlatıyor, ne zaman başım sıkışsa Emrah'tan yardım istiyor, mevzu boyumuzu aşarsa Cemil Usta'ya sığınıyorduk.

Cemil Usta'dan bir kaç defa dayak yemişliğim oldu ama yemin ediyorum hiç biri acıtmamıştı canımı. İçimden bile sövdüysem en adi orospu çocuğuyum. "Yedin bir bok demek ki Ömer" dedim her seferinde.

Bir kaç defa Emrah'ın benim yüzümden dayak yediği oldu. Her boku yaparken "kardeşinim ben senin" diyen adam "niye benim yerime suçu üslendin, boşu boşuna dayak yedin amk" dediğimde "abiler yapar arada" diyordu.

Emrah okula gitmiyordu. Dükkanda iş olmadığı zamanlarda ben bazen okulda öğrendiklerimi Emrah'a anlatıyor, en basit şeyi bile mucizevi bir şeymiş gibi dinlemesi acayip hoşuma gidiyordu.

Derken yıllar yılları kovaladı. Biz geldik lise çağına. Orta okuldan direk düz lise.

Cemil Usta aldı beni karşısına ve,

- Evlat elimde büyüdün biliyorsun ama lise çağına geldin artık, sanırım artık senin vaktin geldi. dedi.

Yemin ederim gözlerim doldu.

"Sen artık büyüdün, benim işime yaramazsın." der gibi geldi o an ama ustamın derdi başkaydı ve devam etti,

- Baban seni bana getirdiğinde okumaz bu diyerek getirdi; ama sen ne yaptın ne ettin ilkokulu bitirdin. Bir kere bile "bugün yorgunum, okula ya da işe gitmiyim" demedin. Helal olsun sana; ama işler değişti be evlat. Lise bu, ilkokula benzemez. Madem okuyacaksın al şu lise diplomanı, hem ilerde tamirci olacak değilsin ya. dedi.

- Usta haftalığımın yarısını kes, ben çalışmaya devam edeyim nolur. dedim hiç düşünmeden.

Çok kızdırmışım demek ki:

- Irzını sikeyim senin. Biz de adam yerine aldık konuşuyoruz seni, siktir git ne halin varsa gör, git hadi bak müşteri geldi. dedi.

Ustam kral adamdı ama sinirlendi mi açardı ağzını yumardı gözünü. Öyle böyle derken bu krizi atlatıp çalışmaya devam ettim kaldığım yerden.

Bir yaz daha geçirdikten sonra lise başladı. Ama nedense bu sefer çalıştığımı hiçbir arkadaşıma söylememiştim. Ergenlik falan derken gurur yapmıştım herhalde, bilmiyorum.

Liseye başladığımın ilk haftası normalde 13:00-20:00 olan çalışma saatim okul saati nedeniyle 16:00-20:00 olmuş, şimdinin parası ile normalde 100 lira olan haftalığım 200 liraya çıkmıştı.

Çok şaşırmıştım ama her halde Cemil Usta okulun ilk haftası diyerek masrafım olur diye 100 lira fazla ateşledi diye düşündüm. Ama ikinci hafta da aynı parayı alınca işin aslını anladım.

İşler her zamanki gibiydi ama Cemil Usta haftalığıma %100 zam yapmıştı.

Sorduğumda ise,

– Genç adamsın artık, karı kız mevzun olur, varken at kenara işte, sonra usta kızla buluşucam deyip para isteme benden. dedi.

İyi de benim bu yaşıma gelene kadar çocukluk maceraları dışında hiç kız arkadaşım olmamıştı ki.

Hangi karıyla, hangi kızla yiyecektim ben bu parayı.

Bu soruyu kafamdan çabucak silip sınıftaki tiplere adapte olmaya çalıştım. Hepsi yine maldı.

Bir kaç tane güzel kız vardı ama onlar da her gerizekalı liseli kız gibi üst sınıftaki erkeklere yazılıyorlardı. İlk aşk deneyimimi bir kaç malla heba etmeye hiç niyetim yoktu. Zengin bebesi diyebileceğim hiç kimse yoktu ama okula 1 yıl boyunca aynı ayakkabıyla giden tek kişi bendim.

İyi kötü ilk seneyi atlatıp ikinci sınıfa geçecektik. Her okul çıkışı dükkana koşuyor, normalde akşam 8 olan kapatma saatimi belki bir müşteri daha gelir diye bazen 9'a, hatta yazın bazen 10'a kadar uzatıyordum. Akşam vakti kaporta işi için gelen hiç kimse olmuyordu ama ufak tefek rütuş işlerinden bazen ekmek çıkıyordu.

Emrah'tan az çalışıp onla aynı parayı almak gücüme gidiyordu. O yüzden normalde Emrah ile cumartesi o, pazarları ben olmak üzere dönüşümlü izin kullanırken, ben artık hem cumartesileri hem pazarları geliyor, Emrah'a yalvar yakar hafta sonları 2 gün izin yaptırıyordum. Yani tüm ömrüm okul ve iş arasında geçiyordu anlayacağınız.

Şerefsiz abim sevgilisi olan bir kıza musallat olmuş, sevgilisi ve arkadaşları tarafından çok pis dayak yemiş, olay büyümüş, mevzu uzamıştı. Evde sürekli bi gerginlik vardı. Annem sürekli Kerem Abim bu gün eve nasıl gelecek diye ağlayarak bekler olmuştu.

Abim eve her geldiğinde bi boklar oluyordu. Bir geldiğinde kaşı açık, bir geldiğinde elinde yüzünden hiç bir şey yok ama üstü başı kan içinde.

Abim bu mevzu yüzünden babamla burun buruna gelmiş zaten maddiyattan dolayı güllük gülistanlık olmayan evdeki huzurun içine etmişti.

Babam bazı geceler eve gelmiyor bazı gecelerse çok geç geliyordu. Tabi o zaman rakı şimdiki gibi değil, gariban içkisi. Babam eve her geldiğinde ciğerlerim anason doluyordu. Rakıyla bu şekilde tanıştım diyebilirim.

Annem güçlü kadındı, kolay kolay yıkılmazdı ama babam da eve gelmeyince kadın iyiden iyiye kötü hissetmeye başlamıştı kendini. Bir tek ablam vardı dayanağı. Belki bir de ben olurdum ama hem okul hem iş derken eve gelince ya direk yatıyor ya da evde kavga gürültü varsa Emrah'ı arayıp evin aşağısındaki parka gidiyorduk.

Emrah'ın hayatı benimkinden beterdi bilirdim ama o kadar ısrarıma rağmen daha bir kere anlattığını duymamıştım. Ne zaman sorsam hep "boş koy" derdi. Bu lafı ondan öğrenmiştim.

Yıllar yılları kovaladı. Abim o mevzudan dolayı 1 yıl süren mahkemelerden sonra adam yaralamadan 4 yıl yedi, içeri girdi, annem perişan, babam desen evin yolunu kaybetti. Benden 2 yaş küçük olan kardeşim Selim lisede bir hatunun yoluna okulu bıraktı, bok yoluna gitti. Yani ablamı saymazsak aralarından en düzgünü ben çıkmıştım, seviyeyi siz düşünün.

Derken lise bitmiş sonunda en azından lise mezunu olmuştuk. Üniversiteye gitmeye ne niyetim vardı, ne maddi gücüm.

Annemle ablamı da aklı bi karış Selim'e emanet etmek zamanında 12 adaları İtalyanlara bırakmamız kadar saçmaydı. Üniversiteye gitmeyecek, sanayide gittiği yere kadar çalışmaya devam edecektim.

Annem yaşadığımız üzüntülerden dolayı kısa sürede 15 kilo kadar vermiş, birden çökmüştü.

Her şey üst üste geliyordu. Derdin biri bitmeden bir diğeri başlıyordu.

Kısa süre sonra mahalle eşrafından bir delikanlı ablama talip oldu. Ablamdan 2 yaş büyüktü ama beni her gördüğünde çekiniyor bazen yolunu değiştiriyordu. Başta ben de "biricik ablama nasıl göz koyar, onu nasıl bizden almayı düşünür lan" desem de sonra mantıklı düşündüğümde "tabi evlenecek, tabi gidecek lan, kızcağız ölene kadar bizim arkamızı mı toplayacak amk" diyebildim kendime.

Çocuğu araştırdık. Mahalleden tanırız ama mevzu ablam olunca didik didik ettik her şeyini. Kendi halinde, kimseye zararı olmayan ve neredeyse bizden bile gariban bir adamdı müstakbel enişte adayım. Baktım ablamın da gönlü razı, sade bir nikahla evlendirdik ablamı. Ablam aynı mahallede de olsa yeni evine gidince annem iyice yalnız kaldı.

Burda kalmak anneme iyi gelmeyeceğinden onu Tarsus'a ananemlerle teyzemlerin yanına gönderdim. En azından yiğenleri falan sever, teyzemlerle laflar, kafası dağılır diye düşündüm. İyice tek kalmıştım.

Kısacık boyuna rağmen meğer ne kadar yer kaplıyormuş anam evde, o gidince anladım. Hele ablam, onun yokluğuna uzun bir süre alışamadım. Ama yapacak bir şey yoktu buna da alışacaktık.

Annem ve ablam gittikten sonra kısa süre öncesinde derli toplu bir aile evi olan evimiz onlar gittikten sonra tam bir öğrenci evine dönmüştü. Selim ara sıra arkadaşlarını içmeye çağırıyor, babam haftada 1-2 defa duş almaya, üzerini değiştirmeye eve geliyordu sadece.

Lise bittikten sonra biz Emrah ile yine haftasonları dönüşümlü olarak çalışmaya başlamıştık. Cumartesi benim tatil günümdü ve evde hiç bir şey yapmadan uzanıyor, uzun uzun düşünüyor, boş boş tavana bakıyordum.

Babamın arabasını uzun süre görememiştim. "Borç harç yapıp sattı herhalde" diye düşünüyordum ki evin telefonu çaldı. Duraktan Rüstem Abi arıyordu.

- Alo. diyerek açtım telefonu.

- Ömer sen misin? dedi selam sabah vermeden.

- Rüstem Abi hayırdır? dedim sesinden tanıyarak.

- Ne hayırı amk, pezevenk babanı arıyorum kaç aydır, nerede biliyor musun? diye sordu.

Her ne kadar sevmesem de insanın yüzüne yüzüne babasına sövülmesi de çok ağrına gidiyordu insanın.

- Abi ayıp oluyor ama, o nasıl laf. dedim.

- Ayıbın kralını baban yaptı aslanım. Benden 12 bin lira borç aldı, arabasını da rehin diye durakta bıraktı, ses etmedik, arabası burada gelir dedik, ama kim bilir hangi deliğe girdi ibne. 12 bin lira bul getir, al bu arabayı götür buradan, yoksa yemin ediyorum yakıcam. dedi öfkeyle.

Sesim içime kaçmıştı, ne diyeceğimi bilememiştim.

-Peki abi. diyebildim sadece.

***

Продовжити читання

Вам також сподобається

3.8M 235K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
44.5K 1.8K 30
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...
MECRÛH Від Sudenaz Balıkçı

Сучасна проза

171K 7K 37
~ Kucağındaki kızı daha sıkı tuttu küçük kolları ile bahçenin bir köşesine geçti. "Şşt... tamam küçük kız ben yanındayım korkma." Dedi. Mihriban'ın k...
843K 50.3K 68
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...