Maskeli Baloda Sevdim (Tamaml...

By SevsenAtaker

2.3M 191K 113K

Bir genç kızın aşka ilk uyanış hikayesi... İlk aşklar için 'özel' derler, 'unutulmaz' derler. Peki yüzünü gör... More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10.BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
FİNAL

43. BÖLÜM

26.9K 2.1K 1.3K
By SevsenAtaker

Bu upuzun bölümde, özellikle ikinci yarıdan sonra bol bol yorum bekliyorum. Keyifli okumalar.❤️

Geçenlerde beraber çizip bitirdiğimiz taslağı kurulda kabul edileli bir haftayı geçmişti. Şu anda Arda büyük bir hızla projesi üzerinde çalışıyor, gecesini gündüzünü ona veriyordu.

Bu arada ben de finallere hazırlanmaya başlamıştım. O yüzden geçtiğimiz günlerde pek görüşememiş, sadece iki üç gün önce, bir saat kadar arabayla turlayıp tepeden manzarayı seyretmiştik.

O nedenle, bu sabah okula geleceğini söylediğinde çok heyecanlanmış, Derya'yı erkenden kaldırarak odadan çıkarmıştım.

Arkadaşlarımla kafeteryada kahvaltı yaparken Belalılar grubu tüm ihtişamıyla ve tam kadroyla içeri girdi.

Arda bugün her zamankine göre daha yakışıklıydı sanki. Yüzündeki ifade ne kadar ulaşılmaz olduğunu gösterse de, kapalı dudaklarının kenarındaki minicik çizgiyi fark edince içten içe gülümsediğini anladım.

İçim çekildi, yüreğim tenimi yakan bir alev topu oldu. Koşup o güçlü kollarının arasına girmek, burnumu tenine sürüp kokusunu içime çekmek istediysem de, dudaklarımdan sadece titrek bir "Oof!" yükseldi.

Arda'nın çarpık gülümsemesinden beni duyduğunu anlamıştım. Aynı anda Derya koluma uyarırcasına vurup, "O kadar belli etme." dediğinde endişeyle arkadaşıma döndüm.

"Nasıl? Neyi belli ediyorum?"

"Şu nefretini biraz içinde saklasan. Biliyorum görmeye bile tahammül edemiyorsun, bari belli etme."

Derya'nın bu yanlış anlamaları yine beni içten içe güldürdü. Önce gay muhabbeti, şimdi de bu.

Mesaj ışığımın yanmasıyla bakışlarımı telefon ekranına çevirdim.

<Bugün yine çok güzelsin. Yalnız kaldığımızda niye böyle iç çekmiyorsun? Az daha yanına gelip...>

Kendi kendime kıkırdadığımda Derya bana tuhaf tuhaf baktı. Halime acır gibi, "Seni bazen hiç anlamıyorum arkadaşım." diye başını sallayıp Mert ve Selin'e döndü.

<Derya ile ne konuşuyordunuz?>

<Senin bugün ne kadar seksi ve iç gıcıklayıcı olduğunu, tenimin alev aldığını ve neredeyse üzerine atlayacağımı söylüyordum>

<?????>

Başımı kaldırıp Arda'ya baktığımda yanaklarının pembeleştiğini gördüm. Telaşla çatalını yere düşürüp masanın altına eğildi. Muhtemelen yüzünü saklamak için yapmıştı.

Bunu fırsat bilip üzerine gittim. <Benim aşkım yine mi utandı? Bunu yapabilmeme bayılıyorum. Senin üzerinde böyle bir etkim olmasına sevindim> diye yazıp gönderdiğimde, ona göstermeden gülümsedim.

<Bence de sevinmelisin, az önce yazdıkların sadece yüzümü kızartmadı. Bendeki etkini eminim şu anda görmek istemezsin. Benim asker selam çakıyor.>

Okuduğum son cümleyle gözlerim kocaman oldu. Bu sefer kızarma sırası bendeydi. Başımı eğdiğimde Arda'nın pişkin kahkahasını duydum. Neye güldüğünü bildiğimden ateş saçan gözlerle ona baktım.

<Nasılmış hanımefendi? Öyle değil böyle utanırlar. Sonunda benim olduğunda, bu askerle sana öyle şeyler yapacağım ki bu utancın solda sıfır kalır>

<O zaman istediğin kadar uğraş, daha önce de söyledim. Ben senin olmayacağım> Mesajı gönder tuşuna basmadan önce <Pis edepsiz> diye eklediğimde, yan taraftan mideme bir yumruk yedim. 

Başımı kaldırdığımda, "Şu dilini tutmayı bir öğrenemedin Pelin." diyen Derya'nın uyaran bakışlarını gördüğümde, son kısmı ayrıca sesli de söylediğimi, hatta Derya ile birlikte masadaki arkadaşlarımın ve komşu masaların da duyduğunu şaşkın bakışlardan anladım.

Karşımda oturan Selin, ağzını büzerek, "Kesin duydu." dedikten sonra gözleri kocaman açıldı. "Eyvah! Yanımıza geliyor." diye beni uyarmaya çalıştı.

Büyük bir telaşla başımı o tarafa çevirdiğimde Arda'nın çoktan gelmiş, tepemde dikildiğini gördüm. Gözleri iyice koyulaşmış, birer dipsiz kuyu gibi bakıyordu.

Bu bakışta başkası öfke görürdü ama ben bu bakışı dağ yolunda da görmüştüm, ki o anda bile bu kadar arzu dolu bakmamıştı.

'Benim asker selam çakıyor' dediği için şu anda yanıma gelmiş olması beynimde alarm zillerinin çalmasına yol açtı.

Yanağının içini ısırıp hınzırca sırıttığı anda nefesim sıklaştı, kalbimin ritmi göğsümü acıtırcasına hızlandı. Dağ yolunda yaşadıklarımızı hatırlar hatırlamaz, az sonra olacakların endişesiyle sessiz bir inilti mi çıkmıştı ağzımdan?

Alt dudağımı yaladım. Bu hareketimi kaçırmayan gözleri ağzıma kaydığında, o bakışların arzulu yoğunluğunu kasıklarımda hissettim. Resmen nabzım aşağıda atmaya başlamıştı. Bacaklarımı birbirine bastırarak dayanmaya çalıştım.

Şu anda onunla yalnız olsam, mesajda yazdığımın aksine, onun olabilmek için yalvarırdım, tüm değer yargılarımı bir kenara atar, o sınırı aşardım.

Boğuk bir sesle, "Demek pis edepsiz." diye başladığında elim ayağım çözüldü. "Sanırım sana bir edep dersi vermem gerek."

Gözleri şimdi daha da koyulaşmış, derin bir fırtınanın estiği bakışları, her an avının üzerine atılacak vahşi bir hayvan edasıyla her hareketimi dikkatle inceliyordu.

Sanırım daha önce savaş ilan etmiş biri olarak ayağa kalkmamı bekliyordu. Dizlerim heyecanla titreyerek karşısına dikildiğimde, ayağa kalkmamı onaylayan bakışını yakaladım.

Bütün kafeterya susmuş, sessizlik içinde çıkacak tartışmayı, ben ise, Arda'nın aklında ne olduğunu bilmediğimden, kasığıma saplanan arzu dolu sancıyla kıpırdamadan olacakları bekliyordum.

Nabız gibi, yoğun bir zonklama hissettiğim için kalçalarımı sıkıp bacaklarımı birbirine iyice bastırdım. Bu zonklamanın yoğun bir arzu olduğunu artık öğrenmiştim. Vücudumu kavuran ateş beni bayıltmak üzereydi.

Aniden kulağıma eğilip ensemden tuttu. Bir kez daha nefesim beklentiyle titredi. Beni herkesin ortasında öpecek miydi?

"Arda?" diye sadece onun duyabileceği, arzu dolu bir sesle inledim.

Bende uyanan ihtirasın farkında olmamasına imkan yoktu. Ensemdeki parmakları tenimi daha sıkı kavrarken, kimsenin duyamayacağı bir fısıltıyla, "Sana kaç kere söyledim. Benim olacaksın. Buna kendini yavaş yavaş hazırlasan iyi olur sevgilim." dediğinde sıcak ve tutku dolu nefesi ensemden aşağıya tarifi imkansız bir zevk dalgası gönderdi. Kalçalarımı biraz daha sıktım.

Bir yandan arzumu körüklercesine baş parmağı ile kulağımın arkasını okşuyordu. Üstelik, o noktanın benim en kolay uyarıldığım nokta olduğunu bilerek.

"Yalvarırım yapma."

Sesim nefes verir gibi çıkmıştı. Neredeyse ben bile duymamıştım. Gözlerimi yalvarırcasına kocaman açmış, tüm vücudum arzuyla titrerken, ne yapacağımı bilemez bir şekilde kalakalmıştım. Bacaklarımın beni daha fazla taşıyamayacağını hissettiğimde sertçe masanın kenarını kavrayıp güç aldım.

O da benim gibi fısıldadı. "İstemen yeterli aşkım. Söyle! Beni istediğini söyle! Bedenin bana geliyor..." diyerek parmağıyla alnımı dürttü, "Sen de gel!"

Dışarıdan, 'aklını başına al!' gibi görünen bu hareketiyle aslında, bedenim gibi ona fikren de teslim olmamı emrediyordu. Elbette bunu çevredekilerin anlaması mümkün değildi. Onların gözünde ben sadece Arda'nın şu anda tehdit ettiği 'oyuncağı'ydım.

Şaşkınlığım geçince, gözlerinin derininde kaybolmamaya dikkat ederek, sıkılı dişlerimin arasından "Bunu sana ödeteceğim Arda." diye yüksek sesle tısladım. "Derhal uzaklaş, yoksa hiç istemediğimiz şeyler olacak."

Sözlerim, herkes tarafından tehdit gibi algılanabilirdi, oysa ben Arda'nın çaresizliğimi anlaması için sert konuşmuştum. Kimin neyi duyduğunu, neyi gördüğünü umursayacak halde değildim. Sadece o ve ben vardık ve bir an önce kontrolümü sağlamam gerekiyordu.

Vücudum git gide aklımdan uzaklaşıyor, kendi dilini kullanmaya başlıyordu. Ellerimin saçlarına uzanıp boynuna sarılmasını önlemek için masayı daha sıkı kavradım. Alt dudağım titremeye devam ederken, sertçe "Çabuk yanımdan uzaklaş!" diyebildim. Çünkü uzaklaşmazsa kendimi kollarına atmama ramak kalmıştı.

Artık gözlerim bulanıklaşmaya başlıyordu. Eminim benim de göz bebeklerim onunkiler gibi büyümüş ve koyulaşmıştı. Her hücremin şehvet tarafından ele geçirildiğini hissediyordum.

On saniye daha dayanabileceğimi sanmıyordum. Dudaklarım onu öpmek için yanıyor, bedenim onu hissetmek için kavruluyordu. En kötüsü de kasıklarımdaki sancıydı.

"Bana bunu yaşattın ya, sınırı aşmama çok az kaldı. Lütfen uzaklaş."

Bunu duyduğunda zor durumda olduğumu ve artık rol yapmadığımı nihayet anladı sanırım; çünkü bir kaşını havaya kaldırdı ve içimi bir kez daha eriten çapkın bir gülümsemeyle, "O sınırı aşmanı sabırsızlıkla bekleyeceğim." diye cevap vererek tüm kafeteryanın şaşkın bakışları altında bana bakarak geri geri giderken, imalı bir asker selamı çaktıktan sonra uzaklaşıp yerine döndü.

Ben az önce aramızda yaşanan tutkulu elektriği vücudumdan atmaya çalışırken, Derya'nın kalkıp elimden tuttuğunu ve dışarıya çıkardığını neredeyse hissetmedim bile.

Hayatımın en heyecanlı tecrübesini yaşamıştım. Dışarıdan tam bir meydan okuma gibi duruyordu ama içten içe kesinlikle çok seksi bir tecrübeydi.

Kasıklarımdan yukarıya yükselen arzuyla alev almak ne demek onu öğrenmiştim. Her zerremle onun olmak için yanmak ne demek onu öğrenmiştim. Vücudumun kontrolüm dışında bana yabancı bir dil kullanabildiğini Bir kez daha öğrenmiştim.

Derya koluma girmiş, "Arda'nın bunu yaptığına inanamıyorum, bu defa çok ileri gitti." diye söyleniyordu. "Bu adamdan nefret ediyorum. Ama sen de haddini iyi bildirdin. Aferin arkadaşım seninle gurur duyuyorum." dedi.

Beni çekiştirmesine daha fazla dayanamadım. Attığım her adım kasıklarımdaki ağrıyı daha da arttırıyordu.

"Derya, bir an önce kendime gelmem gerekiyor, içim yanıyor, dilim damağım kurudu. Bana su getirebilir misin?" Tereddüt ettiğini gördüğümde devam ettim. "Ben bahçede bizim köşeye gidip oturacağım. Tekrar içeriye dönmem mümkün değil."

Çünkü içeriye dönsem bu yoğun duygular altında her şeyin canı cehenneme deyip oracıkta .... Arda'nın şehvetle koyulaşan gözleri aklıma geldiğinde bacaklarım titredi. Zorla adım atıp oradan uzaklaştım.

Telefonum titrediğinde cebimden çıkarıp baktım. Mesaj ışığım yandı. <İyi misin?>

Cevap yazmadım. Kulaklarım uğulduyordu, kasıklarımın ağrısıyla iki büklüm olduğumda tek ilacımın onun dokunuşları olduğunun bilincindeydim. Ancak şu anda bütün bedenim alev alev yanarken, bununla kendi kendime nasıl başa çıkabileceğimi bilmiyordum.

Bir kez daha mesaj geldi. <Lütfen cevap ver, iyi olduğunu duymak istiyorum. Derya az önce koşarak geldi. Sanırım su alıyor. Aşkım lütfen cevap ver>

<Bana bunu yaşattığın için senden nefret ediyorum. Sayende şu anda hala arzuyla yanıyorum ve kendime gelmeye çalışıyorum>

<Yanına gelmemi ister misin?>

<Hayır sakın, şu anda yanıma yaklaşmanı istemiyorum. Bugün olmaz. Lütfen anla beni. Hem duygusal hem de fiziksel olarak şu anda çok zayıfım. Hemen şimdi seninle sevişmemek için kendimle savaş halindeyim>

<Özür dilerim, o anda fiziksel olarak senin de benim kadar etkileneceğini düşünemedim. Sen mesajında beni kışkırtınca ders vermek için yanına geldim ama senden yayılan ısı aklımı başımdan aldı.>

<Sana karşı ne kadar zayıf olduğumu anlamış oldun. Senin kadar kontrollü olmayı henüz öğrenemedim. Lütfen bir daha yapma>

<Özür dilerim bir tanem, seni seviyorum>

<Ben de seni seviyorum>

Hızlı adımlarla yaklaşan Derya'yı gördüğümde telefonumu cebime koydum.

"Teşekkür ederim."

Uzattığı suyu alıp kana kana içtim. Ağzımı elimin tersiyle silerken, "Derya, yanlış anlamazsan biraz yalnız kalmak istiyorum." dediğimde Derya önce şaşırsa da, ardından kaşlarını çattı.

"Tamam canım, nasıl istersen. Abimle konuşup Arda'nın artık çok ileri gittiğini söyleyeceğim."

"Hayır, sakın yapma." Derin bir nefes aldım. "Göründüğü gibi değil, aşırı tepki vermeye gerek yok."

"Aşırı tepki vermeye gerek yok mu? Ama seni herkesin önünde taciz etti Pelin."

"Öyle göründüğü gibi değil."

"Kulağına ne söyledi o zaman?"

Bulabildiğim ilk yalanı söyledim. "Her zamanki pislikleri işte. Bir daha dilimi tutmamı, yoksa başıma geleceklerden sorumlu olmayacağını... İşte bu tarz tehditler savurdu, sonra da aklımı başıma toplamamı söyledi."

"Yani sen öyle kıpkırmızı olunca, sanki daha feci bir şey söyledi zannettim."

"Öfkeden kızarmıştım sanırım." diyerek sudan bir yudum daha aldım. "Az kalsın dayanamayıp yumruğu yüzüne savuracaktım. Kendimi zor tuttum."

"Fark ettim, ellerini sıkarken ya parmaklarını kıracaktın, ya da masayı."

Derya o parmakları sıkmamın gerçek sebebini bilemezdi tabii. "İyiyim şimdi merak etme. Biraz yalnız kalıp unutmam gerek sadece."

Derya gözlerini kısıp beni inceledikten sonra, "Pekala o zaman, seni istediğin gibi yalnız bırakırım. Zaten birazdan Cem ile buluşacağım. Muhtemelen gece Melis'te kalırım." diyerek kolumu sıktı. "Seni böyle bırakmak istemezdim. İyi olacak mısın?"

"Ben gayet iyiyim. Şimdi odaya çıkarım zaten." Bir iki adım attığımda sancımın nispeten hafiflediğini fark ettim.

"O zaman yarın görüşürüz Pelin." diyerek yanağımı öptü.

"Görüşürüz Derya, iyi eğlenceler." dedikten sonra ağır adımlarla odaya çıktım.

Hala yanan tenimi soğutmak adına duşa girdim. Hiç alışık olmadığım halde sırtımdan akan soğuk su, nispeten içimin alevini söndürmeme yardım etti.

Banyodan çıkıp saçlarıma havlu sararken Arda'nın bir kez daha mesaj atmış olduğunu gördüm. Hemen cevap yazdım. <Daha iyiyim, sayende ilk soğuk duşumu aldım>

<Tekrar özür dilerim. Soğuk duşun kerametini bu şekilde öğrenmeni istemezdim> diye yazdığı cümlenin sonuna bir de sırıtan bir emoji atmıştı.

Her şeyi başlatan iki kelime olan <Pis edepsiz> yazarak gönderdiğimde, telefonumu yatağa attım ve kurulanıp giyinmeye başladım.

Saçlarımı gevşek bir topuz halinde bağlamak için tokamı bıraktığım masama yaklaştığımda, üst üste dizili kitaplarımı görüp ister istemez inledim. Önümüzdeki hafta finaller başlayacaktı. İkinci sınav notlarımdan gayet memnun olduğum için not ortalamamı düşürmemek adına sıkı bir şekilde çalışmam gerekiyordu.

Saçlarımı tepemde toplayıp, derin bir nefes aldıktan sonra sandalyemi çekip oturdum. O saatten başlayarak, akşam hava kararana kadar ara vermeden ders çalıştım. Artık gözlerim yanıyordu.

Gerinerek tutulan kaslarımı açmaya çalıştım. Arda ile bir daha konuşmamıştık. Bir ara mesaj atıp arkadaşlarıyla dışarı çıkacaklarını haber verdi. Derya da dönmeyeceği için bu gece yalnızdım anlaşılan.

Yatağıma sırt üstü uzanıp telefonumu elime aldım. Bugün yaşadığım fiziksel tecrübeyi düşünmemek için aklımı başka şeylerle meşgul etmem gerektiğini düşünerek, sohbet etmek için annemleri aradım. Bu saatte akşam yemeği yiyor olmalıydılar.

"Pelin, güzel kızım, merhaba."

"Merhaba anne, iyi misiniz?"

"Biz iyiyiz. Geçen hafta konuştuğumuzda sesin yorgun geliyordu. Sınavların bitti mi?"

"Hayır, finaller daha bu hafta başlıyor. Sabahtan beri saatlerdir ders çalıştım."

"İki hafta sonra doğum günün. On dokuz yaşına girdiğine inanamıyorum. Eve gel, zaten yarı yıl tatilin başlayacak, burada beraber kutlayalım. Ne dersin?"

"Anne artık koca kız oldum, burada arkadaşlarımla kutlamak istiyorum."

"Tabii elbette, nasılsa daha iki hafta var, zamanı gelince konuşuruz. Oda arkadaşın nasıl?"

"Derya da iyi. Her zamanki deli dolu kız işte. Bu aralar aşktan başı dönüyor."

"Lafı gelmişken, biliyorum bu konuları seninle hiç konuşmadık ama sorsam kızmazsın umarım." Temkinli sesini duyunca şaşırdım.

"Niye kızayım anne? Ne istersen sor."

Annemin, "Senin görüştüğün kimse yok mu? Yani erkek arkadaşın filan." demesiyle arkadan babamın sesini duydum.

Onun, "Yahu, bırak kızı Allah aşkına hanım. Buradan oraya yetişeceksin illa." diyen serzenişi, annemin de "Aaa Ayhan karışma merak ediyorum ne var?" diye çıkışmasını duyduğumda güldüm.

"Evet var anne. Bir erkek arkadaşım var." dediğimde karşıdaki sesler birden kesildi. "Alo anne, orada mısın?"

Sonunda cevap verdiğinde, annem neredeyse fısıltıyla konuştu. "Buradayım canım, sen öyle pat diye söyleyince... Ben peş peşe soruları sormadan anlat bakalım." Gerildiğini sesinden anlamıştım.

"Aslında sana daha önce anlatacaktım ama ne bileyim çekindim işte." derken nedense utandım. İlk erkek arkadaşımı anneme telefonda nasıl anlatabilirdim ki?

"Çekinecek ne var? Bunlar doğal şeyler. Üniversitede çıkmayacaksın da ne zaman çıkacaksın ama değil mi?" Sanki konuşan annem değilmiş gibi şaşırdım. Anlatmam için bana tuzak kuruyor olabilir miydi?

Derin bir nefes alıp güç topladım. "Tamam o zaman, adı Arda." diye başladım. "Onunla beş aydır tanışıyoruz ama bir aydır çıkıyoruz. Başlarda biraz inişli çıkışlıydı ama şimdi güzel bir arkadaşlığımız var. "

Annem temkinli bir şekilde, "Sınıf arkadaşın mı?" diye sorduğunda, endişesini gizlemeye çalıştığını anladım.

"Hayır, bu sene mimarlık son sınıfta okuyor bir aksilik olmazsa bahara mezun olacak."

"Yaşı senden çok büyükmüş ama madem mezun olacak, ondan sonra biraz daha yaşıtlarınla gezersin."

Annemin bu yorumuna inanamadım. İçimde fokurdayan öfke patlamasını yatıştırmak için gözlerimi kapatıp açtım. "Anne ne dediğinin farkında mısın? Arda mezun olunca ilişkimiz bitecek demek değil ki."

Aslında neden öfkelendiğimi anlayamamıştım. Belki de günlerdir içimde büyüttüğüm endişenin annem tarafından dile getirilmesi buna neden olmuştu.

Bana ev arkadaşı olmamızı teklif ettiğinden beri hep aynı düşünceler beynimde dönüp duruyordu. Birkaç ay sonra mezun olduğunda durumumuz ne olacaktı? Arda iş hayatına atılırken, hala birlikte olabilecek miydik?

Annemin sesiyle, kısır döngüye girmiş düşüncelerimden sıyrıldım. "Ne demekmiş o? Hayatını bir kişiye bağlamak için yaşın daha çok küçük. Dikkat et kendini kullandırma sakın."

"Anne seninle bu konuşmayı yaptığıma inanamıyorum. Onu tanımadan nasıl yargılarsın? Hem...hem..."

"Hem ne kızım?" Annemin de öfkelendiğini, birazdan patlayacağını anladım.

"Hem Arda benimle ciddi düşünüyor anne." Kolyemi avuçlayıp ondan güç almaya çalıştım.

Annem son dönemece girmişti. "Ay, bilirim öyle ciddileri. Mezun olana kadar ciddi, ondan sonra güle güle." dediğinde sesi artık tizleşmişti.

Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Bugün ikinci duygusal patlamamın eşiğindeydim. Söylediğime beni pişman etmişti.

"Anne, Arda senin zannettiğin gibi biri değil."

Yüreğimde bir ağrı hissettiğimde nefes alamayacakmış gibi oldum. Ayağa kalkıp odada ağır adımlar attım.

"Onunla ne kadar yakınlaştın? El ele tutuşup gezecek yaşı çoktan geçmiş bir erkek o. Masumiyetin onun seni avlaması için..."

"Anne Arda beni avlamadı. Son derece kontrollü olmayı başaran bir erkek. Ayrıca biz birbirimizi..."

"Kontrollü mü? PELİN! Onunla ne kadar ileriye gittin de kontrolünü biliyorsun?"

Hayatımda ilk defa anneme sesimi yükselttim. "Biz birbirimizi seviyoruz."

"Hamile bırakıp seni başından atarken, sen hayatını tüketip arkasından ağlarken, kendisi ise gününü gün ederek başka kızların peşinde koşarken, bakalım sevmeye devam edecek mi?"

'İstesen de istemesen de benim olacaksın.'

Arda'nın sözlerini hatırladığımda daha fazla dayanamayıp, "Anne yeter!" diye bağırdığım ve elimle ağzımı kapatıp bir an nefesimi kestim.

'Artık Arda'nın oyuncağı o.'

"Anne yalvarırım yeter!" diye avazım çıktığı kadar bağırdım.

"Bana sesini yükseltme küçük hanım. Sen hayatında kaç kişiyle çıktın ki erkekleri tanıdığını sanıyorsun."

"Sayende hiç, anne. Yıllardır erkekleri öcü gibi görmemi sağladın. Erken yaşta hissetmem gereken romantik duygularımı senin o uyarıların yüzünden hiç yaşayamadım. Ama aşkın ne olduğunu Arda ile öğreniyorum."

"Yüzüne ilk gülene aşık olduğuna inanmıyorsun herhalde, değil mi?" dedikten sonra daha da tizleşen sesiyle, "Aferin kızım, sen bu akılla devam et. Yarın öbür gün, senin gözünü öyle boyayacak, seni öyle kıvama getirecek ki, bir bakmışsın ne bekaretin kalmış, ne masumiyetin."

'Eninde sonunda benim olacaksın.'

Arda'nın sözleri bir kez daha kulağımda çınladığında çaresizlikle ağlamaya başladım.

"Anne yalvarırım yapma! Aklımla oynama, daha fazlasına katlanamam. Yılların biriktirdiği zehiri daha yeni yeni atmaya başlamışken sus. Sus lütfen. Yenilerine katlanamam. Bırak ilişkimi özgürce yaşayım. Lütfen beni seviyorsan sus anne."

Hıçkırığım boğazımı düğümlediğinde, gözyaşlarım sel olup çağıl çağıl boynuma doğru akmaya başladı.

'Benim asker selam çakıyor.'

"Susamam kızım. Ben anneyim ve senin için çok korkuyorum. Niyeti ciddi diyorsun. Ya seninle oynuyorsa? Ya kendini teslim etmen için sana öyle söylüyorsa? Bir gece sana sahip olduğunda dönüşün olacak mı?"

'Sonunda benim olduğunda, bu askerle sana öyle şeyler yapacağım ki!'

'Zavallı kızcağız, Arda'nın oyuncağı oldu.'

'Onları otelden beraber çıkarken görmüşler.'

'Bir gecelik hevesini almış olmalı.'

'Arda öyle sevgili yapacak bir adam değil'.

Hakkımda söylenen tüm cümleler birer hançer gibi zihnimi doldurduğunda dudaklarım titrediği için cevap veremedim.

Bunun üzerine annem devam etti. "Bu ilişkiyi onaylamıyorum. Hemen bitireceksin." dedi tehdit edercesine.

Olduğum yere yığılırcasına çöktüm. Kafamdaki sesleri susturmak için yaşadığımız güzel şeyleri düşünmeye çalıştım. Dağ evini, şelaleyi, kolyeyi bana verirken söyledikleri...

Şu anda bana aşkını itiraf ettiği o güzel sözleri hatırlamaya ihtiyacım vardı.

'Sen benim ilk gerçeğimsin.'

'Sana bakınca dünya etrafımdan siliniyor.'

Annemin biraz daha anlayışla yaklaşmasını beklerken, tam tersi bir tepkiyle karşılaşmak ağır geldi.

'Her gün kalbimi biraz daha fazla titretiyorsun.'

Gözyaşlarımı hırsla sildim.

'Seni seviyorum Pelin, sana tutuldum, sana aşık oldum.'

Derin bir nefes alıp verdim. Zihnimdeki tüm zehirli düşünceleri uzaklaştırıp kontrolümü tekrar ele aldım. Annemin bunu bana yine yapmasına izin vermeyecektim; çünkü ben savaşçı Zeyna'ydım, Arda'ya güveniyordum, biliyorum beni seviyor, ona inanıyordum.

Tekrar derin bir nefes alıp soğuk bir şekilde, "Anne, ilişkimi bitirip bitirmeyeceğime sen karar veremezsin." dedim.

Annemin söyledikleri zihnimi bulandırmamalıydı. Konunun gereksiz yere büyümesini istemesem de içimdeki bombanın pimi çekilmişti bir kere.

"Babamla konuşmak istiyorum." Babamın daha mantıklı olacağına inancım tamdı.

"Şu anda babanın yanında değilim. Konuşmalarımızı duysa eminim o da benimle aynı fikirde olur. En kısa zamanda bu delikanlıyla görüşmeyi keseceksin."

Kulağıma doğru bağırdığında, annemle olan bir bağımın koptuğunu hissettim.

"Bana ültimatom verme anne. Yoksa..."

Arda beni seviyor, benimle bir gelecek istiyor, beni kullanıp atmaz, ona güveniyorum.

"Yoksa ne?"

Arda benimle bir gelecek istiyor. Biz birbirimize aşığız.

"Yoksa onunla kaçar ve evlenirim. Tıpkı sizin yaptığınız gibi." diye bağırdığımda çok ileriye gittiğimin farkındaydım ama ağzımdan çıkmıştı bir kere. Uzun bir süre annemin nefes alışlarını dinledim.

Konuştuğunda ses tonu tehditkardı. "Bak Pelin, kafanda neler kurduğunu bilmiyorum ama babanla benim durumumuz senin sandığından çok farklıydı."

"Bunu nasıl bilebilirim anne? Yıllarca bana hiçbir şey anlatmadınız ki? Geçmişte ne yaşadığınızı hiç bilmiyorum."

"Sanırım haklısın, incinmenden korktuğumuz için senden her şeyi saklayarak koruduğumuzu sandık."

"Artık büyüdüm anne, lütfen bunu kabul et. Sen benim yaşımdayken babamla evliydin ve bana hamileydin. Biz Arda ile birbirimizi gerçekten seviyoruz, eğer teklif ederse ileride onunla evlenmeyi de isterim ama şu anda biz sadece aşkımızı yaşıyoruz. Sizin yaşadıklarınızı bilmiyorum ama o da, ben de Ayhan ve Nuray değiliz. Sizin kaderiniz bizim kaderimiz değil. Lütfen bir kere olsun sorgulamadan kararlarıma saygı duy."

"Tamam saygı duymaya çalışacağım ama hala bu ilişkini onaylamıyorum. Ben, karşımdaki baban olduğu için şanslıydım. Ama devir değişti, erkekler seni elde edene kadar gözünü boyar, sonra da kullanılmış mendil gibi bir kenara atar. Senden dört beş yaş büyük bir erkeğin fikri de zikri de senin sandığın kadar masum değildir, bunu bil."

"Kaç aydır Arda'yla görüşüyoruz, bir kez bile benden faydalanmaya çalışmadı anne."

'Bu askerle sana öyle şeyler yapacağım ki.'

"Yavrum sadece seni korumaya çalışıyorum."

'Seni seviyorum Pelin, sana aşığım.'

Sesimin öfkeyle çıktığını biliyordum ama kontrolümü yitirmiştim bir kere.

'Sen de bu güneş gibi benim yüreğime doğdun.'

"Koruma anne, lütfen beni koruma. Arda beni kendinden bile koruyacak kadar çok seviyor. Kimse beni aksine inandıramaz."

"Pekala bu konuşmayı daha fazla uzatmak istemiyorum. Aşırı tepki verdiğimi sanıyorsun ama üzülmeni engellemeye çalışıyorum."

"Arda'yı tanısan eminim onun için düşündüklerinden ve söylediklerinden pişman olurdun."

"O kadar güveniyorsun demek."

'Başka bir erkek olsa şimdi bu dağ başında...'

'Sana asla zarar vermem.'

"Evet anne tahmin edemeyeceğin kadar çok güveniyorum."

"Yarın öbür gün seni kullanıp atarsa, beni dinlemediğin için pişman olursun. Umarım sen haklı çıkarsın. Tek dileğim mutlu olman."

Onu ikna etmek için son bir çabayla, "Anne inan bana ben sadece Arda'yla beraber olursam mutlu olurum." dedim.

"Sen benden daha cesursun kızım."

"Niye böyle dedin?"

"Senin aşkını savunduğun gibi zamanında ben kaçmayıp savaşsaydım şimdi hayatımız çok daha farklı olacaktı."

"Bir gün belki yaşadıklarınızı anlatırsınız, ben de hayatımızı neden böyle yapayalnız geçirdiğimizi o zaman anlayabilirim." Derin bir nefes alıp verdim, "Sana bağırdığım için üzgünüm anne, bir gün Arda'yla tanışırsan ona neden aşık olduğumu kendi gözlerinle görürsün."

"Bunun olacağını hiç sanmıyorum. Günümüz sahte aşkları insanın hayatını altüst eder, mantıklı düşünmeni engeller. Hata yaptığını anladığında da artık hayatın elinden kayıp gitmiştir. Bunun sana olmasına izin vermeyeceğim. Benim gibi karnında çocukla evlenmek zorunda kalmaman için gerekirse dağ olur yine de seni engellerim. Herkes baban gibi iyi niyetli değil." Sesi yeniden yükselmişti.

Zihnimin kapılarını aralayıp yer edinmek için köşelere saklanmaya başlayan bu cümleleri kovmak için dişlerimi sıktım.

Gözyaşlarım tekrar oluk oluk akmaya başladığında, korkunç bir baş ağrısıyla bayılacak gibi oldum. Ensemde başlayan karıncalanma, beynimin içinde zonklamaya başladığında, tansiyonumun yükseldiğini anladım.

"Arda ile aramızdaki gerçek aşk. Bunu kabul etmen ve benim gerçeklerimi anlamaya çalışman lazım."

Gözlerimin kararmasıyla ensemden beynime vuran ağrı dayanılmaz olmuştu. "Artık kapatmalıyım anne, geç oldu." Beni daha fazla etkilemesine izin vermemeliydim.

"Henüz konuşmamız bitmedi."

Gözlerimi yumduğumda, sadece Arda'nın görüntüleri vardı. Tek istediğim, annemin Arda'yı onaylaması ve onu tanımak için adım atmasıydı. Ancak şu anda bu hiç mümkün görünmüyordu.

Hayal kırıklığı dolu bir sesle, "Bence daha fazla zorlamayalım anne." diyebildim.

"O telefonu sakın yüzüme kapatma Pelin."

"Üzgünüm, seni daha fazla dinlemek istemiyorum, kapatmalıyım."

"Pelin sakın..."

Onu daha fazla dinlemedim.

~~≠~~≠~~≠~~
Annesinin düşüncelerinin ve tepkilerinin Pelin'i nasıl etkilediğini görmüş olduk. Pelin çok büyük ikilemler yaşıyor, içinde süregelen bu savaşla birlikte, Pelin'in içindeki küçük ürkek kız iyice su yüzüne çıkmaya başladı. Ne düşünüyorsunuz? Tüm bunlarla tek başına başa çıkabilecek mi?

Öte yandan, onu birlikte bir gelecek fikrine sürekli zorlayıp alıştırmaya çalışan, gittikçe daha fazla fiziksel olarak uyaran bir Arda var.

Pelin'in şartları, sizce de hakikaten zor değil mi?

Continue Reading

You'll Also Like

Kusurlu By Gaye

Teen Fiction

6M 351K 63
Beklenmedik, trajik bir kaza... Kazadan sonra ruhunu teslim etmiş genç bir kız... Yitirilmiş umutlar... Toprak altına gömülmüş hayaller... Ve ansızın...
MÂHPARE By M.Sevda 🕊

General Fiction

2.5M 122K 37
"Çok mu seviyorsun?" diye sordu Arslan dayanamayarak. Ahsen ise usulca salladı kafasını. "Tamam, gel o zaman." Elini bırakıp Ahsenin korkuyla yere bı...
8.1M 46K 16
TÜM BÖLÜMLERİYLE SİZLERLE TAMAMLANDI
540K 28.4K 57
Alışılmışın biraz dışında olan bir gerçek aile kurgusudur. Yani,nasıl anlatılır bilmiyorum.Ama galiba "Gül" ailesinden değilim. Biliyordum. Benim gib...