DESTİNA (-18)

By ElifEfruze_

292K 14.9K 7.6K

Bir deprem, Bir pasta, Bir oyuncak... Bir adam, Bir kadın, Ortak bir geçmiş... Kalpler toprağın çığlığında ka... More

TANITIM
GİRİŞ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM (Doğum Günü)
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13.BÖLÜM
14. BÖLÜM
15.BÖLÜM "ARÂF"
16. BÖLÜM - HAYÂL KIRIKLIĞI
17. BÖLÜM "UMUT YENİDEN"
18. BÖLÜM - "HAYAT DEVAM EDİYOR-1-"
18.BÖLÜM- "HAYAT DEVAM EDİYOR-2"
18. BÖLÜM~"HAYAT DEVAM EDİYOR~3"
19.BÖLÜM ~ŞANS~
20. BÖLÜM ~KORKU~
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM ~SEVDA~
23. BÖLÜM ~HATIRLAMA~
24. BÖLÜM~DENİZ~
25. BÖLÜM ~YILDIZLARIN ALTINDA~
26.BÖLÜM~ÖZÜR DİLERİM PERİ KIZI-1- ~
26. BÖLÜM ~ÖZÜR DİLERİM PERİ KIZI-2-~
28. BÖLÜM~HUZUR EVİMDE~
29. Bölüm
30. Bölüm ~Gerçeklerle Yüzleşme~
31. Bölüm ~Bu gece tutmayın beni~
~Duyuru~
32. Bölüm ~Korku- Aşk~
33. Bölüm ♡Hiçbir sır gizli kalmaz♡
Önemli
34. BÖLÜM ~GERÇEK DOST~

27. BÖLÜM ~AİLE SAADETİ~

4.9K 311 111
By ElifEfruze_

İyi akşamlar canlarım benim. Biliyorum uzun bir aradır yoktum. Çok yoğun geçiyor günlerim. Sizi bu kadar beklettiğim için çok özür dilerim. Altta sizi bekleyen güzel bir sürpriz var. Özellikle Oğuz severleri. Umarım beğenirsiniz.

Bakın burda kim var. Sizi kiminle tanıştıracağım. Oğuz severleri bu tarafa bir alalım lütfen.😊 Özellikle suncakceyda bir Oğuz aşığı olduğunu bilmeyen yoktur sanırım. Yanaş bu tarafa. 😁 Neyse sizi yeni Oğuz'umuzla tanıştırayım. Üstelik de sahibinden onaylı.😍 Kendisi Oğuz için onu model olarak kullanmama izin verdi. Yani bu Oğuz modeli sadece bize ait. Bu kişinin fotoğrafları benim dışımda başkaları tarafından izinsiz kullanılırsa eğer, benim de fotoğraftaki kişinin de suç duyurusunda bulunmaktan asla geri kalmayacağını bilin. Kendisi de başkalarında görmeyi kesinlikle istemiyor. Böyle bir durum karşısında avukatımı devreye sokarım dedi. Bunu bilin istedim. Eee nasıl buldunuz yeni Oğuz'umuzun castini. Aynı Oğuz değil mi sizce de. Gözler, saçlar, ten rengi... Ben aynı benim Oğuz'um demekten geri kalamadım. O halde yepyeni Oğuz hepimize hayırlı olsun diyelim. Özellikle Ceyda'mıza hayırlı olsun. Ceyda bu adama nasıl kayıtsız kalabilir.😁 İşin zor canım.😂😂😂💜💜💜

Keyifli okumalar...

İşte Oğuz'umuz...

"Ben seni çok seviyorum peri kızı."

Ceyda buraya gelirken o kadar sinirliydi ki Oğuz'a karşı. Onu bir kaşık suda boğabilirdi. Oysa şu an o sinirin yerinde yeller esmiş, yerini sevince, mutluluğuna bırakmıştı. Her bir kelimesine inanıyordu Ceyda. Oğuz'un onu gerçekten çok sevdiğini  bir kez daha gördü gözlerinde. O da tıpkı Oğuz gibi, onun okyanusularında kaybolup bilmediği diyarlara gitmek istiyordu. Haklıydı. Gelecek önlerine ziyafet olarak sunulmuşken, geçmişte debelenmek de niye. Her ânı birlikte paylaşıp geçmişin acısını çıkarmak varken, neden geçmişin onları eline geçirmesine izin verecekti ki. Daha fazla uzatmak istemiyordu Oğuz'a kıyamayan tarafı. Ve o da öyle yaptı. İçinden geldiği gibi davranmak istedi. Bu adam bir şekilde Ceyda'nın kalkanlarını devre dışı bıraktırmayı çok iyi başarıyordu. Kalkanlarını artık bir kenara bıraktı ve ona bu kadar güzel bakan adamı daha fazla üzmek istemedi.

"Oğuz?"

"Ceyda'm, dur daha bitmedi. Dinle önce. Bak biliyorum hâlâ tereddütlerin var bu konuda. Ben böyle bir şeyi nasıl görmedim anlamıyorum. Bildiğim tek şey var. O da seni çok sevdiğim peri kızı. Ben..." Oğuz hâlâ Ceyda'nın ona inanmadığını düşündüğü için onun konuşmasına izin vermeden sözlerine devam etmek istedi ama bu kez de Ceyda tarafından onun sözleri kesildi.

"Oğuz, dur. Tamam kendini yorma. Ben anladım."

"Neyi anladın." Ceyda kendini yorma demişti. Belli ki inanmamıştı ona. Sinirle elini masaya vurup "off" dedi. Ceyda Oğuz'un yanlış anladığını farkedip biraz oyun oynamak istese de yapmadı. Yeterince gerilmişti çünkü yanlış anladığı için.

"Oğuz, bak dilimde tüy bitti Oğuz diye diye. Beni bir dinler misin? Evet seni anladım. Senin beni ne kadar çok sevdiğini anladım ve görüyorum şu an. Bu yaptığın çok ince bir davranıştı. Biliyorum belki de haberinin olmadığı bir şeyden seni suçlamak saçmaydı. Ama kendime ve kalbime söz geçiremedim. Ben yıllarca acı çektim ve bunun bir bedeli olmalı diye düşündüm belki de bilmiyorum. Yaşadığım acıyı senin de yaşamanı istemek bana doğru gelmişti sanki. Ama hata ettim biliyorum. Sadece ben sana o kadar yoğun duygular hissederken, senin beni görmezden gelmen çok ağır gelmişti bana. Bu yüzden, sen de acı çek diye söyledim Kordon'daki sözleri." Oğuz Ceyda'nın onu affetmiş olmasına sevindi sevinmesine ama sevdiğinin yüreğinin buruk tarafına çok üzüldü. Farkında olmadan kendisi kanatmıştı sevdiği kadını. Elleri hâlâ Ceyda'nın elleriyle bütünken, daha bir sıktı ellerini.

"Üzülme peri kızı. Sen kanadıkça ben daha çok kanıyorum. Sen yandıkça ben daha çok yanıyorum. Geçmişi geri getirmem mümkün olmayabilir belki ama geleceği en güzel şekilde ayaklarına sereceğimden emin olabilirsin. Tâbii Rabbim izin verdiği sürece. Geçmişin kanattığı yaraları gelecekte birlikte sarıp sarmalayacağız. Sana söz veriyorum. Sen benim olduğun sürece geçmişi asla hatırlatmayacağım sana. Seni daha fazla ne kadar sevebilirim bilmiyorum ama seni o kadar çok seveceğim ki geçmişte yaşadığın o acılar hatırına bile gelmeyecek. Seni üzdüğüm için, seni istemeden de olsa yaralı bir ceylana çevirdiğim için çok özür dilerim Peri kızı." Kalbinden dile gelen sözler Ceyda'nın gözlerinde yaşlar biriktirdiğinde daha çok canı yandı  Oğuz'un. Kalktı sevdiğinin yanına geldi ve uzanıp gözlerindeki yaşları sildi.

"Şşş yapma ama lütfen. Benim yüzümden akacak tek bir damla gözyaşına daha dayanamam peri kızı. Artık ben varım. Ben varken senin gözlerinden benim yüzümden yaş akarsa kahrolurum. Bu gözler bir daha mutluluktan başka yaş akıtmasın."

Ceyda'nın gözyaşları zaten mutluluktan akıyordu. Çok mutluydu. Bu adamı o kadar çok seviyordu ki. Gözlerinin içine bakıp sığındı sevdiğinin kollarına. Gözyaşlarını önünde diz çökmüş adamın omuzlarına akıttı bu kez. Sıkı sıkı sarıldı sevdiği adama. Yıllardır hasret kaldığı kollarda bulduğu huzurla sarıldı. Hiç bırakmak istemedi. Oğuz da aynı şekilde Ceyda kadar olmasa da hasret kaldığı kadının kollarında olmasının mutluluğuyla özlediği kokusunu içine çeke çeke sardı sarmaladı. Bir an sonra ayağa kalktı Ceyda ile birlikte. Oğuz tekrar sevdiğinin kızarmış gözlerini sildi. Saçlarını düzeltip geriye doğru attırdı. Sevdiğinin gözlerinin içine bakarak biraz daha yaklaştı. Biraz daha, biraz daha... Aralarında bir nefeslik mesafe kalmıştı artık. Heyecandan nefes alış verişleri düzensizleşmişti her ikisinin de. Oğuz'un dudaklarınının Ceyda'nın dudaklarını bulması an meselesiydi. Hâlâ gözleri birbirinde kenetli heyecanla olacakları bekliyorlardı. Aslında Ceyda daha önce böyle bir şey hiç yaşamadığı için aşırı derecede heyecanlıydı. Ellerinin titrediğinin farkında bile değildi. Sadece âna odaklanmıştı. Oğuz'un yapacağı hamleyi bekliyordu ama endişe doluydu. Nasıl bir duyguydu ki bu. Daha dudaklar birbirine değmemişken bile hissettiği bu şey... Yanaklarının alev alev yandığını hissetmesi, kalbinin tenini zorlayacak şekilde yerinden çıkacakmış gibi hızlı atması, her zerresini kaplayan kıvılcımlar... Henüz buluşma gerçekleşmemişken böyle hissettiriyorsa sonrasında nasıl bir duygu fırtınasına kaptıracaktı kendisini düşünemiyordu bile. Ceyda kendi iç dünyasında yaşadığı şeylerle meşgul ederken kafasını, Oğuz'un onun bu haline küçük bir tebessümle baktığının farkında değildi. Ceyda'nın yaşadığı her duygu Oğuz'a da yansımıştı. Sevdiğinin zaten bembeyaz olan teni, o kadar çok belli etmişti ki kendini. Kıpkırmızı olduğunu, ellerinin titrediğini çok net görebiliyordu. Ceyda'nın tüm sıcaklığında kendisi de kavruluyordu. Birazcık daha yakınlaşsa zaten büyük buluşma gerçekleşecekti. Bu şekilde beklemek doğum sancısı kadar olmasa da şu an hissettiği şey çok büyüktü.

"Seni çok seviyorum peri kızı."

Zaten yeterince kasılan Ceyda bir de Oğuz'un nefesini yüzünde hissedip onun ağzından sevgi sözcüklerini duyunca daha bir fena olduğunu hissetmişti. Kekelediğinin farkında olmadan "Be...Ben de." diyebildi. Bu cevaptan tatmin olmayan Oğuz "ben de? Bu mu yan....."  Ceyda şu an ecel terleri dökse yeriydi. Sıkıntıyla yutkundu. Oğuz ona bu kadar yakınken ne söyleyeceğini düşünecek halde bile değildi. Oğuz tam 'bu mu yani' diyecekken artık kendisinin konuşması gerektiğinin farkında olarak sağ eliyle Oğuz'un ağzını kapattı ve zor da olsa başladı konuşmaya.

"Seni çok seviyorum Oğuz. Seni her şeyden çok seviyorum. Senin beni sevmeni seviyorum. Bana bu maviliklerle aşkla bakmanı seviyorum." Biraz derin nefes aldı ve devam etti. "Seni seviyorum."  Ceyda bunu başardığına sevinip küçük bir gülümseme belirtti dudaklarında ve "oldu galiba" dedi. Oğuz da ona eşlik etti ve gülümseme yüzlerine daha çok yayıldı. Oğuz, az önce Ceyda'nın ağzını kapatan elini alıp, avucunun içinden öptü. Sonra yine eski pozisyona geçip gerilim yapmaya devam etti. Bu gerginliğe bir son vermesi gerektiğini biliyordu. Tam yaklaştı, dudaklar birbirini bulacak derken küçük bir hareketle yanağına küçük bir buse kondurdu. Yüzünde de muzip bir gülümseme ile Ceyda'ya baktı ve sonra dudaklarını sevdiği kadının alnıyla buluşturdu. O an o kadar güzel şeylere şahit olmuşlardı ki... Bir daha hiç bırakmamacasına sıkı sıkıya tuttular birbirlerinin ellerini. Sevdiği kadının ellerini bir kez daha dudaklarıyla buluşturan Oğuz, Ceyda'sını da alıp önce pastalarını yediler, sonra da cafeden gülen gözlerle çıktılar. Ceydaların pastanesine el ele giren çifti gören İpek hemen ayağa kalkıp yanlarına geldi  ve birleşen ellerini gösteren çifte sevgiyle baktı. Allah'tan kimse yoktu pastanede.

"Çok sevindim yeniden barışmanıza. Birleşen elleriniz bir daha hiç ayrılmasın."

"Canım benim çok teşekkür ederiz. Neyse İpek. Çok geciktik galiba hemen çıkalım."

"Ben sizi bırakırım." dedi Oğuz.

Oğuz'la birlikte Ceydaların evine kadar geldiler. Ceyda gitmeden "sen de gel istersen," demeyi ihmal etmedi.

"Yok canım ayıp olur şimdi. Hem ne diyeceğim Asuman teyzelere. Başka zaman artık. Hadi siz girin."

"Peki, nasıl istersen. Görüşürüz."

"Görüşürüz peri kızı."

Oğuz'un arabasını hareket ettirmesiyle kızlar da eve girdiler.

...

"İpek, hoş geldin tatlım. Çok özledim seni. Gelmeseydin fena olacaktı zaten. Ne iyi ettin?"

"Senin tehditlerinden korktu zaten anneciğim. Yoksa gelmiyordu İpek hanım."

"Aa aşk olsun ama Ceydoş yaa."

"Şaka kuzum şaka."

"Merak etme tatlım ben seni tanıyorum. Hadi geçin oturun ayakta kaldınız," dedi Asuman hanım.

"İpek, hoş geldin kızım." bu kez seslenen Ceyda'nın babası olmuştu.

"Hoş buldum Yusuf amca. Nasılsın?"

"İyiyim kızım çok şükür. Sizi sormalı. Nasıldı İzmir geziniz? Annen nasıldı? Çok özlemiştir seni."

"Çok teşekkür ederim Yusuf amca çok çok güzeldi." Asuman hanıma dönüp "sana da çok teşekkür ederim Asuman teyze harika bir hafta sonu geçirdik sayenizde. İyi ki varsınız." dedi. Duygularını çabuk belli eden bir karakter olmasa da duygulandığı her hâlinden belliydi. Hiç tanımadıkları halde ona kucak açmışlardı ailecek. Arkadaşı çok şanslıydı bu konuda. Onun adına çok mutlu oldu böyle bir aileye sahip olduğu için.

"Sen de iyi ki varsın canım benim. Biz bir şey yapmadık ki. Üstelik annenle doya doya hasret giderdiysen mesele yok. Senin adına biz de mutlu oluruz tatlım." Bu kadına o kadar çok değer veriyordu ki İpek, dayanamadı ve sarıldı Asuman teyzesine. "Çok teşekkür ederim." Onların bu sevimli haline imrenip "Ama ben... Hani bana" diyen Ceyda'ya İpek'in ve annesinin kollarını açmasıyla, Ceyda hemen koştu, sarıldı açılan kollara. Aile saadeti dedikleri şey tam da bu olsa gerekti. Asuman hanım için İpek'in de Ceyda'dan farkı yoktu artık. Onu da kızı kadar çok seviyordu. Bu kızda anlamlandıramadığı bir gizem vardı. Nedense Asuman hanıma çok tanıdık biri gibi hissettiriyordu. Sanki yıllardır hayatlarında olan biriymiş de yıllar sonra geri dönmüş gibi hissediyor ve o kadar çok seviyordu İpek'i. Onlar aile saadetine bürünmüşken, içeri giren Pamir'in seslenmesiyle aynı pozisyonda Pamir'e çevirdiler bakışlarını.

"Ooo hanımlar, bu ne sıcak bir aile tablosu. Yalnız kıskanıyorum ona göre." İpek'i burda görmeyi hiç beklemediği her halinden belli olsa da burada olmasına sevinmişti.

Pamir'in gülümseyerek söylediği sözler üzerine hep birlikte güldüler.

"Gel buraya deli oğlan. Sana da yer var." deyip bu kez de oğluna  kolunu açtı Asuman hanım. Ana oğul sarılıp hasret giderdiler sanki aylardır görüşmüyorlar gibi. Üç gün ayrı kalmışlardı ama birbirlerine fazlasıyla bağlı bir aile oldukları için üç günde bile çok özlemişlerdi  birbirlerini.

"Bana da yer var mı peki Asuş sultan," diyen başka bir sesle hepsi arkasını döndü ve karşılarında Oğuz'u görünce çok şaşırdılar. Özellikle de Ceyda.

"Aaa bir deli oğlan daha. Gel gel olmaz mı, sana da yer var. Bu ne güzel sürpriz."

"Kapıda karşılaştık Oğuz'la anne. Eve gidiyordu. Ben de göndermedim. Eve davet ettim."

"İyi yapmışsın oğlum. Ne güzel kocaman bir aile olduk. Neler neler yaptım size. Demek ki kısmetlisi çokmuş. E hadi ellerinizi yıkayıp gelin de sofraya oturalım. Hadi kızlar siz de masayı kurarken bana yardım edin."

Ceyda, İpek ve Asuman hanım mutfağa geçip yemek hazırlığına koyuldular. Asuman hanım bugün çocuklarına özel bir menü hazırlamıştı. İncecik sarılmış yaprak sarması, olmazsa olmaz mercimek çorbası, Pamir'in en sevdiği kaburga dolması, sebzeli pirinç pilavı, mevsim salata ve tatlı olarak da Ceyda'nın en sevdiği  olan trileçe...

"Annecim neler yapmışsın böyle sen ellerine sağlık. Hepsi çok güzeller. Özellikle bu muhteşem trileçe 'beni ye, ye beni' diye bas bas bağırıyor. Çok teşekkür ederim." Miniminnacık ama sevgi dolu bir şekilde sarılmayı da ihmal etmedi.

Asuman hanım yemekleri hazırlarken Ceyda ile İpek'te tüm yemekleri tek tek masaya yerleştirdiler. Görsel bir şölene misafirdi şu an masa. Muazzam gözüküyordu her biri. Asuman hanımın herkesi masaya davet etmesiyle hep birlikte yemeğe oturdular.

"Bak görüyor musun oğlum. Annen, oğlu ile kızı gelecek diye hiç üşenmemiş kaburga dolmasından tutup trileçeye kadar hepsini yapmış. Pabucumun tekini damda aramaya başlasam iyi olacak galiba." Yusuf beyin sözleri herkesi kahkahaya boğacak cinstendi. Ama Asuman hanım kocasını o kadar iyi tanıyordu ki, bu sözlerle karşılacağını bildiği için temkinli davranmıştı. Mutfağa gidip ayrı bir yerde beklettiği  koca bir tabak dolusu mantıyı aldı ve Yusuf beyin önüne koydu.

"Başla sen başla pabucunu aramaya Yusuf bey. Daha çok ararsın." derken muzip bir ifade takındı Asuman hanım.

"Hay yaşa sen sultanım. Ben zaten diyordum benim karım bitanedir diye."

"Eveleyip geveleme istersen Yusuf bey. Ben duydum duyacağımı. Afiyet olsun."

"Canım karım benim, nasıl da bilir kocasının sevdiği yemeği. Hiç üşenmemiş yapmayı. Sahi sen bunca şeyi ne ara yaptın hatun. Makina gibisin mübarek."

"O kadar da değil Yusuf bey. Mantıyı hangi ara yapayım. Dondurucuda hazır vardı. Senin de çok sevdiğini bildiğim için sana da bunu yaptım."

"Akıllı hatundur vesselam benim karım. Boşuna sevmiyorum onu."

Çocuklar birbirlerine hâlâ ilk günkü aşkla takılan bu çifti zevkle izliyorlardı. Asuman hanım daha fazla uzatmamak için "Hadi çocuklar, yemekler soğuyacak afiyet olsun." derken bu kez Oğuz girdi söze.

"Yalnız Asuman sultan Pamir'i kıskandım şimdi. Masa enfes. Her ne kadar davetsiz misafir olarak, 'misafir umduğunu değil bulduğunu yer' deseler de, ben bulduğum bu yemeklerden çok memnun olduğumu söylemek isterim. Ellerine sağlık."

"Afiyet olsun Oğuz'cum. Aşk olsun ne demek o öyle davetsiz misafir filan. Siz misafir misiniz? Bu evin bir parçasısınız, sen de İpek'te. Hadi afiyet olsun."

İpek ve Oğuz bu aile sıcaklığıyla söylenen sözlere teşekkürlerini sundular. Biraz daha beklerlerse Asuman hanımın gazabına uğramaktan korktukları için hep birlikte yemeklerini yemeye başladılar. Hoş sohbetler eşliğinde yemeklerini yerken Asuman hanım Oğuz'a bakıp "Sahi senin ne işin vardı Oğuz'cum buralarda? Pamir kapıda karşılaştık dedi." Şimdi hapı yuttun oğlum Oğuz diyen iç sesiyle konuşurken, ne diyeceğini bulmaya çalışıyordu Oğuz.

"Aa şey Asuman teyzecim, Pamir'den... bir dosya almam gerekiyordu. Yani Pamir'de olduğunu sanıyordum. Tam o sırada Tülay aradı. Aradığınız dosya burda deyince ben de sonra alırım nasıl olsa diye eve geçiyordum." Ayak üstü kırk takla attı dese, ayakta değildi. Oturduğu yerden nasıl böyle bir yalan buldu kendisi bile hayret etti. 'Oscarlık bir performanstı Oğuz'cum, harikasın benim bile aklıma gelmezdi' diyen içindeki sesle muhabbet etmeye başlamıştı ki  söylediklerine cevap gecikmedi.

"Ne dosyası Oğuz. Akşam vakti bu kadar acil ne olabilir ki?" Diyen Pamir'e de bir cevap bulursa süper olacaktı. O zaman oscarlık ödülü hak edebilirdi.

"Şey, dostum. Hani şu bizim yeni aldığımız inşaat işi var ya, onun dosyası işte. Kontrol edecektim eksik gedik bir şey var mı diye." Bu söylediğine kendi bile inanmayan Oğuz, Pamir'in de inanmadığını bakışlarından anlamıştı. Neyse nasıl olsa uygun bir zamanda Pamir'le konuşacaktı Ceyda'ya olan duyguları hakkında. Bugünlük yırtsa yeterdi.

"Anladım, peki öyle olsun bakalım. Beni arasan da olurdu ama neyse." Pamir'in sözleri de zaten inanmadığının bir belirtisiydi. Bu aralar bir haller vardı zaten Oğuz'da. Elbet öğrenecekti. Yemekte kimsenin tadı kaçmasın diye uzatmak istemedi.

"Aaa, sana kırıldım Oğuz'cum. Buraya kadar gel, dosya yok diye bir selam bile vermeden git. Olacak şey mi? Çok kırıldım."

"Yapma Asuşum. Akşam akşam, yemek saati rahatsız etmek istemedim. Daha rahat bir zamanda gelirim diye düşündüm."

"Ne rahatsızlığı oğlum, olur mu öyle şey. Bir daha duymayayım böyle şeyler haberin olsun."

Asuman hanımı fazla kızdırmaya gelmezdi. "Peki Asuşum, duymazsın bir daha böyle şeyler." 'Kızın için geldim deseydim de sen de bana günümü gösterseydin değil mi Asuş.' diye de içinden konuşmaya hâlâ devam ediyordu.

"Eee İpek'cim sen anlat, annen nasıldı? İyi miydi? Nereleri gezdiniz? Bu haytalar sizi üzmedi değil mi? Umarım keyifli bir hafta sonu geçirmişsinizdir."

"Çok güzeldi Asuman teyze. İnci sultan da çok sevindi. Bol bol gezdik. Çok keyifli vakit geçirdik. Çok teşekkür ederim." Annem diyememişti yine. Olmuyordu, alışamıyordu bir türlü o kelimeye. O kelime, "anne"   kelimesi o kadar kutsal bir kelimeydi ki kendi annesinden başkasına söylemek kabir azabından beter geliyordu. Teyze anne yarısı olsa da annesine hasret bir kız için çok zordu bunu söylemek.

"Annenin ismi İnci mi? Ne kadar güzel bir ismi varmış."

"Evet Asuman teyzecim İnci. Size de çok selâmı var. Çok teşekkür etti beni yalnız bırakmadığınız için. Hatta tanışmayı çok isterim dedi."

"Çok memnun oluruz kızım. Biz de tanışmak çok isteriz annenle. O buraya gelemiyorsa, bir gün biz onun ziyaretine gideriz."

"Çok sevinir İnci sultan. Çok teşekkür ederim Asuman teyzecim."

İkilinin konuşmasını izleyen Pamir İpek'in anne diyememesini dikkatle izledi. Kendini zorladığını görmüştü ama yine de söylememişti anne kelimesini. Bir an önce şu gizem çözülmeliydi. Merakla Semir'den gelecek haberi bekliyordu. Yemeklerini bitirdikten sonra masayı topladılar İpek ve Ceyda. Asuman hanıma izin vermediler toplaması için. Bir yandan bulaşıkları hallettiler, diğer yandan da kahve yapmaya başladılar.

"Sende bir haller var İpek. Bir şey mi oldu?" İpek'te bir kaç gündür farklı bir şeyler vardı ve Ceyda bunun farkındaydı.

"Ne gibi?"

"Ne bileyim, abimin olduğu yerde çok gergin olurdun hep. Ama bugün seni çok iyi gördüm. Hatta İzmir'de geçirdiğimiz son gün de böyleydin. Kesin bir şey oldu ve benden saklıyorsun."

İpek'in dudaklarında istemeden de olsa küçük bir tebessüm belirince Ceyda haklı olduğunu anladı. Heyecanlı bir şekilde "Biliyordum, biliyordum. Çabuk, hemen anlatıyorsun. Ben anlarım hâlinden. Bir şey olmuş besbelli. Hadi İpek n'oldu çabuk söyle." Ceyda'nın bu deli dolu hallerine gülmeden edemedi İpek.

"Dur deli kız dur. Tamam anlatacağım ama şimdi olmaz. Yatmadan önce konuşuruz olur mu?"

"Yaa İpek ben dayanamam o saate kadar. N'olur birazcık çıtlat. Abimle mi konuştun, o mu seninle konuştu. Ay ben meraktan çatlarım ama ya." Söz konusu Ceyda olunca bu halleri çok normaldi.

"Sabret biraz. Ben de tam olarak ne olduğunu bilmiyorum. Sadece biraz zaman gerekiyor."

"Ayy Allah'ım sana geliyorum. Sonunda herşey yerli yerine oturuyor mu ne?"

"Daha belli bir şey yok Ceydoş. Neyse kahve hazır bak, sonra konuşuruz. Kahveyi taşırtacaksın bana."

"Ay iyi tamam. Kahveleri içelim hemen odamıza gidelim tamam mı?"

Bu deli kızla ne yapacaktı İpek. Ama biliyordu onun kendisini ne kadar çok sevdiğini. Tâbii ki anlatacaktı. Aslında onun için en az kendisi kadar mutlu olması da İpek'i çok sevindiriyordu. Kahveleri fincanlara koyup içeri geçtiler. İpek dağıtıyordu kahveleri.

"Buyrun Yusuf amcacım."

"Eline sağlık kızım. Nedense Ceyda hanımdan hiç kahve görmüyoruz. Ya sultanım yapar kahveyi, ya da sen buradayken sen... Bir gün senin elinden de içer miyiz ha kızım."

"Ama baba ya aşk olsun. Seni duyan da gerçek sanacak."

"E gerçek zaten kızım." deyince Yusuf bey, hep birlikte gülmeye başladılar. Tâbii Ceyda hariç. Çünkü o bu duruma sinir olmuş ve suratını düşürmüştü bile.

"Asma suratını güzel kızım, şaka yapıyorum tâbii ki de. Sen kendini bilmiyor musun? Ne diye suratını asıyorsun." Ceyda babasının yanına oturdu ve sarıldı. İpek bu güzel mutlu aile tablosuna arkadaşı için çok sevinse de ister istemez eski günler canlandı gözlerinin önünde. Yaşayamadığı ama yaşamak istediği hayaller canlandı. Hüzün doldu gözleri ama belli etmemeye çalıştı. Asuman hanıma ve Oğuz'a da kahvelerini verip Pamir'e geçti. Gözlerindeki hüzün bulutunu çok net bir şekilde görebiliyordu Pamir. Hiç kırpmadan ona baktı ama İpek gözlerine birikenleri kimse görmesin diye bakmıyordu.

"Teşekkür ederim."

"Afiyet olsun," dedi ve Ceyda'nın da kahvesini verip kendi kahvesini sehpanın üzerine koydu. Mutfağa gidip gözlerini sildi ve kimse anlamasın diye hemen geri döndü. Kimse farketmese de bu durumu Ceyda ve Pamir farketmişti ama üzerine gitmemek için konuyu deşmediler. Pamir bir şeyler yapıp İpek'in bu üzgün halini unutturmak istedi. Ne olabilir, kafasını nasıl dağıtabilirim diye düşünürken, aklına harika bir fikir geldi. Hep birlikte çok güzel eğlenecekleri bir şeydi.

***

"Hadi Ceyda, çayı koyduysan gel seni bekliyoruz."

"Geliyorum yakışıklım. Çerezleri ve cipsleri hazırlıyorum."  dedikten sonra mutfaktan çıktı ve masaya oturdu. "Geldim işte. Hadi başlayalım."

"Annecim siz neden bize katılmıyorsunuz? Ceyda ile İpek bizimle oynar bir takım olurduk. Siz de babamla ayrı ayrı oynardınız."

"Yok oğlum siz oynayın. Biz size bakarız Yusuf beyle. Ben size servis yaparım hem. Arada kızlara yardım da ederim belki."

"Peki Asuş sultan sen nasıl istersen. Baba sen oynamak istersen gelebilirsin. Seversin sen."

"Siz oynayın oğlum zaten dört kişisiniz. Ben izlerim sizi." deyince zaten oyunu bilmeyen İpek söze atıldı.

"Yusuf amca gel otur sen. Ben zaten bilmiyorum. Bu şekilde de öğrenebilir miyim bilmiyorum. Israr ettiler diye oturdum. Sen gel oyna benim yerime. Hem ben sizi izleyerek daha iyi öğrenirim."

Pamir fırsatı değerlendirip "O halde sen sandalyeni al benim yanıma geç İpek. Ben sana hem gösterir hem anlatırım nasıl oynandığını." deyince herkesin yüzünde küçük bir tebessüm belirse de kimse belli etmedi. Ceyda daha çok emin olmuştu bunların arasında kesin bir şey vardı.

"E peki madem." dedi Yusuf bey ve koltuktan kalkıp masaya oturdu. "E hadi başlayalım bakalım. İlk kim başlıyor." Taşları önceden sıra sıra dizmişlerdi zaten. "Pamir elindeki zarı babasına uzatarak "büyükler önden" dedi ve babasının zarı atmasını ve taşları herkese eşit miktarda dağıtmasını bekledi. Bir yandan da babasının yaptığı her bir hareketi İpek'e anlatıyordu Pamir. Keyifli dakikalar eşliğinde oyuna devam ederken Pamir sessizce İpek'e fısıldadı. "Hazır mısın?"

"Neye?"

"Bak tüm taşları yerleştirdim. Bu taş fazladan olan, yani elim açık. Seyret." dedi ve elini açtı.

Son taşı kalan Ceyda eli açmak içine sabırla beklerken abisinin açmasıyla söylendi. "Ya abi. Niye açtın, bir taşa ihtiyacım vardı, ben açacaktım." dedi masum bir tavır takınarak.

"Merak etme güzelim daha yeni başladık açarsın daha."

Asuman hanım çayları da getirip servis etti ve kocasının yanına oturdu. Cips çerez eşliğinde devam ettiler oyuna. Bir kaç el daha döndükten sonra İpek'in artık kavradığını düşünen Pamir kalktı ve İpek'le yer değiştirdi. "Bence artık kavradın. Sıra sende. Merak etme takıldığın yerde yardım ederim." Pamir'in verdiği cesaretle sandalyeye oturdu İpek. Çok heyecanlıydı çünkü Pamir yanında onu izleyecekti. Eli ayağı birbirine dolaşmasın diye dua etmeye başlasa da pek işe yarayacağını sanmıyordu.

"Hadi bakalım sıra sende İpek. Zarı at." dedi Pamir. İpek ona denileni yapıp zarı attı. 4-1 geldi.

"Şimdi ne yapıyorum."

"Şimdi fazladan olan taşı alıp burdan başlayıp 4. Sıraya gel." İpek Pamir'in dediğini yaptı ve 4. sıraya geldi. Onun verdiği her bir komutu dikkatle dinliyordu. "Şimdi en alttaki taşı al, 1. taş o çünkü."İpek taşı alınca "Tamam şimdi aldığın taşı bu sıranın en üstüne açık bir şekilde koy ki herkes görsün okey hangisi." Pamir'in verdiği talimatları tek tek yerine getirip diğer hareket için Pamir'e baktı.

"Kırmızı üçlü. Bir sonraki sayı okey sayıldığında göre okeyimiz kırmızı dörtlü o halde." Yavaş yavaş öğrenmeye başlamıştı artık.

"Aferin, bak çözdün bile. Şimdi taşları dağıt. Yanındaki 5'li taş dizisini ve dördüncü sıradakini alıp yanındakine ver, yani babama. Yine yanındakini ve dördüncünün yanındakini al Oğuz'a ver. Bu şekilde devam et. Kendine de aldıktan sonra kalan taşlardan dörder tane daha dağıt herkese. Ordan iki sıra taşı da üst üste koyup ortaya koy." Pamir'in söylediklerini harfiyen yerine getirip, kendisi taşlarını da dizdikten sonra fazladan olan bir taşı atmak için Pamir'e baktı önce. Ondan gerekli onayı da alınca ilk taşını attı ve oyun tekrar başladı.

"Çok zevkliymiş bu oyun. Daha önce neden öğrenmedim bilmiyorum." demişti demesine ama içinden de 'iyi ki öğrenmemişim, yoksa Pamir'in öğretme şerefine nail olamazdım' diye düşününce de çok mutlu oldu. Pamir'den öğrenmek çok güzeldi. Bulunduğu ortam, aile sıcaklığı, gülüşmeler eşliğinde devam eden hoş sohbet ve oyun çok çok güzeldi. Belki bunu daha önce öğrenmiş olsa, bu kadar keyif almayacaktı. Bir kaç tur daha döndükten sonra İpek'in elinin açık olduğunu gören Pamir, eliyle İpek'in fazla olan taşının okey taşı olduğunu gösterip daha fazla puan alacağını söyleyerek bu eli, okeyi boşa çıkartarak açtırdı.

"İpek, kuzum sen de iyi ki bilmiyorsun. Bilsen ne olur acaba. Okeyle açtın ya. Ne ballısın kızım." Ceyda'nın sözlerine herkes gülerken, asıl İpek'in sözleriyle "oooo" demeden edemediler.

"Hocam ball..." Hocam ballı diyecekti ki ne dediğinin farkına varıp hemen düzeltti. "Yani hocam sağolsun. Kim öğretti demek istedim." Çok utanmıştı ağzından kaçan sözler karşısında. Asuman hanım ve Yusuf bey de uzun zamandır Pamir'i bu kadar keyifli görmedikleri için içten içe çok mutlulardı. İpek hayatına girdiğinden beri Pamir'deki değişikliğin farkındaydılar. Başlarda daha çok sinirli hale gelmiş olsa da son zamanlarda oğlu çok daha mutluydu. Asuman hanım daha ne isterdi. Pamir'in aşka kapılarını tamamen kapattığını düşünürken, şimdi içinde büyüyen bir çiçek vardı. Adı da umuttu o çiçeğin. Keyifli dakikalar süregelirken Pamir'in çalan telefonuyla herkesin dikkati dağılmıştı nedense.

Arayan Semir'di. Bu saatte aradığına göre önemli olmalıydı. Çünkü saat epey ilerlemişti. Masadakilerin ona baktığını görünce "Afedersiniz, siz devam edin. Benim buna bakmam lazım." dedi ve bahçeye çıktı.

"Efendim Semir. Bir gelişme mi var yoksa."

"Evet Pamir. Güzel mi bilmem ama sana haberlerim var. Bir şeyler buldum. Yarın sabah hemen buluşmamız lazım."

Continue Reading

You'll Also Like

186K 10.2K 23
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...
108K 474 5
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...
5.5M 292K 30
!Acemi bir dille yazılmıştır! Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar t...
22.2M 902K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...