DESTİNA (-18)

Bởi ElifEfruze_

292K 14.9K 7.6K

Bir deprem, Bir pasta, Bir oyuncak... Bir adam, Bir kadın, Ortak bir geçmiş... Kalpler toprağın çığlığında ka... Xem Thêm

TANITIM
GİRİŞ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM (Doğum Günü)
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13.BÖLÜM
14. BÖLÜM
15.BÖLÜM "ARÂF"
16. BÖLÜM - HAYÂL KIRIKLIĞI
17. BÖLÜM "UMUT YENİDEN"
18. BÖLÜM - "HAYAT DEVAM EDİYOR-1-"
18.BÖLÜM- "HAYAT DEVAM EDİYOR-2"
18. BÖLÜM~"HAYAT DEVAM EDİYOR~3"
19.BÖLÜM ~ŞANS~
20. BÖLÜM ~KORKU~
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM ~SEVDA~
23. BÖLÜM ~HATIRLAMA~
24. BÖLÜM~DENİZ~
26.BÖLÜM~ÖZÜR DİLERİM PERİ KIZI-1- ~
26. BÖLÜM ~ÖZÜR DİLERİM PERİ KIZI-2-~
27. BÖLÜM ~AİLE SAADETİ~
28. BÖLÜM~HUZUR EVİMDE~
29. Bölüm
30. Bölüm ~Gerçeklerle Yüzleşme~
31. Bölüm ~Bu gece tutmayın beni~
~Duyuru~
32. Bölüm ~Korku- Aşk~
33. Bölüm ♡Hiçbir sır gizli kalmaz♡
Önemli
34. BÖLÜM ~GERÇEK DOST~

25. BÖLÜM ~YILDIZLARIN ALTINDA~

5.6K 300 143
Bởi ElifEfruze_

Hepinize iyi geceler canlarım. Yeni bölümle karşınıza geldim yine. Umarım sevinirsiniz. Medyadaki müzik eşliğinde okursanız çok daha anlamlı olacaktır. Fazla uzatmıyorum bölüm ithafımı da yapıp kaçıyorum.

Bu bölümü sırf bölüm okumak için terlik yiyen arkadaşım, canım, ciğerim sorun15 Ayşe me gelsin. Destina için terlik yiyen oku candır can.❤❤❤❤ Seni çok seviyorum bitanecimmm...

Keyifli okumalar...

"Deniz; bir o kadar hırçın, bir o kadar uysal. Tıpkı insan gibi. Bir günü bir günü tutmaz. Hatta saati saatini bile tutmaz. Bir bakarsın o kadar sakin ki, huzura ev sahipliği yapar. Bir de bakarsın bir anda celâllenir ve dalgalarını tokat gibi savurur. Hırçın dalgalar seni de esiri eder, alır, içine hapseder. Bir ânı bir ânına uymaz. Kimse bilemez onun içinde kopan fırtınanın sebebini. Kimse bilemez yüreğini kirleteni. Deniz; kiminin derdini, kiminin sevincini, mutluğunu, kiminin duasını, kiminin umutlarını barındırır sinesinde. Derdi olan derman arar onda. Sevdası olan, aşk arar, huzur arar, her şey arar. Deniz bu. Hiç gocunmaz, önüne gelene ev sahipliği yapar. Önemli olan denizin kıymetini bilmektir. Ona hakettiği değeri verebilmektir.

İpek'in denizden bahsederken söylediği sözler sanki ikisini anlatıyor gibiydi. Şiir gibi işlemişti her bir satırını kalbine Pamir.

"Deniz; ne çok anlam ifade ediyormuş meğerse. Bilmediğimiz daha nice anlamlar yüklü. Doğru söylüyorsun, bir ânı bir ânını tutmuyor. Tıpkı bizim gibi. Bir ânımız hırçın deli dalgalar, bir ânımız durgun sular. Hayat da öyle değil mi zaten. Hayat oyununda bir ordan bir oraya savrulmuyor muyuz bu dalgalar gibi. Önemli olan bizim bu imtihandan başarıyla ayağa kalkabilmemiz değil mi?" Pamir aniden İpek'e döndü ve onun da dönmesini sağlayarak sözlerine devam etti.

"İpek?"

"Efendim."

"Şimdi sana söyleyeceğim şeye şaşıracaksın belki de ama aramızdaki bu gerginlik bitsin istiyorum. Aslında ne söyleceğimi de bilmiyorum." Böyle bir şey nasıl söylenirdi bilmiyordu Pamir. Onun karşısında, onun gözlerinin gözlerine temasıyla bile kelimeler birbirine karışmıştı sanki. Tabiri caizse iki lafı bir araya getirememiş ve birden "Senden bana biraz zaman vermeni istiyorum İpek?" Deyivermişti. Kız demez miydi ne zamanı, neden bahsediyorsun sen diye. İpek de aynılarını düşünmüş olacak ki  "Ne zamanı? Neyin zamanı?" Dedi.

"Konuşmamız gerektiğinin farkındayım İpek. Eminim sen de farkındasın. Bir şeyler artık saklandıkları yerden gün yüzüne çıkmalı. Ne demek istediğimi anladığını düşünüyorum. Ama bunun için, seninle konuşmadan önce senden biraz zaman istiyorum. Bu zaman ne kadar sürer, ne kadar uzar ya da uzamaz bilmiyorum. Bu süreçte senden istediğim tek şey sabırla benim seninle konuşmak için geleceğim günü beklemen. Belki de bunu senden istemeye hakkım yok ama yine de istiyorum bunu senden. Kafamda bir sürü soru işareti var ve benim bu soruların cevaplarını bulmam gerekiyor. Seninle alâkalı bir durum değil. Benim kendi içimde çözmem gereken şeyler. Cevapları bulamazsam, ileriye dönük bir adım da atamam. Eğer istediğim zamanı bana verirsen, tüm sorularımın cevaplarını bulduğumda seninle konuşmak için geleceğim. Çünkü o zaman, konuşmanın zamanı gelmiş olacak benim için. Ne diyorsun? Bana istediğim zamanı verecek misin?" Zor da olsa toparlayıp konuşabilmişti İpek'le. Şimdi merakla ondan gelecek cevabı bekliyordu.

İpek aslında Pamir'in ne demek istediğini gayet iyi anlamıştı. Ama kafasında ne gibi sorular vardı çok merak ediyordu. Seninle alâkalı değil demişti ama yine de onunla bir ilgisi olduğunu düşünüyordu. Dayanamayıp sordu.

"Ne zamanı? Ne için bu zaman? Hem neden benden zaman istiyorsun ki?" Ağzından laf alabilmek için uğraşıyordu ve Pamir bunun farkındaydı.

"Söyledim işte. Kafamdaki soru işaretlerini çözmem için istediğim bir zaman. Neden senden istediğimi de çok iyi biliyorsun. Çünkü konuşmamız gerekiyor. Bu sürecin ne kadar uzayacağı konusunda hiç bir fikrim yok. Sadece bu süreç içerisinde aramızda gerginlik olsun istemiyorum. Bu yüzden senden zaman istedim."

"Peki, sana istediğin zamanı verdiğimde ne olacak Pamir? Ne konuşacaksın benimle? Konuşulacak ne kaldı ki? Alışmadık mı seninle kedi köpek gibi kovalamaca oynamaya. Kendini sıkma. Önce nasılsak yine öyle devam ederiz."

"Yapma Allah aşkına İpek. Ben ne diyorum sen nereye çekiyorsun. Senden zaman istedim ki artık kedi köpek olmaktan vazgeçelim diye. En azından bu süreçte birbirimizden kaçmadan, didişmeden durabilelim diye. Yoksa sana söylemeden, senden zaman istemeden de ben kafamdaki soruları çözmeye çalışabilirdim. Ama yapmadım. Çünkü bu süreç oldukça uzayabilir ve eskisi gibi olursak sıkıntılı bir süreç olacak. Şimdi lütfen bunu düşünerek cevap ver ve lütfen beni sorgulama. Zamanı geldiğinde her şeyi konuşacağız merak etme."

İpek biraz düşündü, başını denizden tarafa çevirdi ve bir süre hırçın dalgaları seyretmeye devam etti. Yine aynı sessizliğe büründüler ve denize kapıldılar. Pamir'in söylediklerini düşündü İpek. Ne konuşacağı konusunda tahmin yürütüyordu. Aylardır beklediği şeydi buna emindi ama korkuyordu. Bir yanı 'seni yeterince üzmedi mi, hâlâ seni üzmesine fırsat mı vereceksin' derken, bir diğer yanı da, 'seni üzmemek için zaman istiyor. Eğer seni düşünmüyor olsaydı gelip senden zaman bile istemezdi. Bence ona istediği zamanı vermelisin. Başka çaren de yok' diyordu. 'Daha fazla kendine acı çektirme' diyordu. Haklıydı. Eğer Pamir kafasında onu kurcalayan soruların cevaplarını kendi içinde halletmeye çalışsaydı, gelip kendinden zaman istememiş olsaydı yine birbirlerinden uzaklaşmış olacaklardı. Çünkü İpek Pamir'in kendi içinde neler yaşadığını bilmeyecekti ve daha çok acı çekecekti. Gelip kendinden zaman istemiş olması bile büyük bir şeydi. Düşüncelerini doğrulamak adına  "Tamam." Dedi.

"Ne tamam. Zaman verecek misin yani?" Pamir şaşırmıştı. Aslında heyecanlanmıştı desek daha doğru bir tabir olurdu.

İpek öncesinde denizden gözlerini çekmeden tamam demişti. Şimdi Pamir'in kendisine dönüp merakla "Zaman verecek misin yani" demesiyle o da ona döndü ve "Evet" dedi.

"Teşekkür ederim anlayışla karşıladığın için." Pamir etrafına bakındı ve  çimenleri göstererek" bu akşam Kordon'daki yarım kalan çimen ve yıldız sefasına devam etmeye ne dersin?" Dedi.

İpek itiraz etmedi. Kendilerine kilim görevi gören ve yıldızlara da ev sahipliği yapan çimenlerin üzerine uzandılar. İkisi de farkında olmadan aynı yıldızı seçmişti. Diğer yıldızlardan uzakta tek başına parlıyordu. Aynı anda ikisi de sağ elinin işaret parmağıyla aynı yıldızı işaret ederek "Şu yıldızı görüyor musun?" Aynı anda çıkan ve aynı noktayı gösteren gözler hem şaşkınlıkla birbirlerine baktı hem de küçük tebessümlerle bezendi. Önce İpek söze atıldı.

"Önce sen söyle."

"Hayır sen. Bayanlar önden buyursun."

"Hayır sen. Lütfen."

"Peki. O halde söylüyorum." Pamir İpek'i meraklandırmak için elinden geleni yapacak gibi gözüküyordu.

"E hadi söyle."

"Peki madem sen istedin. Ben sadece şu yıldızı görüyor musun ne kadar güzel diyecektim. Sıra sende. Sen ne söyleyecektin?"

"Ya çok kötüsün. Hayır başka bir şey vardı. Ben lafa girince vazgeçtin söylemekten." Adı gibi biliyordu Pamir lafı kıvırmıştı.

"Gerçekten yoktu. Yıldız çok güzel gözüküyordu. Işıl ışıl parlıyordu. Dikkatimi çekti. Hepsi bu. Hadi bekliyorum sen ne söyleyecektin?" İpek inanmamıştı ama yine de  üstelemedi.

"Hadi öyle olsun. Evet, yıldız çok güzel. Işıl ışıl parlıyor. Etrafına ışık saçıyor ama kimse bu ışıktan faydalanamıyor. Çünkü yalnız. Kendi parıltısı, ışıltısı yalnızca kendini aydınlatıyor. Kendi ışıltısının altında karanlıkta duran yalnız bir yıldız. Bu yıldızda hep kendimi görüyorum. Bu yüzden benim için çok özel."

Pamir İpek'in söylediklerini duyunca daha çok kızdı kendisine. Onu yalnız bırakanlardan birisi de kendisiydi. İstemeye istemeye yalnız bırakmak zorunda kalıyordu. Bir ortak noktaları daha vardı demek ki. Bu yıldız Pamir için de çok özeldi.  Bir an başını çevirdi ve İpek'in gözlerinin içine baktı. Sıkı sıkı sarılmak istedi sevdiğine. "Ben burdayım. Seni hiç bırakmayacağım. Bundan önceki yalnızlığının her bir dakikasını, hatta her bir salisesini tek tek yerine getirmek için elimden geleni yapacağım. Artık yalnız kalmayacaksın. Ben hep senin yanında olacağım." Demek istedi. Hem de o kadar çok istedi ki. Yüreği yine sıkışmaya başladı. Oysa ki bu kalbi yalnızca köstebeği için bu denli sıkışır, bu denli acı çekerdi. Şimdi ise bir kömür karası yangın olup yakıyordu alev alev. Ne diyebilirdi? İpek'in sözlerinin üstüne ne söyleyebilirdi? Yine bir çıkmazın içinde bir o yana bir bu yana savrulma zamanı mı gelmişti? Aklını meşgul eden o soruların cevaplarını bulmadan bir şey söyleyemezdi İpek'e. Kafası bu kadar karışıkken, 'artık yanındayım' diyemezdi. 'Sen benimsin' diyemezdi. Önce cevapları bulacak, ondan sonra yoluna devam edecekti. Belki de yanılıyordu. İpek ve Ceyda arasında hiç bir bağlantı bulamayacaktı belki. Köstebeğinin yaşama ihtimalinin olmasını düşünmek ve sonucun hüsran olması canını çok daha fazla yakacaktı. Tekrar kanatmaya gerek var mıydı geçmişteki yarayı. Daha yeni kabuk bağlamamış mıydı? Yıllar sonra ilk defa kalbi aşka yelken açmamış mıydı? Peki tekrar geçmişteki yarayı kanatmak niye?

O da kendince haklıydı. Bu kadar şüphe uyandırıcı şeylerden sonra, özellikle o köstebekten sonra duramazdı. Eğer o köstebekle bir bağlantısı varsa da İpek'in Ceyda ile ne gibi bir bağlantısı var, o köstebek İpek'in eline nasıl geçti öğrenmesi gerekiyordu. Şimdi gözlerine kapılıp gittiği kadına verecek bir cevap arıyordu. Sevdiği kadın 'tıpkı o yıldız gibi yalnızım' diyordu. Peki Pamir, ona ne cevap verecekti. Tekrar bakışlarını yıldıza çevirdi.

"Ne zaman kendimi yalnız ve çaresiz hissetsem, tıpkı senin gibi." Derken gözleri İpek'in gözlerine bakmış ve yine yıldıza çevrilmişti. "Hep bu yıldıza derdimi dökerim. Bu yıldız, benim geçmişim. Aslında geçmişimdeki karanlıktan sızan bir ışık. Umut ışığım benim. Ne zaman yorulduğumu hissetsem, bedenen değil, ruhen... Kendimi, her çıkmaza girdiğimde bana göz kırpan bu yıldızın altında buluyorum. Her kötü ânımda yanımda. Onun ışıltısı bana güç veriyor. Bana kendim olmam gerektiğini hatırlatıyor." İpek'e dönüp " işte bunları söyleyecektim." dedi.

İpek çok şaşkındı. Ne yani? İkisi de aynı yıldızda huzur mu buluyordu. Milyonlarca yıldızın arasında aynı yıldızı mı kendilerine yaren seçmişlerdi.

"Bu, bu inanılmaz. Yani... İkimizin de milyon yıldız arasından aynı yıldızı seçmiş olmamız... Çok şaşırttı beni. Bu bir tesadüf olabilir mi?"

"Tesadüf olmadığı kesin... Bu kesinlikle tevafuk. Kader..."

Pamir baktıkça baktı daha sevdiğini bile söyleyemediği sevdiğinin incilerine. Gecenin kör karanlığında, onlardan uzaktaki bahçe lambası ve ayın ışıltısı altında görebildiği kadar baktı gecenin karanlığına inat parıldayan incilere.

"Farkında mısın İpek? Seninle hiç bu kadar uzun sohbet etmemiştik. Edememiştik. İlk kez hem çok yakın, hem çok uzağız. İlk kez seninle konuşmayı becerebildik sanırım. Didişmeden." Pamir gülümseyerek söyledi son sözlerini. İpek de ona eşlik etti. Gülümsemeleri şimdiye kadar hiç olmadığı gibi içtendi. İlk kez bu kadar huzurlu hissediyorlardı her ikisi de. Ama artık çok geç olmuştu ve gidip uyusalar çok iyi olacaktı. Gerçi bu halde nasıl uyunurdu ikisi de bilmiyordu. İlk söz İpek'ten geldi.

"Farkındayım. Seninle sohbet etmek güzelmiş. Bu kez sahiden konuşmayı becerdik sanırım. Neyse... Çok geç oldu artık çıkalım mı? Sabah yine erken kalkıp kahvaltıya gideceğiz. Güzel bir uyku ikimize de iyi gelecek sanırım."

Pamir İpek'ten önce kalktı ve "Haklısın, bence de çıkalım." Dedi. Sonra da hiç yapmadığı bir şey yapıp İpek'in de kalkması için elini uzattı. İpek bu harekete bile o kadar çok şaşırmıştı ki. Minicik ama gizliden bir tebessümle uzattı Pamir'in ellerine elini. Kendi eline oranla o kadar sıcaktı ki eli. Kalbi o kadar hızlı atmaya başladı ki. Bu, bu çok farklı bir duyguydu. Tarifi mümkün olmayan bir duygu. Bir o kadar eşsiz, bir o kadar sıcak. Sadece İpek değildi bu duygularla harmanlanan. Pamir de aynı duygularla sarmalanmıştı. Her şey İpek'in ayağa kalkıp yavaşça elini elinden çekmesiyle son buldu. Sanki sevgilisinden ayrılan insanların hissettiğiyle eş değerdi hissettikleri Pamir'in. Bu kadar yakın olup, bu kadar yoğun duygular besleyip, bir o kadar da uzak kalmak... Yanında olup ona sevdiğini söyleyememek Çin işkencesinden de betermiş. Adımları eve doğru çıkarken aklındaki tek şey bir an önce kafasındaki şüpheleri sonlandırıp, gelip sevdiğine kavuşmaktı. İpek'in odasının kapısına geldiklerinde birbirlerine bakıp, 'iyi geceler' dedikten sonra odalarına çekildiler ve uykusuz bir sabaha gözlerini açtılar.

***

Dün gece Pamir'le yaşadıkları tatlı dakikalar bir film şeridinden daha hızlı geçti. Pamir karşıdaki duvara yaslanmış, kollarını birbirine kenetlemiş, bir ayağı diğer ayağının üzerinde... Bu görüntüsü ile o kadar tatlı, bir o kadar da karizma duruyordu ki. İpek o kadar zamandan sonra ilk defa huzuru Pamir'in gözlerinde yaşıyordu. Ceyda'nın seslenmesiyle hiç istemese de o büyülü ândan çıkmak zorunda kaldı.

"İpek. Hadi artık sabunlarımızı da aldığımıza göre, pazar gezintimiz de sonlandığına göre... Şu teleferik macerası için sabırsızlanıyorum. Geç kalacağız bak. Saat kaç oldu yetişmemiz lazım. Daha iki saat yolumuz var. Seyir Tepe'yi o kadar güzel anlattın ki, görmek için can atıyorum. Şimdiden acıkmaya başladım bile."

"Ah canım kıyamam. Daha yeni kahvaltı yaptık ne acıkması."

"İki saat yol gideceğiz farkındasın değil mi? Kesin acıkırım oraya gidene kadar."

"Tamam tamam. Merak etme şimdi çıkarız. Daha öğle bile olmadı. Gidip yemeğimizi yeriz. Tâbii manzaraya aşık olup iştahın kesilmezse."

"O kadar diyorsun. Ay İpek tamam sus. Gidince bayılırım bayılmam gerekiyorsa. Şimdi ayık olmam lazım."

"Nedenmiş o?"

"Ne neden?"

"Ay Ceyda. Sen demedin mi şimdi ayık olmam lazım diye. Ben de bir nedeni mi var diyorum. Neden ayık olman lâzım?"

"Ha. Yok, ben ne bileyim öylesine söyledim. Bir nedeni yok yani."

"İyi, peki. Sen öyle diyorsan. Bu arada Oğuz kötü gözüküyor farkındasın değil mi?" Evet farkındaydı. Çok kötü gözüküyordu ama yapacak bir şey de yoktu. O da çok üzülmüştü zamanında. Sessiz gecelerde hıçkırıklarını sadece kendisi duyardı. Biraz anlasın istiyordu acı çekmenin ne demek olduğunu. Öyle diyordu demesine de, yüreği el vermiyordu karşısındaki görüntüye.

"Neyse İpek. Bu konu uzadıkça uzar. Şimdi gezimize devam edelim yoksa benim pınarları kimse durduramaz."

İpek arkadaşını üzmek istemezdi tâbii ki de. Biraz daha uzasa ağlaması garantiydi ve uzatmak istemedi.

"Peki canım. Hadi o halde abinlere de söyleyelim de gidelim."

***

İki saatlik yolculuğun ardından nihayet Balçova'ya varmışlardı. Teleferik saati gelince dördü birlikte bir gondola bindi. Ve... Kalkış zamanı.

"Vuuuu. İpek, çok heyecanlı bu. Burdan bile aşağıdaki manzara bu kadar güzelse, tepeye çıktığımızda karşılaşacağımız manzarayı düşünemiyorum."

Çok değil bir kaç dakika sonra İzmir'i ayaklar altına seren olmazsa olmazı Seyir Tepesi'ne geldiler.

"Evet Ceydoş, işte geldik. Meşhur Seyir Tepesi burası."

Ceyda'nın gözlerinden ne kadar hayran kaldığı belli oluyordu.

"Gözlerim beni yanıltmıyor değil mi kuzum. Burası inanılmaz bir yer."

Arkadaşının hallerine gülümsedi İpek. Çok tatlıydı bu kız.

"Daha dur kuzum. Biraz ilerleyelim. Tam uç kısma geldiğinde görmek istiyorum yüzünü. Nutkun tutulabilir. Çünkü ilk geldiğimde ben öyle olmuştum. Eşi bulunmaz yerlerden bir tanesi bu tepe. Gündüz ayrı güzel, gece ayrı. Nefesinin kesildiğini hissedebilirsin dikkat et."

İpek böyle söyler de Ceyda durur mu? Hızlı adımlarla orada bulunan cafeye girdi. İpek, Pamir ve Oğuz da Ceyda'nın bu deli dolu hallerinin arkasından geliyordu gülerek. Ceyda daha uç noktaya varmadan bile gözleri kocaman olurken, tam cafenin en uç noktasında İzmir'i ayaklarının altından seyrettiği an şaşkınlık ve çok büyük bir hayranlıkla kocaman kocaman açtı okyanus mavisi gözlerini.

"İpek... İnanamıyorum... Bu... Burası nefes kesici gerçekten. Ayaklarımın yerden kesildiğini hissediyorum. İki saat yolu boşuna çekmemişiz. Fazlasıyla değer şu manzara. Ay İpek, hiç gitmek istemedim şimdi burdan. Beni burada bırakıp dönün siz. Ben ve Seyir Tepe'm yalnız kalmayı seve seve kabul ederiz."

"Deli kız. Yalnız kalman imkânsız çünkü burası hiç boş kalmaz."

"Olsun. Ben yine de kalırım."

İpek ağızlarını bıçak açmayan Pamir ve Oğuz'a dönüp "Siz ne düşünüyorsunuz? Beğendiniz mi?"

"Dediğin kadar varmış. Enfes bir yer burası. Eminim gece gökyüzündeki yıldızları buradan seyretmek kadar güzel bir şey olamazdı." Pamir'in sözleriyle dün gece aklına geldi ve utandı İpek. Yanaklarının yandığını hissetti. Bir şey diyemeden Oğuz'un sesiyle ona kaydırdı bakışlarını.

"Evet, eşi bulunmaz bir yer. İzmir'e gelip de burayı görmeden gitseydik gözüm açık giderdi o derece."

Sivri dilli cadı Oğuz'un tuzağına düşmüştü bile.

"Burayı görmeden gitmiş olsaydın, böyle bir yer olduğunu da bilmeyerek gitmiş olacaktın ve gözün de açık gitmemiş olacaktı merak etme."

Oğuz'un yandan hafif çarpık gülümsemesiyle oltaya takıldığını anladı Ceyda. İçinden Oğuz için söylenmeye başlamıştı bile. "Öküz işte ne olacak? Bir de acıyorum haline. Neyine acıyorsam? Odun yığını gelmiş benimle alay ediyor." Bunlar söylentilerinden birkaçıydı. Kaşlarını çatarak sinirli sinirli Oğuz'a baktığını gören İpek araya girdi.

"Eee. Şey. Ceydoş. Hani acıkmıştın sen? Ben de çok acıktım. Burda harika bir restoran balık evi var. Hemen ilerde. Hadi gidelim de yemek yiyelim. Daha buranın en büyük alışveriş merkezine gideceğiz unuttun mu?"

Alışveriş delisi olan Ceyda, İzmir'in en güzel alışveriş merkezine gideceğini duyunca her şeyi unuttu.

"Ay evet, çok istiyorum orayı görmeyi. Hadi çok acıktım bir an önce yemeğimizi yiyelim de gidelim."

Ceyda'nın tatlı cadı halleri o kadar içtendi ki. Herkesi bir sıcaklık kaplıyordu. İpek ise Ceyda'yı biraz daha söyletme derdindeydi.

"Bir an önce gidelim mi? Aaa çok ayıp Ceydoş. Şimdi Seyir Tepesi sana çok darıldı. Oldu mu ama şimdi? Hani burda kalmak istiyordun? Ne oldu da aniden alışveriş merkezine sattın tepeyi."

"Aman İpek ya. Ben her ikisine de yeterim. Dert ettiğin şeye bak."

***

İsmine yaraşır bir şekilde balıklarını söylediler. Burada balığın bir başka güzel olduğunu duyunca yine balık istediler. Enfes lezzetler ve enfes manzara eşliğinde, keyifli dakikalar geçirip yemeklerini yediler. Üzerine de yine buranın olmazsa olmazı fincan kahvesinden içtiler. Enfes kahvenin tadı damaklarda kalıp gitme vakti geldiğinde tam kalkacakken İpek'in telefonu çaldı. Arayan Umut'tu.

Ceyda merak edip "Kim o kuzum?" Diye sordu.

"Umut arıyor canım. İşi uzayınca buluşamadık  onunla." Daha fazla bekletmeden telefonu açtı. Bir yandan da gözleri Pamir'in üzerindeydi ama bu kez çatılan bir yüz görmeyince sevindi.

"Efendim Umut."

"Ne yaptınız? Neredesiniz? Benim işim bitti. Nerdeyseniz oraya geleyim."

"Anladım,bu çok iyi. Şu an Seyir Tepesi'ndeyiz ama iniyoruz artık. Buradan Mavi Şehir'deki meşhur alışveriş merkezine geçeceğiz. İstersen oraya gel."

"Tamamdır. Orada buluşuruz o halde. Görüşürüz."

"Tamam görüşürüz."

İpek Umut'la konuştuktan sonra Ceyda ile ikisi dışarıda Pamir ve Oğuz'un gelmesini beklerken Ceyda unuttuğu şeyi gerçekleştirmek için tekrar uç kısma gidip bu harika manzaranın fotoğrafını çekmeden edemedi. Hatta arkadaşıyla da selfie çekmeyi de ihmal etmedi. Hesabı ödeyen Pamir, Oğuz'la birlikte İpek'lerin yanına geldi ve Ceyda hep birlikte bir selfie daha çekti.

"Bugünden bir hatıra. Az kalsın unutuyordum. Sonra eve döndüğümde çok üzülürdüm annemlere gösterecek bir fotoğraf bile olmadığı için. Neyse ki artık gösterecek fotoğraf var."

Ceyda'nın bu sevimli hallerine dayanamayan İpek, "Gel buraya gel." Diyerek arkadaşına sarıldı. Hep birlikte tekrar teleferiğe binip eşsiz manzara eşliğinde aşağı indiler ve Mavi Şehir Alışveriş Merkezine doğru yola koyuldular.

***

"Hoş geldiniz." Diyen alışveriş merkezinin kafesinde İpek'leri bekleyen Umut'tu.

"Hoş bulduk." Diyen de İpek ve diğerleri...

Umut'un oturduğu masaya oturup bir iki hoş beş derken asıl meseleye geçtiler.

"Şimdi ben doğru anladım değil mi? İsmi Bahar. Ve çok uzun zaman önce trafik kazası geçirip eşini ve bebeğini kaybediyor ve hayata küsüyor. Ayakları işlevini yitirmiş, ameliyat gayet başarılı geçmiş ama ayağa kalkamıyor çünkü şimdiye kadar hiç istemedi kalkmayı. Yani durum tamamen psikolojik ve Bahar'ın isteğiyle çözülebilecek bir durum. Ve benden de onun özel doktoru olmamı istiyorsunuz." Durumu çok güzel bir şekilde özetlemişti Umut.

"Aynen öyle Umut. Bahar'ın sana ihtiyacı var ve bana gösterdiğin ilginin aynısını ona da göstermeni istiyorum. İpler tamamen senin ve Bahar'ın elinde. Ben inanıyorum senin bunu başaracağına."

"Teşekkür ederim İpek. Şu durumda bacaklarında herhangi bir hasar olmaması, her şeyin psikolojik olması ve Bahar'ın artık yürümek istemesi bizim için büyük bir adım. Eğer istemiyor olsaydı, gönülsüz olsaydı işimiz zorlaşırdı. Bu durumda bir adım önde başlayacağız diyebilirim. İnşallah başaracağımızı düşünüyorum. İstanbul'a döner dönmez Bahar'la tanışmak istiyorum."

"Kardeşim adına o kadar mutluyum ki Umut. Senin gibi bir doktoru olacağı için çok şanslı. Seni tanımıyorum ama İpek'ten methini çok duyduk. Ben de inanıyorum birlikte başaracağız bu işi."

Bahar konusunu da hallettikten sonra hep birlikte alışveriş macerasına kapıldılar. Bilindiği üzere kadınların olmazsa olmazı alışveriş söz konusu olduğunda akan sular duruyordu ve kendilerini kaybedebiliyorlardı. Erkekler içinse aynı durum söz konusu değildi. Ama başa gelen çekilirdi. İpek ve Ceyda önde, o mağaza senin bu mağaza benim koca alışveriş merkezinde dolanıp duruyorlardı. Bir kaç kıyafet ve ihtiyaçlarını giderdikten sonra hediyelik birşeyler de aldılar ve alışverişin keyfini çıkarmaya devam ettiler. Pamir, Oğuz ve Umut ise kızların hızına yetişemeyip soluğu kafeteryada aldılar. Kızlarla orada buluşacaklardı tekrar. Tâbii onlar da bir kaç bir şey almayı ihmal etmemişlerdi. Nihayet zorlu bekleyiş sona ermiş ve kızlar görünmüştü. Kolları torbalarla doluydu. Halbuki  daha önce aldıkları da Pamirlerin yanında duruyordu. Tüm alışveriş merkezini satın almışlardı neredeyse. Pamir adı gibi biliyordu bu paketlerin neredeyse tamamı Ceyda'nındı ve yanılmadı da. Artık yorgunluk tepelerine çöreklenmişti ve evde de akşam yemeği için İnci hanım bekliyordu. Doğru düzgün vakit geçirememişti İpek teyzesiyle ama teyzesi ısrar etmişti gezmesi için. Arkadaşlarına İzmir'i gezdirmesi için. Saat 21.00 da uçakları vardı ama zaten daha çok vardı. Rahatça yemeklerini de yerlerdi. Daha fazla durmayıp İpek'in de ısrarı üzerine Umut da onlarla birlikte İnci hanımın evine doğru yola koyuldular ve  çok fazla sürmeden eve geldiler. Umut hiç gelmek istememişti çünkü İnci hanımın kendinde pek haz etmediğini biliyordu. Karşısında onun görünce yüzünün düşeceğine de emindi ama İpek'i kıramadı. Hep birlikte yukarı çıktılar. İnci hanım kapıda karşıladı onları. Umut'u gördüğünde tebessümü yüzünde solunca Umut gerildi. Bunu farkeden İpek teyzesine kaş göz işareti yaparak suratını düzeltmesini istedi. İpek'in uyarısı üzerine yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleştirerek Umut'a da "Hoş geldin." dedi. Hiç hoş bulmayan Umut aynı yapmacık gülümsemeyle karşılık verdi ve "Hoş buldum." Dedi.

İpek ortadamdaki havayı dağıtmak için "Yemek hazır olana kadar gidip duş alalım. Çantalarımızı da hazırlar öyle geliriz dedi demesine ama teyzesiyle Umut yalnız kalacaktı ve bu Umut için hiç iyi olmazdı. Kendini kötü hissedince son çare "Umut, sen de Pamir ve Oğuz'un kaldığı odaya git istersen onlarla birlikte. Burda yalnız kalma." Deyince zaten bu kadınla yalnız kalmak istemeyen Umut çok iyi bir fikir olduğunu düşünerek "İyi olur." Dedi ve Pamir ve Oğuz'la birlikte gitti.

İpek duşunu almıştı ve teyzesiyle vakit geçiremediği için kendini kötü hissederek mutfakta olduğunu öğrendiği İnci hanımın yanına gitti.

"Yardım edilecek bir şey var mı İnci sultan?"

İnci hanım İpek'in aniden çıkıp seslenmesiyle korktu.

"Ay, deli kız, yüreğime inecekti neredeyse. Gel bakayım sen buraya. Demek gidiyorsun ha. Çok özleyeceğim seni kuzum."

"Özür dilerim. Güya seni görmeye geldim ama seninle hiç vakit geçiremedik. Ama söz en yakın zamanda yine geleceğim. Sen üzme o tatlı canını teyzoşum benim."

İpek teyzoşum kelimesini ağzından kaçırınca hemen kapıya baktı kimse var mı diye. Kimse olmayınca "Çok özür dilerim İnci sultan. Alıştım sana teyzoşum demeye rol yapmak zor geliyor. Teyze de anne yarısı oysa ki ama annemin ölümünden sonra 'anne' kelimesine çok alıştığım söylenemez."

"Tamam kızım, anlıyorum seni. Çok uğraştım bana anne de diye ama zorla olmuyor. Biz bizeyken neyse de başkalarının yanında bari idare et yeter."

"Tamam minikkuşum sen merak etme."

İpek ve İnci hanım mutfakta konuşurken tam mutfağa girmek üzere olan biri İpek'le İnci hanımın tüm konuşmalarına kulak misafiri oldu ve duydukları karşısında çok büyük bir şok yaşadı. Bu duyduklarının gerçek olması, İnci hanımın, İpek'in annesi değil de teyzesi olması ve onun bunları duyması... Bu nasıl bir kaderdi. Kader, ağlarını bu kez kime örmüştü ve sonucunda kimi neler bekliyordu tek tek yaşayacak ve göreceklerdi.

Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

186K 10.2K 23
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...
801K 33.7K 50
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
3.6M 131K 72
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
5.5M 292K 30
!Acemi bir dille yazılmıştır! Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar t...