Benimle Oynar mısın? (Alsel)

By derininyagmuru

41.4K 2.4K 375

"İki küçük çocuk. İkisi de hoyrat, duygusal, kırılgan, yaralı. Bir o kadarda bu özelliklerini saklamaya çalış... More

1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
Duyuru
15.
16.
(17. Bölümden..)
17.
18.
19.

14.

1.8K 131 35
By derininyagmuru

Multimedia; Bölüm şarkısı. 

-

Bazen çevremdeki insanların hayatlarına bakıyorum ve hepimizin bir hasar bırakmaya mahkum olup olmadığını merak ediyorum. Hayatımızın içine eden, yalnızca anne ve babamız değil. Bir anda eline net gösteren gözlük tutuşturulmuş biri gibi bakıyorum etrafıma ve hemen hemen herkesin, aşkın zalim mührünü taşıdığını görebiliyorum. Onu kaybetmiş de olsalar, ellerinden alınmış da olsa, başka birilerine sarılı da olsalar.. 

Göz açıp kapayana kadar, geçti bir ay. Babam iyileşmişti.. Beni affetmedi. Annem, ne açıklama yapmamı bekledi -yapacak bir açıklamam olmasa da- ne de bana sarılıp, gözlerimin içine baktı. Nazlı dışında herkes yokmuşum gibi davrandı. Annemle babam bir kaç kez benim yüzümden kavga edip, Aliyi istemediler. Onlar için önemli olanın, kızlarının gelmesi değilde, tanımadıkları bir çocukla gelmesi olduğunu anladım. Mesela babamın sorduğu ilk soru nerede olduğum değil, Ali'nin kim olduğuydu. Canım yanıyor.. Biliyor musunuz? Ali dışında kimse ne hissettiğimi, nasıl olduğumu sormuyor. Sanki annem, babam Aliymiş gibi.. 

Babama artık İzmir de yaşamak istediğimi söylediğimde, bana tokat atacağını sandım. O kadar sinirliydi ki.. Hala göbek bağım ona bağlı olan bir bebek gibi görüyordu beni. 'Bu konu tartışmaya bile açık değil Selin.' dedi. Bence de baba.. Bu konu tartışmaya bile açık değil. Çünkü senden izin almıyorum. Sadece haber veriyorum.

Balık susuz nasıl yaşar ki? Ya da Gökkuşağı yağmursuz? Biliyorum garip gelecek size.. Daha iki ay oldu onu tanıyalı. Ama kokusu.. Yıllardır burnumda gibi. Bazen ateş fışkıran, bazende bir kedi masumluğuna bürünen o mavi gözleri.. Sanki onlardan başka renk görmemiş gibiyim. Eğer Aliyi kaybedersem, kırılacak, ve bir daha asla birleşemeyecek gibiyim.. 

"İstanbul dışına çıktık şuan Selin. Bak eminsin değil mi?" 

Düşüncelerimi boşa çıkarmadım yine. Sevdiğim adam, beni sevdiğim şehre kaçırıyor. Bende isterdim kimseyi üzmemeyi.. Ama olmuyor işte. Anlıyorsunuz değil mi? Birileri üzülmeden dünya dönmüyor. 

"Korktun mu yoksa Aliş?"

"Senin sayende alıştık artık çoluk çocuk kaçırmaya." 

Kahkaha attım. 

"Çocuk bu sefer gerçekten gönüllü." 

"Belli oluyor." 

"Bana gıcıklık yapma. Bağırırım kız kaçırıyorlar diye, içeri atarlar seni." 

Güldü. 

"Ben zaten uzun zamandır içerdeyim."

"Anlamadım?"

"Boşver."

Üstelemedim. Söylemeyecekti çünkü. Bir sonraki hareketini tahmin edecek, hangi espriye güleceğini bilecek, gözlerinin tonuna bakınca ne hissettiğini anlayacak kadar tanıyordum onu. 

Bir insanı kendinize bu kadar yakın hissettiğiniz zaman asla arkadaş kalamıyorsunuz. Ya duygularınız değişiyor, ya da uzaklaşıyorsunuz. Ortası yok. Keşke, Aliyi dostluğun ötesinde aşkın biraz gerisinde tutabilsem. 

Yol boyunca adını bilmediğim İngilizce şarkılar dinledik. Onun yanında kimin söylediğini ya da adını bilmediğim şarkıları dinlemek daha güzel. Her şarkısının coşkusuna göre hayaller kurmak güzel. Onun yanında olmak güzel. 

Uzun yolculuklarda genelde uyurum. Ama Ali yanımdayken gözümü kırptığım saliseler de bile zarara girmiş gibi hissediyorum. Onu görebildiğim her dakika kalbimin kelebekler uçuşan hanesine yazılan artılar gibi. Onu bırakamayacağımı bilsem de, içten içe her zerresini aklıma kazımak istiyorum. Aşk kavuşamamaktır, derler..  Olur da görüşemezsek, ölür de söyleyemezsek güzel yüzü hafızamdan hiç silinmesin istiyorum.  

'İzmir' tabelasını geçtiğimiz zaman, sanki yeni bir başlangıç yapmışım gibi heyecanlandım. Ailemin boşluğu olması gereken kalbimde Ali'nin heyecanı var.  Pişmanlık, yerini o heyecana bırakarak yavaş yavaş, doğru kararı vermişim gibi hissettiriyor bana. Ama korkuyorum. Heyecanlandığım yerlerde yere çakılmaktan. 

"Direk okula mı geçelim eve mi?"

"Okula."

"Ciddi misin sen?"

"Ne var Ali?"

"Beş saattir araba kullanıyorum ben."

"O zaman beni okula bırak, sen eve git."

"Kızım sen harbiden salaksın."

Okulun olduğu caddeye saptı. Beni okulda tek başıma bırakmamak için geldiğini düşünüyorum. Sizde polyanna olduğu mu düşünüyorsunuz değil mi?

Üzerimde soğuyan havalarında etkisiyle siyah deri ceketim ve siyah pantolonum vardı. Hala okuldan atılmadıysak, bu kıyafetler yüzünden atılacağız.

Okulun otoparkına park ettiğimiz arabadan indim. Ali, yanıma geldi ve yavaş yavaş okula yürümeye başladık. 

"Ali, bence okuldan atıldık."

"Bence de."

"Ne yapacağız?"

"Bizim müdür parayı sever. Devamsızlığımızı sildirecek kadar veririz olur biter."

"Yalnız ben veremem. Artık fakir biriyim unuttun mu?"

"Seninkini de ben veririm."

"Olmaz."

"Gururunu yiyeceğim şimdi."

Şaka mı yoksa ciddi mi olduğunu anlamadığım bu söze karşı otuz iki diş sırıttım. 

"Seninkini de ben veririm. Sende bana borçlanırsın olur mu?" dedi.

"Borcumu nasıl ödeyeceğim?"

"Ona da ben karar vereyim bir zahmet."

"Çok gıcıksın çok."

Babam, tekrar kaçma girişiminde bulunmamı engellemek için kredi kartlarımı iptal etmişti. Annemde banka hesabımdaki tüm parayı çekmişti. Anlayacağınız, birinci sınıfa giden çocuklar gibi dışarı çıkarken onlardan para istiyordum. Beni kum tanesi kadar tanımadıkları için, parasızlığın beni durdurabileceğini sandılar. Durduramadılar. Durmadım. 

Okulun bahçe kapısından yine Aliyle yan yana girdik. İkimizde serbest olduğumuz ve yaklaşık bir aydır okula uğramadığımız için saniyesinde dikkatleri üzerimize çektik. Herkes hakkımızda boktan dedikodularını uydurmaya başladı. Piknik masalarının oralara bir grup olarak tünemiş Cemre ve Kuzeyi görmemle küfür etmem aynı anda gerçekleşti. Ali'nin yanında hiç bir şeyden korkmuyordum ama Kuzeyin beni bunaltacak sorularından şimdiden sıkılıyorum. Tam tahmin ettiğim gibi göz göze geldiğimiz an ayağa kalktı. Koşar adım bize doğru geldi. 

"Ece!"

Ali, sadece bana bakıyor ve sanki kafamın içindekileri tartmaya çalışıyordu. 

"Kuzey?"

"Neredeydin sen bir aydır? Sürekli seni aradım ama telefonuna ulaşılamıyordu. Adresini bile bulmaya çalıştım. Ağlaya ağlaya koşarak çıktın okuldan! Hiç bir açıklama yapmadan! Kafayı yedim biliyor musun? Sürekli seni düşündüm!"

"Özür dilerim."

"Nerelerdeydin bir aydır?"

"Özel sebepler."

Baştan aşağı beni süzdü. Ukalaca ağzını kıvırdı.

"Aliyle birlikte olabileceğin, ama her ne boksa bana anlatamayacağın kadar mı özel?!"

Ali, bıkkınlıkla saçlarını karıştırdı. 

"Kuzey kes sesini tamam mı? Kız anlatmıyorsa üsteleme!"

"Sanane lan sanane!"

Bu dikleşmenin sonu yumruk yumruğa bitecekti. Ve artık bu okulda iki popüler çocuğu birbirine düşüren kız konumuna düşmek istemiyorum. Aliyi kolundan tuttum ve okula doğru bir iki adım sürükledim. 

"Kuzey sonra konuşuruz tamam mı?"

Cevap vermesini beklemeden, Aliyle birlikte okula girdim. Geri dönüp Kuzeyi dövmeyeceğine emin olduğum zaman kolunu bıraktım. Sınıfa kadar hiç konuşmadan benimle geldi. Sınıf bomboştu. Daha güzel bir konuşma ortamı olamazdı dedim içimden. Ve Aliyi sınıfa itip kapıyı kapattım.

"Ali, Kuzeyi her gördüğünde kavga etmenizi istemiyorum."

"Kavga etmiyoruz zaten."

"Bu etmemiş haliniz mi gerçekten?"

"Selin uzatma tamam mı? Bu bizim aramızda."

"Ama bundan en çok zarar gören benim!"

"Pardon Selin hanım bir daha huzurunuzda kavga etmeyiz." dedi, benim sesimi taklit eder gibi.

İşte Ali'nin en sevmediğim huyu da ciddi bir şey konuşurken dalgaya vurmasıydı. Ağzı sola doğru hafifçe kıvrılıyor, göz göze gelmemek için sürekli sağa sola bakıyordu. 

Tam ağzımı açacakken sınıfın kapısı açıldı. Keşke okula değilde eve gitme fikrini düşünseydim. Beril.. Ben sanki orada yokmuşum gibi sadece Aliye baktı. Bunun için özel bir çaba harcıyordu. 

"Ali?"

"Ne?"

Gelen gülme isteğini geri göndermeye çalıştım. Ali, ona bakarken hiç bir şey hissetmiyor gibiydi. Ya da ben öyle düşünmek istedim. İlgisizdi. Bir aydır görüşmemişlerdi.. Unutmuştur değil mi?

"Neredeydin sen?!"

Berilin beni görmezden gelme çabası canımı sıkmaya başlamıştı. Girdiği her ortamda 'esas kız' olmak istiyordu. Her ortam önemli değil.. Ali'nin gözünde esas kız olursa sıkıntı büyük.

"Beril daha sonra konuşalım."

Konuşacaksın yani birde? Açıklama yapacaksın? Salak. İç sesimi güçlükle susturdum. 

Ali, ikimizi de görmezden gelip bir hışımla sınıftan çıktı. Bende peşinden çıktım. Yetişemedim ama arkasından bağırdım. 

"Nereye?!"

Cevap gelmedi. Sadece hızlı adımlarla yürüdü ve koridorlarda gözden kayboldu. O anda Beril de bir hışımla yanımdan geçti ve Ali'nin peşinden gittiğine emin olduğum bir hızla koştu. Umursamadım ve sınıfa girdim. Her zaman Ali'nin peşinden koşan taraf olamazdım. İstanbul da her an nasıl olduğumu soran ve bana değerliymişim gibi hissettiren Ali, yerini İzmirli öküz Aliye bırakmıştı. 



Okuldan atılmamışız. Ya da Ali bir şekilde halletti. Ama derslere girebildim. Sınıftaki herkes bana hastalıklıymışım gibi bakıp durdu. Umursamadım. Soğuk hava ve derslerin karışımıyla zaten yoldan geldiğim okul günü işkence gibi gelmişti. Son ders zili çaldığı an, üzerime üzerime gelen duvarlardan kurtulmak için sınıftan hemen çıktım. Koridorda yürürken telefonum çaldı. Ali.. Bu çocuğun ışık hızında pişman olmalarına da bayılıyorum. 

"Alo?"

"Selin"

"Efendim?"

"Yarım saate kordonda ol."

"Ne?"

"Ali?"

"Ali orada mısın?"

Söyleyeceğini söyleyip telefonu kapatmıştı. Keşke benim cevabımı da bekleseydi. Sinirlendim. Ama sinirim on saniye sonra yerini tatlı bir sırıtışa bıraktı. 

Eve doğru yürürken gidip gitmemek konusunda yüz elli kez fikir değiştirdim. Onun emirlerine itaat ediyormuş havasına bürünmek istemiyorum ama onu görmek istiyorum. Aşk ve gururun aynı anda ağır basması gibi bir şey bu. Belkide zor durumdadır ha? İhtiyacı vardır bana? Belkide yine bağırıp kalbimi kırmak için çağırıyordur.. Ali bu, siyahı beyaz yapar bazen. Bazende Haziranın ortasında karlar yağdırır.. 

Taksiye bindim ve sanki süreli bir oyundaymışım gibi taksiciye daha hızlı gitmesini söyleyip durdum. On beş dakikaya Ali'nin beni çağırdığı yere geldim. Kırmızı arabasına kavuşmuş, huzurlu bir şekilde içerisinde oturuyordu. Biraz daha yaklaşınca, dikiz aynasından gördü beni. Tepkisiz kaldı. 

Arabanın tam yanına geldiğim zaman, o da indi. Bakışlarını okumak çok zordu.. Normal bir insanın bakışlarından ne hissettiğini az çok anlarsınız değil mi? Ali de anlayamıyorsunuz. 

"Selin."

İç çeker gibi söyledi ismimi. 

"Ali?"

Sonra uzun sayılabilecek bir zaman kadar sustu. Tedirgin olduğu her halinden belliydi. 

"Ali beni neden çağırdın?"

Kısık kısık nefesler aldı. İçindeki tedirginliği saklamak ister gibi güldü tam gözlerimin içine.. Bu bakışı, içimde, çok derinlerde bir şeyler kopardı.

"Gerçek adının Selin olduğunu herkese ne zaman söyleyeceksin? Kenan Yılmazın kızı olduğunu? Okulda köşe bucak aranan kızın sen olduğunu?"

Kelimeleri sakin, sert ve üzerine basa basa söyledi. Bu nereden çıktı şimdi diye bağırmak geldi içimden. Bu çocuğa durup durup güncelleme falan mı geliyordu? 

"Söylemeyeceğim." 

"İnsanlara her gün gözlerinin içine baka baka yalan mı söyleyeceksin?"

Bu sefer biraz kızgın çıkmıştı sesi. Oysa 'Selin' ismini sadece kendinin bilmesinin, hoşuna gittiğini sanırdım. 

"Ali bu nereden çıktı şimdi durup dururken?"

"Bir yerden çıkmadı tamam mı? Herkes senin bir yalancı olduğunu artık öğrenmeli!"

Şaka yapıyor olma ihtimaline karşı hafif hafif gülümsedim. Ama ciddiydi.. İlk güne dönmüştük. Bana yalancı diyordu. Yalancı. Her şeyi tüm saflığıyla anlattığım adam, bana yalancı diyordu. 

"Sen ciddi misin?"

Sesim, hayal kırıklığı ve hüzünle dolup taşmıştı. Bir kelime daha etsem fazladan.. Ağlayacağım. 

Güldü. Benim içimdeki hayal kırıklığı ve Ali'nin neşesi ters orantılıydı. 

"Yüzünüze vurunca hoşunuza gitmedi mi Selin hanım? Yoksa Ece mi demeliyim?"

Gözyaşımı görmesin diye arkamı döndüm. Ali için arkamda bırakmaya çalıştığım ailem bile yıllar boyunca bu kadar üzememişti beni. Elimle yanağımdan süzülen yaşları sildim. Arkamı dönüp, ilk günden söylemem gereken şeyi söyledim. İlk günden bunu söyleyip, Aliyi hayatıma sokmamalıydım.. 

"Allah belanı versin." 

Sesim güçlü değil, ama akılda kalıcı bir tonda çıkmıştı. Bu ses tonunu hiç unutmasın istiyorum. Unutamasın. Üzdüğü kadar üzülsün. Sevsin ama sevilmesin istiyorum. Ondan nefret ediyorum. Ama nefret ederken bile seviyorum. 

Koşar adım yoldan geçen taksiyi durdurup, bindim. Son yarım saatin rüya olmasını diledim. Olmadı.. Meğer gerçekmiş. Ali'nin bana nefreti, beni sevmeyişleri, beni her fırsatta kırmaları.. Gerçekmiş. 

Elimi sıkmaktan tırnaklarımı geçirmişim avucuma. Kanamış, hissetmedim bile. İşte o gün anladım. Çok sevdiğiniz insanlar neden sizi üzerler biliyor musunuz? Çünkü size yapılan her hatayı affedersiniz. Çünkü söylenen her yalanı söylenmemiş sayar, hayatınıza devam edersiniz. Çünkü çok üzseler de, üzdükleri taraflarınızı kendi kendinize iyileştirirsiniz. Bu yüzden onlarda sizi üzerken çekinmezler. Nasıl olsa unutacak, affedecek, iyileşeceksinizdir. Belkide sorun, onlarda değil, bizdedir. 


Eve geldim. Aylin ortalarda yoktu. Bende odama girip kapıyı kilitledim. Uyusam geçer mi? Hafifler mi? Uyku, aslında kısa sürelide olsa dertlerden kurtulma yoludur. Uyurken, düşünemezsin, üzülemezsin.. Çantamı fırlattım bir köşeye. Üzerimi bile değiştirmeden, yatağıma yattım. Dizlerimi karnıma kadar çekip, küçülmeye çalıştım. Küçülsem, hiç görünmesem, yok olsam.. Yok olsam da Ali bana onları söylememiş olsa. 

Acıyı, zaman hafifletir derler. Çok sevdiğimiz biri öldüğünde bile, her geçen gün, diğerinden daha az üzülüyoruz farkına varmadan. Bize zaman lazım, mesafe lazım.. 




on dört saatlik uykumdan, alarmın tiz sesiyle uyandım. Hayat ne garip değil mi? Hayatınızın en kötü gününü yaşamışsınız ama ertesi gün hiç bir şey olmamış gibi okula gidiyorsunuz. Sırf yıkılmadım ayaktayım diyebilmek için, güçlüymüş gibi görünebilmek için. Saçlarıma doğal bir maşa yaptım. Fazla uykudan şişmiş gözlerimi, fondötenle kapattım. Tırnak izi olmuş avuçlarıma, yara bandı yapıştırdım. Deprem sonrası onarılmaya çalışan enkaz gibiyim. Beni ancak zaman iyileştirir, farkında değilim. 

Okul çantama bir kaç kitap koyup, omzuma astım. Aylin'e görünmek istemediğim için yavaş ve sessiz adımlarla çıktım evden. 


Yavaş yürüdüğüm için yarım saatte okula vardım. Bahçede oturmak istemediğim için, sınıfa attım kendimi. Bir kaç kişi vardı. Bende telefonumla oynuyormuş, gibi yaptım. Aliyi görsem şimdi.. Ne yapardım? Yüzüne mi tükürmeliyim? Yoksa yokmuş gibi mi davranmalıyım? Hiç olmamış gibi. En iyisi onu görmemeliyim. Ölümden korktuğu için, azrailinden kaçan ama vadesi dolmuş biri gibi. 

Henüz üçüncü derse giriyorduk ama ben hiç teneffüse çıkmamıştım. İlk teneffüs yanıma Can gelmiş, ve neredeler de olduğumu sorup durmuştu. Geçiştirmiştim. Herkes sınıflarına girmiş ve hocanın gelmesini beklerken okul hoparlöründen tanıdık bir ses duyuldu. Berildi bu. Evet evet Berildi. Bu gıcık sesi nerede duysam tanırım. 

"Arkadaşlar tüm okulun üçüncü dersi boş. Önemli bir duyuru için herkes konferans salonuna!"

Peki bu duyuruyu neden Beril yapıyordu? Bunda bir terslik vardı. Neyse dedim içimden, o gerizekalının oyunları umurumda değil. Dersin boş olmasına sevinip, konferans salonuna doğru yürümeye başladım. 

Salona girdim ve boş bulduğum, ortalarda bir koltuğa oturdum. Bildiğime göre bugün özel bir gün falan değildi. Gösteri falanda yoktu. Bunun altından bir şey çıkması, umurumda olmazdı. Sonuçta okulda doğru düzgün kimi tanıyorum ki? 

Tüm okul salona yerleştiğinde, Beril sahneye çıktı. O sahneye çıktığında, salondaki uğultu kesildi. Ve herkes meraklı gözlerle ona baktı. Beril ise anlamlandıramadığım bir şekilde mutluydu. Konuşmaya başlamadan önce, hafif bir şekilde öksürdü. Herkese duyurmak için sesi yüksekti. 

"Arkadaşlar aranızda çok büyük bir sırrı olan var mı?!"

Salondan ses gelmedi. 

"Hayır olan varsa söylesin. Kimse üzülmesin."

İnsanlar ne olduğu çözmeye çalışır gibi etrafa bakındı. 

"Kimsenin sırrı yok mu? Tamam o zaman! Küçük bir gösteri ile aramızda ki yalancıları ayıklayacağız şimdi!" 

Kalbim hızlandı. Kalbimin sesini herkes duyuyormuş gibi hissettim. 

Beril, bir yere işaret verir gibi parmağını şıklattı. 

İşte korktuğum şey oldu. Ekrana benim resmim yansıdı. Herkes tepkimi görmek için salonda gözleriyle beni aradı. Bense o an yok olmak istedim. 

Beril'in ne yapacağını düşündüm. En fazla ne yapabilirdi ki? Nasıl rezil edebilirdi beni? Herkesten sakladığım, çok büyük sırlarım vardı. Ama Beril hiç birini bilmiyordu. 

Salonu dolduran ve kalbimi sıkıştıran o sesten önce, gördüğüm tek şey Beril'in gülümsemesi oldu. 

"Selin."

"Ali?"

  "Ali beni neden çağırdın?"  

  "Gerçek adının Selin olduğunu herkese ne zaman söyleyeceksin? Kenan Yılmazın kızı olduğunu? Okulda köşe bucak aranan kızın sen olduğunu?"  

"İnsanlara her gün gözlerinin içine baka baka yalan mı söyleyeceksin?"

"Ali bu nereden çıktı şimdi durup dururken?"

"Bir yerden çıkmadı tamam mı? Herkes senin bir yalancı olduğunu artık öğrenmeli!"

  "Sen ciddi misin?"  

"Yüzünüze vurunca hoşunuza gitmedi mi Selin hanım? Yoksa Ece mi demeliyim?"

Ve bitti. Bu bizim sesimizdi. Benim sesimdi. Bunlar dün Aliyle kordonda konuştuklarımızdı. Ses kaydıyla kaydedilmiş ve benim her boku itiraf ettiğim sesti bu. Ama nasıl? Nasıl bu kadar saf olabildim? Nasıl bu kadar kör olabildim? Herkes kafasını çevirip, suratıma baktı. Herkes benimle göz göze gelmeye çalışıyor, ben gözlerimde birikmiş yaşı akıtmamak için tavana bakıyorum. 

Ve akıttım o göz yaşını. Kalbimin attığı yere baktım. İşte oradaydı. Masum yüzüyle bana bakıyordu. Pişmandı. Çok geçti.. 

Farklıydı o. Beni anlaması için duyması gerekmezdi. Ben bakardım, o anlardı.




Vee işte muhteşem dönüşüm. Hikayeyi sezon finalinden çıkmış gibi düşünebilirsiniz. Yeni kapakta bu yüzden :) Bölüm hüzün doluydu ama Selin reis bunun intikamını alır diyorum. Ve Ali'nin de bunu yapmak için sebepleri vardı diyor konuyu kapatıyorum. İnşallah beğenirsiniz. Yorum ve votelerinizi bekliyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

338K 31.4K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
148K 15.4K 29
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
89.4K 5.6K 34
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...
betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 213K 33
okumayın for vanilla baby