14.

1.8K 131 35
                                    

Multimedia; Bölüm şarkısı. 

-

Bazen çevremdeki insanların hayatlarına bakıyorum ve hepimizin bir hasar bırakmaya mahkum olup olmadığını merak ediyorum. Hayatımızın içine eden, yalnızca anne ve babamız değil. Bir anda eline net gösteren gözlük tutuşturulmuş biri gibi bakıyorum etrafıma ve hemen hemen herkesin, aşkın zalim mührünü taşıdığını görebiliyorum. Onu kaybetmiş de olsalar, ellerinden alınmış da olsa, başka birilerine sarılı da olsalar.. 

Göz açıp kapayana kadar, geçti bir ay. Babam iyileşmişti.. Beni affetmedi. Annem, ne açıklama yapmamı bekledi -yapacak bir açıklamam olmasa da- ne de bana sarılıp, gözlerimin içine baktı. Nazlı dışında herkes yokmuşum gibi davrandı. Annemle babam bir kaç kez benim yüzümden kavga edip, Aliyi istemediler. Onlar için önemli olanın, kızlarının gelmesi değilde, tanımadıkları bir çocukla gelmesi olduğunu anladım. Mesela babamın sorduğu ilk soru nerede olduğum değil, Ali'nin kim olduğuydu. Canım yanıyor.. Biliyor musunuz? Ali dışında kimse ne hissettiğimi, nasıl olduğumu sormuyor. Sanki annem, babam Aliymiş gibi.. 

Babama artık İzmir de yaşamak istediğimi söylediğimde, bana tokat atacağını sandım. O kadar sinirliydi ki.. Hala göbek bağım ona bağlı olan bir bebek gibi görüyordu beni. 'Bu konu tartışmaya bile açık değil Selin.' dedi. Bence de baba.. Bu konu tartışmaya bile açık değil. Çünkü senden izin almıyorum. Sadece haber veriyorum.

Balık susuz nasıl yaşar ki? Ya da Gökkuşağı yağmursuz? Biliyorum garip gelecek size.. Daha iki ay oldu onu tanıyalı. Ama kokusu.. Yıllardır burnumda gibi. Bazen ateş fışkıran, bazende bir kedi masumluğuna bürünen o mavi gözleri.. Sanki onlardan başka renk görmemiş gibiyim. Eğer Aliyi kaybedersem, kırılacak, ve bir daha asla birleşemeyecek gibiyim.. 

"İstanbul dışına çıktık şuan Selin. Bak eminsin değil mi?" 

Düşüncelerimi boşa çıkarmadım yine. Sevdiğim adam, beni sevdiğim şehre kaçırıyor. Bende isterdim kimseyi üzmemeyi.. Ama olmuyor işte. Anlıyorsunuz değil mi? Birileri üzülmeden dünya dönmüyor. 

"Korktun mu yoksa Aliş?"

"Senin sayende alıştık artık çoluk çocuk kaçırmaya." 

Kahkaha attım. 

"Çocuk bu sefer gerçekten gönüllü." 

"Belli oluyor." 

"Bana gıcıklık yapma. Bağırırım kız kaçırıyorlar diye, içeri atarlar seni." 

Güldü. 

"Ben zaten uzun zamandır içerdeyim."

"Anlamadım?"

"Boşver."

Üstelemedim. Söylemeyecekti çünkü. Bir sonraki hareketini tahmin edecek, hangi espriye güleceğini bilecek, gözlerinin tonuna bakınca ne hissettiğini anlayacak kadar tanıyordum onu. 

Bir insanı kendinize bu kadar yakın hissettiğiniz zaman asla arkadaş kalamıyorsunuz. Ya duygularınız değişiyor, ya da uzaklaşıyorsunuz. Ortası yok. Keşke, Aliyi dostluğun ötesinde aşkın biraz gerisinde tutabilsem. 

Yol boyunca adını bilmediğim İngilizce şarkılar dinledik. Onun yanında kimin söylediğini ya da adını bilmediğim şarkıları dinlemek daha güzel. Her şarkısının coşkusuna göre hayaller kurmak güzel. Onun yanında olmak güzel. 

Uzun yolculuklarda genelde uyurum. Ama Ali yanımdayken gözümü kırptığım saliseler de bile zarara girmiş gibi hissediyorum. Onu görebildiğim her dakika kalbimin kelebekler uçuşan hanesine yazılan artılar gibi. Onu bırakamayacağımı bilsem de, içten içe her zerresini aklıma kazımak istiyorum. Aşk kavuşamamaktır, derler..  Olur da görüşemezsek, ölür de söyleyemezsek güzel yüzü hafızamdan hiç silinmesin istiyorum.  

Benimle Oynar mısın? (Alsel)Where stories live. Discover now