Benimle Oynar mısın? (Alsel)

By derininyagmuru

41.4K 2.4K 375

"İki küçük çocuk. İkisi de hoyrat, duygusal, kırılgan, yaralı. Bir o kadarda bu özelliklerini saklamaya çalış... More

1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
Duyuru
14.
15.
16.
(17. Bölümden..)
17.
18.
19.

13.

1.8K 129 11
By derininyagmuru


Multimedia; Bölüm şarkısı

-

Babalar babalar.. Bugüne kadar hep babamı sevmiyorum dedim. Sanırım ben, babamın benim üzerimde kurduğu baskıyı ve hayatımı yönlendirmesini sevmiyorum. Babamı seviyorum. 

Telefon elimden düştü. Çünkü daha fazla onu tutacak ve Nazlı'nın ağlayan sesini dinleyecek gücü bulamadım kendimde. Gözlerimden bir iki damla yaş süzüldü. Kuzey telaşla ayağa kalktı. Bir şeyler söylüyordu ama duyamıyordum. Her şey ağır çekime girmiş gibiydi. Babam.. Üç haftadır görmüyorum onu. Belkide bundan sonra hiç göremem. Kalbimde, önündeki her şeyi alıp o kara deliğe sürükleyen büyük hortumlar açılmış gibi hissettim.

Kuzey, ellerini iki omzuma koyup beni sarstı.

"Ece!"

"Ece! Ne oldu?!"

"Kendine gel Ece!"

Koluma bağlı serumu söktüm bir çırpıda. Kuzeyi ittirdim ve yerde parçalara ayrılmış telefonumu topladım.

"Ne yapıyorsun? Serum bitmedi daha!"

"Ece konuşsana! Kötü bir şey mi oldu?"

Telefonun parçalarını çantamın içine attım. Ağladığım için her şey bulanık görünüyordu. Yağmur yağmış bir cam gibi hissediyorum. Çantamı koluma geçirdim ve kapıya yöneldim.

"Nereye?!"

Kapıyı açtım. Açtığım an, karşı duvara yaslanmış Aliyi gördüm. Ayağa kalktı.

"Selin? İyi misin?"

Ona baktım sadece bir kaç saniye. Sonra koridorda koşmaya başladım. Arkamdan koştu. Bağırdı. Kolumu yakalayıp, beni durdurana kadar koştu. O, nefes nefeseydi. Ama ben sanki on kilometre daha koşabilirmiş gibi sakindim. Nefes almak, hayatımda küçük bir ayrıntı gibi.

"Selin ne oluyor?"

"Bırak kolumu! Ali bırak beni!"

"Hayır efendim bırakmıyorum. Ne oldu? Kuzey mi bir şey yaptı?"

Keşke Kuzey bir şey yapsaydı. Önümde kedi gibi masum duran mavi gözlü çocuğa baktım. O mavi gözleri bile bulanık görüyorum. Bulanık mavi.

"Ali, oyun oynamıyorum ben! Bırak kolumu dedim!"

Cümlenin noktasını koyduğum an, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bana baktı öylece. Beni daha önce böyle görmemişti. Kendimi daha önce hiç böyle hissetmemiştim.

"Selin.. Ne oldu sana?"

"Ali.. Ali.. Ali." diye hıçkırdım.

"Babam kalp krizi geçirmiş Ali."

Bu cümleyi dışıma vurunca, ağlamam daha da şiddetlendi. Kollarının arasına alıp, sımsıkı sarıldı bana. Başımı göğsüne yasladı sertçe. Ali'nin kollarında babamın sıcaklığını aradım bir an. Toplasan on yedinci yaşıma kadar üç dört kere sarıldığım babamın. Küçükken bana hep sarılsın isterdim. Sonra alıştım. Babam, sert bir adamdı. Sevgisini dışa vurmazdı. Geceleri odama girip, saçlarımı okşamaz, ya da üzerimi örtmezdi. Okul çıkışında bizi almaya ya da yirmi üç nisan gösterilerimi izlemeye gelmezdi. Onun hep çok işi olurdu. Okuldan şoförümüz aldı beni. Yirmi üç nisan gösterilerime dadılarım geldi. Babamın bir parça sevgi kırıntısı için gözünün içine bakardım küçükken. Onun hep toplantısı ya da iş gezileri olurdu. Ama ben bıkmadan beklerdim, gece yarılarına kadar. Babama bugün okulda yaşadıklarımı anlatmayı, öğretmenimin benim hakkımda söylediklerini anlatmayı, yeni aldığım oyuncakları onunla oynamayı. Büyükçe geçer derler ya.. Büyükçe, babamın asla gelip, 'bugün okulda neler oldu kızım?' diye sormayacağını anladım. Meğer en çok babamı sevdiğim için en çok ona kırılmışım ben. En çok onun yaptıklarına üzülmüş, onun yaptıklarına mutlu olmuşum. Ona küsüp, gelmişim İzmir'e.

"Bak baban iyi olacak tamam mı? Bana bak Selin, baban iyi olacak. Söz veriyorum."

"Söz mü?"

"Söz."

Sıkıca sarıldı. Söz verdi bana. Erkek adam sözünü tutar değil mi? Bir şey olmaz babama?

"Ali.. İstanbul'a gitmem lazım benim."

"Tamam gidiyoruz güzelim. Gidiyoruz."

'Gidiyoruz' dedi ve elimi sıkıca tuttu. Kendimi güvende hissettim. O an, Aliyi, evim ailem gibi hissettim. Bu güven, anlatılmaz.

Ali'nin kırmızı arabasına el ele ve koşarak gittik. Arabaya bindik ve direk havaalanına sürdü. Üzerimizde okul formaları vardı. Yanımızda ne kıyafet ne de çanta vardı. Ama bunların önemi yoktu, o da biliyordu.






"İstanbul."

"İki kişi."

"Atatürk havalimanı."

Ali, yirmi dakika sonra kalkacak uçağa biletlerimizi alıyordu. İşte şimdi, gittiğimde ardımda bırakmaya korktuğum adamı da alıp gidiyorum. Şimdi ne Kordondaki deniz kokusunun önemi kaldı, ne de o güzel midyelerin. Ali yanımda.

"Uçak kalkacak şimdi, gidelim."

Ali önde ben arkada yürümeye başladık. Bu adam yanımda olunca, en ufak korkum, tereddütüm kalmıyor.

Uçak, on dakika önce havalandı. Ali, hala sıkıca elimi tutuyor, bırakmıyordu. Bende bırakmadım. Onun ellerinin sıcaklığından güç aldım. Cesurlaştım. O bir saat boyunca, yine babamı düşündüm. Annemle ve Görkemle olacak yüzleşmemi. Aliyi nasıl açıklayacağımı. Keşke biz gitseydik, herkesi görsek ama kimse bizi göremeseydi. 

"Selin bir şeyler yemen lazım."

Düşüncelere dalmıştım ki, Ali'nin güven veren sesi uyandırdı beni. Ona göz devirmek istedim. Ama sadece benim iyiliğimi düşünüyordu, biliyorum. 'Hic bisiy yimiycim' tarzı triplere girmek istemedim. Çünkü sonunda, Ali hep kazanıyordu.

"Tamam."

Sandviç yedim. Ali de, sanki ben yerken, o doyuyormuş gibi beni izledi. Aslında 'seni seviyorum' sihirli bir kelime değil biliyor musunuz? Bence 'Bir şeyler yemen lazım' lafı seni seviyorumu döver.

"Daha iyi misin?"

Bu kadar hassas olduğum zamanlar, Ali'nin bana pamuk prenses muamelesi yapmasını çok seviyorum.

"İyiyim. Sende apar topar benimle gelmek zorunda kaldın. Ailene falanda haber veremedin, bir ara istersen merak ederler."

Ali, bu söylediklerimden sonra bana göz devirmektende öte bir mimik yaptı.

"Saçmalama. Ayrıca onlar beni merak etmezler."

"Neden?"

"Aramız pek iyi değildir diyelim."

"Neden?"

"Selin, yine çenen açıldı."

"Tamam tamam."

Koltuğa başımı yaslayıp, gözlerimi kapattım. Aynı gün 'Selin sınıftan çık' diyen adamın, şimdi her şeyi arkada bırakıp benimle İstanbul'a gelmesi ne garip. Aliyi tek kelimeyle ifade etsem, o kelime kesinlikle 'Dengesiz' olurdu. Sevimli dengesiz.

Uçakta uyuklamışım biraz. Ama yine Ali'nin tatlı sesiyle uyandım ve havalimanına gidip, bir taksiye bindik. Üç haftadır görmediğim bu sokaklar, sanki on senedir görmemişim gibi yabancı geldi bana. Taksiden dışarıyı izledim sürekli. Her köşesini aklıma kazımak ister gibi, doğduğum şehrin. Çünkü hissediyorum, benim kaderim burada yazılmamış.

Taksiden indiğimizde boğucu İstanbul trafiğini on saniyede aşmışız gibi geldi. Belkide hala yüzleşmeye hazır olmadığım için bu kadar hızlı geldi, bilmiyorum. Ali gözlerime baktı.

"Hazır değilsen biraz bekleyelim. Ne zaman hazır olursan o zaman gireriz."

Tatlı tatlı gülümsedim ona.

"Burada yirmi yılda beklesek, hazır olacağımı düşünmüyorum Ali. Hemen babamı görmem lazım." 

Anladı beni. Babamı hastanede yatarken de görmeye hazır değildim. Annem ve Görkemle edeceğim kavgayada. Ama o yanımdayken, hazır hissetmesemde olurmuş gibi geldi. Ne dersiniz?

Yine sımsıkı tuttu elimi. Yavaş yavaş girdik hastanenin kapısından. Danışmaya gittik.

"Kenan. Kenan Yılmaz. Kalp krizi geçirmiş. Nerede?"

Danışmadaki kadın, sanki meraklı bir gazeteciymişim gibi dik dik bana baktı.

"Ailesi dışında kimseye bilgi veremiyoruz hanımefendi. Lütfen ben güvendiği çağırmadan gidin."

"Kızıyım ben. Selin."

Kadın mahçup mahçup bana baktı. Tabiki beni tanıyordu. Kenan Yılmaz'ın şımarık kayıp kızı. Kim tanımaz?

"Afedersiniz Selin hanım. Üçüncü kat, koridorun sonunda, yoğun bakımda."

Kadın noktasını bile koymadan merdivenlere yöneldim. Ali de koşar adım peşimden geldi. Ali, kadının ismimi duyduktan sonra, bana gösterdiği saygıya şaşırdı. İstanbulda ki beni tanıdıkça, daha çok şaşıracak. İzmir de okuldaki yeni kız Eceydim. İstanbul da ise ünlü iş adamı Kenan Yılmaz'ın kızı Selin Yılmazım. Peki ben hangisi olmak istiyorum? Sadece Ali'nin Selini olmak istiyorum.

Üçüncü kata çıktık ve koridorun sonuna yürümeye başladık. Koltuğa tünemiş hıçkıran Nazlıyı gördüm ilk. Sonra duvara yaslanmış yerde oturan Görkem'i. Nazlı, beni görünce hemen ayağa kalktı ve koridoru inletecek şekilde bağırdı.

"Selin!"

Görkem, Nazlı'nın baktığı tarafa bakınca beni gördü. İşte bundan korkuyorum. Nazlı bana doğru koştu ve üzerime atladı. Sıkıca sarıldım ona. Ali sadece bizi izliyor ve olayları çözmeye çalışıyordu. Görkem ayağa kalktı ve yavaş yavaş bize doğru yürümeye başladı. Sessizdi ve ben korkuyordum.

"Neredeydin sen? Çok özledim seni."

Nazlı'nın ağzından, işkence etsen  duyamazsınız bu kelimeleri. Bende onu özlemişim.

Görkem, boş gözlerle bana baktı.

"Abi?" dedim. Sesim kekeliyor ve titriyordu.

Sertçe koluma yapıştı ve beni duvara yapıştırdı.

"Neredeydin lan sen üç haftadır? Selin öldürürüm seni!"

Öyle şiddetli bağırdı ki, hastanenin güvenliği her an gelebilirdi. Kolumu acıtacak şekilde sıkıyordu. Gözlerim doldu. Yapacak açıklamam yoktu.

"Görkem! Bırak kızın kolunu!" diye bağırdı Nazlı ve Görkemi tişörtünden çekiştirmeye çalıştı.

Ali, donmuş bir şekilde bizi izliyordu. Görkem de birazdan kardeş katili olacakmış gibi bakıyordu.

"Bırak mı? Lan delirdiniz mi siz! Şımarık kızımızın canı istesin, çeksin gitsin. Sonra bir anda geri gelsin ama hesap sorunca Görkem suçlu olsun!"

Nazlı, Görkemi benden biraz uzaklaştırdı. Neden onada hak veriyordum? Neden bencil olduğumu hissediyorum?

Ali, kolumdan tuttu ve ona tutunmamı sağladı. Gerizekalı Görkem kolumu morartmıştı. Aliye tutununca, ancak farkettiler onu. Nazlı baştan aşağı süzdü onu. Sonra Görkem daha da şiddetli bağırdı.

"Bir de sevgilini mi getirdin? Selin siktir git şuradan elimde kalacaksın!"

"Yalnız sevgili değiliz." dedi, Ali.

Üçümüzde bunu beklemiyormuş gibi Aliye baktık. O da boş boş gözlerle bana baktı.

"Ne? Sevgili miyiz?"

"Ali susar mısın?"

Bu saçma konuşmaya gülmek istedim. Konuştukça batıyorduk. Görkem, hala ateş çıkaran gözlerle bize bakıyordu. Nazlı'nın yanına gittim hızla.

"Babamın durumu nasıl?"

Nazlıdan önce Görkem konuştu ve beni tersledi.

"Ne oldu çok mu merak ettiniz küçük hanım? Zahmet etmişsiniz buralara kadar!"

Nazlı, gözlerini devirdi.

"Görkem yeter artık! Bunları konuşmanın ne yeri ne zamanı."

Ona hak verir gibi başımı salladım. 

"Doktorlar şu iki gün kritik diyorlar. Çok bir şey bilmiyoruz bizde."

"Annem nerede?"

"Çok yoruldu, eve gönderdik onu."

Nazlı bana doğru yaklaştı ve koluma girdi.

"Hadi seninle kafeteryaya gidelim konuşalım biraz." dedi.

Ali dik dik bana baktı. "Bende geliyorum."

Ali ve Görkemi baş başa bırakma ihtimali korkutucu geldi ve bende başımı salladım. Görkemi orada bırakıp, kantine indik. Çünkü her an beni öldürebilirdi. Ali, Nazlıyla bana kahve aldı ve bir masaya oturduk.

"Selin sen neredeydin?"

Nazlı, beni sorguya çekmeye başlamıştı. Hemde Alinin yanında.

"İzmirdeydim."

"Ne yapıyordun orada? Bu üstündeki forma ne?"

Okul eteğini ve gömleğimi şimdi farkına varmıştım.

"Okuldaydım. Apar topar uçağa bindik geldik."

"Siz kardeş misiniz?" dedi, Ali.

Nazlı benden önce cevap verdi, "İkiziz biz."

Ali, şaşırmış gibi bir tepki verdi.

"Selin senin ikizin mi var?"

"Evet."

"Peki yukarda seni öldürmeye çalışan çocuk?"

"Abim."

Ali, bu sefer ani bir şekilde öksürdü. Beni hiç tanımıyordu hiç. Nazlı garip bir şekilde bize bakıyordu. Peki Aliyi nasıl tanıtacaktım ona? Arkadaşım? Kankam? Flörtüm? Bilmiyorum.

Nazlı Ali'nin kim olduğunu sormasın diye saçma bir konu açtım.

"Görkem beni nerdeyse dövecekken neden araya girmedin Ali?"

Pis pis sırıttı.

"Çocuk haklıydı kızım. Sen çek git, sonra bir anda gel. Bir de abinmiş. Sen benim kız kardeşim olsan, boğardım seni."

"Salak mısın sen ya?"

Gözlerimi devirdim Aliye. Eğer çekip gitmeseydim Ali bey, tanışmazdık. Farkında mısın?

Nazlı, bize sırıtarak bakıyordu. Sanırım anladı.

"Selin, yalnız Görkemi bu kadar kolay atlattın, anneme bir açıklama yapmak zorundasın."

Nazlı, haklıydı. Görkemi kolay bile atlatmıştım. Başımı salladım.

"O zaman siz Aliyle eve uğrayın. Bir üzerinizi falan değiştirin. Annem evde."

Aliye doğru bakıp, başımı salladım. İşte şimdi başlıyorduk.

"Ali, hadi eve gidelim o zaman."

"Tamam." dedi ve ayağa kalktık.

Nazlıya bir daha sarıldım ve bir taksiye bindik.

"İkizin ve abin olduğunu neden söylemedin?"

"Sordun mu?"

"İkizin sana hiç benzemiyor."

"Çift yumurta ikiziyiz biz. Böyle durdurduğumuza bakma, çok kavga ederiz ama en çok birbirimizi severiz."

"Senden daha akıllı birine benziyor zaten."

Gıcık Ali yine online.

"Çok beğendiysen ayarlayayım?"

"Yok canım, tipim değilsiniz."

"Çok üzüldüm şuan."

"Farkındayım."

Gerizekalı şey ya. Tipi değil mişim. Sen benim çok tipimsin salak.

Eve gidene kadar, başka hiç birşey konuşmadık. Beni güldürmeye çalıyordu farkındayım. Çünkü hala yüzüme yerleşen hüznü, silemiyordum. Annemin korkusuda vardı içimde.

Bahçe kapısının önünde indik. Ali, uzun bir ıslık çaldı.

"Burada mı yaşıyorsunuz?"

"Evet. Ne oldu?"

"Kızım kaç kişi yaşıyorsunuz burada? Çok büyük burası."

"Abartma. Beş kişi."

"Tamam."

Sanki kendi gecekonduda yaşıyor da, bizim eve büyük diyor. Ben önde, Ali arkada kapıya doğru ilerledik. Kapıyı çalmadan önce derin bir nefes aldım ve biraz bekledim. Ama Ali aniden zile bastı.

"Ne yapıyorsun salak?!"

"Ya senin keyfini mi bekleyeceğiz? Bir an önce bitsin işte."

Kapı açıldı. Bende Aliye sinirli sinirli baktım. Kapıyı açan, hizmetçi Gülsüm ablaydı. Beni görünce ağzı bir karış açıldı.

"Selin hanım!"

Ali, kadına garip garip baktı. Bana 'hanım' diyen herkese garip garip bakıyordu.

"Gülsüm abla annem içeride mi?"

"İçeride Selin hanım."

Korkuyorum. Ama Ali etrafı keşfetmek ister gibi meraklı ve istekli görünüyor. Tam içeri girecektim ki Ali elimi tuttu. Ne yapmaya çalıştığını anlamadım ilk önce. Sonra beni içeri sürükledi. Salonda oturan annem, beni gördüğü an elindeki telefonu düşürdü. Ve bakışları hemen el ele olduğumuz Aliye kaydı.

"Selin!"

Annemin sesi.. Bakışı.. Gözleri.. Gerçekten özlemişim.

"Anne!"

Hıçkırığa karışmış sesim zar zor çıktı. Ali, güç verir gibi elimi sıktı. Annem, baştan aşağı Aliyi süzdü ve o korktuğum soruyu sordu.

"Selin, bu çocuk kim?!"

Cevap vermek için, bir saat düşünmem gerekiyordu. Ama Ali benden önce lafa atladı. Kurtardı mı batırdı mı anlamadım, ama ağzım açık kaldı.

"Biz Selinle sevgiliyiz."





Bölüm baya gecikti farkındayım ama inşallah beğenirsiniz. Vote ve yorumları unutmadan:)

Continue Reading

You'll Also Like

12.8K 865 31
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...
27.4K 3.5K 67
Hep aynı yıldıza bakarsan yolunu asla kaybetmezsin...
89.4K 5.6K 34
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...
148K 15.4K 29
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️