Benimle Oynar mısın? (Alsel)

By derininyagmuru

41.4K 2.4K 375

"İki küçük çocuk. İkisi de hoyrat, duygusal, kırılgan, yaralı. Bir o kadarda bu özelliklerini saklamaya çalış... More

1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
13.
Duyuru
14.
15.
16.
(17. Bölümden..)
17.
18.
19.

12.

1.8K 119 16
By derininyagmuru

"Hop hoop" dedi Ali, ve aramıza girdi. Kuzey, hala anlamlandıramadığım bir şekilde neşeliydi. 

"Ne şimdi bu?"

Bizi sorgulayan Aliye bir cevap vermem gerekiyordu. Kuzey öksürür gibi yaptı.

"Ece hanımın biraz canı sıkılmış sadece." dedi ve elindeki afişi yere attı. 

Ali, bir açıklama bekliyormuş gibi bana baktı. Bende mahçup gözlerle yere. Kuzey, yere attığı afişi çiğneyerek, okulun çıkışına doğru yürüdü. Bir an durdu ve arkasını dönüp, bana baktı.

"Bu maçın bir rövanşı olacak Ece."

Ona göz devirmekle yetindim. Tüm okul Canla sevgili olduğunu düşünüyordu ama o, hala benimle uğraşıyordu. Kuzey, gözden uzaklaştıktan sonra Ali ve soru dolu gözleriyle baş başa kaldım. Kuzeyin yerde çiğnediği afişi eline aldı ve bana doğru tuttu. 

"Senin bununla ne alakan var Selin?!"

"Bağırma Selin diye."

Sıkıca kolumu kavradı. Tüm okul afişle ilgilenmeyi bırakmışta, bizi izliyor gibi geliyordu. 

"Yürü konuşacağız!"

Beni sürüklemesine izin verdim. Daha fazla okulun önünde rezil olmak istemiyordum. Tekrar arabanın yan koltuğuna fırlattı beni. Neden bu kadar sinirliydi? Sinirliyken neden bu kadar çekiciydi? 

Arabayı hızla çalıştırdı. 

"Nereye gidiyoruz?"

"Cehennemin dibine."

"İsabet olur." dedim sinirle, ve devam ettim. "Ali! nereye gidiyoruz dedim sana!"

Araba bir anda fren yaptı ve öne savruldum.

"O afişi sen mi yaptın?" 

"Evet ben yaptım." 

Gözleri yola dönüktü hep. Ben yaptım deyince, bana çevirdi kafasını. Aynı anda hem alevleri hemde okyanusu içinde barındıran gözleri vardı. Korkuyordunuz ilk başta, sonra bu korku yerini hayranlığa bırakıyordu. 

"Sana Kuzeyle konuşma demedim mi?"

Çok sakindi. Ali, fazla sakinken daha çok korkuyordum. Çünkü, her an tüm umutlarımı kökünden sökecek gibi geliyordu. 

"Senin için yaptım." dedim. "Sen bana anlatınca, onunda canı yansın istedim. Herkese rezil olmasını istedim." 

Güldü. Neşeden çok uzak, dalgaya çok yakın bir gülüştü bu.

"Sana çocuk sevdiğim kızla yattı dedim. Sende lise bir ergenleri gibi planladığın bu eşek şakasıyla intikamımı aldığını mı düşündün?"

Sözleri küçük iğneler gibi yakıyordu canımı. Sadece onu düşündüğümü neden görmüyordu? Planım o kadar başarılı olmasa da, sadece onun için yaptığımı neden görmüyordu? Konuşamadım. 

"Bak, Kuzeyle konuşma. Onunla bırak konuşmanı, göz göze gelmeni bile istemiyorum." 

"Ali, ben İstanbul'a dönüyorum." 

Aniden gelen bu karar, gözlerimi doldurdu. Sürekli yaranmak için çırpındığım adamdan, sürekli uzaklaşıyordum. Yüzmeyi bilmeyen bir kadının, okyanusun ortasında çırpındıkça battığı gibi. 

"Ne?"

"İstanbul'a dönüyorum ben. Burada kalmak için, hiç bir sebebim yok artık."

Çırpındıkça batmaktan, Koştukça aynı yerde dönüp durmaktan, Uçurumdan atladığımda uçacağımı sanıp yere çakılmaktan bıktım Ali, diyemedim. 

Acı acı yutkundu. Bu sefer gitme demeyecekti biliyorum. 

"Git o zaman." dedi ve arabayı çalıştırdı. 





Eve bıraktı beni. Aliyle kavga ettikten sonra kalbimde oluşan o boşluğu, tüm vücudumda hissediyordum. Arabada hiç konuşmadık. Bu sefer havaalanını basıp, beni kaçırmayacağını bildiğim halde gidiyorum dedim. Her şeyi bitirdiğimi bile bile gidiyorum dedim. Yarında son kere okula gidip, kendimce herkese hoşçakal diyecektim. İnternetten biletimi aldım. Ve sadece buraya geldiğimden beri yaşadığım şu iki haftayı düşündüm. Geçirdiğim en iğrenç ve en güzel iki haftaydı. Güzelliği daha ağır basıyordu sanırım. Bu şehirde son kez uyumak istiyorum.Babam yaptıklarımı öğrendikten sonra İzmire tatile bile gelemeyeceğim. Kordondaki o tatlı deniz kokusunu, dünyanın en güzel midyelerini ve Ali'nin gözlerini unutmak istemiyorum. Giderken çantama koyup, götürmek istiyorum. Ali'nin kokusunu saklamak istiyorum. Ama her istediğimiz olmuyor değil mi hayatta? Mesela olsa gitmezdim.



İzmirde ki son günüme uyandım. Üzerimi giyindim ve bir şey yemeden okula gittim. Okula giderken her sabah yürüdüğüm sokakları hafızama kazıdım. Sokağın başındaki park, hemen yanında işe gidenlerin kahvaltı yaptıkları şirin çay bahçesi, karşısında yaşlı bir teyzenin işlettiği bakkal... Sanırım özleyeceğim.

Okula geldim ve boş banklardan birine oturdum. Henüz tek tük insanlar vardı. Çünkü saat erkendi. Çantamdan kulaklığımı çıkardım ve müzik dinlemeye başladım.

İnsan mutsuz olunca sözleri, mutlu olunca sadece şarkıyı duyuyormuş diyorlar. Sanırım öyle. Bazıları hala Kuzey'in afişine bakıyor ve onun hakkında konuşuyordu. Bazıları kahvaltı yapıyor ve gülüyordu. Can, hızla yanıma gelip oturdu. Bende kulaklığımı çıkardım. 

"Naber kanka?"

"İyi."

"İyi mi? Uzaktan bakılınca enkaz gibi görünüyorsun, yakından ne sen sor ne ben söyleyeyim." 

"Can, ne var?"

"Tamam tamam, atarlanma. Şu afiş olayını bir kaç hoca sordu bana." 

"Sen ne dedin?"

"Senin ismini vermedim tabiki." dedi ve yanağımdan makas aldı. Gözlerimi devirdim. 

"Cidden ne oldu sana? Bok gibi görünüyorsun."

"Saol." dedim ve çantamı alıp, ayağa kalktım. "Sonra anlatırım, sınıfa çıkıyorum." 

Başını salladı ve bende okula yürüdüm. Can aslında iyi bir çocuktu. Ama şuan kimsenin neşesini enerjisini kaldıramıyordum. 

Sınıfın kapısından girdiğim an, içime öküz oturdu. Berille Ali bizim sınıfta dip dibe konuşuyordu. Sadece ikisi. Düşünmeden arkamı döndüm ve sınıftan çıktım. Ali'nin de arkamdan gelip, durumu açıklamaya çalışacağını düşündüm. Ama o, sanki görünmezmişim gibi davrandı. Çok salağım. Sonra birden koridorun ortasında durdum. Ben neden kaçıyordum ki? Onlar benim canımı yakamaz. Kimse beni üzemez. Çantamın kolunu sıktım ve hızlı adımlarla sınıfa geri döndüm. Bıraktığım gibi hala dip dibelerdi. Onlara bakmıyormuş gibi yapıp, sırama oturdum. Telefonu elime alıp, ekran kilidini açıp kapatmaya başladım. Bunu yaparken, tırnağımı yeyip, yerimde sallanıyormuşum sonradan fark ettim. Sınıfa geldiğimden beri konuşmadılar. Sonra Beril biraz bana doğru yaklaştı. 

"Canım çıkar mısın? Özel bir şey konuşuyoruz." 

"Canım." dedim, onun sesini taklit ederek. "Sınıf burası, özel odan falan zannettin herhalde." 

Ali, anlamını bilmediğim bir gülüşle bana baktı. Zevk mi alıyordu bundan ya? Beril, sırama daha çok yaklaşıp, tepeme dikildi. 

"Çık dedim sana." 

Hanım ağa gibi tepeme dikilmesin diye bende ayağa kalktım. Boyum ondan uzundu ki, bu ona daha çok aşağılar gibi bakmamı sağladı. 

"Çıkmazsam ne olur?"

Bana daha yaklaştı ve mavi gözlerini gözlerime dikti. O an anladım mavinin kaç konu olabileceğini. Her insanın gözünde farklı görünen, farklı hissettiren bu renk, sizce de mükemmel değil mi? Gözlerini benden ayırmadan konuştu.

"Ali, şu kıza söyle çıksın." 

Eğer Ali çıkmamı söylerse, bileklerimi keser, kaynar suya atlarım. Yanımda bu kızı da sürüklerim. Ali'nin gözü belli belirsiz Berile kaydı. Sonra, aramızdaki gergin ortamı dağıtmaya çalışır gibi öksürdü. Cümleye başlıyor ama devamını getiremiyordu. 

"Şey" dedi ve saçını arkaya attı. 

Sonra bize doğru yaklaştı ve Beril'i kolundan tuttu. Beni değil, Beril'i. Aramızdaki mesafeyi arttırıp, aramıza girdi. 

"Ece, özel bir şey konuşuyoruz. Lütfen çıkar mısın?" dedi. 

Yüzüme öyle bir bakıyordu ki, anlatamıyorum. Sanki bir uçurumdaydık. Ve Ali, ikimizden birini kurtarması gerekirken, Beril'i kurtardı. Ne sandın gerizekalı Selin? Ne sandın? Ali'nin gözünde asla Beril olamayacağım. Ve bu gerçek, canımı küçük cam parçaları gibi öyle bir yaktı ki. Beni kimse üzemez dedim içimden, senden başka. 

"Çıkarım tabi Ali." dedim.

Beni gözlerim dolu dolu gülmeye mahkum bıraktığın için seni affetmeyeceğim. Aramızdaki bu sessiz konuşmayı, ne kimse anlar, ne de ben kimseye anlatabiliyorum. Bazen öyle bir bakıyor ki, seni seviyor sanıyorsun. Sonra öyle bakarken, ağzından seni paramparça eden kelimeler çıkıyor. Bu kelimeler, bu gözlerden çıkamaz diyorsun.. Ama oluyor işte. 

Yere attığım çantamı aldım. Elim ayağıma dolanmış gibi telefonu çantamın içine zor attım. Hızla sınıftan çıktım. Çıktığım an, buraya geldiğimden beri yanaklarımı süsleyen yaşlar süzüldü. 

Koşmaya başladım. Koşarken ağladığım belli olmaz diye. Yanımdan geçen insanlar, bana bakıyor. Umursamıyorum. Bir el, kolumdan tutup, beni durdurana kadar koştum. Nefes nefese beni kendine çevirdi. Kuzeydi bu. Kolumu çekiştirdim ama bırakmadı. 

"Ece neden ağlıyorsun? İki saattir koşuyorum peşinden neden durmuyorsun?"

Ne kadar istesem de, ağlamamı durduramadım. Ve koluma yapışan Kuzeyden kurtulamadım. 

"Sanane ya sanane? Bıraksana kolumu, rahat bırak beni!"

"Ne oldu sana!?" diye bağırdı. 

Başım döndü. Kelimeleri ağzımda yuvarlaya yuvarlaya zor çıkardım. 

"Ben daha dün seni rezil etmedim mi? Neden peşimi bırakmıyorsun? Neden nefret etmiyorsun benden ya?"

"O işler öyle olmuyor işte." dedi.  

Gözlerim karardı. Kolumu bir kaplan kadar sıkı tutan, Kuzeye yaslandım. 

"İyi misin? Ece! İyi misin?"

"İyi-" sözümü bitiremeden, onun kollarında buldum kendimi. Ayakta duracak gücüm yoktu. Gözlerimin önünden bir film şeridi kadar hızlı geçti yaşadıklarım. Etrafımı duyuyor, ama tepki veremiyordum. Gözlerimi açamıyordum. Kuzey bacaklarımdan tutup, beni kucağına aldı. Etrafımıza toplanan kalabalığın, telaşlı seslerini duyuyorum. Bir de Ali'nin çık deyişini. 

"Ece kendine gel Ece!"

Kuzey, narince yanaklarımı sıkıyordu. Canında etrafımda olduğunu, telaşlı sesinden anladım. Kuzey, kucağında benle bir oraya bir buraya küçük adımlar atıyordu. 

"Revire götürün revire!" 

Kuzey, koşarak 2. kattaki revire götürdü beni. Kalabalıkta peşimizden geldi. Bir kaç hocanın telaşlı seslerini duyabiliyorum. Bir tek onun sesi yok.

Kuzey, yavaşça revirin yumuşak yatağına bıraktı beni. Sonra revirde ki görevli kadın, odadaki curcunayı durdurmak için bağırdı. 

"Hepiniz dışarı!"

Kuzey, elimi sıktı. 

"Kapının önündeyim tamam mı? Bekliyorum burada."

Kuzeyin, güven veren sesi kulaklarıma doldu. Herkes odadan çıkınca kapı kapandı. Kadın başımın altına bir yastık koydu. Sonra parlak ışığı gözlerime tuttu. 

"Ece.. Canım duyuyor musun beni?"

Gözlerimi açamadım ama yavaşça başımı salladım. 

"Tamam canım kendini zorlama. Tansiyonunu ölçeceğim şimdi." 

Tansiyonumu ölçtü. Sonra serum bağladı. Serum yarısına geldiğinde, gözlerimi açtım yavaş yavaş. Eskisine nazaran biraz daha güçlendim. Kadın bana tatlı bir sinirle baktı.

"Ne zamandır bir şey yemiyorsun sen?" 

En son ne zaman doğru düzgün yemek yediğimi hatırlamıyorum bile. Dediğim gibi, bazen çikolata, bazen meyve, simit.. Bunlarla atıştırıyordum kaç gündür. Mahçup bir şekilde başımı salladım. 

"Bundan sonra yemeğini düzenli yiyorsun ve günde en az üç bardak su." dedi. 

Gülümsedim. 

"Söz." 

"Şimdi ben öğretmenlerine senin hakkında bilgi vermek için çıkıyorum. Serumun bitene kadar burada kal." dedi ve odadan çıktı. Çıktığı an Kuzey girdi. 

"Ece iyi misin? Bak, ciddi bir şeyse hastaneye gidelim."

"Tamam, iyiyim. Abartma Kuzey." 

"Ne abartması kızım? düştün bayıldın işte." 

"Her insan bayılır Kuzey." 

"Her insan senin gibi güzel bayılmaz Ece." 

Bu durumda bile bana yürümesi ve bu çocuğun inatçılığı. Gülümsedim. Kuzey bir, Ali sıfır. 

"Ailene haber verecektik ama Numaralarını bırakmamışsın." dedi. 

Öksürük geldi bir anda. 

"Ne ailesi ya? Birde onları mı telaşlandıracağım şimdi? Sakın. Kimseye haber vermeyin." 

Kuzey taramalı tüfek gibi savurduğum cümlelerimi kesti. 

"Tamam tamam. Kimseye haber vermedik, dinlen sen." 

Kapı, öküz gibi bir hızla açıldı. Ve içeriye bir öküz girdi. 

"Selin ne oldu sana?!" 

Allahım yine Selin dedi ya yine.. 

"Ne Selini ya?" dedi, Kuzey. 

Ali, şimdi fark etmiş gibi, "Ece işte." dedi. 

"Bu Selinde kimse bu günlerde adını sayıklayıp duruyorsun." dedi, Kuzey. 

Ah keşke.. 

Ali, ona bakmadı bile. Yanıma yaklaşıp, bağırdı. Öküz.

"Ne oldu diyorum sana?!" 

Kuzey, Ali'nin önüne geçip, onu durdurdu. 

"Bayıldı." 

"Sana mı sorduk?" 

"Ama ben cevap veriyorum. Şimdi çık dışarı, kız dinleniyor." 

"Asıl sen çık dışarı lan. Kimsin sen?" dedi, Ali. 

Kuzey, Aliyi ittirdi. Bu kavganın büyüyeceğini biliyordum. Kaldıramazdım. O yüzden bende bağırdım. 

"Ya susun!"

İkisi de yavru kedi misali bana baktı. İntikam soğuk yenen bir yemektir Ali bey, ama ben sıcak sıcak yiyeyim diyorum. 

"Ali çıkar mısın? Kuzeyle özel bir şey konuşuyoruz." 

Kuzeyin gözleri fal taşı gibi açıldı. Ali de alev alan gözlerle bana baktı. Ne? Hak etmedin mi? 

"Ama Sel-" 

"Hay sikeyim, Ece!"

Ali'nin isimlerimle imtihanı. O öyleyse buda böyle bakışı attım. Geri adım atmayacağımı biliyordu. Kapıyı çarpıp çıktı. Kuzeyde sanki ona aşk itirafı yapmışım gibi bana bakıyordu. Ali gidince Kuzeyi de postalama ihtiyacı hissettim. 

"Kuzey ben biraz uyuyacağım." dedim. 

Burada ben 'git' demek istedim, ama bakın o ne anladı. 

"Tamam tamam. Ben sessizce sandalyede otururum. Sen rahatına bak." 

Gözlerimi devirdim. Bu çocuk neden liseli aptal aşıklar gibi davranıyordu? Çünkü lisesi aptal aşıktı. Alkışladım kendimi. Direnmeden, gözlerimi kapattım. Uyuyamıyordum ama gözlerim kapalıydı. On dakika kadar öylece durdum ki, yere atılmış çantamdaki telefonum çaldı. Gözlerimi açıp, biraz doğrulmaya çalıştım. Kuzey ayaklandı ve yerden çantamı aldı. Zar zor çantamın içinde buldum telefonumu. Arayan Nazlıydı. Hemen açtım. Kuzey meraklı bakışlarla beni izliyordu. 

"Alo?" 

"Selin?" dedi. 

Resmen ağlıyordu. Benim hırçın asla ağlamayan kardeşim Nazlı, ağlıyordu. Kalbim küt küt atmaya başladı. 

"Nazlı ne oldu?!" diye bağırdım.

Bir süre daha karşı taraftan Nazlı'nın hıçkırık sesleri geldi. 

"Nazlı! Yüreğime indirme benim, konuşsana!"

"Selin.. Babam kalp krizi geçirdi, yoğun bakımda. Hemen İstanbul'a gel.."



Yorum ve voteleri bekliyorum. Hepinize teşekkür ederiim.

Continue Reading

You'll Also Like

105K 3K 65
Aşk güzeldir. Onun yanı sıra felakettir. Evet, felaket. En büyük felaket aşk... Baktığın her yönde onun yüzü vardır. Deli olmamak elde değildir. Ama...
247K 23.6K 25
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
111K 12.6K 51
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
47.7K 2.5K 41
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?