DESTİNA (-18)

Oleh ElifEfruze_

292K 14.9K 7.6K

Bir deprem, Bir pasta, Bir oyuncak... Bir adam, Bir kadın, Ortak bir geçmiş... Kalpler toprağın çığlığında ka... Lebih Banyak

TANITIM
GİRİŞ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM (Doğum Günü)
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13.BÖLÜM
14. BÖLÜM
15.BÖLÜM "ARÂF"
16. BÖLÜM - HAYÂL KIRIKLIĞI
17. BÖLÜM "UMUT YENİDEN"
18. BÖLÜM - "HAYAT DEVAM EDİYOR-1-"
18.BÖLÜM- "HAYAT DEVAM EDİYOR-2"
18. BÖLÜM~"HAYAT DEVAM EDİYOR~3"
19.BÖLÜM ~ŞANS~
20. BÖLÜM ~KORKU~
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM ~SEVDA~
23. BÖLÜM ~HATIRLAMA~
24. BÖLÜM~DENİZ~
25. BÖLÜM ~YILDIZLARIN ALTINDA~
26.BÖLÜM~ÖZÜR DİLERİM PERİ KIZI-1- ~
26. BÖLÜM ~ÖZÜR DİLERİM PERİ KIZI-2-~
27. BÖLÜM ~AİLE SAADETİ~
28. BÖLÜM~HUZUR EVİMDE~
29. Bölüm
30. Bölüm ~Gerçeklerle Yüzleşme~
31. Bölüm ~Bu gece tutmayın beni~
~Duyuru~
32. Bölüm ~Korku- Aşk~
33. Bölüm ♡Hiçbir sır gizli kalmaz♡
Önemli
34. BÖLÜM ~GERÇEK DOST~

5. BÖLÜM

9.2K 492 96
Oleh ElifEfruze_

Herkese merhabalar. Yepyeni bölümle karşınızdayım. Umarım keyif alırsınız. Bu güzel bölümü de yine çok sevdiğim yazarlarımdan Naz-nehir e armağan ediyorum. Seni seviyorum ablacım. İyi ki varsın.

Genç kız gözlerini açarken çok zorlanmıştı. Birkaç defa denemesine rağmen bir türlü açılmayan gözlerini en son denemesinde güçlükle açabilmişti. Penceresinden vuran gün ışığına baktı bir süre. Hiç mecali yoktu kalkmaya. Güneşin aydınlattığı pencereye, ardında da yavaşça etrafına baktı. Tanıdık bir yer değildi burası. İyi ama neresiydi? Nereye gelmişti? Kim getirmişti? En son hatırladığı annesiyle babasının mezarının başında ağlamaktan helak olduğuydu. Daha sonrasında adım atmaya mecali kalmamıştı bacaklarının ve yere yığılmıştı. Muhtemelen kalbi daha fazla dayanamamıştı bu kadar acıya ve kendini koca bir karanlığa bırakmıştı. Bayılmış olmalıydı da buraya kim getirmişti? Hem burası da neresiydi ki? Bir an kolundaki seruma ilişti gözleri. Tabi yaaa. Hastanedeydi. O kadar şık bir hastaneydi ki hastane olduğunu anlamamıştı bile. Nasıl gelmişti buraya kadar? Ya da kim getirdi hiç bilmiyordu. Büyük ihtimalle mezarlık bekçisi filan bulmuştur baygın bedenimi diye düşündü genç kız. Kimse de yoktu yanında. Kim getirdiyse hastaneye kadar getirip bırakıp gitmişti demek. Neyse buraya kadar kim getirdiyse ona bir teşekkür borcum var dedi kendi kendine.

"Demek uyandınız. Nasıl hissediyorsunuz kendinizi?"

İçeri giren hemşirenin sesiydi bu.

"Teşekkür ederim, daha iyiyim. Biraz yorgunum sadece."

"Böyle hissetmeniz çok normal. Ben hemen doktor beye haber vereyim."

Hemşirenin gitmesinin ardından yavaşça yerinde doğrulmaya çalıştı İpek. Ayağa kalkmak istedi ama sendelemişti bir anda. O sırada içeri giren doktor koştu imdadına. Düşmek üzereyken tuttu genç kızı.

"Ne yapıyorsunuz? Dikkat edin. Henüz kendinize gelebilmiş değilsiniz. Biraz daha dinlenmelisiniz." derken, doktor bey kızın uzanmasına yardım ediyordu.

"Nasıl hissediyorsunuz kendinizi?"

"Daha iyiyim teşekkür ederim. Ama çok yorgun hissediyorum."

"Bu çok normal. Dün hastaneye getirildiğinizde bilinciniz kapalıydı. Bitkin düşmüştünüz. Hemen değerlerinize baktırıp serum taktık. Birşeyiniz yok. Sadece dün yaşadığınız şeyler sizi çok fazla yıpratmış. Ve siz de bayılmışsınız. Sanırım bir yakınınızı kaybettiniz. Başınız sağolsun."

İpek doktorun söyledikleriyle şaşırdı. Nereden biliyordu ki yakınımı kaybettiğimi diye düşündü. Merak edip sordu.

"Siz nereden biliyorsunuz yakınımı kaybettiğimi?"

"Dün sizi getiren beyefendi anlattı sizi mezarlıkta baygın bulduğunu. Epey süre de baygın kalmış olmalısınız sanırım, ancak açabildiniz gözlerinizi."

"Kim getirdi beni buraya? Gitmiş sanırım. Teşekkür etmek isterdim."

"Bilmiyorum. Genç bir beydi. Gece de sabaha kadar başınızda bekledi. Hiç ayrılmadı yanınızdan. Çok merak etmiş demek ki o beyefendi de sizi. Şimdi nerede bilmiyorum."

İpek duyduklarıyla daha da bir şaşırmıştı. Kimdi ki onu buraya getiren? Üstelik sabaha kadar da beklemiş başında. Madem beklemişti şimdi nerereydi? Neden gitmişti ki? Büyük bir teşekkür borcu vardı her kimse ona. Belki de o olmasaydı, kim bilir... Neyse gerisini düşünmek istemiyordu. Hayatını kurtaran adama borçluydu. Bu işe ilk teşekkür etmekle başlamalıydı. Tabi adamı bulursa.

"Sabaha kadar başımda mı bekledi? Peki şimdi nerede?"

Az önce içeri giren hemşire cevap verdi bu kez.

"Buradaydı. Az önce gitti. Kendinize gelip gelmediğinizi öğrenmek için arayacağını söyledi. Telefonunu bırakmış olsaydı biz haber verirdik ama çok acelesi vardı. Zaten acil olduğunu söylemişti."

İpek bir yandan kendisini buraya kadar getiren adama bu kadar ilgili davranmasından dolayı minnettar kalmıştı, bir yandan da gittiği için üzülmüştü. En azından yüzüne karşı teşekkür etmek isterdi.

"Peki teşekkür ederim." Üzgün çıkmıştı sesi genç kızın.

"Merak etmeyin arayacaktır. Arar aramaz söyleriz uyandığınızı."

"Tamam."

"Neyse siz biraz daha dinlenin. Akşama doğru kendinizi daha iyi hissederseniz evinize gidebilirsiniz. Birazdan size yemek getirecekler. Yemeyi unutmayın lütfen. Dünden beri hiç birşey yemediğiniz için de güçsüz kalmışsınız. Bir ihtiyacınız olursa ilgilenirler."

İpek ilgili doktora teşekkür etti. Doktorun ve hemşirenin de çıkmasıyla başını pencereden tarafa çevirdi. Bir süre öylece etrafı seyretti. Aklı hala onu buraya getiren adamdaydı. Mezarlık bekçisi olamazdı. O olsa görevini bırakıp sabaha kadar başında bekleyemezdi. İyi ama peki kimdi bu adam? Aklını meşgul eden tüm sorulardan kapının tıklatılmasıyla sıyrıldı.

"Kimdi ki gelen? Beni getiren adam olabilir miydi? Belki de oydu? Kendine gelip gelmediğini öğrenmek için arayacağını söylememiş miydi hemşireye? Duydu ve geldi demek ki" diye bir yandan düşünüyor bir yandan da kendine çeki düzen vermeye çalışıyordu. Çalı gibi olmuş saçlarını düzeltip geriye attı tek eliyle. Bir an ne yaptığına anlam veremedi İpek. Neden bu kadar telaşlanmıştı ki? Hem niye güzel görünmeye çalışıyordu? Adam zaten onun en berbat halini görmüştü. Kapının tekrar tıklatılmasıyla bu saçma şeye son verip "girin" dedi. Nedense acayip heyecanlanmıştı.

"Yemeğinizi getirdim" diyen personele baktı uzun uzun.

"Ne bekliyordum ki? Demek ki gelmeyecek. Hem gelmek zorunda da değil ki. Hastaneye kadar getirmiş işte daha ne yapacaktı. Ne diye telaşa sokuyorum ki kendimi?"

Beklediği kişiyi göremeyince sinirlenmişti İpek. Sadece hayatını kurtaran adamın kim olduğunu görmek istiyordu. Bu yüzdendi siniri de.

"Afiyet olsun" diyen personele bile teşekkür etmişti de hayatını kurtaran adama bir teşekkür bile edememişti.

Canı sıkkın bir halde yemeye çalıştı ama boğazından geçmiyordu İpek'in. Hastane yemeklerini de hiç sevmezdi. Çok iyi biliyordu çünkü hastane yemeklerini. Travmaları yüzünden yeterince hastanede kalmıştı çünkü. Ama birşeyler yiyip kendine gelmesi ve buradan bir an önce çıkması gerekiyordu. Sadece yemeklerini değil hastane kokusunu da hiç sevmezdi. Zor da olsa çorbasını bitirdi. Doktor gelene kadar biraz daha dinlenmeli ve güç toplamalıydı buradan çıkabilmek için. Yemeğini kenara masanın üzerine koydu. Tekrar uzandı ve dinlenmek için kapattı gözlerini.

Doktorun sesiyle biraz daha iyi hissederek açtı gözlerini.

"Evet. Şimdi nasılız bakalım İpek Hanım? Daha iyi miyiz?"

İpek bir an adını duyunca şaşırdı. Nereden biliyor adımı diye düşündü.

"Çok daha iyi hissediyorum kendimi. Sanırım evime gidebilirim artık. Siz, adımı nereden biliyorsunuz? Ah! Doğru ya çantam..."

İpek'in sesi biraz daha canlı ve şaşkın çıkmıştı. Kendini daha iyi hissediyordu doğru ama çok da iyi değildi. Sadece daha fazla burada kalmamak için sesini daha canlı çıkarmaya gayret göstermişti.

Cevap hemşireden gelmişti.

"Sizi buraya getiren beyefendi telaştan çantanızı almadığını söyledi. Hatta bir çantanız var mı, bilmediğini. Hastane kayıt işlemleri için kimlik bilgileriniz gerekliydi ve o beyefendi tekrar mezarlığa gidip getirdi çantanızı."

İpek duyduklarına inanamıyordu. Çantamı getirebilmek için gecenin bir vakti mezarlığa tekrar mı gitmişti? Şimdi bu adamı daha çok merak etmişti ama malesef o gelmemişti. Doktorun sesiyle kendine geldi genç kız.

"İpek Hanım. Sesiniz gayet canlı geliyor. O halde hemşire hanım serumunuzu çıkarsın. Daha sonra evinize gidebilirsiniz. İlaca gerek yok şimdilik. En iyi ilacınız dinlenmek. Bol bol dinlenin lütfen."

İpek doktorun evinize gidebilirsiniz demesiyle çok sevinmişti. Bir an önce gitmek istiyordu buradan.

"Hayatımı kurtaran adam gelmez artık. Gelecek olsaydı çoktan merak edip gelirdi" dedi kendi kendine. Hala gözleri kurtarıcısını arıyordu ama gelmeyecekti biliyordu.

Hastanenin önünde taksi bekliyordu İpek. Normalde hastanelerin önünde taksi çok olurdu ama bu kez hiç taksi göremiyordu. Havada akşamın serinliği vardı. Üşüdüğünü hissetti. Bir an önce eve gidip karnını doyurmak istiyordu.

Ahhh. Olamaz. Alışveriş yapamamıştı ki. Ama alışveriş için de kendini iyi hissetmiyordu. Allahtan yarın son tatil günüydü. Güzelcene dinlenirdi. Birden yanından hızla geçen arabayla sendeledi genç kız.

Bu adamın nesi var böyle? "Biraz daha yavaş olamaz mısın? Farketmedi bile beni." Arkasından "heeyyyy" diye bağırdı genç kız ama halsizlikten dolayı az çıkan sesini duymamıştı bile adam. Arabadan inip hastaneye giriyordu. Nerdeyse ezecekti kızı. Gidip bunun hesabını sorması gerekiyordu. Tam bir kaç adım atmıştı ki gelen taksiyi görünce hemen geri döndü. Bu takisiyi kaçıramazdı. Yolcu indiren taksiye bindi hemen ve yola koyuldu.

"Allah kahretsin... İyi de benim çantam nerede?" Hastanede unutmuş olmalıydı.

"Şey, pardon. Geri dönebilir misiniz lütfen? Çantamı unuttum da hastanede.

"Peki hanımefendi , hemen."

Tekrar hastaneye varan İpek hızlıca inip "Siz burada bekleyin hemen geliyorum." dedi.

Taksicinin "tamam" demesiyle hızlı adımlarla hastaneye doğru yürüdü. Önündeki az önce kendisine çarpmak üzere olan arabayı görünce dayanmadı ve yerde taş falan aradı. Bulamayınca da dikiz aynasına kolunu geçirdi. İpek böyle biri değildi aslında ama o adam neredeyse ezecekti kendisini. Bunun bedelini ödemesi gerektiğini düşündü. Aynaya birşey olmamıştı sadece biraz yamulmuştu o kadar. Olan koluna olmuştu. Az daha kolundan da oluyordu. Canı yanmıştı. Bu kadarla kalmayıp toz içinde olan arabaya baktı. 'İnsan bir temizletir' dedi kendi kendine.

Ön tarafa geçip parmağıyla " EHLİYETİNİZİ BAKKALDAN ALDIĞINIZ ORTADA. LÜTFEN BİR DAHA ARABA KULLANIRKEN DİKKAT EDİN" yazdı.

Arabada epey bir toz olduğu için yazdıkları çok rahat okunuyordu.
Sonra bu ona yeter deyip hızla içeri girip kendi kaldığı kata çıktı. Hemşireye çantasını unuttuğunu söyledi. Hemen içeri odasına girdi ve çantasını aldı. Tam odadan çıkmıştı ki hemşirenin sesiyle olduğu yerde durdu.

"Siz gittiniz, hemen arkanızdan sizi getiren beyefendi geldi. Sizin çıktığınızı duyunca biraz canı sıkıldı. Yetişmedim dedi. O da daha yeni gitti ve siz geldiniz." dedi hemşire.

İpek'in duydukları karşısında ağzı açık kaldı. Bir el bizim karşılaşmamızı istemiyor diye düşündü. Tüm bu olanlara canı çok sıkılmıştı ama yapacak da birşeyi yoktu. Aslında olabilirdi. Aklına gelen şeyle hemşireye dönüp "Beyefendinin ismini biliyor musunuz?" dedi ümit dolu gözlerle. En azından gidip teşekkür etmeliydi.

"Malesef efendim bilmiyorum."
Aslında hastane masraflarını beyefendi ödediği için ismi kaydedilmişti ama bilgileri vermek yasak olduğu için ve beyefendi istemediği için söyleyemezdi.

İpek hayal kırıklığına uğramıştı. Oysa ki çok umutlanmıştı. O kadar ilgilenmiş ve hemşireden hastane masraflarını o beyefendinin ödediğini de öğrenmişti. Çok üzülmüştü anlık bir zamanla kurtarıcısını görüp teşekkür edemediği için. Israr etmişti ama öğrenememişti kim olduğunu. "Çok üzgünüm bu bilgileri karşı taraf istemediği sürece veremiyoruz. Hastane kuralları malesef." demişti hemşire.

Can sıkıntısıyla aşağıya indiğinde az önceki arabanın gittiğini gördü. Oh olsun demek isterdi ama canı istemiyordu artık. Bir türlü anlam veremedi yaşadıklarına. Böylesi filmlerde bile olmazdı.
Kendisini bekleyen taksiye bindi ve canı sıkkın bir şekilde evinin yolunu tuttu.

⭐⭐⭐⭐⭐

Loş ışıkların aydınlattığı İstanbul, gözlerinin önüne şölen sunuyordu genç adamın. Oysa şu anda hiçbiri umurunda değildi. Bugün yaşadığı aksilikler gözünün önüne geldikçe deli oluyordu. Elindeki soda ile İstanbul manzaralı pencereden dışarıya bakıyordu Pamir. İçki içmeyi sevmezdi genç adam. İçkinin tadını da, içtikten sonraki ayyaş halini de hiç sevmiyordu. Bilinci yerindeyken çok daha iyi hissediyordu kendini. Soda, gazlı içecekler veya meyve suyu içmeyi tercih ederdi. Aslında şu an ki hali tam içmelikti ama sevmiyordu. Bugün olanlar gerçek miydi diye düşünmeden edemiyordu insan. Hep aksilikler sarmıştı genç adamın başını. Dün gece geldi yine aklına. Hiç çıkmıyordu ki zaten.

Mezarlıktaki kızın yüzü geldi gözünün önüne. Mezarlıktan hastaneye kadar olan süreçte telaştan kızın yüzüne dikkat edememişti. Hastaneye geldiklerinde hala kendinde değildi kız. Bunun için kendini daha çok suçlamıştı genç adam. Keşke hiç bırakmasaydım orada, ya da daha erken gidebilirdim diye hep kendini suçladı gece kızın başında beklerken. Yaşadıkları ile yorgun düşmüştü kız. Çok ağır şeyler yaşamıştı bu çok barizdi.

Sabaha kadar kızın kaybolduğu derinliklerden çıkıp uyanmasını bekledi Pamir. Gözünü ondan hiç ayırmadı. Baktıkça rahatladığını hissetti genç adam. Huzur veren bir güzelliği vardı. Bir insan bu haldeyken bile bu kadar güzel olabilir mi diye de düşünmeden edememişti. Neden o kadar beklediğini kendisi de bilmiyordu aslında. Hastaneye getirdikten sonra gidedebilirdi ama gitmedi. Gidemedi. Kendi gözleriyle görmek istedi uyanıp ona güzel gözleriyle bakmasını. Eminim bu güzelliğin gözleri de kendisi kadar güzeldir diye düşündü. Sahi ne renkti acaba gözleri? Kahverengi mi, yeşil mi, mavi mi, ya da benim gibi ela mı diye soru durdu içinden kendine. Bunu ancak uyanınca görebilirdi ve beklemeye devam etti.

Bir an afallamıştı sanırım. Ona neydi ki kızın güzelliğinden, gözlerinden. Neler düşünüyordu böyle? Kafasını dağıtmak istedi. Biraz dışarı çıkıp hava aldı. Kendine de bir tane kahve alıp tekrar odaya girdi, kızın uyanmış olmasını umut ederek. Girdiği odada umduğunu bulamamışt yine. Hala uyuyordu kız. Ne kadar da masum duruyordu yüzü. Bir ara kızın yüzünün buruştuğunu gördü adam. Uyurken bile hala acı çekiyordu genç kız. Yanına geldi, uyandırmak istedi ama çok derin uyuyordu. Odaya giren hemşireye sabitledi bakışlarını.

"Afedersiniz. Hanımefendinin kimlik bilgileri gerekiyor."

"İyi ama ben hanımefendiyi tanımıyorum. Dediğim gibi mezarlıkta baygın halde buldum. O telaşla da aldım buraya getirdim. Çantası filan var mıydı hiç dikkat etmedim."

"Anlıyorum beyefendi ama kayıt işlemleri için kimlik bilgileri şart."

"Tamam o halde ben gider bakarım tekrar mezarlığa."

"Tamam. Bulursanız bize getirirsiniz."

Pamir başını salladı hemşireye. Şimdi tekrar mezarlığa gitmesi gerekiyordu. Neyse ki aklına bekçi gelince yarım kalmış bir hesabı olduğu için sevindi. Biraz yorgunluğunun acısını çıkarmalıydı. Hastaneden çıktı ve mezarlığa doğru yola koyuldu. Mezarlığa vardığında ilk işi gidip çantayı bulmak olmuştu. Sıra bekçiye de gelecekti. Kızın baygın yattığı yerin hemen ilerisinde buldu çantayı ve arabaya atlayıp bekçinin önünde durdu. Şimdi hesap sorma zamanı gelmişti. Bekçi kulübesine yaklaştı Pamir. Camdan içeri baktı ama başka birisi vardı.

"Pardon, bakar mısınız?"

"Buyrun." Bekçi gecenin bu saati gelen bu adama çok şaşırmıştı. Ne arıyordu ki bu saatte?

"Burada başka biri vardı akşam. Adını bilmiyorum."

"Evet vardı ama nöbet değişimi yaptık. Onun nöbeti bitti. Ben gece nöbetindeyim. Hayrola."

"Hay aksi." dedi genç adam kısık bir sesle.

"Birşey mi dediniz?"

"Hayır size demedim. Neyse önemli birşey değildi zaten. Kolay gelsin."

Şansa bak. Adam neyse ki yırtmıştı son anda.

Hastaneye gelene kadar kızın çantasına dokunmadı bile Pamir. Aslında kimdir nedir merak ediyordu ama bir bayanın çantasını karıştırmak ona yakışmazdı. Hastaneye varınca elbet öğrenirdi.

***

"İpek Soycan" demek ismi. Teşekkür ederiz size de zahmet oldu. Genç kızın çantasını açıp cüzdanından nüfus cüzdanını da bulmuş, kimlik bilgilerine ulaşmıştı hemşire.

"Önemli değil." dedi genç adam ve çantasını alıp kızın odasına geri döndü. Mışıl mışıl uyuyordu genç kız. Demek ismi İpek'ti. Çok güzel bir ismi olduğunu düşündü Pamir. İsmi gibi ipek gibi bir yüzü ve saçları vardı. Her ne kadar topraktan dolayı bakımsız gözükse de toprağa değmemiş yerleri ipek gibi yumuşacık gözüküyordu saçlarının.
Kendisi de koltuğuna geçip oturdu. Bir ara o da yorgunluktan dolayı engel olamadı gözlerine.


Gözlerini açtığında gün çoktan doğmuştu. Zaten sabaha karşı ancak kapatabilmişti gözlerini. Yatakta yatan kıza baktı önce. Hala uyuyordu. Neler çekmişti kız kim bilir? Ne derin yaraları vardı ki hala kendine gelememişti. Yorgunluktan ve uykusuzluktan başı ağrımıştı genç adamın. Cafeye inip çay filan alsa iyi olacaktı. Ya da sert bir kahve. Odadan çıkar çıkmaz çalan telefonuna baktı. Sekreteri Tülay arıyordu. Önemli birşey olmalıydı, yoksa Tülay kolay kolay aramazdı onu.

"Efendim Tülay."

"Pamir Bey, Yiğit Beyler sizi bekliyorlar çok acil olduğunu söylediler. Sanırım toplantı öncesi son durum değerlendirilmesi yapılacakmış bugün."

Bu ön toplantıyı tamamen unutmuştu Pamir. Kızla ilgileneceğim diye aklından çıkmıştı. Ne yapacaktı peki? Kızı burada bırakamazdı ama toplantıya da gitmesi gerekiyordu. Çaresiz hissetti kendini genç adam. Bu halde de ne toplantıya odaklanacak hali vardı, ne de sunumunu gösterecek. Ama gitmesi gerekiyordu. Hemen içeri kızın yanına girdi. Hala uyuyordu kız. Odadan çıkıp hemşirenin yanına gitti bu kez.

"Afedersiniz benim çok acil gitmem gerekiyor ama tekarar geleceğim. Ben sizi, İpek Hanım uyandı mı sormak için tekrar ararım." deyip hemen çıktı hastaneden aklı İpek'te kalarak. Hemen eve gidip sıcak bir duş aldı kendine gelebilmek için. Üzerine de lacivert takımlarını çekip hiç durmadan şirkete gitmiş ve ön toplantı yapmışlardı. Aklını bir türlü toplantıya verememişti genç adam. İpek ne yapıyordu acaba? Uyanmış mıydı?

"Pamir. Neyin var senin bugün? Yorgun gözüküyorsun" diyen patronu Yiğit beydi.

"Özür dilerim Yiğit Bey. Evet çok yorucu bir gece geçirdim. Bir arkadaşım rahatsızdı onu hastaneye götürdüm. Sabaha kadar da oradaydım."

Normalde başka birisi olsa Pamir'in yaptığı bu açıklamayı yanlış anlayabilirdi ama ordaki herkes Pamir'i çok iyi tanıyordu. Doğru söylediğini biliyorlardı.

"Herşey tamam gözüküyor değil mi arkadaşlar? Pamir yine yapmış yapacağını. Bize söz bırakmamış. Tebrik ederim Pamir."

Yiğit Bey Pamir'i oğlu gibi severdi. Çok yakın dostlardı aileleri. Oğuz'un da babasıydı. Hep takdir ederdi Pamir'i başarısından dolayı.

"O halde çıkabiliriz arkadaşlar. Sen de biraz dinlen Pamir. Arkadaşına da geçmiş olsun."

"Sağolun Yiğit Bey."

Oğuz arkadaşının ne işi olduğunu merak etmişti. Kim hastalanmıştı ki?

"Hayırdır dostum, kim hasta?"

"Önemli değil kardeşim. Benim şimdi çıkmam lazım, daha sonra anlatırım." dedi ve arkasındaki meraklı arkadaşını daha çok merakta koyarak çıktı ofisten.

Neredeyse akşam olmak üzereydi. Hemen gitmeliydi. Toplantıdayken kısa bir mola da hemen hastaneyi aramış ve İpek'in uyandığını öğrenmişti.

Hastaneye vardığında epey geç olmuştu. Bu saatlerde İstanbul trafiği çekilecek gibi değildi. Çok gecikmişti. Umarım kız gitmemiştir diye teselli ediyordu sürekli kendini. Çok hızlı bir giriş yaptı hastanenin önüne. Hemen indi ve kızın olduğu kata yöneldi. Odaya girmeden hemşireyi gördü.

"İyi akşamlar. İpek hanımı soracaktım."

"Az önce çıkışı yapıldı ve gitti efendim. Sizi çok bekledi. Çok merak etti. Teşekkür etmeden gitmek istemedi ama siz gelmeyince, çıkışı da verilince gitti."

"Allah kahretmesin. Yetişemedim."
Bütün aksilikler tepesinde dolaşıyordu genç adamın. Geldi mi üst üste geliyordu herşey. Nedensiz bir hüzün kapladı yüreğini. Son kez görebilmek isterdi ama o da kısmet
olmamıştı. Üzgün bir şekilde çıktı hastaneden. Arabası çok kötü gözüküyordu. Tozdan gözükmüyor desek daha doğru olurdu. Mezarlığa gidip geldiği sırada olmuştu hep. Güzelce yıkanması gerekiyordu. Yaklaşınca ön camında birşey yazdığını farketti genç adam. Daha da yaklaştı ve okumaya başladı.

"EHLİYETİNİZİ BAKKALDAN ALDIĞINIZ ORTADA. LÜTFEN BİR DAHA ARABA KULLANIRKEN DİKKAT EDİN."

"Hayda çattık. Kim yazdı şimdi bunu buraya?" Etrafına bakındı ama dikkatini çeken kimse olmadı. Herkes kendi telaşındaydı. "Ya sabır" dedi içinden. Bütün akıllılar da Pamir'i buluyordu doğrusu. Arabasına bindi ve hareket ettirmek için sol dikiz aynasına baktığında tekrar durdurdu arabayı ve hemen aşağı indi.

"Yok artık." Pamir bütün şaşkınlığı ile yamulmuş bir vaziyette kendisine göz kırpan aynaya bakıyordu. Sinirleri iyice gerilmişti. Kim yaptıysa bir eline geçirse fena benzetecekti onu. Zaten berbat bir gece ve berbat bir gün geçirmişti. Kızı da kaçırmıştı. Gerçekten hepsi üst üste gelmiş ve genç adamı delirtmişti. Bir an önce sakinleşmesi gerekiyordu. Doğruca evine sürdü, zar zor da olsa idare edecek seviyede düzelttiği ayna ile.


⭐⭐⭐⭐⭐

Pencerenin kenarında bugün yaşadıkları bir film şeridi gibi geçmişti genç adamın gözünün önünden. Berbat bir gece geçirdiğine mi yansın, uykusuz kaldığına mı, kıl payı kızı kaçırdığına mı, arabasının o hale geldiğine mi, en önemlisi yapılacak ön toplantıyı unuttuğuna mı? Oysa ki işini herşeyden önde tutardı genç adam.

Dünden beri tanıdığı, daha doğrusu tanıma fırsatı bulamadığı genç kız, "İpek" hayatını bir anda tepetaklak etmişti. Ne yapmıştı bu tanımadığı kız bir anda genç adama? Zaten son anda kaçırmıştı kızı. Görememişti tekrar ipek gibi yüzünü. Ama ne yapacak edecek bu kızın kim olduğunu, nerede yaşadığını öğrenecekti. Bu işe burada nokta koyamazdı. Şu an sadece virgül koymuştu. Kızı bulduktan sonra koyacaktı noktayı. Bilmediği birşey de vardı ki; o noktayı hiçbir zaman koyamayacaktı. Tam nokta koyayım derken, hayat ona hep virgülleri yaşatacaktı...

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

117K 561 5
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...
51.8K 4.3K 20
Bir mantık evliliği hikayesi.
189K 10.3K 23
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...
2.3M 36.8K 55
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...