Rogers And Stark

By ayseeeevural

36.5K 2.4K 573

Biri sarışın, diğeri esmer. Biri güzel, diğeri çekici. Biri güçlü, diğeri süper zeki. Biri mantıklı, diğeri ç... More

Rogers And Stark / Bir
Rogers And Stark / İki
Rogers And Stark / Üç
Rogers And Stark / Dört
Rogers And Stark / Beş
Rogers And Stark / Altı
Rogers And Stark / Yedi
Rogers And Stark / Sekiz
Rogers And Stark / Dokuz
Rogers And Stark / On
Rogers And Stark / On Bir
Rogers And Stark / On İki
Rogers And Stark / On Üç
Rogers And Stark / On Dört
Rogers And Stark / On Beş
Rogers And Stark / On Altı
Rogers And Stark / On Yedi
Rogers And Stark / On Sekiz
Rogers And Stark / On Dokuz
Rogers And Stark / Yirmi
Rogers And Stark / Yirmi Bir
Rogers And Stark / Yirmi İki
Rogers And Stark / Yirmi Üç
Rogers And Stark / Yirmi Dört
Rogers And Stark / Yirmi Beş
Rogers And Stark / Yirmi Altı
Rogers And Stark / Yirmi Sekiz
Rogers And Stark / Yirmi Dokuz
Rogers And Stark / Otuz
Rogers And Stark / Otuz Bir / FİNAL
İKİNCİ KİTAP ALARMI
ÖZEL BÖLÜM // BİR
ÖZEL BÖLÜM // İKİ
ÖZEL BÖLÜM // ÜÇ

Rogers And Stark / Yirmi Yedi

531 47 31
By ayseeeevural

Oy ve yorumlar için teşekkür ediyorum!

Dylan ve Blake'i shiplemeyenler varmış 
:(( Üzdünüz :((

Ama niyea? :((

Neyse. Hadi, hep beraber yeni bir heyecan yaşayalım. İkinci kitap kalıntıları göreceğiniz bölümlerin her seferinde üzerinden geçiyoruz, bakın unutmayın ((:

Bölüm müziği olarak Krewella'dan Ring Of Fire, Harvey'den Thank You ve The Royal Concept'ten Fashion dinleyebilirsiniz.

Medya da bizim ekip, yine.

Okumadan önce oy vermeyi unutmayın ^^

İyi okumalar^^

Dünyadan iki tane kırmızı Jaguar göç etmişti.

İki tane Kızıl Kız.

Hunter'ın kızılları.

İlk yardım ekipleri geldi ve turuncu beyaz renklerdeki taşınır sedye de bacağından ve sırtından yara almış ama en acıyı içinde, kalbinde yaşayan Hunter'ı pistin arkasındaki ilk yardım çadırına götürmüşlerdi. Stark'ın kızı, sevgilisinin peşinden giderken Peter toparlanıp birkaç yetkiliden hem azar işitti hem de teşekkür aldı.

Ama olaylar henüz bitmemişti, piste açılan bir başka kapının önünde arbede vardı resmen, büyük bir topluluk yuvarlak oluşturmuştu ve Ryan da ortalıklarda gözükmüyordu.

Kavga grubunu ve ortada gözükmeyen bir Alien'ı birleştirmek zor değildi. Peter, anında topluluğa koşar adımlarıyla yaklaştı ve insanları zorlukla yarıp çemberin ortasına vardı.

Ryan, hileye göz yuman görevliyi öldürürcesine dövüyordu.

Peter, yere yatırmış ve eğitimden kazandığı güç ve yetenekle yumruklarını görevlinin yüzüne geçiren, her vurduğunda da çıkan tok ve kırık sesleriyle daha da öfkelenen Ryan'ı arkasından tuttu; bu koltuk altlarından yakalayıp geri çektiği ikinci arkadaşıydı. Ryan küfürler ederek geriledi, kalabalık Ryan'ın öfkesinden etkilenmemek için gerileyip Ryan'a ve Peter'a alan bırakıyordu.

Görevli yerde ölü gibi yatıyor, arada öksürüyor ve her öksürdüğünde kan kusuyordu. Kolunu hareket ettirse sanki kolunu koparıyorlarmış gibi titretiyordu, başını bile kaldıracak hali yoktu. Peter, Ryan'ı kalabalıktan çıkarıp ikisi büyük kapılardan birinden geçirirken güç kullanmak zorunda kaldı; aksi halde kardeşinin hayatını riske atan görevliyi kelimenin tam anlamıyla öldürmek isteyen Alien'ı tutmak çok zordu.

Peter, Ryan'ı sürekli sakinleştirmeye çalışıyor ve dikkatini Hunter'a vermesi gerektiğini söylüyordu, Ryan her ne kadar Hunter'ın ismiyle kazayı hatırlasa da nasıl olduğunu merak etmiyor değildi. Ryan için sesler o an boşlukta yankılanıyor, görüşündeki her şey çekiliyordu, sinir krizi gibi bir şeydi. Korkmuştu.

Bu yüzden örümcek arkadaşına kapıdan çıktıktan sonra daha fazla direnmedi, Peter ile birlikte ilk yardım çadırının olduğu yere ilerlerken pistte kaza yapmış araç çekiciyle alınıyor ve bir kazı aracı parçalanmış kütle toprağı düzeltmeye çalışıyordu. Pistte birçok görevli vardı, seyirciler yarışın akşam üstü yeniden yapılacağını öğrenince yakındılar, ama mısırlar bedavaya geldi. Bunun için kimseden ücret talep etmediler, sadece bu işte parmağı olan görevlilerin, artık suratı olmayan görevlinin ve o koyu yeşil arabadaki sürücünün işten atılması kararı alındı.

Ortamda en aklı başında olanlar sıralamasında kesinlikle Peter ilk başta, Ryan ise en sondaydı. Bu yüzden Hunter'ın şakayla karışık değişik ve ciddi azarlarını gözlerini kaçırarak küçük ve yaramaz bir çocuk edasıyla dinledi Ryan, Peter ise çadırın girişinde yarışı düzenleyen yetkilinin özürlerini dinliyor ve Hunter'ın yine yarışıp yarışmayacağını soruyordu.

"Şu an doktorun ne dediğini bilmiyorum ama Hunter pes etmez. Eğer, bizi kandırabilirse o yarışa çıkar ancak," ardından omuz silkti. "yine de ona soracağım."

Yetkili elindeki kalemiyle arka alanın diğer ucunu gösterdi, etrafa yayılmış ufak bir topluluk vardı, yan yana dizilmiş masalar ve arkalarında üç adet büyükçe donanımlı karavanlar. "Şurada olacağız," dedi başıyla da gösterdiği yöne bakarken. "eğer bilmemiz gereken bir şey olursa söylemekten çekinmeyin." aynı kalemle başını kaşıdı. "Bay Hodan için iyi bir araba hazırlayacağız, katılabilme ihtimaline karşı."

Peter adamı başıyla onayladı. Ardından adamın uzaktan Hunter'a başıyla selam vermesini izledi ama gidişini izlemek yerine arkadaşının yanına döndü.

Hunter'ın sırtı, kazada yamulmuş bir demir parçasına çarptığı için morarmıştı, içten bir hasar yoktu ama bir süre Hunter sırtını yumuşak yerlere koyması gerekiyordu. Sırtına bir tür krem süren hemşire de Crystal'ın yakıcı gözlerinden korkarak sürmüştü asit türü kremi; eh, Hunter'ın canı yanmıştı o mentollü krem yüzünden.

Bacağı içinde iki adet dikiş atıldı ve sarıldı, bacağının iki yanından da aşağıya doğru inen uzunca çizikler vardı, birisi ince, diğeri daha derindi. Ama ciddi zedelenme ya da kırık yoktu. Hodan'ın Kızıl Kız'ı gitmeden önce son görevini de yerine getirmişti, sürücüsünü iyi korumuştu.

"Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum," Hunter doktorun çadırdan çıkmasını bekledi. "örümcek. Adamları bekleseydik bu kadar şanslı olmayabilirdim."

"Sorun değil," diye göğüs şişirdi Parker. "beklemeyi göze alamazdım."

Crystal, Peter'a yandan sarıldı. "Kahramanlık için maskeye gerek yokmuş demek ki Peter, sen böyle de kahramansın." ardından örümceğinin yanağına histerik bir öpücük bıraktı.

Ryan sadece izledi. Peter ona gülümsedi. Ryan karşılık verdi.

Öte yandan;

Kaykay pistinde öpüşen biri sarışın biri bereli, ikisinde de fırtına ve tsunami estiren iki Northwood'lu vardı.

Jordan ve Rogers.

Blake kızarmış dudaklarını Dylan'ın dudaklarından çekti, ikisi de soluk soluğaydı. Dylan ilk kez utandı, Blake'in altındayken nasıl göründüğünü deli gibi merak ediyordu, aynı şekilde nefes alıp almadığını da.

Çünkü... o... Blake ile öpüşmüştü işte.

Aklına ilk gelen şey, Blake'in dudaklarında vazgeçilmez bir tat olduğuydu. Aslında bu dondurmadan da olabilirdi, olmamasını diledi. Sadece bu tadı almak için Blake'i öpebilirdi.

Blake ise... zincirler. Zincirleri kırdığı için şu an gökyüzünde hissediyordu. Bunun başka bir açıklaması yoktu. Öyle ki, bunu yaşayana kadar Dylan ile öpüşmenin hayalini bile kurmamıştı. Sadece, çizmişti. Okulda tanıştıklarından, Dylan'a verdiği çizimlerden beri sadece çift çizimleri çizmişti.

Dylan gözlerini yine Blake'in aralık dudaklarına indirdi, ardından kendi dudaklarının üstünde dilini gezdirdi. "Damla sakızı ve..."

"Sabah ağzıma karadutlu şeker atmıştım." diyerek omuz silkti.

"Güzel birleşim."

"Puding yapabiliriz."

Dylan ağzından aldığı nefesi yine ağzından verdi, Blake limon ve damla sakızı kokusunu alınca gözlerini kırpıştırdı.

"Ne- ne zamandan beri?" diye sordu Dylan. Hala üst üsteydiler, Blake sol dirseğini Dylan'ın başının hizasına koymuş ve kendisini desteklemişti, Dylan ise bir dizini yukarı kaldırmış, ayağını Blake'in belinin hizasında yere sabitlemişti, dışarıdan bakıldığında sanki spor ayakkabısı reklamıydı.

Blake'in yanakları daha da kızardı. "İlk."

Dylan Blake'in dudaklarının aldığı şekle baktı ve tekrarladı. "İlk."

Rüzgar esti, ikisinden biraz uzağında tekerleri üzerinde duran kaykay rüzgarla birlikte hareket etti.

"Sana bir sır vereyim mi?" diye sordu Dylan.

Blake gözlerini bir kez kırptı.

"İlk öpücüğümü aldın."

Blake yutkundu.

"Babam seni öldürecek."

Blake tereddütle gözlerini yeniden kırptı.

"Ama bu güzel." Dylan sustu, aralık dudaklarında dişleri gözüküyordu, ikisi de birbirine bakmaktan vazgeçemiyordu. "Seninle öpüşmeyi sevdim. Crys, Hunter'ı öptüğünde önemsemezdim ama, sadece bana ait dudaklar olacağını bilmek-"

"Normal hayatının en değerli hazinesi olurdu. Değil mi? Babanın sana bırakacağı kalkanın haricinde."

Dylan hafif ama hızla başını aşağı yukarı salladı.

"Sanırım, Kaptan Amerika'nın kızının erkek arkadaşı olabilirim."

"Sanırım bir kız arkadaş olabilirim." diye kendini açıkladı Dylan da.

Ardından Dylan başını hafifçe kaldırdı, gözlerini erken kapattı, kendi dudaklarını Blake'in dudaklarına bastırdı ve sanki o anda tüm boşluklar dolmuştu. Yap boz parçası gibi iki gencin de dudakları tam birbirine uymuştu.




"İçim ürperdi." diye yerinde kıpırdandı Crystal. "Sanki biri benden bahsediyormuş gibi. Ama uygunsuz bir ortamda."

"Amma da açıkladın." diye sırıttı Ryan. Sedyenin ucunda olduğu için Hunter'dan tekme yiyeceğini biliyordu, ama buna değerdi.

Yedi de.

"Dylan ve Blake'e bundan bahsetmeye gerek yok. Bir günlük eğlenceleri var zaten. Onu da bozmayalım."

"Ne kadar da düşünceli bir erkek," diye hislendi Crystal, elini sahte bir yapmacıklıkla kalbinin üzerine koydu. "benim aklı hala sağlam olan erkeğim."

"Crys," diye güldü Peter. "bazen beni korkutuyorsun."

"Asıl siz beni korkutuyorsunuz!" diye çığırdı Crystal, hemen ardından sedye de oturan sevgilisinin yanındaki sandalyede, uzanıp sevgilisinin elini tuttu. "Aşkım bak, bunlarda çıplak erkeklerin dergileri var," ardından elini Hunter'ın yanağına koydu. "sen uyma onlara olur mu bitanem?" ses tonunda garip bir anne tavsiyesi tonlaması vardı.

Peter kahkaha atmamak için kendisini sandalyesinde geriye attı, ama Ryan bunu gizleyecek bir neden düşünmüyordu.

"Keyfiniz yerinde sanırım," diyerek geldi yaklaşık on dakika önce ayrılan yetkili. "Bay Hodan, yarış hakkındaki kararınız ne?"

Hunter, sırtına sabitlenmiş minderin onu rahatsız ettiğini o an hissetti, canının yanacağını bilerek doğruldu ve sevgilisinin ona yardım etmesini fırsat bilirken düşündü.

Aslında çok da düşünmedi. "Katılacağım." dedi, sanki yarışa girmeden önce sakatlanmış da, şimdi çok daha iyiymiş gibiydi.

"Saçmalık!" diye yerinde tepindi Stark. "Elbette yarışmayacaksın. Beni bu iki pijama partisi delisi kızlarla baş başa mı bırakacaksın?" diyerek iki eliyle de Peter ve Ryan'ı gösterdi. Bu kez Peter, Ryan'ı en münasip yerlerinden ağlayacakmış gibi bakmıştı, Ryan sırıtmakla yetindi ve Hunter ise sevgilisine gülümsedi.

"Bir daha böyle bir şey olmayacak."

"Bunu bilemezsin." ardından sevgilisine eğildi, ses tonunu alçalttı. "ya bir tür K Box tuzağıysa?"

Ryan, K Box muhabbetini duyar duymaz ayaklandı ve yetkili adamın yanına giderek kafadan attığı bir beybol maçını konu edinerek uzaklaştırdı.

"Eğer öyleyse bunu önceden fark etmen gerekirdi Crys, fark etmemiz gerekirdi. Colletti gitti, ajanlar geri çekildi ve bilim adamları öldüğünden beri Tony bu konunun üzerine titriyor resmen. Zaten Jack de bizim tarafımızda, bir başka saldırı daha olacağına inanıyor musun?"

Crys, parlayan gözlerini hafifçe kıstı. "Sana inanamıyorum. K Box olursa yarışmayacak mısın yani? Olay bu mu? Burada önemli olan şeyin senin hayatın-"

"Crystal." diyerek sözünü kesti Stark'ın Hunter. "Yarışacağım. Ardından akşam yemeği için kulenin restorantını boşaltacağız ve Tony arabasını hurdaya çevirdiğim için beni zırhıyla dövmeden önce kaçacağız. Anlaştık mı?"

Crystal doğruldu. "Eğer yarışırsan," cümlesini devam ettirme cesaretini bulamamıştı, ama bir cevap vermek zorundaydı. Crystal susmayı cevap saydı ve çantasını aldığı gibi çadırdan hızlı adımlarla uzaklaştı.

"Crystal saçmalıyorsun!" diye bağırdı ardından. Ryan arkalarından esen o kahve esintiyi son anda fark edebildi, şansına konuştuğu adam beyzbol hayranıydı ve en azından sergi de Crystal'ın lafa tuttuğu adamdan daha şanslı saydı karşısındaki adamı.

"Ben onunla giderim." dedi Peter. "Ama sen yine de bir düşün. Arabayı sadece kullanırken bile zorlanabilirsin."

Peter gerilerken Hunter ona cevap verdi. "İyi olacağım, bana mesaj atmayı unutma."

Peter onu onaylayan bir işaret yaptı ve çadırdan koşarak uzaklaştı.

Ardından çadıra Ryan girdi. "Sorun ne?"

Hunter iki elini açarak halini gösterdi.

Gün batımını aralarına aldı yeni sevgililer. İkisi de bacaklarını bağdaş yapıp oturdu karşılıklı, dizleri birbirlerine değiyordu; Dylan Blake'in ayakkabı bağcığını Rogerslara özgü bir teknikle bağlıyor ve arada yüzüne düşen tutamı üflüyordu.

Her üflediğinde öpüşmelerinden kalan tat karışımı Blake'in yüzüne geliyordu, Blake bu kokudan hoşlandı ama kızın sinirlenip saçını kesmesini istemezdi. Bu yüzden Dylan'ın burnuna kadar düşen tutamı alıp arkaya attı ve saçında gördüğü tel tokaya sıkıştırdı. Dylan da bağcığı bitirmişti.

"Bu şerefsizin oğlu bir daha çözülürse keserim kökünü Jordan."

Blake sadece gülümsedi.

Kaykay parkından ayrılalı yarım saat olmuştu, yakınlarda bir kafeden yüksek sesle Thank You çalıyordu Harvey'den. Onlarda sahil partilerinin popüler olduğu bir kumsalda, gençlerin takıldıkları bir kaldırımda oturuyorlardı.

İkisi de birbirlerine aptalca sırıttı.

"Şu an ne yapılır bilmiyorum." dedi Blake, gülümsemesini yüzünden indirmemişti. "Adam gibi sevgilim olmamıştı ki benim."

"Bir de bana sor. Ben hiç kimseyle çıkmadım-"

"Bu benim açımdan bir avantaj tabii." diye sırıttı Blake. "Yüzünü yumruklayacağım birileri olmayacak."

"Paşamızı yormayalım tabii." dedi Dylan, iki parmağıyla Blake'in burnunu sıkıştırdı.

Blake burnunu çekti. "Kes şunu," yeniden güldü. "bu resimlerde yok."

Dylan durdu. "Ne resmi?"

"Çizdiğim resimler," diye açıkladı Blake beresini düzeltirken. "okuldayken hani. İstiyordun hep."

Dylan şaşkınlıkla dudaklarını araladı. "Ama onlar çok tatlılardı!"

"Sevgili oldu- yani seninle birlikte olduğumda olmasını istediğim şeylerdi onlar."

Dylan kaşlarını çattı. "Ulan öküz," omzunu yumrukladı. "ilişkiyi erkek mi yürütüyor?"

Blake alt dudağını büzdü, ardından kaşlarını kaldırdı ve omuzlarını silkti. Kafede ki şarkı değişmiş, The Royal Concept'ten Fashion çalıyordu.

Dylan, Blake'in büzdüğü dudağını öptü.

Blake de, geri çekilmek üzere olan Dylan'ı ensesinden kavradı ve çekip öpme sırasını kendisine aldı.

Ardından yine gülümsediler.

Müzik sesi daha baskındı, ayrıca daha yakınlardan gelen buzlu çilekli süt kokusu da Dylan'ın ilgisini çekmişti hemen. Belki karamellisi daha lezzetliydi.

"Hadi," başıyla kafenin yanındaki dondurmacıyı işaret etti. "gidip alalım!"

Dylan sevgilisini dondurmacıya çekiştirdi. "Bu kez benden, sabah dondurmanı benim için çöpe attın sonuçta."

"Buna hayır demem." dedi Blake de. "Ben buradayım."

Dylan onu başıyla onaylayıp kapıya uzandı, ardından camda Blake'i bereli ve güneş ile arkadaş olmuş sakin mavi gözlerini gördü. Gülümsedi, ardından dönüp ona sarıldı.

"Sanırım seni sevmemi söylememi engelleyecek bir sebep kalmadı." diye geveledi Dylan, sürekli oynadığı ses tonuyla.

Blake kollarını sevgilisinin beline doladı ve onu sardı. "Ben de seni seviyorum Dylan. Bu, uzun zamandır dilimde hapis kalan tek cümle."

Dylan gülümsedi, hangi ara ona aşık olduğunu fark etmemişti bile Blake'e. Daha gördüğünde anlam veremediği duyguları yeni yeni hatırlıyorken, şimdi sevgili adıyla sarılıyordu boynuna.

Blake'den ayrılıp dondurmacı dükkanına girdi Dylan. Sevgilisi için çikolatalı, kendisi için karamelli iki buzlu süt aldı. Parasını ödedi ve dükkandan heyecanla çıktı. Blake'in çikolatalı sevdiğini, pastanede çikolatalı dilimi süpürmesinden anlamıştı.

Dylan iki elindeki bardaklarla etrafına bakındı. Blake'i göremiyordu. Belki oturacak bir yer aramaya gitmiştir, diye düşünerek önce dükkanın caddeye bakan tarafına bakındı, ardından oturdukları kaldırıma geçip bankları gözetledi. Bereli bir ressam arıyordu.

En sonunda telefonunu çıkardı, bu güne dek 'Ressam' olarak kaydettiği Blake'i 'Seksi Bereli' olarak değiştireceğini aklına kazıyarak aradı.

Telefon uzun süre çaldı.

Ardından telefon beşinci çalışta açıldı.

"Tanrı aşkına Blake, beş dakika olmadı. Nereye kayboldun?"




"Henüz yedinci tabağını yedi," dedi Peter, Hunter'a. "Crys'i biliyorum. On beşinci tabağa kadar yatışmaz. Sen en iyisi kendini yarışa ver. Katılacaktın, değil mi?"

"Evet, beş dakika sonra falan arabaya bineceğim. Verdikleri arabayı görmelisin Peter, dehşet. Bunu da hurdaya çevirirsem zaten kesin bende bir şey var." Ryan, Hunter'a acele etmesi gereken bir işaret yaptı. "Ah, neyse. Ona iyi bak olur mu? Benim yüzümden krize girmesini falan istemiyorum. Sonra bilirsin, Rogers falan."

Peter sırıttı.

"Aslında bakarsan bir nevi Crystal'ın kendisine eziyet etmesini istemiyorum," Hunter adımlarını arabasının olduğu yere çevirdi, hafif topalladı ve elini beline atıp acıya rağmen doğrulmaya çalıştı; bu haliyle emekli amcaların balık tutmak için ayaklanmış hallerine benzemişti ama Ryan'ın kazadan sonra havası kaçmıştı. Dalga geçecek kelime haznesi daralmıştı. Belki biraz. "yarıştan sonra ben oraya gelene kadar ona iyi bak olur mu?"

"Hoparlörü açıyorum." dedi Peter ve kafenin kalabalık sesi Hunter'ın bir anda kulağına yapışınca Hunter o an kavrayabildi durumu.

Hunter bağırdı. "Seni seviyorum Crystal Stark!" ve sanki sesi kendisi de zaten kafedeymiş gibi çıktı.

"Sana bir daha araba almayacağım Hunter!" diye karşılık verdi Stark'ın kızı, ağzı ve dişleri çikolatalı sos kaplıydı ve kafenin yarısı onları izliyordu.

Bir an Crystal hayranları yanına gitmek istediler ama halini görünce kimse depresif Stark'a dokunulmaması gerektiğini hatırladı, sonuçta ateşte yanmamak için elini uzatmamalısın.

Hunter telefonu yanında yürüyen Ryan'a uzattı. "Peter ararsa aç, ya da başka kim olursa. Yarıştan sonra Crys'le ilgili iyi bir şey duymak istiyorum."

Hunter demir parmaklıklı bir kapıdan geçti, Ryan arkasında kaldı ve kollarını parmaklıklara dayayıp sallandırdı. "Emredersin kaptan."

Hunter arabaya bindi ve kapıyı kapattı. Kemerlerini bağlayıp kaskını eline aldı. Son kontroller için gelen görevliye bu kez bir sorun olmadığından emin olduğunu söz etti ve kaskını takıp kayışını bağladı.

Gözü, başlangıç bayrağını indirecek adamda değil, bitiş çizgisindeydi.

Gülümsedi, ardından kaskının camını indirdi.

Yarış başladı.

İlk turda Hunter başlamanın verdiği sırayla dördüncüydü, daha önce ki gibi hissettirmiyordu direksiyonu tutmak. Pekala araba farklı olabilirdi ama koyu kırmızı bir Kamaro için de bu alışılmadık bir yarıştı, Hunter daha önce ki sokak yarışlarında ve kazadan önce ki yarışında hiç bu kadar hem özgüvenli hem de rahatsız hissetmemişti.

Bu küçük bir yarıştı, bu yüzden beş turluktu. Dağılmaları gereken çizgiye geldikleri an Hunter gaza yüklendi ve önündeki üç arabanın ikisini makas yaparak geçti, sonuncu arabayı bir süre takip etti ve ilk turu bitiren çizgiye yakın sollayarak geçti.

Sonrası kolaydı, yerini koruyacaktı.

Ryan bitiş çizgisini daha iyi görebilmek için Hunter'la birlikte girdikleri kapıdan çıktı ve solunda kalan kapılardan birine doğru ilerledi. İkinci kapıyı seçerek içeri girdi ve pisti daha yakından görmek için trabzanlardan tutunarak tribünün balkonuna tırmandı.

Balkona normalde arka tarafın merdiveninden de girilebiliyordu, ama kapısı kilitliydi; sadece görevliler içindi ve nabız tutturan bu yarış için iki saat görevli arayıp anahtar dilenecek zamanı yoktu Ryan'ın.

Hunter o ana kadar üçüncü turunu bitirmişti, son iki tura girmişti. Hala birinciliğini koruyor ve kazasının verdiği hırsıyla arayı açıyordu. Kendisi de biliyordu ki, kaza olmasaydı o zaten birinciydi. Ama bir şekilde o yarışta bilerek birinci olmasına izin verildiğini düşündü, yani bilerek o kaza gerçekleşmişti.

Hunter bir an daldı ve direksiyonu kırmayı unuttu. Son anda tekerlekleri kaydırarak döndüğünde arkasındaki arabayı dibine çekmişti; ama sorun değildi. Dikkatini topladı ve arayı yeniden açtı.

Ryan, Hunter'ın neden böyle bir şey yaptığını anlayamadı, bir an arabayı kullanırken acı çektiğini ve bu yüzden kontrolü kaybettiğini düşündü, ama durumu kurtarabildiğine göre acısı hafifti.

Güneş batmıştı, hava kararıyordu.

Ryan bir ara güneş gözünü aldı, pisti güneş gözüne gelmeyecek bir açıda izlemek için birkaç adım geri gitti.

Hunter son tura girdiğinde dikiz aynasından arkasına baktı, arayı açmış ve yarışı kazanmak üzereydi. Bu kez sürpriz yumurtadan fırlayan bir araba yoktu. Bir an gözü tribün balkonlarına kaydı, nedense Ryan'ı görmeyi bekliyordu.

Herif kesin birilerine asılıyor, diye düşündü.

O anda yarış bitti, Hunter birinciydi. Tekerlekleri kaydırarak arabayı yan durdurdu ve diğer yarışçılar da ondan birkaç metre geride durabildi.

Görebildiğine göre açık mavi bir Chevrolet olduğunu zannettiği araba ikinciydi, siyah bir Porsche ise üçüncü. Kızıl Jaguar'ı yokken babasının Porsche'siyle ve ailede eskiden tek sevdiği yaşlı şoförüyle gezinirdi.

Rahmetli ihtiyar.

Nedense Hunter yaralı bacağına ağırlık vermeden arabadan çıktığında aklına ilk gelen kişi yaşlı Hans'tı. Hunter kaskını çıkarırken gülümsedi ve bu yarışı ihtiyara armağan etti, yaşlı bunak Hans şimdi burada olsaydı, "Aman Hunter, başladın yine haytalığa!" diye azarlar ve saçlarını karıştırırdı.

Yarış birincisini tebrik eden birkaç yetkili geldi, birkaç fotoğrafçı ve geri kalan seyirciler hem Hunter'ı, hem de geri kalan yarışçıları tebrik etmek için piste akın etti.

Hunter kalabalıkta Ryan'ı aradı. Tribünler ve piste akın edenler arasında mavi gözlü sapık arkadaşı gözükmüyordu. Yetkililere kupayı ya da ona benzer şeyi almak için geri geleceğini söyledi ve kaskını kullandığı arabanın üzerine bırakıp kapılara doğru yürüdü.

İkili kapılardan birini açıp arkaya doğru ilerledi. Karavanlar ve masalar yerindeydi, o popüler dönen sandalyeler de öyle. Birkaç çalışan ve bir temizlikçi dışında kimse yoktu.

Önce arkadaşına soy adıyla seslendi. Ardından belki de telefonla konuşmak için kalabalıktan uzaklaşmayı tercih ettiğini düşündü. Bu yüzden arabaların hazırlandığı ve kontrollerinin yapıldığı alana yürüdü.

"Ryan! Seni lanet! Çıplak erkek dergilerine mi bakıyorsun yoksa?!" diye alayladı, birkaç çalışan şaşkınlıkla ona baksa da Hunter umursamadı, arkadaşını aramakla meşguldü.

"Umarım içmiyor ya da bir kızla yiyişmiyorsundur, çünkü biraz önce yarışı kazandım," kendi etrafında dönerek yürümeye devam ediyordu. Kendi kendisine söylendi. "yeni bir şey değil yani. Hani kaza yapmıştım, birileri beni öldürüyordu falan hani."

Önüne döndü, bakım yapılan alanda ortalığı temizleyen çalışanlar dışında kimse yoktu.

Hunter gökyüzüne baktı. "Beddua falan mı ettin Hans? Çok ayıp. Ben senin torunun sayılırdım hani?" diye alayladı bu kez Hans'ı.

Neredeydi bu aptal? Tam da ortaya çıkıp, "Seni aşağılık sevgili bozuntusu, kazandın değil mi lan yarışı?" diye alaylayıp arkadaşına sıkı sarılmadan tebrik etmesi gerekirdi.

"Alien! Barda gördüğün kızıl hatunun numarasını silmemi istemiyorsan şu şakayı bırak!"

Ryan hala o kıvırcık kızılı bırakmamıştı.

Hunter duraksadı. Arkasını döndü.

Etrafta kimse yoktu.

"Blake'i mi istiyorsun?" diye sordu, telefonun diğer ucundaki ses.

Dylan'ın elindeki bardaklar düştü. "Sen de kimsin? Blake nerede?"

"Blake'i mi istiyorsun?" diye yineledi aynı ses.

"Evet." diye kısa kesti Crystal onu. "Hunter ve Ryan nerede?"

"Ah, sevgili Stark. Tam babasının kızı."

"Blake nerede?" diye sordu Dylan. Sabrı taşıyordu.

"Sen, Kaptan Amerika'nın kızısın Dylan."

"Sen, Demir Adam'ın varisisin, Crystal."

"Ama Blake'i İntikamcılarla bir tutan bir şey yok."

"Yani anlayacağın, Hunter ve Ryan, tıpkı bereli arkadaşınız gibi Northwood'un malı."

"Seni onunla bir tutan bir şey yok, Dylan."

"Bu yüzden, beni onları alıkoydum diye suçlayamazsın, sevgili genç Stark."

"Çünkü onlar zaten benim oyuncaklarımdı."


Continue Reading

You'll Also Like

12.1M 587K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
89.7K 3.6K 30
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
203K 20.3K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
Açelya By ✦

Teen Fiction

396 118 13
"Doğduğum anda koptu aslında kanatlarım ama babam onları ondardı ve uçmama izin verdi."