KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)

By basiliskiller

496K 16.1K 4.8K

Hiç beklemediğim bir anda mutluluğun beni bulacağını bilemezdim. More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
minnacık duyuru
duyuru
BİLDİRİM SORUNU
yaşam belirtisi

31. BÖLÜM

3.2K 97 14
By basiliskiller

Her zaman yaşamdan zevk alan bir kadın olmuştum. Tamam, zaman zaman karamsarlığın dibine vuran bir ruh haline sahip olabiliyordum ama bu genele vurulacak kadar uzun bir zaman dilimini kapsamıyordu. Bu özelliğimin mimarı ise tahmin edilebileceği gibi biricik kuzenim Çağlar'dı. Belki o hayatımda olmasaydı bu kadar neşeli bir insan olmayabilirdim. Her seferinde ona olan bağlılığım iki kat daha artıyordu.

Okulun ikinci katının camından bakarken gözlerim Çağlar'daydı. Bir süre onu ve hiç bitmeyen enerjisini izledim. Ta ki, Halil Hoca sınıfa girene kadar.

"Hoş geldiniz çocuklar!" Halil hoca koca bir enerjiyle bizi selamladığında gözlerimi camdan ayırıp ayağa kalktım. Ardından, toplanan bütün öğrenciler hocanın verdiği "oturun" talimatıyla yerlerine tekrardan oturdu.

"Hocam ya, bu etkinlik gerçekten çok iyi olacak. Hepimizin biraz rahatlamaya ihtiyacı var."

A sınıfından olduğunu sandığım çocuk konuşunca ona hak verdim. Bu çalışmalar vakit alsa da en azından stresimi azaltacaktı. Yani, en azından kendi adıma böyle olacaktı.

"Evet Sercan," diye onayladı hoca. "En son ne zaman böyle bir şey yapıldı hatırlamıyorum. Ayıp yahu!"

Biraz daha muhabbet edildikten sonra hoca tamamen bir liste hazırladı ve hepimizden birer söz aldı. Bu programa kıymet vermemizi ve bırakmamamızı rica etmişti. Hepimiz seve seve kabul etmiştik.

"İlayda," dedi Halil Hoca. "Ney çalabildiğini bilmiyordum. Harika."

İlayda gülümsedi. "Uzun zaman oldu hocam."

Yanağımı avcumun içine koyup dikkatle sınıftaki azınlığı izlemeye başladım. Beraber çalışacaksak herkesi tanımam gerekiyordu. En azından kim olduklarını bilmeliydim. Alt sınıflardan öğrenciler de mevcuttu ve hepsini tanımam bana göre olanaksızdı. Son sınıfların tümünü isim olarak bilmesem de sima olarak biliyordum.

Hoca kağıtların arasında kaybolurken bir yandan da kendi kendine mırıldanıyordu. "Arif gitar, Armağan ses, Derin keman, Selin ses..."

Arif ve Selin'i tanıyordum. Biri B diğeri de D şubesindendi. İkisine göz gezdirdikten sonra hocanın söylediği diğer isimlere baktım. Bugünkü toplantı tamamen planlamaya yönelik bir toplantıydı. Çalışma günleri ve saatleri belirlendi. Hepsini not alırken çocuk gibi heyecanlandım. Belki de çocukluğuma gittiğim için böylesine coşuyordum. Çünkü kemana olan ilgim çocukluktan geliyordu.

Toplantı bitti ve herkes dağıldı. Sınıftan çıkarken dopdolu bir kafayla merdivenlere yönelmiştim. Barlas aklımdan çıkmıyordu. Sabahki konuşmamız sürekli kafamın içinde dolaşıyor ve beni düşünmeye zorluyordu. Onu öyle yıkılmış bir halde görünce canımın acıması beni şaşırtmamıştı elbette. Önünde sonunda böyle bir şeyle karşı karşıya kalacağımızı biliyordum.

Sınıfa girdiğimde yakama yapışan bir İrem'le karşılaşacağımı da biliyordum. "Çok merak ettim!" dedi telaşla. "Barlas kötü görünüyordu. Kötü bir şey yok, değil mi?"

Asık bir suratla yerime oturduğumda yanıma İrem, bir öndeki sıraya da Duru ve Rüya oturmuştu.

"Telaşlandırma kızım ya," dedi Duru. Dudak büküp konuya dahil oldum. "Şu mesele gün yüzüne çıktı. Üç gün okulda olmayacak."

Devamını da bir solukta anlattığımda gelen tepkileri parmaklarımla oynarken sessizce dinledim.

"Ben artık intihar edeceğim ya. Bu kadar büyük bir mesele... Oğuz ve Barlas..." İrem de haklıydı. Oğuz'la ilgili olan bu olayı o da bilmiyordu. Daha doğrusu ikisi dışında kimsenin bildiğini sanmıyordum.

"Sakin olun," dedi Rüya herkesi silkelemek istercesine. "Herkesin bir bildiği var bence. Tatava yapmaya gerek yok. Bekleyip göreceğiz."

Hepimiz ona hak verdik. Şu anlık yapılabilecek en mantıklı şey beklemek olacaktı. Zaten elimizden başka bir şeyin geleceğini de düşünmüyordum.

<<<>>>

Yemeğimi yerken tuhaf bir şekil almıştım. Midem bulanıyordu ve şaşırtıcı bir şekilde hiçbir şey yemek istemiyordum. Aslında, bu durum pek de şaşırtıcı değildi. Kafayı bir şeye taktığımda midemi duyamaz hale gelirdim. Şimdi ise hiç şüphesiz o durumlardan birinin içindeydim.

Canımın sıkkın olduğunu anlayan Çağlar bana takıldığında kıvırmaya çalıştım ama işe yaramadı.

"Yalancı şerefsiz," dedi dibime girip kolunu omzuma attığında. Ardından saçlarımı karıştırıp başını başıma yasladı.

"Neye canın sıkıldı senin? Sökül hadi."

"Açıkçası ben de bilmiyorum," dedim sıkıntılı bir sesle. Yalan değildi. Olayın ne olduğunu bilmiyordum ve içimi kemiren şeylerin birisi de buydu.

"İtsin," dedi ve geri çekildi. "Ya valla pislik yapmak için söylemedim. Madem sordun söyleyeyim. Oğuz ve Barlas'ın arasındaki olayı bilmiyorum. Ona takıldım."

Birden ciddi bir ifadeye bürünüp dalga geçen ruh halinden sıyrıldı. "Oğuz için susuyordum ben. Neden açıldı ki bu konu tekrardan?"

Konu aslında hiç kapanmamıştı ama o bunun farkında değildi. Oğuz bir şekilde onları dindirmiş olabilirdi ama Barlas'la benim bağlılığım bu olayı bırakmama engel oluyordu. Çağlar ve diğerleri Barlas'la yakın olmadığından durumun ciddiyetinin farkında değillerdi.

"Hiç," dedim omuz kısarken. "Aklıma takıldı öyle."

"Sen bir şeyler saklıyorsun ama vardır bir bildiğin. Çenemi kapayayım en iyisi."

Gözlerinin içine bakarken gülümsedim. Çağlar'dan her zaman anlayışlı tavırlar göremiyorduk.

"Kralsın," deyip göz kırptım. Ardından tabağımı kaldıracakken beni durdurdu. "O kadar da anlayış gösteremeyeceğim biricik. Otur da yemeğini zıkkımlan. Yoksa musallat olurum."

Zorla yemek yememin üzerinden oldukça uzun bir süre geçmişti. Saat gece yarısını geçmişti ve ben hala boş boş oturuyordum. Deli gibi Barlas'la konuşmak istiyordum ama kendimi dizginlemek zorundaydım. Gece başında bana iyi olduğunu söyleyen bir mesaj atmıştı. Nelerle meşguldü bilmek istiyordum ama bunu öğrenmek için üç gün beklemek durumundaydım.

Kendimi tamamen uykuya vermek oldukça zamanımı almıştı. Vücudum artık zayıf düştüğünde istemeden uykuya dalıvermiştim.

<<<>>>

Uzun bir aradan sonra kemana dönmek oldukça tuhaf hissettiriyordu. Şu an ilk provamı yapmakla meşguldüm ve pek de iyi gittiği söylenemezdi. Ya odaklanma problemim vardı ya da bazı püf noktaları tamamen unutmuştum. Her ikisi de olabileceğinden hangi seçenek olduğunu anlamam kolay sayılmazdı.

"Derin, seninle çalışmamız gerekiyor kızım."

Hoca da bunu fark ettiğinde omuzlarım düştü. Hem kafamı veremiyordum hem de uzun zamandır çalmadığımdan notaları karıştırıyordum. Evde pratik yapa yapa kendimi geliştirecektim.

"Tamam hocam. Beklediğimden de hamlamışım."

"Biraz ara verelim. On dakika sonra tekrar burada buluşalım, olur mu çocuklar?"

Herkes kabul ettikten sonra teker teker dağılmaya başladılar. Bense hala kemanımla uğraşıyordum. Tam umutsuz vaka olduğumu düşünüyorken birinin bana seslenmesiyle başımı o yöne doğru çevirdim. Sınıfın diğer ucundan bana doğru gelen Selin'i görünce şaşırmadığımı söyleyemezdim.

"Canın bir şeye mi sıkıldı? Üzgün görünüyorsun."

Yanıma ulaştığında oturması için bir sandalye yana kaydım. Boş bıraktığım yere oturdu.

"Anlaşılan suratım muşmula gibi."

Güldü.

"Eh, biraz."

Omuzlarım düşerken iç geçirdim. Duygularımın bu kadar ortada olması sinirimi bozsa da yapacak bir şey yoktu. Her şeyi istemesem de dışarı yansıtıyordum.

Elini omzuma koyduğunda samimi bir gülümsemeyle destek verdi.

"Kendini toparla, herkese haddini bildiren Derin nerede?"

Bir an söylediğini düşündüm. Haklıydı, hem de çok. O Derin hala içimdeydi ama son zamanlarda aklım o kadar karışıktı ki kaosu iyi yönetemiyordum. Normalde krizi fırsata çeviren bir kişiliğe sahip olmama rağmen tüm planlarımın alt üst olması bana da sürpriz olmuştu.

"Burada," dedim kısık ama kendimden emin bir sesle.

"Heh şöyle," dedi güzel dişlerini göstererek güldükten sonra. Selin gerçekten çok güzel bir kızdı. Sarışındı, upuzun sapsarı saçları vardı. Minicik bir buruna ve iri mavi gözlere sahipti. Minyon tipli bir yapısı vardı ve bu çok tatlıydı.

O on dakika içinde bana bir şeyler anlattı ve bir anlığına tüm kafa karışıklığından sıyrılmama sebep oldu. Bu o kadar iyi gelmişti ki.

"Evet çocuklar, devam." Hoca derse tekrar başladığında tüm odağımı kemanıma ve melodime verdim. Yine eksiklerim ortaya çıksa da en azından daha iyi bir haldeydim. En azından keman acı çeker gibi sesler çıkarmıyordu...

Ders bittikten sonra Selin'le vedalaşıp kendi sınıfıma döndüm. Bizimkiler boş ders olan İngilizce dersindeyken keman derslerim bulunuyordu. Yani bir şey kaçırmış olmuyordum. Kaçırdığım tek şey ekstradan çözebileceğim testlerdi.

"Nasıl geçti kuşum?" dedi İrem kollarını bana sararken. Ona karşılık verip yanıtladım. "Eh, bok gibi çalmadım en azından."

"Normal sarışın. En son dört sene önce çalmadın mı sen?" Egemen'i onayladım. "Sene sonuna neredeyse üç ay var. Bir aya bile düzeltirsin."

Ona göz kırptım. "O iş bende koçum."

Matematikçi sınıfa fuhuş baskını yapar gibi girdiğinde herkes ellerini kaldıran suçlulara benziyordu, biz dahil. Hocanın üzerimizdeki etkisi tamamen buydu. Gelir gelmez hemen yoklamayı aldı ve en son kaldığı yerden konusuna devam etti. Jet hızıydı derse başlayışı mübarek. Adama yetişmek için Gora'nın ürettiği 216 model robot olmak gerekliydi.

<<<>>>

Elim telefonuma gittiğinde kendime engel olamaz haldeydim. Barlas'tan iyi olduğuna dair mesajlar alıyordum evet, ama sesini duymak istiyordum. Sadece mesaj asla yetmiyordu.

Ayaz bin kere aramamamı tembih etmişti ve bu tembihleri anlamada güçlük çekiyordum. Neden böyle bir şey oluyordu ki? En sonunda dayanamayıp Ayaz'ı aradım. En azından ondan bilgi edinebilirdim. Bu fikir bir anda çok mantıklı gelmeye başlamıştı.

"Efendim Derin?" dedi çok yorgun bir sesle. Omuzlarım bana inat yapar gibi çöktü. Ayaz bile bu durumdaysa Barlas'ı düşünemiyordum. Neler olduğu hakkında ufacık bir fikir sahibi bile değildim ve bu benim için giderek zorlaşmaya başlamıştı.

"Ayaz, sesin çok kötü geliyor. İyi misin?"

Bir süre yanıt alamadım. Ardından iç geçirdiğini fark ettim.

"İyiyim, iyi sayılırım. Sen meraklandın yine, değil mi?" Son cümlesinde şakalaşmak istedi ama bunu pek de beceremedi. O ses tonuyla biraz değil bir hayli zordu bu durum.

"Barlas iyi mi?"

Bu sorunun cevabından korkuyordum. Aksi bir yanıt almak beni oldukça korkutuyordu. "İyi," dedi hemen, hiç beklemeden yanıtlamıştı. "Arayabilir miyim peki?" Bu sorumu da yanıtlaması pek vakit almadı. "Yok yok," dedi telaşla. Kaşlarımı çattım. "Daha sonra ara, şimdi değil."

"Ayaz bir şeyler saklıyorsun."

Ofladı.

"Derin, abim şu anda telefonu alamaz. Daha önce de alamadı. Mesajları sana ben attım. Ama hemen deli dana gibi odanda koşuşturma. Endişelenecek bir şey yok. Bana güven."

Gözlerim büyürken tabii ki telaş yaptım. Bir şey olduğu belliydi zaten. Ama altından buna benzer bir olayın çıkacağını tahmin ettim dersem yalan söylemiş olurdum.

"Ayaz ne demek telaş yapma? Neden eline telefonu alamıyor?"

Homurdandı. "Lütfen ya, soru sorma. Yarın değil öbür gün buluşacaksınız zaten. Güven dedim ya!"

En sonunda çenemi kapatıp pes ettim. "Tamam, haklısın. Aradığımı söyle, tamam mı? Dikkat edin!"

Telefonu kapattıktan sonra dudaklarımı kemirerek yatağımda büzülmüş bir pozisyon aldım. Merakım ve endişem yakamı bir türlü bırakmıyordu.

Sabah olduğunda gözüme çivi batırıyorlarmış gibi hissediyordum. Belki de gerçekten gözüme çivi girmişti, o derece gözlerim yanıyordu. Bir ya da bilemedin iki saat uyumuştum ve bu uyku hiç de hayra alamet bir uyku değildi. Kuş uykusundan halliceydi.

Yatağımdan kalkarken başım döndü. Uykusuzluktan olduğunu adım gibi biliyordum ama yapabileceğim pek bir şey yoktu. Okula gidecek ve o derslerin hepsine girecektim. Girmem gerekiyordu.

Buz gibi bir suyla duş alıp kendime geldim. En azından artık sendelemiyordum. Bu iyiye işaretti. Kahvaltı yaptığım takdirde düşüp bayılmam için bir sebep göremiyordum.

"Tövbe bismillahirrahmanirrahim!" Çağlar'ın beni gördüğündeki tepkisi aynen bu şekildeydi. Her zaman abartan Çağlar'ın bu sefer de abarttığını söyleyemeyecektim. Çünkü gerçekten haklıydı.

"Lan bu surat ne?" Mosmor gözlerle ona baktıktan sonra direkt olarak mutfağa geçtim. Hızlıca bir şeyler hazırlamaya başladım. "Uyumadım alt tarafı be, sus bi'."

Aklıyla alay ettiğimi fark edince yüzünü buruşturdu. "Uyumayınca da maymuna benziyorsun, biliyorum da... Şimdi ekstra maymun olmuşsun. İtiraf et hadi, dertten uyuyamadın ve o derdi inatla söylemiyorsun."

Sadece ona bakmakla doğru bir teori ürettiğini onayladım. Ardından açtığım kutu sütü bir bardağa boşalttım. Bir yandan yulafımı hazırlarken diğer yandan içine atacağım malzemeleri rutin olarak tezgaha diziyordum. Bu o kadar rutindi ki, evde fıstık ezmesinin kalmadığını fark etmem baya bir vaktimi almıştı. Ya da kafam çok güzeldi, bilmiyordum.

"Avel," dedi elimden tahta kaşığı alırken. "Bununla yulafı karıştıracaksın, akşamdan kalan yemeği değil. Okula gitme bugün biricik, ciddi diyorum."

Omuz kıstım. "Ders kaçıramam."

Homurdanıp üstümdeki siyah kot ceketimi çıkarmaya çalıştı. "Sanki şu sıfatla bir halt anlayacaksın. İnadına tüküreyim."

Bu sefer inat etmedim. Kendimi gerçekten berbat hissediyordum. Çağlar'ın da dediği gibi bugünün bana zarardan başka bir şey vereceğini sanmıyordum.

Başımı sallarken yulafın altını kapattım. "Ye onu," dedi ocağın altını tekrar yakarken. "Aç kalırsan psikolojik şiddet gösteririm."

"Ölmek istiyorum," dedim mızırdanırken. Vücudum resmen isyan bayraklarını çekmişti. Şurada bayılırsam hiç mi hiç şaşırmazdım. "Karar verildi," dedi üzerindeki yağmurluğu fırlatır gibi çıkarırken. "Biricik bakıcısı olacağız bugün."

Ona yandan bir bakış attım ama o yulafımı pişirmekle meşguldü. "Okula git bamya," dedim yorgun bir sesle. Ardından esnedim. "Ben senden ay olarak büyüğüm hocam. Dolayısıyla kararları abiler verir."

Gözlerimi devirdim. Ne yaparsam yapayım ona istediğimi yaptıramayacaktım zaten. Bu yüzden bir gram bile çabalamadım.

Masada uyuklarken önüme konan bir kaseyle kendime geldim. Zar zor başımı kaldırıp kaşığı elime aldım ve uyuşuk uyuşuk yemeye başladım. Çağlar ise telefonu ile ilgileniyordu. "Tavuk çorbası tarifine bakıyorum," dedi düşünceli düşünceli. Aklımı okumuşçasına bana yanıt vermişti.

"Hasta değilim ki ben, uykusuzum."

Yüzünü buruşturdu. "Ruh hastası olduğunu ne çabuk unuttun? Ayrıca tavuk çorbasının iyi gelmeyeceği tek bir şey bile yoktur."

Her ne kadar saçmalar gibi görünse de haklı olması beni güldürdü. Bize göre her derdin devası tamamen tavuk çorbasında saklıydı.

<<<>>>

Yatağımda yatarken biraz daha iyiydim. Sabah kusmak üzereyken yaptığım kahvaltıdan sonra biraz uyumak oldukça iyi gelmişti. Çağlar'ın da yanımda olması her ne kadar itiraf etmek istemesem de çok güzeldi. Her şeyime koşuşturmuş ve bir dediğimi iki etmemişti. Bunların hepsi niye böyleydi bilmiyordum ama artık sorgulamayı bırakmak zorundaydım. Tayfanın hepsi biri hasta olunca iyilik meleğine dönüşüyordu, ben dahil. Sorgularsam kendimi de katmak zorundaydım ve kendimi sorgulamak pek de kolay bir şey değildi.

Kapı çaldığı sırada tavana bakarak hayatı sorguluyordum. Homurdanarak dışarıdaki her kimse içeri girmesine izin verdim. Kapı açıldı ve içeri biri girdi. Yanıma yaklaşana kadar giren kişinin kim olduğunu bilmiyordum. Çağlar olmadığı kesindi çünkü o asla odama nazik bir şekilde girmezdi.

"Güzelim bu hal ne?"

Gelen Oğuz'du.

"Çağlar sadece uykusuz demişti."

Bakışlarımı ona çevirirken neden sadece onun geldiğini anlamam pek zamanımı almadı. O da Barlas'ın yokluğundan haberdardı ve ne olduğunu biliyordu. Nereden mi biliyordum? Gözleri kan çanağına dönmüş ve şişik bir haldeydi.

Yatağımın kenarına sessizce oturduğunda doğrulup sadece baktım. Bu hali beni korkutmaya çoktan yetmişti. Oğuz'u böylesine harap olmuş bir şekilde daha önce hiç görmemiştim.

"Derin konuş hadi. Bittim zaten ben. Bir de sen susma."

Ona doğru yaklaşıp sessizce sarıldım. Önce hareketsiz kaldı ama daha sonra benim onu sardığım gibi sardı beni. Ne kadar üzgün olduğunu iliklerime kadar hissedebiliyordum. Kardeştik biz ne de olsa. Her ne yapmış olursa olsun bilerek ve isteyerek yapmayacağına olan inancım tamdı.

"Sana kendimden bile çok güveniyorum," dedim hala birbirimize sarılmış durumdayken. "Durum ne bilmiyorum. Kendini bu kadar üzecek ne yaptın onu da bilmiyorum. Bildiğim tek şey senin ne kadar iyi biri olduğun. Kardeşimsin sen benim," dediğimde beni geri ittirdi ve bir hıçkırık yükseldi. Artık kendini tutmuyor ve delirmiş gibi ağlıyordu. Son cümlemden sonra bu hale gelmişti.

Onu sakinleştirmeye çalıştım ama beni kendinden uzaklaştırıyordu.

"Özür dilerim," dedi en sonunda, sakinleştiğinde. Sesi bir kedi yavrusunun sesinden farksızdı.

"Beni affedecek misiniz bilmiyorum. Sen de, Barlas da... Diğerleri de."

Ellerimi yüzüne götürecektim ki bakışlarını benden çevirdi ve dışarı çıkmaya hazırlandı. "Daha fazla durursam Barlas'tan önce ben anlatacağım her şeyi," dedi ve kapıyı açtı. "Onun dediklerinin hepsine inan, seni seviyorum."

Bir şey dememe fırsat vermeden odamdan çıktığında arkasından bakakalmıştım. Oğuz benim canımdı. Canımdan öteydi. Elbette onu affederdim. Fakat bu kafamın allak bullak olmasına engel değildi, her şey daha da karmaşık bir hal almıştı...

Continue Reading

You'll Also Like

179K 8.4K 31
0553******* kişisi sizi "DOLABIMDA Kİ PREZERVATİFİ HANGİNİZ ÇALDI LAN!"adlı gruba ekledi. 0537******* kişisi grubun adını "ÜZERİNDE DENEMEK İÇİN BAB...
20.1K 1.7K 27
Bir anda "Oyun Oynayalım mı?" adlı gruba alınan Göksel'in sonrasında anonimden aldığı mesajlarla gruptakileri korkutarak eğlenmesi ve devamında gelen...
120K 6.7K 26
Hayatımdaki şanslarını hepsini kullanmış olabilirim.Çünkü bunun bir tek böylece açıklması olabilir!. Sıkıntıdan telefonumdan rastgele numara sallarke...
25.4K 2.1K 13
Alara canı sıkıldığını için bir numara sallar ve yazar ama bir sorun vardı. Salladığı numara seri katil olan barın kılıç atasoy'du...