KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)

נכתב על ידי basiliskiller

496K 16.1K 4.8K

Hiç beklemediğim bir anda mutluluğun beni bulacağını bilemezdim. עוד

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
minnacık duyuru
duyuru
BİLDİRİM SORUNU
yaşam belirtisi

29. BÖLÜM

6.8K 237 156
נכתב על ידי basiliskiller

İçimdeki hisleri kontrol altına alamadığımda kendime kızardım. Bu kendimi bildim bileli böyle olmuştu ve hayatımın sonuna kadar böyle devam edecek sanırdım. Önünde sonunda aklım galip gelir ve kazanan da daima ben olurdum.

Bir gün bu değirmenin duracağını ve bir şeylerin tersine işleyeceğini hiç aklıma getirmemiştim. Fakat işler her zaman umduğumuz gibi olmuyordu. Öyle olsa, yaşamanın ve hayattan keyif almanın ne anlamı kalırdı ki? Planlı bir robot gibi yaşamaktan erken vazgeçmek benim için büyük bir artıydı. Her şeyi boş verip yoluma bakmanın bu kadar güzel bir şey olduğunu daha önceden bilmek için neler verirdim... Sonradan fark etmek bile hayatıma çok şey katmıştı. Bu kadar bencil olduğumun farkına varmam her ne kadar beni üzse de kendime getirmişti. Sevmenin güzel bir şey olduğunu savunup kendimi sevgiden mahrum bırakmak da tam bana yakışır delilikte bir hareketti.

Hala el ele yürürken gireceğimiz mekanın dışını inceliyordum. Diğer yandan da Barlas'ın kafasını ütülemeyi bırakmıyordum elbette. "Maçtan önce iyice doymak istiyorum. Doğru yeri seçtiğine eminsin, değil mi?" Bu soruyu belki de milyonuncu kez soruyordum. En sonunda isyan edecekti ve ben de bunu bekliyordum!

"Doyacaksın boncuk. Patlayana kadar doyacaksın."

"Hihi,"diye saçma bir gülüş ortaya koydum. Birkaç adım attıktan sonra Barlas bana o an sorulabilecek en tuhaf soruyu yöneltmişti.

"Derin, yarım saattir kendimi kokluyorum bu parfümü ben mi sıktım diye. Erkek parfümü kokuyorsun sen?"

Gür bir kahkaha atıp biraz durdum. Ellerimizin birbirine hala bağlı olması garibime gitse de o anlık bir şey demedim. Ne de olsa içeri girerken bırakacaktım. 

Parfüm meselesinin sebebi aklıma gelince gülmemi durdurup ona döndüm. "Evet, Egemen'in hırkası içimdeki. Ondan geliyordur. Burnum koku almıyor da.."

Onca saattir bu kokuyla dolaşmam garibime gitmişti. Demek ki burnumun koku duyusu çok kötüydü. Bunu fark etmemiştim.

"Egemen'in hırkası," diye beni onayladı. Ardından tekrar yürümeye başladık. 

Çok geçmeden mekanın girişine varmıştık bile. Şu ana kadar el ele yürümüştük ama mekana girerken ellerimizi ayırmıştık. Hem, neydi o öyle? Daha aramızda resmi bir şey yoktu. İkimizden biri sökülene kadar da olmayacaktı.

Kendimize bir masa seçerken oldukça aç hissediyordum. Ciddi manada aç. Barlas'ı delirtmek için yaptığım bir şey değildi. Deli gibi her şeyi yiyebilirdim.

Cam kenarında bir masa seçtik. Karşılıklı oturduğumuzda direkt olarak dışarısı ilgimi çekmişti çünkü tam şu anda kar yağışı başlamıştı. Gecemizin güzel geçeceği kesinleşmişti artık. Bir de Beşiktaş Galatasaray'a üç tane çaksa tadından yenmezdi elbette.

"Sırtından kar atacağım, unutturma bana."

Karı izlerken söylediğim bu cümleye karşı gür bir kahkaha attı. Gülüşü komiğime gittiği için yüzüne bakma ihtiyacı hissettim. "Kar deme bana," dedi gülmesi bittikten sonra. "Niye? Romantik gelmesi lazım," diye yanıtladım. Ardından omuz silktim. "Gerçi, ortamda ben varken romantiklik beklemek salaklık olur."

"Romantik olmadığın kesin ama aşırı duygusalsın." Gözlerimin içine baktı. "Doğru," dedim inkar etmeyip. "Arada öküzlük yapsam da duygusal biriyim maalesef."

Kaşlarını çatarken yanıtladı. "Niyeymiş o maalesef?"

Tekrar omuz silktim. "Bu kadar duygusal biri olmak istemezdim."

"Ben de duygusal biriyim ve bundan memnunum." Güldüm. "Tek ortak noktamız duygusal olmamız Barlas. Biz nasıl anlaşıyoruz ya?"

Bu sefer omuz silken oydu. "Bazen bunu ben de sorguluyorum ama cevabını bulamadığım kesin. Zıt kutup zımbırtısıyla alakası olabilir belki."

Gülerken garson yanımıza gelince ne yiyeceğime karar vermeye çalıştım. Bu oldukça zorlu bir süreçti. "Barlas favori futbolcunun forma numarasını söyler misin?" Garson ve o şaşırdı tabii ilk başta. Sonra Barlas'ın aklına ne kadar mal biri olduğum gelmiş olmalı ki şaşkınlığı geçmişti. Garson hala aynıydı tabii...

"11," dedi sırıtırken. Gözlerimi devirdim. "Hala Drogba'cı olduğuna inanamıyorum," diye yanıtladım. "Adana kebap olsun lütfen." Garson tuhaf bakışlarla siparişlerimizi aldıktan sonra Barlas beni yanıtladı.

"Drogba hayranlığı bir tutkudur. Anlayamazsın güzelim."

Kusar gibi bir hareket yaptım. Bu çocuk niye Galatasaray'lıydı ya...

"Sen ne yiyeceğini sayıya göre mi seçtin?"

Başımı olumlu anlamda salladım. "Hee. İçinde bir varsa birinci seçeneği seçeyim dedim. Yoksa da uydururdum bir şeyler."

"Kafayı sıyırmışsın ama olsun."

Yüzümü buruşturdum. "Sıyırmışsam sıyırmışım. Şuna bak hele. Bu nasıl bir randevu diye isyan ediyorum yine. Romantik olacağına bana neler diyor!"

Tek kaşını kaldırdı ve geriye yaslandı. "Yok ya boncuk hanım. Neden romantikliği ben yapıyorum? Öyle bir kural mı var?" Restine karşılık elbette ki geri durmadım. "Tamam o halde," dedim ben de geriye yaslanıp. "Bugün ben romantik olayım. Nasıl olacaksam artık..."

Bu dediğimin üzerine iyice keyiflendi ve gözlerini yüzüme sabitledi. "Bazen öyle güzel bakıyorsun ki böyle bakılmaya değer miyim bilmiyorum." Bu dediğime şaşırmışa benzemiyordu. Hatta gözlerindeki ifadeden çıkardığım kadarıyla bu cümlemi bekliyor gibi bir hali vardı.

"Değersin," dedi sustuğumu fark edince. Birden modum değişmişti. Çoğu zaman alaycı bir ruh halinde olurdum. Hiçbir şeyi ciddiye almaz ve her şeyden bir şaka malzemesi çıkarırdım. Ama tam şu an bunu yapmak istemiyordum.

"Bilmiyorum Barlas. Biz neyiz onu bile bilmiyorum. Askerlik arkadaşı mı, flört mü, birbirinden kopamayan iki insan mı? Ya da çok sıkı dostlar mı?" Omuz silkti. "Bunun ne önemi var? Birbirimizi bilmiyor muyuz sonuçta?" Beni delirtmekte üstüne yoktu.

"Öyle mi? Terk edeyim de burayı gör sen."

Göz kırpıp yanıtladı. "Arkandan gelirim."

"Kaçarım."

"Yakalarım."

Bir süre gözlerinin içine bakıp gülümsedim. Şu an için hiçbir şey düşünmüyordum.

"Aramızdaki şeyin adının hiçbir önemi yok Derin. Önemli olan hisler, öyle değil mi?"

Gülümsemeye devam ederken bir yandan da hınzırlık yapıyordum. Yanımda duran peçeteyi ona doğru fırlattım. "Böyle filozof gibi konuşuyorsun sonra da kereste oluyorsun." Kıs kıs güldü.

"Ağzım iyi laf yapar."

"Maç zamanı da göreceğim ben senin o ağzını."

Tam bana laf yetiştirecekken garson elinde siparişlerle geldiğinde lafı ağzında kaldı. Bıyık altında gülüp masada duran şeyleri kenara aldım. Garson rahatça servisini yaptıktan sonra Barlas'a döndü. "Kız arkadaşınızın söylediği tatlıdan siz de ister miydiniz?"

Yemekten sonraki tatlımı bile söylediğim için garsonun Barlas'a bu soruyu sorması çok normaldi.

"İsterim," dedi Barlas bana bakarken. "Künefe olsun benimki de."

Garson defterine bir şeyler yazıp yanımızdan ayrıldı. "Niye kız arkadaşın lafına bir şey demedin?" diye sordu muzip bir tavırla. Sırıtırken yanıtladım. "Niye diyeyim? Kız cinsiyetinde arkadaşın değil miyim?" Oflayıp başını ellerinin arasına aldı. Bense manasız manasız gülmenin peşindeydim.

"Duymamış gibi yapıyorum."

"Hadi, hadi. Yemeğe başla koçum!"

O an gerçekten kendimi kaybettim. Deli gibi her şeye saldırdım ve inanın neyi ne kadar yediğimi bilmiyordum. Normalde kebabın yanında getirdikleri aparatları pek yemezdim ama bu sefer onları bile kıtlıktan çıkmış gibi yedim. "Ekmek ver acil, lütfen!" Benim tarafımdaki bitince Barlas'tan ekmek dilendim.

En sonunda gerçek manasıyla doyduğumda arkama iyice yaslandım. Uzun süre yemek yemezdim artık. "Derin sana ne oldu?" Barlas şaşkın bir halde beni izlerken güldüm. "Bazen bana böyle geliyorlar. İştahım çok açık oluyor."

"Onu anladım maviş. Allah arttırsın ne diyeyim."

Babaanne duasına gülüp saatime baktım. Maç saatine yarım saat vardı. "Barlas bey," dedim kuşkulu bir tavırla. "Ayıptır sorması biz maçı nerede izleyeceğiz?" Bir anlığına öylece bana baktı. Ardından biraz düşünüp öyle yanıtladı. "Bunu hiç düşünmedim desem ne kadar söversin?"

Cık cık ettim. "İnsan bir düşünür ya. Puanını kırıyorum."

"Aman," diye devam ettim. "Telefondan bile izlerim ben."

Beni onayladı. "Ben de. Kazanacağım belli sonuçta. Hangi yerden izlediğim pek önemli değil."

"Böyle boş konuşuyorsun ama gecenin sonunda ağlayacak olan sensin be aslan."

"Göreceğiz boncuk."

<<<>>>

"Ya Barlas kafana zıplayacağım şimdi!" Kollarımı durdurmaya çalışıp beni engelledi. "Allah'ını seviyorsan bir dur Derin. Yayın gitti!"

Homurdana homurdana geri çekildim. On saattir bir şeye bağlanamamıştık. Bizim evdeki Digiturk yayınını bizimkiler kullanıyordu. Barlas'ın evindeki yayını ise Ayaz kullanıyordu. Böylece bizim payımıza kaçak yayın siteleri kalıyordu...

"Bir yayın bulamadın."

Bana yandan bir bakış attı. "Sanki sen buldun da. Kanser oldum girene kadar."

Küçümseyici bir bakış atıp devam ettim. "Ee, ne yapacağız şimdi? On dakika kaldı. On!"

"Kahveye mi götüreyim seni? Nereden bileyim..." Omzuna bir tane geçirip homurdanmaya devam ettim. Bir yandan da gülmeye başlamıştım ama. Dayılarla beraber Barlas'la maç izliyormuşuz... Rezalet bir hayaldi.

"Bizim eve gidelim. Hadi Barlas, inat etme. Oğuz'la yakın oturmazsınız olur biter."

İç geçirip cebinden bir şeyler çıkarmaya çalıştı. Ne yaptığını anlamaya çalışıyorken bana yanıt vermeyi geciktirmedi. "Bizim evde de izleyebiliriz. Ayaz var sadece." Cebinde aradığı şeyi bulunca bana gösterdi. Elinde tuttuğu şey bozuk paraydı.

"Yazı mı tura mı?"

İnanamayan gözlerle ona bakarken ofladım. "Ciddi olamazsın Barlas. Allah aşkına ya..."

Israrcı bakışlarını üzerimde gezdirdiğinde bezgin bir ifadeyle "Yazı," dedim. Mekanik bir hareketle parayı havaya attı ve paranın havada takla atışını seyretti. Ardından bir eliyle diğer elini kapatıp bakışlarını bana çevirdi. "Yazı çıkarsa sizin ev, aksi çıkarsa bizim ev."

Başımı salladığımda yavaşça elini açtı. Çıkan sonuç ise turaydı. Yine yırtmıştı! Oğuz'dan istediği kadar kaçabilirdi. Önünde sonunda bu işi öğreneceğimden emindim. Bu yüzden sonuca pek ses çıkarmamıştım.

"Size gidiyoruz."

Barlas onaylayan bir ifadeyle arabayı sürmeye başladı. Artık rota belli olduğuna göre baya bir hızlı gitmesi gerekecekti. Çünkü maçın başlamasına beş dakika vardı!

<<<>>>

Kapıyı çaldığımızda son otuz saniyenin içerisindeydik. Ayaz ne halt yiyordu bilmiyorduk ama anahtarı kapının arkasına takılı bir şekilde bırakması onun ne kadar illet ve uyuz bir çocuk olduğunu kanıtlıyordu.

"Ya nerede kaldı bu!" İsyanlarıma devam edecekken açılan kapıyla sessiz kaldım. Ayaz bizi gördüğüne pek memnun olmamış gibiydi. Fakat onun memnun olup olmaması da benim umurumda değildi. Onu ezip maçı izlemek istiyordum sadece.

"Çekil kardeşim, çekil çekil!"

Barlas yolu açtığında hızlı hızlı içeri geçtik. Donduğumu o an fark ettim. Ev bunaltıcı derecede sıcaktı ama bu benim şu anlık isteyeceğim bir şeydi.

"Gel benimle." Barlas'ı dinleyip onu takip ettim. Uzun bir holden geçtikten sonra büyükçe bir salona girdiğimizde televizyonda maçın zaten açık olduğunu gördüm. Başlama düdüğü çalmak üzereydi.

Hemen koltuklardan birine oturup nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Deli gibi heyecanlıydım.

"Niye geldiniz siz?" Ayaz homurdanarak içeri girerken Barlas'la aynı anda "Şştt,"dedik. Sonra... Sonrası bende pek yoktu. Sadece edilen hakaretler ve sövüşler zihnimde kazılıydı.

"Ayaksız, ayaksızsın sen oğlum! Allah aşkına defol git bu takımdan ya!" Barlas'ın bağırmalarına karşı Ayaz da onu destekledi. Bense keyifli sayılırdım. Çünkü ilk saniyelerden itibaren bastıran taraf bizdik. Çokça pozisyona giriyorduk ve ağırlığımız ortadaydı. Tek sinir bozucu tarafı ve küfür ettiren yanı pozisyonların golle sonuçlanmamasıydı.

"Lan, lan Dorukhan! Abi oraya mı atılır? Gözlerine kurban olduğum yapma ya..."

Yine bir gol pozisyonuna girmiştik ve bir sonucu yoktu. İşin aksi tarafı bu maça çıktığımız kadro Beşiktaş'ın kemiği gibi bir kadroydu. Hepsi çok sevdiğim ve saydığım, Beşiktaş'a gönül vermiş futbolculardan olduğu için sövemiyordum da...

Ayaz'ın sövüşleri, benim kriz geçirmelerim, Barlas'ın fenalaşmalarından sonra ilk kırk beş dakika sona ermişti. Hakem düdüğü çaldığı anda yine sinirlenmiştim. Çünkü atağımızı kesen bir düdük çalmıştı.

"Böyle maçın ben ta-" Ayaz'ı bakışlarımla susturdum. Neyse ki Barlas lavaboya gitmişti de duymamıştı bu küfürbazı.

"Sus lan, salak. Abin duysa kırardı kafanı." Resmen saçlarını yolup bana döndü. "Ya yenga, iyi oynuyorsunuz diye sakin olduğunu bilmiyoruz sanki. Lütfen ya..." Bu dediğine karşılık olarak sırıttım. Elbette öyleydi...

"İkinci yarı içinizden geçeceğiz, biliyorsun değil mi?" Ağzını burnunu yamulttu. Böyle ne kadar çirkin olduğunun farkında mıydı acaba? "Nah."

Cık cık ettim. Ağzına bir şaplak atacaktım ki kendi argo konuşmalarım aklımdan geçti. Evet, neredeyse hiç küfür kullanmazdım ama pek de kibar biri sayılmazdım.

İçeri giren Barlas'la Ayaz sesini kesmek zorunda kaldı. Barlas zaten kudurmuş durumdaydı ve onu da ateşlemek istemiyor gibiydi.

Uyuz bakışlarımı Barlas koltuğa oturana kadar onun üzerinde gezdirdim. Elbette beni fark etmişti ama inatla yüzüme bakmıyordu. Kanser edeceğimi çok iyi biliyordu çünkü.

"Ne o?"dedim gıcık bir tonda. "Yoksa üzgün müsün?"

Sanırım Allah'tan sabır diledi. Bir şeyler dedi ama tam duyamamıştım. "Yen-" Ayaz bana seslenecekken aniden büyüyen gözlerimle ona döndüm. Ellerimi boğazıma götürüp boğar gibi yaptığımda Ayaz kendini toparlayıp hafifçe öksürdü. Barlas zaten transa geçmiş gibiydi. Duyduğunu da düşünmüyordum.

"Derin, abime bulaşma istersen. İnsaf be kadın."

Omuz silktim. "Ne var canım? Sadece tarihin en kötü futbolunu oynuyorlar. Bunda bir şey yok ki. Galatasaray işte."

Bana yandan bir bakış attı ama hemen bakışlarını geri çekti. Sesini çıkarmak isteyip de sabır çekmesi çok tatlıydı gerçekten...

"Kıyamam ya," dedim ilgili bir şekilde. "Ağlıyor musun yoksa?"

"Allah'ım görüyorsun..." Bu cümleyi söyleyip kendi kendine bir şeyler daha mırıldandı ama duyamadım. Buna rağmen bir kahkaha patlatıp devam ettim.

"İkinci yarı başlıyor. Sessiz olun ve dikkatli izleyin. Beşiktaş geliyor!"

Dediğim gibi ikinci yarı başladığında ilk atağı elbette biz yaptık. Sonucunda da hiç beklemediğim bir şey oldu(!)

Maçın başından beri beklediğim gol ilk yarının kırk yedinci saniyesinde gelmişti! O anki bağırışımı unutamam. Gerçekten beynime kazınmıştı. Sevincimden ağlayacaktım neredeyse.

"Allah Allah Allah goooooooooool!" Salonun ortasında kendimi havaya uçurduğumda kenardan gelen homurtular beni daha da keyiflendirdi. Bu muazzam anı unutacağımı hiç sanmıyordum.

"Cenk, Allah'ım, Cenk! Koçum benim, koçum!" Gol sevincim bittikten sonra nefes nefese ayakta izlemeye başladım maçı. İki aslancık koltukta sinmiş öylece oturuyordu. Bunları hep maçtan sonra fark ediyordum tabii...

Galatasaray iyice dağılmış, savunmada büyük boşluklar yaratıyordu. Biz de bundan faydalanmıştık elbette. İkinci golün geleceğinden adım gibi emindim. Kaçan golleri saymayı çoktan bırakmıştım.

"İzle," dedim dikkatli bir şekilde televizyona bakarken. "Marcao hata yapacak."

"Maalesef, davar herif." Barlas'ın bu cümlesini zar zor duymuştum ve kahkahayı patlattım. Eh, haklıydı bir bakıma.

Dediğim gibi olmuş, ortasahada hata yapmıştı Marcao. Bağıra bağıra ben malım diye haykırıyordu zaten maçın başından beri. Tosic ayağına gelen topu düzgünce sürdü ve harika bir şutla ikinci golü bulduk.

Halay çekmeye başladığımda Ayaz yastıkla yüzünü saklamaya çalışıyordu. Otuz iki diş gülerken elimdeki hayali mendille halayımı çektim. Bu iş gittikçe muazzam hale geliyordu. 20 yıllık hayatım boyunca böyle kolay geçen bir derbi izlememiştim. Çok iyiydi, çok!

"Bir küçücük aslancık varmış..." Halayım bittikten sonra bu güzel şarkıyı söylemeye başladım. Kudurtucu modum da bir başka oluyordu tabii.

Resmen bulutların üstünden uçarken maçın son on dakikasına girmiştik. Durum 2-0'dı ama skor hak ettiği yerde değildi. Tarihi fark resmen kaçmıştı. Bu beni üzen bir durum olsa da aslancıklar için öyle değildi elbette. Şükür ediyor olabilirlerdi.

"Bir pası da düzgün atsan bir yerin yırtılır, değil mi? Allah aşkına sadece bir pas ya!" Ndiaye çok büyük bir hata yapınca Barlas resmen çılgına döndü. Bense ağzım açık, ayakta bir halde Negredo'nun çaldığı topun gol olmasını bekliyordum. Negredo orta sahayı adamları çalımlayarak geçerken ceza sahasına girince nefesimi tuttum. Muslera'yı da çalımladıktan sonra üçüncü gol de gelmişti. Uzatmanın ilk dakikasında gelen son gol maçın son vuruşu olmuştu. 

Sevinç dansımı yaptıktan sonra bizim ikiliye baktım. İkisi de çok kötü görünüyordu ve bu benim ne kadar umurumdaydı? Hiç. 

Son düdük çalınca rahat bir nefes verdim. Uzun zamandır izlediğim en rahat maç bu maç olduğundan saçlarımı yolmak zorunda kalmamıştım. Dolayısı ile kan beynime sıçramamıştı.

"Ya bebişler! O suratlar ne öyle bakayım? E siz bitmişsiniz."

 Ardından gür bir kahkaha atarken Ayaz yüzünü bir yastıkla kapatmıştı. Barlas'ın suratı ise sirke satıyordu. "Geç dalganı, gün gelir ama..." Kendi kendine sinir bozucu cümleler mırıldandı. Bense kaşınmaya devam ettim. "Ayıp oluyor ama," dedim ayağa kalkıp montumu giyerken. "En azından bir tebrik beklerdim." Barlas montumu giydiğimi görünce biraz şaşırdı. Ardından o da ayağa kalktı.

"Nereye hemen böyle? Çay içerdik."

Gülümseyip çantamı toparladım. "Çay değil karpuz bile kesebilirdik koçum ama gitmem gerekiyor. Geç oldu."

Ayaz arkadan maydanoz oldu. "Saat daha dokuz gerizekalı. Neresi geç?" Onu sallamayıp tekrar Barlas'a döndüm. Eliyle bir dakika der gibi bir işaret yapıp salondan fırladı.

"Pişt."

Ayaz seslendiğinde telefonumla uğraşmayı bırakıp ona döndüm. O sırada Çağlar'a birazdan çıkacağımı haber veriyordum. "Ne var?"

"Dorukhan'a gözlerine kurban olduğum dedin ya," dedi haince sırıtırken. Kaşlarımı çattım. Ne ara demiştim onu ben?

"Ee?"

"Abim feci ayar oldu. Halbuki Dorukhan ve Atiba abimin Beşiktaş'ta en sevdiği oyunculardır."

Buna gülmeden yapamadım. Neyse ki benim böyle dertlerim yoktu. Kıskanabileceğim bir durum yoktu çünkü. Ama onun vardı. Hem de çok...

"Olsun," dedim inatla. "Sürtünsün biraz."

İkimiz salak gibi gülerken Barlas odaya girince birden sesimizi kestik. "Kardeşim, daha beş dakika önce 3-0 gibi ağır bir yenilgi aldın. Ne diye anıra anıra gülüyorsun?"

Ayaz boğazını temizleyip ağlar gibi bir hale büründü. "Doğru dedin abi. Derin, git buradan. Sana bakınca Beşiktaş'ı hatırlıyorum," dedi ve kendini koltuğa gömdü. Bense hain sırıtışımı tekrar yüzüme yerleştirdim.

"Hadi, çıkalım." Kaşlarımı çatıp Barlas'ı durdurdum. "Hayır, gerek yok. Çağlar da tutturdu zaten alayım da alayım. Kendim giderim ben."

Ciddi ifademi görünce ofladı. "Derin, ya ben sana ne dedim? Bari bugün keçi inadın tutmasın. Arabada dalga da geçersin, hadi çıkalım." Şimdi oflayan taraf bendim. "Sadece bugünlük. Kendim giderim ben ya!"

Başını salladığında hareketlendik. Ayaz kendince iyi geceler dediğinde onunla vedalaştım. Çok geçmeden evden çıkmıştık. Yağan kar şiddetini arttırırken adımlarımızı iyice hızlandırdık. Barlas'ın sırtına kar atma fikri şu an çok cazip geliyordu ama yapmadım. Ona bir günlük dinlenme izni veriyordum. Dalganın alasını yarın geçecektim.

Arabaya bindiğimizde yine de birkaç pislik yapmıştım elbette. "Barajları doldurmadın hani?"

"Ağlamakla barajları doldurmak sizin işiniz. Bugün kötü günümüzdeydik o kadar."

Dudak büktüm. Tebrik etmekten aciz Galatasaray'lı demek ha...

"Dorukhan da sizin aksinize iyi günündeydi sanırım. Harika oynadı kara gözlüm."

"Abartıyorsun," dedi bir solukta. "Çöpten başka bir şey değil. Ayaksız."

Ağzımdan gülmeye dair tuhaf bir ses çıkınca bana yandan yandan baktı. Ayaz gerçekten haklıydı galiba.

"Kes be. Dorukhan'dan bahsederken iki kere düşün."

"Hay Dorukhan'ına..." Kendi kendine mırıldandı ama duymuştum. Yüzümdeki haince sırıtış bir türlü geçmezken yine saldırdım. Yarın daha beteri gelecekti ama haberi yoktu. 

"Hem ezik hem de tebrik etmekten aciz. Tipik Galatasaray'lı."

Homurdanıp durduğunda ben dışarıyı izliyordum. Daha sonraki kanser cümleleri kafamda bir bir kurarken ağzından bir mırıltı kulağıma ulaştı.

"Tıbrık ıdırım." Kaşlarımı çatıp kulağımı ona doğru yaklaştırdım. "Ne edersin ne edersin?"

"Tebrik."

"Tamamını getir."

"Derin."

"Bekliyorum, hadi."

Büyükçe bir of çekti. "Allah'ım... Tebrik ederim maviş. Oldu mu?" Bu aksi tavırları komiğime gidiyordu çünkü kendimi görüyordum. Benzeyen yönlerimizden biri de buydu. İki futbol fanatiği çomarı takımına laf edilince yılana dönüşüyordu.

"Oldu hocam," dedim zafer kazanmış bir edayla. İçimin yağları erimişti. 

Barlas biraz daha somurttu, somurttu... Yazıktı ya. Bu yaşına kadar izlediği en ezici maç olabilirdi.

En sonunda depresyonundan çıkıp bana baktığında içimden dualar ettim. Çünkü nereye baktığını çok net bir şekilde görüyordum. Tam olarak dudağımdaki devasa cisme bakıyordu...

"Derin," dedi beklediğim bir ses tonuyla. "Dudağındaki şeyi soracağım soracağım kalıyor. O ne?"

"Uçuk," dedim gülerken. "Virüs işte. Hayatımın sonuna kadar benimle."

Benimle beraber o da güldü. Maçtan beri sergilediği en güzel gülüş buydu kesinlikle. "Gördüm sonunda," dedim onu izlerken. "Ezici bir şekilde yensek de somurturken çok çirkinsin. Gül."

Evimin yakınlarına yaklaşırken araba biraz yavaşladı. Son söylediğim cümleye de yarım bir gülüş attığında hala onu izliyordum.

"Biliyor musun?" dedi son sokağı dönüp evin önünde durduğunda. Meraklı gözlerle ona bakıyordum. "Neyi?"

"6-0'dan sonra izlediğim en kötü maçtı. Fakat inanamıyorum ki o kadar üzülmeye vaktim olmadı."

Kaşlarımı çattım. "Oha," diye mırıldandıktan sonra neden olduğunu sordum. Aldığım cevapsa beni biraz şaşırtmıştı.

"O kadar güzel seviniyordun ki tüm maçı unuttum. Gözlerinin ışıltısı bahsettiğimiz gibi tüm maç boyunca ortadaydı."

Bu sözlerine karşılık olarak samimi bir şekilde gülümsedim.

Tam ağzımı açıp, duygularımı tercüme edecektim ki son anda bunu yapmaktan vazgeçtim. Ne diyeceğimi anlamış olmalı ki ben daha bir şey diyemeden devam etti.

"Söylemeyeceksin, değil mi?" Gözlerimin içine baktı. "Söylemeni beklemiyorum. Buna da hakkım yok. Sadece senden zaman istiyorum. Bir de, asla şüphe etme yeter."

Gözlerim doldu. Şu an birlikte olmayışımızın konusu Oğuz'du. Bunu anlamamak için aptal olmak gerekiyordu. Aralarındaki her neyse bizi bile etkileyecek bir şeydi, bundan emindim.

O an sadece başımı sallamakla yetindim. Zaten duygusal bir dönemdeydim, şurada zırıl zırıl ağlamak istiyordum. En yakın arkadaşım ve... Barlas. Bunun sebebi her neyse şimdiden beni üzüyordu.

"Tamam," dedim toparlayarak. Hareketlenip kapıyı açtım. "Dalgayı yarın geçeceğim. İyi geceler..." 

"İyi geceler güzelim," dediğinde arabadan çıkmıştım. Son bir kez gülümseyip kapıyı yavaşça kapattım. Ardından bahçenin kapısına kadar hızlı hızlı yürüdüm. Kar yağışı artmıştı. Üstüm başım karla kaplandıktan sonra bahçeye girmiştim. Başımı arkaya çevirip el salladıktan sonra Barlas ışıkları yakıp söndürdü ve benim evin kapısına gelmemle birlikte bahçenin kapısından uzaklaştı. Bense hafif bir hüzün, daha çok mutluluk ve soru işaretleriyle birlikte zili çalmıştım...

<<<>>>

המשך קריאה

You'll Also Like

119K 6.6K 26
Hayatımdaki şanslarını hepsini kullanmış olabilirim.Çünkü bunun bir tek böylece açıklması olabilir!. Sıkıntıdan telefonumdan rastgele numara sallarke...
1.3M 60.4K 53
Numara sallayıp, komutana denk getirmek mi? 07.12.2022 #beyza etiketinde 1.sıra 29.06.2023 #avukat etiketinde 1.sıra 18.01.2023 #hakim etiketinde 1...
2.9M 160K 51
✔️ TAMAMLANDI✔️ Siz: Canım sıkılıyorrrrrrrr. Siz: Güzelim nasılsın? Siz: Banu bir bomba var anlatsam var ya ortalık fena karşırrrr... Siz: Uyudun muu...
494K 21.6K 72
Yaşım 18 - Yarı Texting