KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)

By basiliskiller

496K 16.1K 4.8K

Hiç beklemediğim bir anda mutluluğun beni bulacağını bilemezdim. More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
minnacık duyuru
duyuru
BİLDİRİM SORUNU
yaşam belirtisi

28. BÖLÜM

6.1K 294 91
By basiliskiller

Burnumu deli gibi çekerken yatağın içinde kıvranıyordum. Kat kat örttüğüm yorganı biraz daha kafama doğru çekip iyice büzüştüm. Karnım ve başım birbirleri ile yarış eder gibi ağrıyor ve nefesimi kesiyordu.

"Şu kızdaki şans kimsede yok abi. Bir abdest al, bir kendine gel ya!"

Duru şifayı kaptığım için hala bana köpürürken saçlarımı seven İrem bana destek çıktı. "Bir sus be. Sanki bilerek hasta oldu kız."

Kimsenin yüzünü görmüyordum çünkü gözlerim sımsıkı bir şekilde kapalıydı. Fakat Duru'nun yüz ifadesini anlamak için gözlerimin açık olmasına pek de gerek yoktu.

"Sen de bir minnoş kesiliyorsun bu hasta olunca."

İrem saçlarımdan öptü. "Ne yapayım? İyileşince birbirimizi yemeye devam ederiz."

"Biriniz ilaç getirebilir mi?"dedim acı içinde. Çıkan sesin benim olduğundan bile emin değildim.

"Ben getiririm." Rüya ayağa kalkarken başımda biraz bekledi. "Çabuk iyileş gözünü seveyim ya. Sen böyleyken ben merhamet falan besliyorum. Hiç normal değil bu."

Cık cık ederek odadan çıkarken gülmek istedim ama yapamadım. Canım çıkıyor gibiydi ve her yanım sızlıyordu.

"Yarına iyileşmesi mucize olur." Duru'ya katılıyordum ama bir konuyu unutmuş sayılırdı. Serum yediğim zaman dimdik oluyor ve aniden kendime geliyordum. Görünüşe göre yine serum yemem gerekecekti. Yoksa kendime bir hafta boyunca yatıp dinlensem bile asla gelemezdim.

"Doktora gideceğiz."

İrem ve Duru kendi aralarında konuşurlarken uykuya dalmaya çalıştım ama pek de başarılı olamadım. Vücudunuzun her yeri sızlarken rahatça uyumak mümkün olmuyordu.

§§§

Gözlerimi açtığımda çok daha iyi hissediyordum ama yine de uyuşmuş gibiydim. Hastaneye gelmiştik ve iki şişe serum yemiştim. Aksi takdirde iki hafta yataktan kalkamazdım ve bu benim isteyeceğim türden bir şey değildi.

"Su ver be reis,"dedim tuhaf çıkan sesimle. İrem beni duyar duymaz ayağa kalkıp su doldurdu ve bana uzattı. Hafifçe doğrulup kana kana suyumu içtim. En son ne zaman su içtiğimi hatırlamıyordum ve vücudum isyan bayraklarını çekmiş haldeydi.

"Refakatçim sen misin güzellik?"

Sandalyesini dibime kadar çekerken beni yanıtladı. "Her zaman kuşum benim. Daha iyisin, değil mi?"

Ağzımdaki kuruluk hissi tamamen geçip gittiğinde artık daha rahattım. "Kendimdeyim en azından kızıl. Dinlenmiş hissediyorum."

"Hande teyze geldi. Çağlar kekosuna haber vermedik yaygara çıkarmasın diye."

Sesli cevap vermeyi tercih etmeyip sadece başımı salladım. Daha sonra da tekrar uykuya geçmiştim zaten. Sanıyorum ki birkaç saatim hastanede dinlenmekle geçmişti. İtiraf etmeliydim, burada böyle dinlenmesem işler benim için pek de iyi olmayacaktı.

Aynada kendime bakarken biraz daha yaklaştım. Korkunç görünüyordum ama umrumda olan bir durum değildi bu. Her ne kadar dışarı yansımasa da kendimi çok daha iyi hissediyordum. Dudağımdaki koca uçuk ve göz altı morluklarımla beraber gayet de iyiydik...

Bu duruma artı olarak, hastalığın üstüne bir de regl gelmişti. Beklemediğim bir hal değildi ve şaşırmamıştım. Çoğu kez bununla karşı karşıya gelmiştim ve zorlu bir hafta olsa da bir şekilde geçiyordu işte.

"At kadarsın, iğrenç!"dedim ve dudağımdaki uçuğa kaba sözler sarf ederek lavabodan çıktım. Aslına bakacak olursak zorla çıkarılmış da sayılabilirdim. Çağlar dışarıdan bile kafamın etini yiyordu.

"Deliğe düştün herhalde. Nerede o günler,"dedi ve beni iterek lavaboya girdi. Bense biraz Çağlar'a sövüp odama geçmiştim. Hasta falan da demiyordu vicdansız...

Kendimi yatağıma fırlatıp biraz telefonla takıldım. Hastaneden beri elime almamıştım ve kim ne yazmış hiçbir fikrim yoktu. Dolayısı ile her şey birikmişti.

Milyonlarca mesaja cevap verip yatmaya devam ettim. Yanıtlar gecikmedi elbette. Fakat bakamayacak derecede yorgundum. İlaçlar uyku yapıyordu ve benim uyumaktan başka isteğim yoktu.

§§§

Karın ağrısından gece yarısında uyandığımda susadığımı da fark ettim. Her ne kadar susasam da aşağı inecek gücü kendimde bulacağımdan pek emin değildim.

Zar zor da olsa ayağa kalktım. Ardından lavaboya gidip rutin işleri hallettikten sonra mutfağa geçip kana kana su içtim. Vücudum uzun süre susuz kaldığında böyle tepkiler veriyordu. Hayatında pek su bulunduran bir insan değildim ve uzun süre boyunca tüketmeyince kıtlıktan çıkmışa dönüyordum.

Odama döndükten sonra yatağımda kelimenin tam anlamıyla tepinip durdum. İşe yaramadığını fark etmek benim için zor olmuştu. Çünkü hala tepinmeyi bırakamıyordum!

O gecenin sabahını nasıl etmiştim akıl alır gibi değildi. Hastalığım ilerlemese bile o karın ağrısı yeter ve artardı bile.

Gözlerim kıpkırmızı bir şekilde yüzümü yıkadım. Defalarca kez yıkamaya rağmen kendime gelmediğimi fark ettikten sonra artık pes ettim. İnsana dönmeye karar verip saçlarımı taradım ve birkaç nemlendirici sürdüm. En azından şu cildime üvey evlat muamelesi yapmamalıydım...

Akşama Barlas'la yemeğe çıkıp derbi izleyecektik. Bugün büyük derbi günüydü ama ben tamamen derbeder haldeydim. İyi bir kahvaltı yapıp kendime gelmem gerekiyordu. İlaçlarımı içtiğimde kendime geleceğimden hiçbir şüphem yoktu.

Dudağımdaki at kadar olan uçuğa da bir krem sürüp odama geçtim. Beşiktaş maçlarının olduğu gün bir klasik olarak giydiğim formayı çıkarıp yatağımın üstüne koydum. Altına da siyah bir kot giyecektim. İrem bunun için anamdan emdiğim sütü burnumdan getirse de bu zerre umrumda olmadı. Umrumda olmadığını çok iyi bildiğinden sesini erken kesmişti. O da yorulmamıştı, ben de.

Üzerimi çıkarıp yataktaki kıyafetleri giydim. Yanıma alacağım çantayı saçma sapan şeylerle doldurup bir kenara attım. Bu sırada Barlas beye laf yetiştirmeye çalışıyordum elbette.

"Güzellik uykumdan yeni uyandım bebeğim,"dedim çarşafımı çekiştirirken. Yatağım resmen bir çöplük gibiydi.

"Sesin neden cızırdar gibi çıkıyor hocam?"

Gözlerimi devirdim.

"Cızırdak kafalı,"dedim homurdanarak. "Nezle olabilir miyim acaba?"

"Ne ara hasta oldun boncuk? Geçmiş olsun. İyi misin?"

Kendi kendime omuz silktim. "Kötü olsam helvamı yiyor olurdun. Taş gibiyim."

Güldüğünü işittim. "Akşama kaçta almaya geleyim seni?"

Birdenbire bunu sorduğunda bir tuhaf olmuştum elbette. Aslında bugünün bizim için diğer günlerden farklı bir gün olduğunun ikimiz de farkındaydık ama dile getirmiyorduk sadece. Onun kalbindeki hisleri tamamen bilemezdim evet ama kendiminkileri çok iyi biliyordum. İçim içime sığmıyordu.

"Yemeği rahat yiyelim,"dedim yastığıma bir tekme vurduktan sonra. "Beş buçuk gibi buluşabiliriz. Nereye gidecektik? Ben gelirim, senin almana gerek yok."

Cık cık etti ve uzun bir süre iç geçirdi. "Böyle diyeceğini bildiğim için savunmamı önceden hazırlamıştım. Ben seni almaya geliyorum çünkü bu benim fikrimdi. Bu akşam bana uysan ölmezsin herhalde?"

Oflayıp dediğini kabul ettim. Bir kere de şu çenemi kapatsam ömrümden beş yıl falan gitmeyecekti.

"İyi be, tamam. Beş buçukta hazır olurum."

"Sıkı giyin, hava buz,"dedi ve telefonu suratıma kapattı. Pislik yapmada en az benim kadar ustaydı ve bu sinirime gitmiyor değildi. Genelde pislik yapan ve eğlenen taraf ben olurdum ama artık işler daha farklıydı. Benim dengimde biri hareketlerimi bana iade edince tuhaf bir yarış içine giresim geliyordu.

Odamı kısmen temizleyip aşağıya indim. Biraz Çağlar'a bulaşıp keyfimin üstüne keyif katabilirdim pekala. Akşama Beşiktaş'ın maçı vardı. Barlas'la yemeğe çıkıyordum. Günüm şu anlık mükemmel geçiyordu.

"Def ol git be yanımdan. Bugün ve yarın benimle yakın temasta bulunma bile!" Çağlar'a sataştığımda bu tepkiyi aldığım için pek şaşırmadım aslında. Onu bugün derbide yalnız bırakacağım için bana kin ve nefret doluydu. Eh, pek de haksız sayılmadığı için sesimi fazla çıkaramıyordum.

"Ya ama bamya! Yapma böyle, üzüyorsun beni."

Bana yandan bir bakış attı. Daha sonra önüne döndü. Biraz daha bakarsa yumuşayacaktı çünkü. Bunu kendi de çok iyi biliyordu.

"Bu ayrı izleyeceğimiz ilk derbi,"dedi içli bir sesle. "Bırak da üzüntüden kahrolayım."

Sinirlenip diğer tarafına geçtim ve yüzüme bakmasını sağlamış oldum. "Saçmaladın iyice!"dedim kolumu omzuna atıp. "Hem yalnız değilsin ki. Egoşlar gelecek."

Ters bir bakış atıp benden sıyrıldı. "Boş yapıyorsun,"dedi koltuktan kalkarken. "Zıkkım yiyesice Barlas,"diyerek de salonu terk etti. Homurdana homurdana gidiyordu bir de. Bense arkasından gülmekle yetindim sadece.

Barlas'a olan bu nefreti bazen gıcığıma gitse de genelde komik geliyordu. Sinirinden olduğu yerde kuduruyor ve etrafındaki yastıkları kemiriyordu. Alışacaktı ama... Alışması gerekiyordu. Yoksa daha çok kudurmaya devam ederdi.

Televizyonu karıştırırken olduğum yerde iyice mayıştım. Bir süre koltukta saçma sapan hallere girip keyif çattım. Ardından mutfağa geçip bir şeyler atıştırdım. Bunu yaparken marş açıp moda girmeye başlamıştım bile. Bunu yapmazsam bir yerlerim eksilirdi maazallah.

Oyalanmalarım bittikten sonra tekrardan odama geçip hazırlanmaya başladım. Saat beşi gösterirken bu kadar oyalanmanın doğru olmadığı gerçeğini geç fark etmiştim.

Bütün gün yatıp her şeye geç kalırsam çok komik olurdu.

Aynada kendime baktığımda daha fazla bakmamaya karar verdim çünkü pek de iyi şeylerle karşılaşmamıştım. Ruh gibi bir surat ve resmen parçalanmış bir ağız... İçimdeki asla dışımdakiyle aynı değildi. İçim cıvıl cıvıl olmasına rağmen dıştan tamamen bir yıkım halinde görünüyordum.

Dudağıma ilacımı sürüp lavaboyu terk ettim. Odamın içinde hızlı adımlarla bir oraya bir buraya ilerlerken yatağımın üzerindeki Egemen'in hırkası gözüme takıldı. Kendi kendime sırıtarak lacivert hırkayı hemen üzerime geçiriverdim. Bunu Egemen'den milattan önce almış olmalıydım. Ne zaman aldığımı hatırlamıyordum elbette. Geri vereceğimi de hiç sanmıyordum.

Burnumu çeke çeke odamdan çıkarken tekrar lavaboya gitmek zorunda kaldım. Regl olduğumu ilk defa unutuyordum. Son zamanlarda kullandığım ilaçlar o kadar iyi gelmişti ki ben bile şaşırıyordum bazen. Yumurtalıklarımda çıkan rahatsızlıktan haberim olmasa geberip gidecektim her ay ağrı yüzünden. İyi ki hastanelik oldum diyecektim neredeyse...

İşlerimi tamamen bitirdiğimde saatime tekrar baktım. Saat beş buçuk olmak üzereydi ve ben hazırdım. Eh, en azından geç kalmamıştım.

Mutfağa geçip son birkaç şeyi de ağzıma tıkıştırdıktan sonra nefes almaya çalışarak evden ayrıldım. İştahım deli gibi açılmıştı bu sıralar ve yapabileceğim bir şey yoktu.

Salona doğru yürürken telefonum çalınca ağzımdakileri yutmaya çabalayıp kimin aradığına baktım. Barlas arıyordu.

"Buyur koçum?"dedim tuhaf bir sesle. Henüz normal bir sesle konuşamıyordum, evet.

"Geldim ben,"dedi. Bir şey daha diyecekti ki suratına kapattım. Eh, etkiye tepkiydi herhalde!

Paltomu alıp ayakkabılarımı giydikten sonra bir hışımla dışarı çıktım. Çağlar evde yoktu çünkü Oğuz onu birkaç saat önce zorla evden kazıyıp çıkarmıştı. Bu da benim işime gelmişti tabii. En azından evden çıkmadan önce üçüncü dünya savaşı gerçekleşmeyecekti.

Şizofren gibi kendi kendime gülerek bahçeden dışarı çıktım. Barlas'ın arabası görüş alanıma girince adımlarımı hızlandırdım. Yine delicesine bir soğuk vardı dışarıda.

Arabanın kapısını açıp kendimi içeri attığımda ilk hissettiğim şey sımsıcak bir havaydı.

"Selam," dedim devasa bir enerji ile. O ise gülümseyip yanıtladı. "Selam, donmuş gibisin."

Olduğum yerde büzüştükten sonra emniyet kemerimi taktım. "Gibi değil, dondum. Kupkuru soğuk ya!"

Arabayı sürmeye başlarken yanıtladı. "Minnacık yemek yersen donman normal tabii. Kuş bile senden fazla yer."

O görmese bile gözlerimi devirdim. Neden herkes bundan şikayetçiydi? Gayet de yeterli besleniyordum ben...

"Annelerin her şeyi atlet giymeye bağlamasına döndü bu iş. Ne alaka ya?" Kendi kendime cık cık ederken o ise keyifli bir şekilde güldü.

"Yoo,"dedi. "Baya alaka bu arada."

Soğuktan sonra sıcağa geçmenin verdiği rahatlıkla beraber koltukta iyice yayıldım. Başımı yana doğru yatırıp onu izlemeye başladım. Dikkatli bir şekilde yola bakıyordu. Ona baktığımı biliyordu ama inatla bakışlarını bana çevirmiyordu.

Bunu der demez başını yavaşça bana çevirdiğinde kırmızı ışıktaydık. Bunu beklemediğim için bir saniyeliğine afallamıştım ama hemencecik toparladım. Hafif hafif gülümsediğini gördüğümde gülümsemesi elbette bana da bulaşmıştı.

"Gördüm güldüğünü," dedim sinsi bir şekilde. Ayar etmeyi sevdiğimi bilmeyen yoktu herhalde...

"Gör," dedi kelimeyi uzatırken. "Görmeni istiyorum."

Elimi yüzüne götürüp yanaklarını sıkmak istedim ama bu dürtüme hemen engel oldum. Bu regl öyle fena bir şeydi ki normalde yapmayacağım şeyleri ısrarla yapma dürtüsü oluşturuyordu. Hormonlarım en üst seviyedeydi ama sebebinin sadece bu olduğuna kimseyi inandıramazdım. Hele kendimi, hiç ama hiç kandıramazdım. Barlas'ın benim hayatımdaki yeri bu durumun sebebi olarak ağır basıyordu.

"Gülümsemeni seviyorum,"dedim tatlı bir tavırla. Kaşlarını havaya kaldırarak başını öne çevirdi. Yeşil ışık yandığından önüne bakması işime gelmişti çünkü gözlerimin içine öyle güzel bakarken onu nasıl kanser edebilirdim ki?

"Ama maalesef bu akşam pek göremeyeceğim gibi." Dudak büküp devam ettim. "Tuttuğun takımın anası ağlarken böyle güzel gülebilecek misin?"

Bu sefer de güldü ama bu tamamen az önce yaptığım gibi sinsi bir gülüştü. "Görürsün sen benim gülüşümü de,"dedi rahat bir şekilde. "Asıl ben senin o ışıldayan gözlerini göremeyeceğim için üzülüyorum. Neyse, başka zamana artık."

Kaşlarını kaldıran taraf ben oldum bu sefer. "Bu akşam birbirimizi boğazlamayalım da... Daha sonra ışıldayan gözlerimi görürsün."

Yarım bir gülüş savurdu. Bense yandan yandan ona bakıyordum. Cidden, bu akşamı nasıl atlatacağımız hakkında en ufak bir fikir sahibi bile değildim. İkimiz de birbirimizden deli yaratıklardık. Ben zaten hiçbir hareketime garanti vermezdim. Keza Barlas da öyleydi. Sanırım tek ortak yönümüz buydu. Maçta kafayı yemek. Diğer yönlerimiz birbirinden o kadar farklıydı ki...

"Nerede yiyeceğiz? Üç lahmacun yiyeceğim."

Kafasını şişirme seansına başladığımda işkence hesaplarını da beynimde oluşturuyordum. Eh, bana katlanmak da pek kolay bir şey değildi.

"Beyoğlu'ndan çıkıyoruz artık. Bıktık artık, değil mi?" Omzuna vurup sözünü böldüm. "Beyoğlu'na laf etme be."

"Bu sefer farklı semt kekosu olacağız. Çok güzel bir kebapçıya götüreceğim seni."

Ellerimi birbirine sürtüp aç kurt gibi sesler çıkarmaya başladım. Aç kurt da olabilirdim pekala. Kendimden pek emin değildim şu sıralar.

Barlas'ı sürekli darlayarak ne zaman varacağımızı sorduğumda en sonunda geldiğimizi söyledi. Cevabımı alır almaz etrafıma bakınmıştım. O sırada da araba yavaşlamış ve durmuştu zaten.

"Geldik boncuk,"dedi kemerini çıkarırken. Ben de kemerimi çıkardım ama hareket etmedim.

O arabadan indiğinde hala olduğum yerde duruyordum. İtlik değil mi? İnmeyecektim işte. Kapımı açarsa inebilirdim belki... Hiç huyum değildi aslında. Hatta nefret ederdim ama pislik yapmak da benim işimdi.

Arabadan inmediğimi fark ettiğinde sürücü kapısını tekrar açtı ve başını içeri soktu. "Neden inmiyorsun?"

Omuz silktim. "Bu nasıl bir randevu? Kapımı açmayacak mısın? Güne puanım sıfır."

Gözlerimin içine bakıp gülerken başını iki yana salladı. Ardından kapıyı kapatıp arabanın etrafında dolandı. Gözlerim cama kaydığında kapının oraya çoktan geldiğini fark etmiştim.

Kapım açıldığında bana elini uzattı. Bunu beklemediğim için bir miktar afalladım. Ava giderken avlanmak tam olarak buna denirdi herhalde!

Elini tuttuğumda kendimi dışarı savurdum ama içimdeki bir şeyler tavan yapmışken hareket etmek çok da kolay olmadı.

Hala elini tutuyorken devam etti.

"Güne puanın şu an kaç?"

Güne puanım şu an bin beş yüz reis...

"İdare eder,"dedim umursamaz olmaya çalışan bir sesle. Elbette başarmıştım! İtlik dedim ya... Yaparım, her türlü.

Eli hala elimdeyken yürümeye başladık. Ve bu çok güzeldi.

§§§




Continue Reading

You'll Also Like

270K 11.2K 16
"Peki en sevdiğin renk ne Şervano?" Gökyüzüne bakıyordu bende ona. Onu izlemek gökyüzünü izlemekten daha cazip geliyordu bana. "Firuze. " " Efendim...
6.9K 675 33
Savaş'ın Galatasaray'ın şampiyonluk kutlamalarında bankın birinde oturmuş Fenerbahçe'li kadının yanına oturmasıyla başlar her şey. Argo ve küfür içe...
3.2K 461 12
Emre:Üç tane kıvırcığa yanıp tutuşan ama karşılık alamayan mallar nerde Kerem:Bizi tanımlama biçimine bak amk
4.7M 281K 83
Her şey; aslında bütün aile fertlerinin yapmak isteyip de yapamadığı, ailenin küçük oğlu Murat ve eşi Nalan'ın isyanıyla aile apartmanını terkedip, o...